• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.1.3 Hinterland Fikri

Hinterland fikri merkez için bir çevre oluşturma fikridir. Bir başka ifadeyle hinterland, merkez için bir koruma alanı olan çevredir. Davutoğlu Merkez-Ülke politikası fikrinden bahseder. Buna göre politik ve jeo-stratejik güç ekseni Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yani Balkanlar’a, Ortadoğu’ya ve Kafkaslara’a göre merkez Türkiye’dir.

“Merkez ülke kavramına gelince, Türkiye’nin sadece bir bölgeye dayalı bir politika geliştirme şansı yoktur. Türkiye tarihi ve ceoğrafi konumundan kaynaklanan politikayı uygulamazsa, periferi olmak durumdadır kalır. Trakya Doğu Avrupa’nın, Erzurum’un Kafkasya’nın, Güneydoğu Anadolu Mezapotamyanın periferisi gibi görünebilir; ama Türkiye bir bütün olarak ele alındığında merkez ülke olmak zorundadır.”98

Ahmet Davutoğlu Türkiye’yi dış politika teorisi eksenine yerleştirir. Buna göre Türkiye’yi merkez haline getiren faktör, yüzyıllar önce Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan devletlerin şimdi etrafında yer aldıkları coğrafi bir konuma sahip olmasıdır. XX. Yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti Batı’ya karşı verdiği mücadeleyi kaybetmiş ve hatta Batı değerlerinin bir parçası olmayı kabul etmiştir. Öte yandan Türkiye Osmanlı Devleti’nin doğrudan mirasçısı olmuştur. “Türkiye konjonktürel gerçeklerle ortaya çıkmış herhangi bir ulus devlet değildir. Aksine uluslararası sistemi oluşturan hakim medeniyet ile asırlarca süren çok yoğun bir hesaplaşma sürecinin oluşturduğu tarihi mirasın eseridir.99

Davutoğlu Türkiye’nin herhangi bir ulus devleti gibi olmadığını, etrafındaki müslümanlarla olan ilişkisinin ona Avrupa ulus devletlerine göre farklı bir konum kazandırdığını ifade eder. 1912’de Osmanlı Ordusu’nun Balkanlar’dan kesin olarak çekilmesine rağmen Balkanlar’da Osmanlı

98 Ahmet Davutoğlu. Teoriden Pratiğe, Küre yayınları, Istanbul, 2011, s. 206 99 Ibid., 66

47 mirasının parçaları olan çok sayıda tarihi eser, aynı kültürü ve aynı inancı paylaşan müslüman nüfus, kısacası kültürel ve stratejik değere sahip pek çok şey kalmıştır. “Bu tarihi mirasın kaynağı olan Osmanlı Devleti Avrupa karşısında doğrudan hakimiyet kurmuş yeğane medeniyet havzasını siyasi yapılanması idi. Osmanlı Devleti bu hakimiyet hem Avrupadaki feudal yapının dağılması sürecini doğrudan etkilemiş hem de Avrupa’yı yeni ticaret yollarını keşfi için dünyaya açılmak zoruna bırakmıştır.”100

Davutoğlu koloni güçlerinin kontrolü altında bulunan Müslüman nüfusun gücünü kullanarak Osmanlı hükümdarlarının hinterland fikrinin nasıl kullandıklarına dair kronolojik bir hikaye anlatır. Halifelik makamı Osmanlı hükümdarlarına dünyadaki tüm müslümanlarla iletişim kurma imkânı vermiştir. “II. Abdülhamid bu denge politikasını hem ince ve esnek bir diplomasi ile rafine bir hale getirmiş, hem de bu denge politikasındaki kozlarını artırabilmek için tarihi Osmanlı hudutları dışında kalan sömürge müslümanlarına dayalı uluslar arası bir hinterland (arkabahçe) oluşturma çabasına girilmiştir.101

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Türk dış politikası Türkiye dışındaki Türklerle ve müslüman uluslarla herhangi bir ilişki içine girmeden daha muhafazakar bir politika izlemiştir. Ancak Türkiye’nin yeni lideri Atatürk gerçekçi, dengeli ve uzun vadeli politikalar uygulamayı tercih etmiştir. “Atatürk’ün “Yurta sulh cihanda sulh” ilkesinde ifadesini bulan bu yeni yaklaşım, barış eksenli idealist bir uluslar arası ilişkiler çizgisini gösterme yanında sömürgecilğinin zirveye ulaştığı uluslar arası könjöktürü gözönüne alan ve bu çerçevede sömürgeci sistemik güçlerde çatışmaktan kaçınan realist bir dış politika tavrını da önüne çıkarmataydı.”102

Türkiye neredeyse yetmiş yıl boyunca Balkanlar’a yönelik gerileyen bir barışçıl dış politika izlemiştir. Kıbrıs meselesi bir istisnadır; ancak 90’lardan sonra Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu konusunda daha dinamik politikalar benimsenmiştir. Yeni Osmanlı politikalarıyla birlikte Özal, gündemini hinterland fikrine çevirmiştir. Bazı Balkanlı aydınların Yeni Osmanlıcılık olarak adlandırdıkları Türkiye’nin yeni dış politikaları dolaylı olarak hinterland fikriyle bağlantılıdır. Davutoğlu Stratejik Derinlik adlı kitabında uluslararası politikalar çerçevesinde özel olarakbir fenomene yer verir:

“Türkiye’nin gelecek yüzyıla yönelik dış politika stratejisi, güç merkezleri ile ilişkilerin alternatifi tarzında yeniden düzenlenmesi ve uzun dönemli kültürel, ekonomik ve siyasi

100 Ibid., 66 101 Ibid., 67 102 Ibid., 69

48

bağların sağlamlaştırldığı bir hinterland şeklinde özetlenebilir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye bu dış politika stratejisini ileride uluslararası çevreye kademeli bir tarzda açılabilmek için kullanabileceği üç önemli jeopolitik etki alanı içinde taktik önceliklere dayandırmak zarureti ile karşı karşıyadır.

1. Yakın kara havzası: Balkanlar-Ortadoğu-Kafkaslar

2. Yakın deniz havzası: Karadeniz-Adriyatik-Doğu Akdeniz-Kızıldeniz-Körfez-Hazar denizi

3. Yakın kıta havzası: Avrupa-Kuzey Afrika-Güney Asya-Orta ve doğu Asya”103

Türkiye’nin yeni dış politikalarıyla ilgili oluşan yeni endişeler Türkiye’nin Osmanlı Devleti’nden kalan tarihi mirası kullanarak yeni bir hinterland oluşturma çabası içinde olduğu yönündedir. Davutoğlu Saraybosna’daki konuşması sırasında İstanbul’u korumanın Edirne’den değil Saraybosna’dan başladığını dile getirir. Hinterland fikri Arnavutluk’tan Makedonya’ya pek çok aydın tarafından eleştirilir. Arben Caferi Të qenit kontingjent adlı makalesinde Arnavutlar’ı kendi anayurtlarında birlik olmaya zorlayan dış güçleri ve özellikle Arnavutlar’ı kendi çıkarları uğruna kullanmak için “İslami entgralizm” adı altındaki yönelimleri eleştirmektedir. Osmanlılar’ın nasıl bağlayıcı metodolojiler oluşturduklarını göstermek için en tanınmış Arnavut romancılardan İsmail Kadare’den bir alıntı yapar: “Sultan’ın elçisi Bâb-ı Ali’nin bu toprakları terk ederek Asya’ya gitmeye zorlanmasından endişe

etmekteydi; ancak öte yandan Arnavutluk’u ve Arnavutlar’ı Osmanlı

İmparatorluğu’na gönüllü ve sürekli olarak nasıl bağlı kılacaklarının da bir yolunu bulmaya çalışıyorlardı. Üstelik Osmanlı yönetiminin çekilmesinin ardından bile manevi anlamda bağımlı olmaları için Osmanlı ruhunun Arnavutlar’ın zihninde ve gönüllerinde yer edinmesi fikri de akıllara gelmişti. Bu yüzden Bâb-ı Ali strateji gereği Arnavutlar’a değerli bir grup muamelesi yapmaktaydı; amacı herhangi bir baskı ve yardım olmadan, tek cent bile harcanmadan kendi istekleriyle Arnavutlar’ı kalıcı olarak ikinci sınıf konumuna düşürmekti. “Kendi istekleriyle bize tabi olacaklar."104 Arben Caferi Türk dış politikalarına karşı en sert eleştirileri yönelten düşünürdü. Ona göre Hinterland yabancıların çıkarlarına hizmet eden bir girişimdir ve Osmanlı eski-Hinterlandı’nın yeniden hayata geçirilmesidir. Bu durum çok stratejk bir şekilde tarihe ve yönlendirme için potansiyel bir faktör olan dine

103Ibid., 118

104Arben Xhaferi, “Te qenit Kontingjent” http://groups.yahoo.com/group/alb-

49 dayatılmıştır. Davutoğlu Türkiye’nin stratejik çıkarı için dini ve yurtdışındaki inananları kullandığı ile ilgili her türlü iddiaya karşı çıkar. Bunun yerine aynı medeniyete mensup olmaları dolayısıyla Türk Halkı ve çoğunlukla Bosnalılar ve Arnavutlar’ın paylaştığı ortak bir İslami dünya görüşü olduğunu ve bunun inkar edilemeyeceğini ileri sürer.