• Sonuç bulunamadı

Hayvana Dönüşme ya da Dönüştürme

Belgede Klasik Türk edebiyatında sihir (sayfa 84-122)

3. SİHİR ÇEŞİTLERİ, SİHRİN MOTİF VE İŞLEVLERİ

3.2.2.1. Hayvana Dönüşme ya da Dönüştürme

Evliya Çelebi, Seyahatname’de sihir ile varlıkları olduğundan başka gösteren ya da farklı şekillere sokan büyücüleri sık sık zikreder. Büyücü kadınların insanları eşek yapıp eşek gibi anırttığını söyler. İnsanı eşeğe dönüştürme bunamış sihirbaz kadınların işi olarak görülür. Çanad şehrinin sihirbaz kadınlarının sihirle eşek yaptıkları bir Tatar Seyahatname’de şöyle tasvir edilir: “Suyu havası güzel

olduğundan mahbup ve mahbubeleri çoktur. Ama sihirbaz bunamış avretleri çoktur. Hatta gördüğümüzü bildirelim: Yedi yıldır sihirle eşek yaptıkları bir Tatar bir köşede saman ve ot yer. Ekmek de verseler yer. İnsanlara karışmaz, ağzından salyaları akar, adama aları aları bakar, hiç konuşmaz. Bazen asıl yurdu hatırına gelip eşek gibi segâh makamında Acem kerenayı (eskiden kullanıan bir çeşit nefesli saz) gibi anırdığı vakit işitenlerin dudağı çatlar.” (Dülger, 2006: 122).

Mesnevilerde cadıların çeşitli varlıkları eşeğe dönüştürdükleri söz konusu edilir. Ferhâd ile Şîrîn’de cadı, gökyüzünü eşeğe dönüştüren bir büyücü olarak sunulur:

Eşek eylerdi sihr ile sipihri İnek gibi sagardı mâh u mihri

Lâmi’î Çelebi, Ferhâd ile Şîrîn/6680

3.2.2.1.2. Sihir İle Tavuğa Dönüşme, Dönüştürme

Tavuğa dönüşme motifi, şamanların ve genel olarak büyücülerin uçma yetilerinin bir simgesidir (Eliade, 2006: 81). Evliya Çelebi, Rumeli’de Çalık Kavak köyünde çirkin suratlı bir acuzenin afsun okuyarak insanları ve kendisini nasıl tavuk hâline soktuğunu hayret ve korkuyla anlatır: “Onu gördüm ki o acuze ocak başından

kül alıp ötesine berisine sürerek elinde kalan külü dahi bir afsun okuyup ocak başındaki çıplak yatan kızlar ve oğlanların üzerine saçtı. Onların yedisi de birer iri piliç olup ‘çu çu’ demeye başladılar. Hemen elinde geride kalan külden kendi başına saçınca o an kendisi de bir büyük kuluçka tavuk olup gark gark diyerek kapıdan

cansızlarmış.” (Bkz.: Dülger, 2006: 108). Burada varlıkları farklı şekillere sokmak değil, aslında keçi

leşi olan iki varlığın seyircilerin gözüne insan suretinde gösterilmesi söz konusudur. Yani keçi, gerçekten insana dönüşmüyor, belki cansız keçinin insan gibi gözükmesi sağlanıyor.

85

dışarı çıktı. Ardı sıra yedi piliçler dahi çıktılar. O an ‘Bre oğlan!’ diye can havliyle feryat ettiğimde gulamlarım uykudan uyanıp geldiler. Gördüler ki burnumdan kan boşanmış!” (Dülger, 2006: 109).

Cadı kadının ocak başından aldığı külü, üstüne başına sürmesi ve küle okuduğu afsun neticesinde kendisi ve yanındaki köleleri tavuğa dönüşür. Sonra, bu tavuğa dönüşme büyüsünü bir kâfirin tavukların üzerine işemek suretiyle bozduğunu öğreniriz: “Onu gördüm ki bir kefere, hemen tavukların üzerine sepe sepe işediğinde

o sekiz tavuk benî Âdem (Âdemoğulları, insanlar) olup yine o ihtiyar acuze oldu ve o işeyen, acuze ve gulamları döve döve bir tarafa götürdü. Ardı sıra baktık. Meğer gittikleri hane kiliseleri imiş. Hatunu papaza verip papaz dahi okuyarak aforoz mandeloş eyledi.” (Dülger, 2006: 110). Sonradan tavukların üzerine işeyen Bulgarı

getirirler; Bulgar, Evliya Çelebi’ye şu açıklamayı yapar: “Sultanım, o karı başka

soydur, kış geceleri yılda bir kere öyle kara koncolos (umacı ve gulyabani gibi

çocukları korkutmak için icat edilmiş hayali varlık) olurdu. Ama bu yıl tavuk oldu.

Kimseye zararı yoktur.’ deyip gitti. İşte bu hakir mezkûr Çalık Kavak’ta böyle bir temaşaya düşüp gelip aklım başımdan gideyazdı.” (Dülger, 2006: 110).

3.2.2.1.3. Sihir İle Köpeğe Dönüşme, Dönüştürme

Sihirbaz ve büyücülerin sihir gücünü kanıtlayan başka bir durum da köpeği insana, insanı köpeğe çevirebilmeleridir. Bunu yapamayan sihirbaz sayılmaz:

Sâhir edermiş âdemiyi seg senin gözün Sihr ile seg rakibini bir âdem eyledi

Necâtî Beg Divanı, G613/4

Miskin rakîbi gamze-i mekkârın ey peri İt etmeyince âdem iken sâhir olmadı

Necâtî Beg Divanı, G600/5

Sihrin en önemli etkisinin insanın ruhsal ve duygusal yanı ile ilgili olduğu düşünülürse sihirbaz ya da büyücünün bir insanı köpeğe dönüştürerek insani vasıflarından sıyırıp hoş görülmeyen bir hayvan şeklinde göstermesi, diğer insanların nazarında onu çirkin gösterip aradaki sevgi bağını koparmayı hedefler. Köpeğe dönüşme manen çirkinleşmeyi beraberinde getirir. O insan gerçekten köpek olup

86

çirkinleşmese bile ona bakanlar büyücünün oluşturduğu hayalden etkilenip o insanı artık sevimli bulmaz. Büyücülerin ayırmak istedikleri kişileri birbirine köpek şeklinde gösterdikleri ayrılık ve soğukluk büyüleri vardır.

3.2.2.1.4. Sihir İle Ceylana Dönüşme, Dönüştürme

Cadıların sihirle kuduz köpeği ahuya çevirdiği ya da ahuymuş gibi göstediği de olur. Bu aslında sihrin çeşitli hile ya da söz oyunlarıyla süsleyerek en kötü bir şeyi bile insan gözüne en güzel bir varlık olarak gösterebileceğinin de bir örneğidir:

Meger efsûn ider ol çeşm-i câdû K‘olur ana seg-i dîvâne âhû

Celîlî, Husrev ü Şîrîn/1538

Cadılar, kendilerini de sihirle ceylan yapar. Ceylanın güzelliği ve büyüsüne aldanıp onun arkasından gitmemek gerekir:

Dünbâl-ı çeşm-i yâra uyup gitme ey göñül Câdûdur itdi kendüzini sihr ile gazâl

Emrî Divanı, Muk.285/1

3.2.2.1.5. Sihir İle Yılana Dönüşme, Dönüştürme

Metinlerde insanı yılana çevirme ya da yılan şeklinde gösterme motifine çok sık rastlanır. Yılan genel olarak kötülüğün ya da düşmanın bir simgesi olarak kabul edilir. Ayrıca, Hz. Musa’nın Firavun’un sihirbazları ile olan sihir müsabakasında sihirbazların yere attıkları ip vb. şeyler yılana dönüşür ya da yılan gibi görünür. Halkın korkudan dehşet içinde kaldığı bir anda Hz. Musa’ya asasını yere atması emredilir. Hz. Musa’nın asayı yere atmasıyla birlikte asa büyük bir yılan olur ve sihirbazların meydana attığı yılanları yutar. Kıssada anlatılan sihirbazlar çeşitli bilimsel, ruhsal teknikleri kullanarak nesneleri insanların gözüne yılan olarak gösterirler. Sihir ile yılana dönüşme, dönüştürme motifinin söz konusu edildiği metinlerde açık ya da örtülü olarak bu kıssaya telmihte bulunulur.

Sihirbaz ve büyücülerin yılana dönüştürme motifi klasik metinlerde, özellikle sevgilinin güzellik unsurları etrafında farklı şekillerde dile getirilir. Klasik şiirde sevgiliye ulaşmak, hele hele onun ince beline sarılmak âşık için tarifi imkânsız mutluluk vesilesidir. Bu nedenle, şair cadı gözün sevgilinin belindeki zünnarı yılanlardan yaptığını ya da zünnarın her bir ipini sihirle yılan yaptığını hayal eder:

87

Mârlardan kıldı yâ câdû gözüñ zünnârını Sihr ile mâr itdi yâ zünnârınuñ her târını

Emrî Divanı, Muk.462/1

Sevgilinin yanağındaki ben ateşler saçan bir cadı olduğu gibi gözleri de siyah zülüflerini sihirle yılan gösteren başka bir büyücüdür:

Siyeh zülfeynüñi sihr ile çeşmüñ gösterür su’bân Ruhuñda hâlüñ âteşler saçar ol ‘ayn-i câdûdur

Bâkî Divanı, G170/3

Sevgilinin gözü cadı, saçı sâhirdir. Sihirbaz ve büyücüler sihirdeki yetkinliklerini göstermek için zaman zaman birbirleriyle bahse girip sihir yarıştırdıkları gibi klasik şiirin sihirbazlarından câdû göz de sâhir saç ile bahse girer. Câdû göz, kılı sihirle ok yapsa diğeri, yılan yapar. Beyitten anlaşılacağı üzere, bu iki sihirbazın yaptığı şeyler onların görünüm ve hâllerine uygundur:

Meger câdû gözüñ sâhir saçuñla bahse düşmişler Ki biri sihr ile tîr itse mûyı biri mâr eyler

Emrî Divanı, G172/2

Âşık, sevgilinin misk kokulu saçının arzusuyla kavuşma hayalleri kurarken akıl bunun imkânsız olduğunu düşünür. Şair, “O saç olarak gördüğün aslında sihirle kendini yılan yapmış bir cadıdır. Boş hayallerin peşine koşma.” diyerek cadıların kendini sihirle yılana dönüştürdüğü bilgisine yer verir:

Görüp miskîn saçın ey cân-ı miskîn genc-i vasl umma O bir câdû imiş kim sihr ile kendün yılan itmiş

Emrî Divanı, G229/2

Sihrin söz ile ilişkilendirildiği durumlarda da yılana dönüşme motifi kullanılır. Savaşlarda cadılar düşmanın gözüne sıradan şeyleri sihirle yılan gibi korkunç suretlerde gösterdiği gibi usta şairin elindeki kalem de bir elif çekse onu düşmanın gözüne yılan olarak gösterir:

Kilk-i mucciz-kârı gâhî bir elif etse cayân c

Ayn-ı acdâya anı sihr ile sucbân gösterür

88

3.2.2.1.6. Sihir İle Cansız Varlıkları Hayvana Dönüştürme

Bu başlık altında bir kütük parçasına efsun okuyup onu ata dönüştürme bahsi işlenecektir. Evliya Çelebi, Bitlis’te Molla Mehmet adında garip giyinişli, iğrenç görünümlü bir Kürt sihirbazının zayıflıktan kemikleri sayılan, öldü ölecek hâldeki atıyla sergilediği marifetlerini izler. Yazar, sihirbaz ve atını şu cümlelerle anlatır: “Bir garip kıyafetli iğrenç manzaralı bir Kürt âdemi… Başında kuş yuvası olacak

kadar uzun bir sarığı var. Ancak meşale topu olmaya layık sarı, kırmızı, beyaz, yeşil sakalı var. Ta kemerine inmiş, kendisi bir zayıf ata binmiş, eline iri bir yılan almış. Altındaki fakir at, şâh ve fukaraya yılan ile kamçı vurur. Fakir beygir bir adım atar, ama öbür adımını ahirete atmak istiyor. Gözünün asla feri kalmamış. Ayakları güya nane çöpü gibi olmuş. Bütün kemikleri birer birer sayılır. Sağına soluna sersem olmuş gibi sarhoş hâlinde yürür. Elmacık kemiklerine ikişer torba asmış, o fakir at ise ahirete ayak basmış. Yine böyle iken o zayıf atın karnına kamçı vurur, kâh iner, kâh biner. Güya bu pis herif çeşitli oyunlar yapar. Bütün halk da buna güler.”

(Dülger, 2006: 110).

Evliya Çelebi’nin buraya kadar bir parça küçümseme ile anlattığı bu sihirbaz ve atıyla ilgili Bitlis Hanı Abdal Han’ın çaşnigirbaşısı Mustafa’dan dinlediği garip hikâyeden sonra düşüncelerinin değiştiğini görürürüz: “‘Evliya Çelebi! Sen bu zayıf

atı ne sanırsın? Bu Han’ın külhanında (hamamlarda döşeme altında bulunan ve

ısınmayı sağlayan kapalı, büyük ocak) yığılmış bir tomruk kütük parçası idi. Han, bu

mollaya, alaya binmek için bir at vermediği gibi, Melek Ahmet Paşa alayına karşı benim alayımı küçültürsün, alaya gitme diye tembih etmişti. Hemen bu molla gidip, külhanda bu tomruğa bir afsun edip, tomruk bu şekilde bir at hâlini aldı. İşte ona binerek böyle marifet göstererek saçmalıklarda bulundu. Ama Han çok gücendi. Çünkü sizin paşa bu atın simya ile meydana getirildiğini duyarsa, Han’ın simyacıları ve kimyacıları, sihirbazları var imiş der, bu yüzden, sonunu düşünerek Han çok üzülmüştür.’ Bunu işitince aklım gidip:

‘Bre canım çaşnigirbaşı, Peygamberi seversen sen ne dersin?’ dedim. Çaşnigirbaşı: ‘Hazreti Sultan Evhadallah’ın temiz ruhu için böyledir. O molla yârandan bir kimsedir. Kâh bir sütun parçasına, kâh tekneye, kâh küpe, kâh posta, kâh böyle bir ağaç parçasına binip bir afsun eder. O at binip ne tarafa giderse gider. Kedi, koyun,

89

köpek ve diğer canlı kısmından birisine binse Ali Düldül’ü gibi oynattırıp cirit oynatır.’ diye yemin etti.” (Dülger, 2006: 111).

“O molla yârandan bir kimsedir.” sözü Molla Mehmet’in halk arasında veliye yakın bir konumda olduğunu düşündürür. Han, çirkin görünümü sebebiyle Molla Mehmet’e bir at vermez, hatta kendisini küçük düşürür düşüncesiyle alaya gelmesine dahi sıcak bakmaz. Molla Mehmet de külhanda bir kütük parçasına efsun okuyarak onu ata dönüştürür, kendi yaptığı bu ata biner. Molla Mehmet’in tek marifeti bu değildir, o; herhangi bir teneke, küp, ağaç parçası gibi cansız varlıklar ile kedi, köpek, koyun gibi canlı varlıkları üzerine binip efsun okuyarak şahane bir ata dönüştürür.

3.2.2.2. Sihir ile İnsanı ya da İnsan Dışındaki Diğer Varlıkları Cansız Varlıklara Dönüştürme

Sihirbaz ve büyücülerin kendilerini, etraflarındaki insan ya da insan dışındaki varlıkları cansız varlıklara dönüştürdükleri örnekler de vardır. Ahmet Paşa’nın, sihirle sevgilinin evinde gümüş bir süpürge olma arzusunu dile getiren aşağıdaki beyit bu duruma örnek gösterilebilir:

Sihr bilsem bir gümüş cârûb ederdim kendimi Yüz sürerdim şol eve dâ'im ki cânan andadır

Ahmet Paşa Divanı, G42/2

Şairin, ayrılık acısına dayanabilmek için efsun okuyarak yüreğini sevgilinin yüreği gibi taşa çevirmek arzusu da bu bağlamda değerlendirilebilir:

Füsûn bileydim okurdum ki hecre döymek için Yüreğimi yüreğin gibi seng-i hâre kılam

Ahmet Paşa Divanı, G200/2

Sihirle suyu demir yapmak da bu hususta zikredilebilecek başka bir örnektir:

Bir sihr ile âbı âhen etdi Andan ten-i bâğa cevşen etdi

Fuzûlî, Leylâ ve Mecnûn/2835

90

Müşa‘bidler füsûn ehli felek-veş Odı su gösterürler suyı âteş

Lâmiî Çelebi, Ferhâd ile Şîrîn/1530

3.2.3. Hile ve Aldatma

Sihir ve onu karşılayan füsun gibi diğer kelimelerin anlamlarında hile, yalan, aldatma manalarının olması, genellleme yapılamasa da, sihri bir aldatma ya da aldanma olarak algılamamıza imkân verir. Sihir ve büyünün zaman zaman bu aldatma ve aldanma ile birlikte düşünülmesi sihir olgusunun kendisi kadar sabit olan evrensel bir durumdur. Dünyanın hemen her yerinde sihirbaz ve büyücülere temkinli yaklaşılmış, yalancı ya da sahtekar olmaları ihtimali hep göz önünde bulundurulmuştur. Aslında, hile ve aldatma yoluyla insanı ve doğayı etkisi altına alma da bir çeşit sihirdir. Fakat tamamen ruh gücüne dayanan çeşidi karşısında bu çeşit sihire pek değer verilmez. Aldatma ve aldanmanın olmadığı durumlarda sihir tamamen ruhsal çalışma ve derinleşme neticesinde ortaya çıkan ruhsal bir güçtür. Her sihirbaz ve büyücü bu noktaya ulaşmak istese de ruhsallık yoluyla değişim ve dönüşümü sağlamayı hepsinin başarabilme ihtimali zayıftır, başaramayınca da toplumdaki mevkiini korumak amacıyla hilelere başvurur, sihrini hile ve aldatma üzerine kurar. Sonuç olarak hile ve aldatma gerçek sihir gücüne ulaşamayanların başvurdukları bir yol, aynı zamanda bir çeşit sihirdir.

Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa gibi büyük bir peygamber sihir yani büyünün sadece bir aldatma, yaldızlama ve fesatçılıktan ibaret olduğunu ifade eder: “Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: «Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onu boşa

çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.»” (Kur’an-ı Kerim

(Karaman vd, 2007), Yûnus, 10/81). Klasik Türk şiirine yansıyan sihrin hile ve aldatma ile ilişkisini ortaya koyan örnekler durumun Türk kültüründe de farklı olmadığını gösterir. Büyücü gamzenin aldatıcılığı ve güzelliğin cilvesi Cebrail’i Hârût gösterir:

Cilve-i hüsnün firîb-i gamze-i câdû-fenin Bâyezîdi Birhemen Cibrîli Hârût eylesin

Nâilî Divanı, G283/4

Doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermek öyle bir sihirdir ki Hz. Musa bile bunu kaldırmaya yol bulamaz.

91

Hatâyı ayn-ı savâb eylemek ne sihr olur Ki Mûsî def'ine bulımaya tarîk-ı mecâl

Kadı Burhaneddin Divanı, G381/6

Fuzûlî, Mecnûn’u iyileştirmek için ailesinin her türlü çareye başvurduğunu anlatırken sihir ve muskayı halkın güçlük ve sıkıntı karşısında ümit bağladığı hileler olarak görür:

Çoh sihr olunup yazıldı ta‘vîz Çoh mekrlere dutuldı ümmîz

Fuzûlî, Leylâ ve Mecnûn/1087

Burhân-ı Katı’da füsûn “Efsun manasınadır ki rukyedir. Amme efsun derler. Hile ve envamdan olmakla hileye de ıtlak olunur. Fusun-ger, rukye-hân, muhil ve mekkâr manasınadır.” şeklinde açıklanır. Burhân-ı Katı’nın verdiği izaha uygun

olarak, efsun klasik Türk şiirinde hile anlamıyla bir kullanıma sahiptir. Keçecizâde İzzet Molla, dükkâna girip gizlenen birini bir iki altın verip hile ile dışarı çıkarışını efsun kelimesi ile anlatır:

Çıkardım anı nice efsûn ile Fakîrane bir iki altun ile

Keçecizâde İzzet Molla, Mihnetkeşân/375

Aynı şair eserinin başka bir beytinde füsunu yine aldatma, yalan dolan anlamına uygun olarak kullanır. İlham ile füsunu karşılaştıran şair, yalan dolan suretindeki füsuna dayanarak değil, ilhamın mazharı olan kalp aynasını şahit göstererek sözünün doğruluğuna inandırmak ister:

Güvâhım mazhar-ı ilhâm olan mirât-ı kalbîdir Füsûn-ı sûret-i tezvîr ile etmem bu davâyı

Keçecizâde İzzet Molla, Mihnetkeşân/3443

Şair, eserin başka bir beytinde efsunu somutlaştırırken efsun borusuyla karışıklık çıkarmak, oyun yapmak manalarına atıfta bulunur:

Salıp bûk-ı efsûn ile demdeme Çıkardın diğer bir oyun âleme

92

Lâmiî Çelebi, Ferhâd ile Şîrîn’de Pervîz’in Ferhâd’ı alt etmek için başvurduğu yolları anlatır. Hile, aldatma ve yalan ile iş gören Pervîz’in yaptıkları efsundur, yiğitlik değildir:

İdüp efsûn u mekr ü hîle her bâr Neler itdi aŋa Pervîz-i gaddâr

Kurup tezvîr dâmın rûbeh-i pîr O şîr-i nev-cüvânı kıldı nahcîr

Tutup kej-revlik ile ferz-veş yol O şâhı kıldı bir beydakla mât ol

Eger erlikle olsa iş hisâbı Anuŋ bigine virürdi cevâbı

Velîkin böyle imiş emr-i Kâdir Şehîd itmek anı âhir o kâfir

Lâmiî Çelebi, Ferhâd ile Şîrîn/6964-6968

Pervîz’in başvurduğu hilelerden birisi, büyücü kadınları Ferhâd’a göndermektir. Füsûn ehli olarak tabir edilen büyücü kadınların işi, güzel sözlerle aldatmaktır. Büyücü, görünüşte güzel gerçekte ise yalan olan sözleriyle kalpleri çeler, insanları aldatır:

Füsûn ehli bulalum bir sühan-dân Ki ola her bir sözinde mekr ü destân

Füsûn u sihr içinde eyleyüp dem Olup bir lahza ol mecnûna hem-dem

Disün kim Hüsrev Ermen şehrin aldı Hümâ-veş sâyesin ol bûma saldı

93

Mihîn Bânû-y-ile dün gün içüp câm İşi Şîrîn ile sürmek durur kâm

İdüp Bânû aŋa Şîrîni hem-ser Dirilürler nitekim şîr ü şekker

Virüpdür şöyle göŋlin aŋa Şîrîn İder yâd eylesek Ferhâdı nefrîn

Anuŋ ‘ışkıyla pür idüp dilini Cihân u câna virmez bir kılını

Ol anda âhar ile ‘işret içre Sen anuŋ derdi-y-ile hasret içre

Ol itmez bir nefes sen bî-dili yâd İdersin ney gibi sen âh u feryâd

Du‘âsına sen anuŋ bunda meşgûl Yüzüŋe Mushaf olsaŋ bakmaya ol

Seni ol ‘âma saymaz hâs olursaŋ Okumaz aduŋı İhlâs olursaŋ

Mahabbet olmayınca iki başdan Ne biter gice gündüz kuru yaşdan

Çü senden ol kesildi sen dahı var Anuŋ ragmına bul bir özge dildâr

Mukarrerdür işidüp bu füsûnı Sovur germiyyet ü ‘ışk u cünûnı

94

Elmalılı Hamdi Yazır’ın sihir tasnifinde koğuculuk olarak geçen yalanlarla arabozma da bir çeşit sihirdir: “Nemmamlık (koğuculuk), gammazlık (fitnecilik) gibi

el altından yürütülen gizli fitne ve tezvirat; akla, hayale gelmez bozgunculuk, vasıtalı veya doğrudan tahrikler ve aldatmalar ile yapılan sihirdir ki, halk arasında en bol ve en yaygın kısmı da budur.”

Sihir ve efsun hile, aldatma anlamlarıyla metinlerde kullanıldığı gibi yine metinlere yansıdığı kadarıyla kişilerin sosyal hayatta sihir, cin gibi tabiatüstü olgu ve varlıkları kullanarak diğer insanları amaçları doğrultusunda yönlendirdikleri görülmektedir. Ahmed-i Rıdvân, Hüsrev ü Şîrîn mesnevisinde Hüsrev’in resmine âşık olan Şîrîn’i kandırmak için yanındaki kızların sihir, cin hikâyesi uydurduklarını yazar. Kızlar Hüsrev’in resmini alıp saklarlar, Şîrîn uyanıp istediği zaman da “Cin bize sihir edip bizi aldatmış, cinlerin meskeni olan bu yerden uzaklaşalım.” derler:

Uyanup istedükde didiler dîv Bize sihr eyleyüp kılmışimiş rîv

Bize gâlib bu kim efsûn ederdi Getürüp gösterüp gine giderdi

Didiler cinnî yurduymuş bu gül-zâr Makâm-ı dîvimiş bu cây-ı pür-hâr

Bu yurddan bârumuz cümle ıralum Geçüp bir gül-şene dahı varalum

Sipendile yakup ol demde nârı Buhûr eylediler ‘ûd u komârı

Ki saklaya Hudâ mâhı hatardan Yavuz gözlerden irişen zarardan

Ahmed-i Rıdvân, Hüsrev ü Şîrîn/658-663

Hüsrev ü Şîrîn’de birkaç kez tekrar edilen bu peri hikâyesi uydurarak hile

95

Ki Şîrînden bu nakşı saklayalar Perî aldı diyü hîle kılalar

Hemân ol demde nakşı gizlediler Bu kâr üftâde hâlin gözlediler

Didiler kim gene bu buk’a-i şûm Mekân-ı dîvimiş hem mesken-i bûm

Hayâlin gösterüp gine yaşurdı Kagıtdı ‘aklumuz muhkem şaşurdı

Bu mevzi’den dahı lâ-büdd göçelüm Selâmet yerlere varup geçelüm

Ahmed-i Rıdvân, Hüsrev ü Şîrîn/686-690

Peri, cin hikâyesi uydurarak insanları korkutma; korkutarak onları amacı doğrultusunda yönlendirme teması Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisinde de

Belgede Klasik Türk edebiyatında sihir (sayfa 84-122)

Benzer Belgeler