• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.3 Medeniyetlerin Merkezlerine Karşı Çevre

3.1.1 Darko Tanasković

Doğu tarihi ve kültürü konusunda önde gelen bir Sırp akademisyen ve Vatikan ve Ankara Eski Büyükelçisi Profesör Darko Tanasković, Davutoğlu’nun ideolojik konseptinin İslamcılık, Türk Ulusalcılığı ve yeni-Osmanlı emperyalizminin bir karışımı olduğunu ileri sürer. “Yeni Osmanlıcılık” yalnızca Türk dış politikasının değil, aynı zamanda Türk Ulusu’nun çabasının derin, ideolojik bir sabitidir. “Yeni- Osmanlıcılık” projesini uzun vadede gerçekleştirmek için güçlü ve etkili bir devlet olan Türkiye tüm potansiyelini kullanmaktadır. Dahası “Yeni Osmanlıcılık” bir ideolojiden daha fazlasıdır. “Metotlar dizisi, belirli bir zaman içindeki belirli bir ortak noktayı işaret eden düşüncelerin ve duyguların içeriği olarak tanımlanabilecek Türk zihniyet eksenidir. Ayrıca ideolojiye dönüşen bir zihniyet olarak da tanımlanabilir ve Tanaskovic’in kullandığı “ Zihniyet tendir; ideoloji ise giysi.” atasözü “tene dönüşen giysi” şeklinde de yorumlanabilir.142

Tanasković, Türk insanının iradesini Türklere özgü psikolojinin bir parçası olarak fetihçi zihniyetle tanımlamaya çalışır. Her ne kadar “saldırı” zihniyeti değil, bir ideoloji olduğunu anlatmaya çalışsa da bu zihniyetin ürünü olan Türk yayılma politikası uluslararası ilişki çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamını geri getirmek için bir ideoloji tasarımı olmaya başlamıştır.

“Bir kavram ve değerler sistemi olarak görülen ‘Yeni Osmanlıcılık’ aslında Osmanlı (İmparatorluk) yanlısı nostaljilere uzanan ideolojik (İslami) Türk ulusalcılığının tuhaf bir karışımıdır. Prensipte ve mantıken kökeni, doğası, amaçları birbiriyle uyuşmayan bir ideolojidir; ancak şu bir gerçek ki kendiliğinden oluşmuş bir “kokteyl” olarak “yeni- Osmanlıcılık” tüm beklentilerin ötesinde başarılıdır. ‘Türk-İslam sentezi’ Turgut Özal döneminde şekillenmiştir ve ‘Yeni Osmanlıclık’ın birbiriyle çatışık ideolojik formunu öncelikle bir mantıksal çerçeveye oturtmak gerekmektedir.”143

142 Дарко Танасковић, Неоосманиѕам повратак турске на балкану, Службени гласник,

Београд, 2010. s.19-20

143 Дарко Танасковић, “Срби пред изазовима неоосманизма”, Politeia, no. 1. December, 2011, s.

68 Tanasković, Türk ulusalcılığının Osmanlıcılık ve İslam’dan farklı olduğunun iyi anlaşılmasıyla oldukça yakından ilgilenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti paradigması içinde varolduğundan Tanasković modern bağlamda ulus devleti ve İslam ideolojileri arasındaki farkı kuvvetle vurgular. “yeni-Osmanlıclık” la ilgili üç ana özellik sıralar: ilki İslam yanlısı geçmişi, örneğin Bosna vakası ve Sırp Cumhuriyeti üzerindeki etkisi, ikincisi Kemalist vasiyetle baş etmeye mücadelesi ya da yazarın altını çizmeye çalıştığı gibi Türkiye’de ordunun rolü ve üçüncü olarak ülkelere karşı uluslararası olarak uygulanan çifte standart ve gizli gündem. Tanasković Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti (Bosna ve Hersek’in tartışmalı bölümü) arasında bir koordinasyon ve birleşme çağrısı yapmaktadır.

Tanasković, uluslarası ülkeler bağlamında Sivil Türkiye’nin ABD’nin Ortadoğu ve Balkanlar’daki çıkarları için ne kadar değer taşıdığını anlatır. “ Türk bakanın bugüne kadar NATO’nun Yugoslavya ve Sırbistan’a saldırıları ve savaş sonrası konumlarındaki bazı önemli faktörleri de içeren Kosova’daki çatışma ve savaş sırasında Ankara ve Washington arasındaki sinerjinin objektif şekilde anlatılabileceği Balkanlar’da ABD’nin işbirliği ve üretken hesapları ile Türkiye’nin (politik) hesapları için yer açmıştır. ”144

Tanasković ABD ve Türkiye’nin Balkanlar’daki dış politikasını birbirine eşdeğerde görmüştür. Türkiye’yi Balkanlar’da Amerika’nın bekçisi olarak sınıflandırarak şunları belirtir:

“Balkanlar’da Türk ve ABD çıkarları ile ilgili işbirliği tamamiyle rasyonel algılanmalıdır. Bu işbirliği sonsuza dek sürmek zorunda değildir. Washington’ın resmi tavrı kadar ABD’nin gerçek gücünün de doksanların başından beri Sırp ulusal çıkarlarının aleyhine karar aldığı, yaptırımlar ve farklı cezalar uyguladığı bilinmektedir. Sırplar aslında Türkiye’nin ABD’ye bağlı olduğunu Balkanlar’daki idari emirleri uygulayan bir piyon olduğunu bilmelidirler.”145

Bu, eski bir iddia değildir. Sol görüşlü Türkler tarafından çoğu zaman dile getirilmiştir. Ancak bu düşüncenin kökeni Türkiye’nin de üye olduğu NATO gibi batılı güçlerin Kosova ve Sırbistan’da Yugoslav ordusunu bombalamasında işbirlikçi olmalarına dayanır. Tanasković, bu işbirliği içinde Türkiye’nin her zaman amaçlarına ulaşmak için uluslararası alanda bağımsız bir özne gibi hareket edeceğini söyler. Tanasković’i şaşırtan şey ise Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabında Türkiye’nin Yunanistan ve Sırbistan ile gelecekteki ilişkilerine dair birkaç sayfalık

144 Ibid., s. 27 145 Ibid., s. 27

69 yerin bile ayrılmamış olmasıdır. Stratejik bir bakış açısı ile değerlendirildiğinde politikaların uygulanmasının ve kavramsallaştırılmasının Sırbistan ve Yunanistan ile birlikte değil, onlara karşı olarak hesaplandığı açıktır. Stratejik açıdan “karşı” ifadesi kalıcı olan ve hemen yüzleşilmek zorunda olunan bir çatışma anlamına gelmez. “Bu şartlar Türkiye’nin uzun vadeli planlarında eylemlerine yansıyan bir yaklaşıma dönüşmediği sürece “stratejik muhalifler” olarak her iki tarafın da uzun vadede karşılıklı imtiyaz ve yapıcılığa dayanan bir işbirliği kurma olasılığı mevcuttur.”146

Bu satırların yazarı Balkanlar’daki Türk çıkarının değişmez biçimde Arnavutlar ve Bosnalılar ile ilgili olduğu konusunda okuyucusunu ikna etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin çifte standart uyguladığını, Belgrad’la resmi ilişkisinde iki sekülarist devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Sırbistan’la bağ kurmakla ilgilenmesi anlamı taşır; ancak öte yandan Türkiye Sancak ve Kosova da dahil Arnavutluk ve Bosna’yı güçlendirmekle yakından ilgilenmektedir. Yazar aynı zamanda Balkanlar’ın bazı bölgelerinde varolan Selefi Hareketi’nin amortize edip yayılmasını önleyebileceğini vurgulamaktadır. Yaptığı tüm uyarılara rağmen yazar, Arnavutluk, Bosna, Kosova, Sancak ve bir ölçüde Makedonya ile ilgili olası sonuçlar hakkında bu fırsatı kullanmayı ve dezavantajları avantaj haline getirmeyi öğütlemektedir. “Türkiye ne kadar güçlü olursa olsun ve çağrıları ne kadar karşı konulmaz olursa olsun akılcı ve makul tahminler için manevra yapacak boşluk mevcuttur. Türkler’le çalışarak onların kendi devletleri ve ulusal çıkarıları arasındaki çıkardan da en iyi şekilde verim elde etmek için Sırplar mücadele etmelidir.”147