• Sonuç bulunamadı

Hemin Hewrami’ye göre müzakerelerin do- do-ğasında fedakarlık ve ödün verme olduğunun

taraflarca kabul edilmesi gerekmektedir. Bir

tarafın kaybı diğerinin kazancı olmayan bir

yaklaşım ortaya konması gerekmektedir. “Yine

aynı şekilde Türkiye’de daha iyi bir barış

süre-cinin olması her iki taraftan da ödün verilmesi

anlamına gelmektedir. Bu fedakarlıkların da

ödüllendirmelerin de iki tarafça yapılması

ge-rekmektedir.”

IMPR RAPOR

öncelikli olarak PKK savaşı durdurduğunu açıkladıktan sonra bir genel af çıkarmalıydı. Bu adım Kürt halkında sürece güven kazandırırdı. Bu af ile gerillalar silahları bırakıp normal hayata dönerlerdi ya da siyasi partilere katılılardı. Çünkü PKK’lılar Türkiye’den çıkmak ve Güney Kürdistan’a gitmek yerine bu af yasası ile Türkiye topraklarında kalarak siyasi sürece katılmaları sağlanmalıydı. Karşımızda Irak örneği var. Irak’ta her barış sürecinde genel bir af çıkartılırdı ve bu şekilde dağdakiler silahlarını bırakıp genel siyasete katılılardı.”

Diğer yandan Şoreş Surçi ise güven artırıcı adımların önemine dikkat çekerken, öncelikli olarak KCK davası kapsamında tutuklananların serbest bırakılması, ana dilde eğitim hakkının tanınması gerektiğine dikkat çekmektedir.

Barış sürecinin bir zorunluluktan başlamadığını, hem devlet hem de Kürtlerin rasyonel düşünmesiyle sürecin başladığını ifade eden Surçi’ye göre görüşmeler sürecinde taraflar arasında güvenin tesis edilmesi için herkes üzerine düşeni zaman kaybetmeksizin gerçekleştirmek zorundadır.

Dr. Hiva Osman barış sürecinin önemine dikkat çekerken, sürecin üç temel yanının bulunduğunu ifade etmektedir. Dr. Hiva’ya göre sürecin ilerlemesi için öncelikli olarak Anayasal zeminin oluşturulması gerekmektedir. Anayasal zemin hem görüşmelerin hukuk içerisinde yürütülmesi hem de üzerinde uzlaşılan siyasi çözümlerin anayasal hale gelmesi için gereklidir.

Dolayısıyla Dr. Hiva siyasi çözümün yolunu açacak anayasal değişikliklerin sürecin başında oluşturulması gerektiğini ifade etmektedir. Hiva siyasi görüşmelerin sürdüğü dönemde ekonomik açıdan da bölgenin refahını güçlendirecek paketlerin hayata geçmesi gerektiğini ifade etmektedir. Aynı şekilde son olarak Kürt sorununun kültürel bir sorun olduğu da dikkate alınarak anadilde eğitim, isim hakkı, giyim-kuşam özgürlüğü, müzik ve benzeri kültürel taleplerin de karşılanması gerektiğini vurgulamaktadır. Dr. Hiva tüm bunlarla birlikte devletin

olacağına da karar vermesi gerektiğini ifade etmektedir.

Hiva sözlerinin devamında “Bir sorun daha var o da yönetim yani kim Kürt bölgelerini yönetecektir sorusudur ki bence bu oldukça önemlidir? Bu sorunun cevabının yeni anayasada verilmesi gerekecektir. Anayasada Kürt bölgeleri için yerinde yönetimi içeren özerkliklerin tanınması gerekir. Özgür siyasetin önü açıldıktan sonra PKK’da diğer Kürt partileri gibi siyasi özgürlüklerden yararlanabilmelidir.”

Azad Cundiyani de Kürt sorunun doğmasına yol açan uygulama ve unsurların ortadan kaldırılmasıyla barış sürecinin başarıya ulaşabileceğini öne sürmektedir.

Cundiyani’e göre demokratik bir toplumda olması gereken temel hak ve hürriyetlerin Anayasal düzeyde verilmesiyle Kürt sorunu çözüme kavuşabilir. Cundiyani her tür ademi merkeziyetçilik durumunu önemli bir çözüm olasılığı olarak ortaya koymaktadır. Tüm bunların başında ise güven artırıcı adımların zaman kaybetmeksiniz atılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Demokrasi paketinin Kürt sorununun barışçıl çözümüne ilişkin önemli bir katkı sağlayacağını ifade eden Cundiyani’e göre Türkiye ve diğer parçalardaki Kürtler tarafından desteklenen barış süreci bölgede çığır açıcı bir strateji olarak algılanmaktadır. Kürt sorununun çözümünün demokratik toplum değerlerini öne çıkaran demokrasinin inşasıyla sağlanabileceğini ifade den Cundiyani, demokrasinin inşasının bölgesel istikrara da katkı sağlayacağına inanmaktadır.

Diğer yandan yönetim üst düzeyde temsil edilen bir görüşmeci ise Türkiye’deki Kürt sorununun siyasi bir mesele olduğunu ifade ederek görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir. “Bu kapsamda soruna bakıldığında çözümün de yolunun açıldığı görülecektir. Bu insanların Türkiye Devleti vatandaşları olarak farklı bir kimlikleri olduğunu, Kürt olduklarını kabul ettiğiniz zaman beraberinde onların kültürel, eğitimsel, yönetimsel ve siyasal hakları olduğunu da kabul edersiniz. Diğer yandan söz konusu

IRAK KÜRTLERİNİN TÜRKİYE’DEKİ KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ALGISI

şekillerde varlığını korumaya devam eder. Bir güvenlik meselesinde ise amaçsız bir şekilde hükümete karşı yönelen bir şiddetten bahsetmek gerekir. Belki burada da silahlı gruplar söz konusu olduğundan sorun güvenlik perspektifiyle değerlendirilebilir. Ancak, yukarıda belirtmiş olduğumuz temel hakları Türkiye Cumhuriyeti içerisinde ve demokratik düzen çerçevesinde kullanabilme imkanı yaratılırsa, bunların hiçbiri böyle devam etmez.

İlk olarak, bu insanların bir halk olduklarını ve haklara sahip olduklarını kabul etmek durumundasınız. Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan Türkiye siyasetinde inkar anlayışının kalktığını açıkladığında bu yolu da açmış oldu. Demek istediğim, bu insanların Türkiye’de yaşayan Kürtler olduğunu kabul ettiğiniz zaman sorunun bir güvenlik sorunu değil siyasi bir yaklaşım gerektiren bir sorun olduğunu da kabul etmiş olursunuz. Bundan sonrası söz konusu halkın haklarını iade etmek kalmaktadır. ”

Gazeteci Kadir’e göre Türk hükümeti son zamanlarda İrlanda örneğini, Güney Afrika örneğini inceletmek için çalışmalar yapması, sürece ciddi yaklaştığını göstermektedir. “Bu demek oluyor ki bu meseleyi çözmeye gerçekten niyetliler ve bu da çok olumlu bir şey. En önemli husus ise demokratik otonominin inşa edilmesidir. Günümüzde bu sistem Türkiye için çok iyi olacaktır. Bir kısım PKK gerillaları da inşa edilecek sistemde askerlerle birlikte asayiş görevini üstlenebilirler. Çünkü yirmi otuz yıl silahlı olarak yaşayıp birden medeni yaşama geçmek gerillalar için zor olacaktır. Aynı zamanda rehabilite sürecinin de barış sürecinde gündeme gelmesi gerekmektedir”.

Bundan dolayı Öcalan’ın koşulları değiştirilmeli ve Türkiye’de bir devlet olarak sürece katılmalıdır; ikincisi Türkiye Anayasal değişikliği sürecini hızlandırılmalıdır.

Sahada uygulanabilir somut adımlar atılmalıdır;

Kürtçe üzerinde baskıların kalkması, tutukluların serbest bırakılması gibi. Müzakerelerin güvenliği için Avrupa’daki Kürtler, AB ve BM sürece katılması için davet edilmeli ve yürütülmesinde destek istenmelidir.

Bunlar sağlanırsa, barış kısa sürede sağlanabilir.”

Yekgirtû Îslamî Partisi Yönetim Kurulu Üyesi Abu Bekir Ali ise çözümün İslami bir bakış açısıyla sağlanabileceğine dikkat çekmektedir. Federalizmin dahi konuşulabileceğini ifade eden Abu Bekir Ali, bu noktada dikkat edilmesi gereken olgunun kararların tek taraflı değil, şura ve müzakere yöntemiyle beraberce alınması gerektiğidir. Başbakan Erdoğan’ın inkar sürecinin kapandığını ifade etmesiyle çözüm yolunun açıldığını ifade eden Abu Bekir, siyasal, toplumsal ve anayasal düzeyde birlikte yaşamanın bütün yapılarının oluşturulması gerektiğini dile getirmektedir. Bu kapsamda tarafların barış görüşmeleri sürecinde tek taraflı adımlar atmaktan çekinmesi gerektiğinin altını çizmektedir.

Goran Partisinden Parlamenter Yusuf da her tür adımın müzakere yoluyla alınması gerektiğine inanmaktadır.

Son olarak gazeteci Kerim Kadir’in sözlerine yer vermek yerinde olacaktır. Kadir’e göre atılması gerekilen adımların başında tutukluların serbest bırakılması gelmektedir. Sözlerinin devamında “Türkiye’nin kanunları, mahkemeleri ve yasaları olmasına karşın;

hükümet çözüm ve barış sürecine paralel şekilde gerekli

Erbil’de bir grup gazeteci ile gerçekleştirilen görüşmede çözüm önerilerine dönük beklentileri sorulduğunda, gazetecilerin doğrudan Türkiye’de gerçekleşen tartışmalardan hareketle bir model önermeleri dikkat çekmiştir. Söz konusu görüşmede dile getirilen bir yaklaşımda şu ifadeler kullanılmıştı: “Sayın Erdoğan daha önce bölgeli bir sistemden bahsetmişti. Yanlış hatırlamıyorsam 22 veya 23 bölgeli bir yönetimden bahsetmişti. Yani Sayın Erdoğan çok bölgeli bir sisteme geçiş konusunda belli bir niyete sahip diye düşünmekteyim. Osmanlı’daki sisteme atıf yapması da bunun emarelerinden sadece biridir. Bana göre bu süreçte yerinde yönetimlerin oluşturulması Kürtler için hayırlı olacaktır. Çünkü Kurmanc’lar (Türkiye Kürtleri kastediliyor) daha önce bir devlet veya hükümet sahibi olmamışlardır.

Bu nedenle kendi kendilerini yönetme konusunda bir tecrübeye sahip değiller ancak yerinde yönetimler gerçekleşirse bunu öğrenebileceklerdir.”

Rudaw’dan Ako Muhammed’e göre Türkiye kendi başına her vilayeti kendi içinde büyüyen gelişen ve ekonomide ayrı rol oynayan büyük bir ülkedir. Bu kapsamda yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle vilayetler bazında federal bir yapıya geçilebileceğin dikkat çeken Ako Muhammed’e göre “federal yönetimi sadece Kürtlerin ekseninde değil Türklerin de yoğun yaşadığı vilayetler bazında düşünmek gerek. Farklı farklı sosyal yaşamları içinde barındıran ve gelişmekte olan vilayetler var. Bu yüzden Türkiye’nin vilayetler bazında federal bir yönetimi kabul etmesi Türkiye için çok önemlidir ve iyi olur. Bu konuda komşularına da örnek ve model olabilir. Türkiye’de farklılıkların çok fazla olduğu bir ülke. Vilayetleri kendi içinde güçlendiren bir yönetim modeliyle çok güçlü bir istikrarı yakalayabilir.”

Yerinde yönetiminden ziyade daha üst düzeyde bir idari düzenlemeyi destekleten aktörlere göre vilayetler bazında değil, bölgeler bazında federalizm olabilir. Türkiye üzerine çalışmaları olan Dr. Serdar Aziz çözümün kaçınılmaz olarak idari ve siyasi düzenlemeleri de içermesi gerektiğine dikkat çekerken, tarafların Konfederalizm-Federalizm bağlamında çözümü ele almaları gerektiğine vurgu yapmıştır.

Türkiye’deki çözüm modelleri üzerine kapsamlı çalışmaları olan ve barış sürecinde rol oynayan bir üst düzey politikacı ise çözüm önerisini şu şekilde ortaya koymuştur: “Türkiye’de belirli bir Kürdistan coğrafyası ortaya konmadan, genel bağlam içerisinde bir yerel yönetim geliştirilebilir. Benim düşünceme göre zaten Türkiye’deki Kürtlerin atacağı ilk adım yerel hükümeti, adem-i merkeziyeti konuşmak olmalıdır. Eğer süreç içerisinde daha otonom bir yerel hükümetin oluşması sağlanırsa bu elbette daha iyi olur. Dünyadaki en demokratik ülkelerde bu uygulanabiliyor, bunun için federal bir sisteme geçmeye bile gerek yok. Adem-i merkeziyet için federal sistem şart değil. Bu adem-i merkeziyetçi sistem aynı zamanda merkezi hükümetin hizmet götürme noktasında fonksiyonlarını da olumlu etkiler. İdari açıdan da Kürt meselesine nasıl bir yaklaşım sergileyeceğiniz çok önemli. Tabi burada, Türkler ve Kürtlerin bir çok şehirde birlikte yaşadıklarının farkında olduğumu da belirtmek isterim. Herkes dünyadaki en büyük Kürt nüfusuna sahip kentin İstanbul olduğunu konuşuyor. Onları ayıramazsınız, zaten buna gerekte yok. Dolayısıyla biz burada ayrılmaktan değil adem-i

Benzer Belgeler