Hazf, bir şeyi atmak yahut kenarından eksiltmek demektir.968 Bu bağlamda tavşana sopa atma anlamında ,َ-َ#ْ,ِC َ8َ<ْرَkا َُْVَ tabiri kullanılır. ِjْ( ,ِC ُUَBْأَر َُْVَ ifadesi ise, bir kimsenin başına kılıçla vurup ondan bir parça koparma anlamına
960
‘Zulmedenler gizli konuştular.’ Enbiyâ, 21/3. 961
el-Kisâî, Meâni’l-Kur’ân, s. 195. 962
‘Yarattığı her şeyi güzel yaratmış…’ Secde 32/7. 963
Ebû Ubeyde, Mecâzü’l-Kur’ân, II, 130. 964
‘Bütün övgüler, kuluna bu kitabı indiren ve onda hiçbir çelişki kılmayan Allah’adır. O, katından
gelecek şiddetli bir azaba karşı uyarmak için onu tutarlı ve dosdoğru kılmıştır.’ Kehf, 18/1-2.
965
el-Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, II, 133. 966
‘Eğer Rabbin tarafından önceden verilmiş bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı, onlar
dünyada da kesinlikle azap görürlerdi.’ Tâhâ, 20/129.
967
ez-Zeccâc, Meâni’l-Kur’ân, III, 309. 968
164 gelir.969 Mustafa el-Halûf, kelimeyle ilgili zikredilen bu anlamın en eski ve temel anlam olduğunu ve hazf üslûbunu içerdiği halde ne kendisi ne de türevlerinden hiçbirinin Kur’ân’da geçmediğini belirtir.970 Klasik kaynakların bazılarında hazf kavramı kullanılırken bazılarında bu kavrama eşdeğer olarak ızmâr kavramı kullanılır.971 Hazf üslubunun, belagat unsurlarından olmasının yanı sıra son derece eğitici hedefler içerdiği de bir gerçektir. Örnek vermek gerekirse, ْتَQ(ُB ,ً<[ُْ@ نَأ ْ&ََو﴿972
َْ#Q9ُ@ ْوَأ ُل,َ5ِ=ْا ِUِC َ)ْ&َ7ْا ِUِC َ3Q ُآ ْوَأ ُضْرَkا ِUِC
﴾ ayetini okuyan kimsenin, cevap konumundaki
mahzûf ibareyi anlamak, aynı zamanda nefsinin sükûn bulması ve kalbinin mutmain olması için uyanıklığı katlanarak artar, ayete dikkat kesilir ve ona motive olur.973 Takdim-tehir gibi hazfin de Arapların üsluplarından biri olduğunu söyleyen İbn Fâris isim, fiil ve harflerin gizlenmesi şeklinde üç çeşidi olduğunu belirtir.974 Arapların cümle, kelime, harf ve harekeyi hazfettikleri de ifade edilmiştir.975 Zerkeşî mübtedâ, haber, fail, mef’ûl, muzâf ve muzâfun ileyh, cârr ve mecrûr, sıfat ve mevsûf, ma’tûf ve ma’tûfun aleyh gibi pek çok hazif türünden söz ederek konuyla ilgili pek çok örnek verir.976 Kur’ân’da hazfin bulunduğu ve mahzûf ibarelerle ilgili yapılan takdirlerin, sahabe ve tâbiîn dönemlerine kadar uzandığı görülmektedir. Mesela,
﴿ ا&ُ,َ@َو ٌmَ َ ِUْ(َ َ! َلِTْ<ُأ َFْ&َ ,ً2َ َ ,َMَْTْ<َأ ْ&ََو ] ُy&ُC Vَ2َ [ َنوَُEْMُJ َF 3ُ~ َُْkا َُِ\َ ﴾ 977 ayetinde İbn
Abbâs, Katâde ve Süddî ُy&ُC Vَ2َ kelimesinin mahzuf olduğunu söylemişlerdir.978 Bir ibarede hazf olup olmaması değişkenlik arz ediyorsa, prensip olarak olmadığını
969 İbn Fâris, Mücmelü’l-Luga, فV mad. 970
Mustafâ Şâhir Halûf, Üslûbu’l-Hazf fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru’l-Fikr, Ammân, 2009, s. 10-11. 971
Ebû Ubeyde, eserinde hazf kavramı yanında ızmâr, muhtasar ve muhtasar mecâz ibarelerini de kullanmıştır. (Bkz.: Ebû Ubeyde, Mecâzü’l-Kur’ân, I, 47, 229, II, 2, 34, 43, 148.) İbn Fâris, ızmâr sözcüğünü kullanırken Ferrâ, Zeccâc, İbn Cinnî ve Zerkeşî, hazf kelimesini kullanmışlardır. (bkz.:
İbn Fâris, es-Sâhibî, s. 233; el-Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, I, 61; Zeccâc, Meâni’l-Kur’ân, III, 289; İbn
Cinnî, el-Hasâis, II, 140; ez-Zerkeşî, el-Burhân, III, 173.) 972
‘Şayet kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yeryüzünün parça parça edildiği yahut ölülerin
konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı kesinlikle (bu Kur’ân olurdu.)’ Ra’d, 13/31.
973
Mustafa Abdusselâm Muhammed Ebû Şâme, el-Hazfu’l-Belâğî fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mektebetü’l-Kur’ân, Kâhire, Trs., s. 38.
974
İbn Fâris, es-Sâhibî, s. 233. 975
İbn Cinnî, el-Hasâis, II/141. 976
Bkz. ez-Zerkeşî, el-Burhân, III/173-303. 977
‘Dediler ki: ‘Ona bir melek indirilseydi ya!’ Şayet biz melek indirirsek [onu yalanlar] ve iş bitmiş
olur. Sonra onlara göz açıp kapayıncaya kadar dahi mühlet verilmez.’ En’âm, 6/8.
978
Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, IV, 82; Abdülkerîm Bekkâr, İbn Abbâs Müessisü’l-Arabiyye, s. 52; el-İzânî, Cühûdü’s-Sahâbe fi’l-Luga, s. 212.
165 kabul etmenin daha iyi olacağı söylenmiştir. Yine hazfin az veya çok olması arasında değişkenlik varsa azın tercih edilmesinin daha iyi olacağını söylemiştir.979
Kur’ân nassında var olan bir hazf, araştırıcıyı nassı tefsir ve anlamını şerh etmeye sevk eden açık amillerden biridir. Bu da ancak bir nassın zihinde bütününü tamamlamak için bir mahzûfu açığa çıkarmakla yapılır.980 Bu şekilde nassın anlamını bütünlemeye yönelik mahzûf ibare ile ilgili yapılan takdir bu üslubun en önemli yönünü oluşturur. Bu husus hazf üslubunun filolojik tefsir ile yakın ilişki içinde olmasını sağlamıştır. Hazfe bağlı yapılan takdirlerin amacı, anlam boşluklarını gidermek ve ibarelerin daha net anlaşılmasını sağlamaktır. Bu durum Kur’ân’ın anlaşılması açısından hazf ve takdir üslubunun filolojik tefsir açısından ne derece ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Hazf üslubunun delaletin bir parçası olması ve anlam ile yakın ilişki içinde olması sebebiyle Filolojik tefsir müellifleri de eserlerinde sıkça bu üsluba yer vermişler ve bir takım anlamlar takdir etmişlerdir. Konuyla ilgili şu örnekler verilebilir:
Ebû Ubeyde, ﴾,ً5ْ(َ#ُ6 ْ3ُه,َ/َأ ََJْ;َ [ِ"ْهَأ] َِإَو﴿981 ayetinde muhtasar mecâz olduğunu ifade ederek mahzûf kelimeyi ِ"ْهَأ olarak takdir etmiştir.982
Ferrâ, ﴾,ًMْ(َ! َةََْ! ,َ.َMْ~ا ُUْMِ ْتََ=َ$ْ<,َ [َبَََ] ََ=َ^ْا َك,َ-َ#ِC ْبِْ}ا ِنَأ﴿983 ayetinde
َبَََ kelimesinin mahzûf olduğunu, anlamı karşılaması sebebiyle ْتََ=َ$ْ<,َ şeklindeki
cevap ile yetinildiğini belirterek aynı durumun ﴾ََ َ$ْ<,َ [َبَََ]َْ^َ5ْا َك,َ-َ#ِC ْبِْ}ا ِنَأ﴿984
ayetinde de var olduğunu beyan eder.985
Zeccâc, ﴾َوُkا ,َ?َ)َ(ِB [َِا] ,َهُ;(ِ#ُMَB﴿986 ibaresinin cerr harfinin düşmesi sebebiyle mansûb olduğunu beyan etmiştir.987 Yine Zeccâc, ,ََو َmZCَر َmَ! دَو ,َ﴿988
979
ez-Zerkeşî, el-Burhân, III/176. 980
Mustafâ Halûf, Üslûbu’l-Hazf, s. 113. 981
‘Medyen [halkına] da kardeşleri Şuayb’ı (peygamber olarak) gönderdik.’ Hûd, 11/84. 982
Ebû Ubeyde, Mecâzü’l-Kur’ân, I, 297. 983
‘Asanla taşa vur. [Vurdu] ve taştan aniden on iki pınar fışkırdı.’ Bakara, 2/60. 984
‘Asanı denize vur. [Vurdu] ve deniz aniden ikiye ayrıldı.’ Şuarâ, 26/63. 985
el-Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, I, 40-41. 986
‘Onu ilk şekline döndüreceğiz.’ Tâhâ, 20/21. 987
ez-Zeccâc, Meâni’l-Kur’ân, III, 289. 988
166
َ1َ@ ] َك [
﴾ ayetinde َك harfinin düştüğünü, ﴾[ِy]ِتاَِآا Vاَو اً(ِdَآ َcا َJِِآا Vاَو﴿989 ayetinin de buna benzediğini ve Kur’ân’da bu tür kullanımların çok olduğunu ifade etmiştir.990
Yukarıda zikredilenler dışında, filolojik tefsirlerde izlenen yöntemlerden biri de - sahabe ve tâbiîn tefsirinde örneklerini gördüğümüz üzere - Kur’ân’daki bazı kelimelerin Kureyş lehçesi dışındaki diğer bazı kabile lehçeleriyle tefsir edilmesidir. Ayrıca –Ebû Ubeyde istisna edilecek olursa- tüm filolojik tefsir müellifleri Kur’ân’daki bazı kelimeleri Habeşçe, Rumca, İbranice gibi yabancı dillerle tefsir etmişlerdir. Arapçadaki beyan üslupları ve kıraatlerden yararlanılması da filolojik tefsirlerde çokça izlenen yötemlerdir.
989
‘Allah’ı çok anan erkekler [onu anan] kadınlar.’ Ahzâb, 33/35. 990
167
İKİNCİ BÖLÜM
FİLOLOJİK TEFSİRİN ETKİ ALANLARI VE SORUNLARI I. ETKİ ALANLARI
Her ilmî gelişmenin farklı alanlarla ilgili bir takım etkiler ve bu etkilere bağlı sonuçlar doğurması tabiîdir. Aynı şekilde filolojik tefsirin de etki alanları olduğunu söylemek mümkündür. Mesela, onun hukuk ile ilgili ilkelerin belirlenip bu ilkeler doğrultusunda hükümler çıkarılması onun hukuk ile ilgili etki alanlarından birini teşkil eder. Yine bazı ayetlerin siyasî hedefler için filolojik argümanlarla tefsir edilmesi onun siyasî saha ile ilgili etki alanını oluşturur. Ancak bu konuda ele alınacağı üzere, her şeyden önce filolojik tefsirle ilgili etkinin tarih sahnesinde ortaya çıkan ilhâdî tefsir hareketleri ve bazı fırkalar üzerinde meydana geldiğini görmekteyiz. İsmail Çalışkan’ın da belirtiği gibi, İslam tarihinde ortaya çıkmış olan bütün mezhepler kuruluş yıllarında öncelikle kendi ilke ve görüşlerini Kur’ân’a onaylatma gayreti içinde olmuşlardır.991 Ancak onlar bunu yaparken salt ayet ve hadislerden zahiren çıkardıkları anlamlarla iktifa etmek yerine, felsefî bir yöntem izleyerek filolojik tahlillerle amaçlarına ulaşma gayreti içine girmişlerdir. Biz de burada filolojik tefsirin mezhebî tefsir ekolleri ile ilhâdî tefsir hareketleri üzerinde oynadığı etkiden söz etmeye çalışacağız.