• Sonuç bulunamadı

Tezkire ve biyografik kaynaklarımızda bir cümleyle dahi olsa kendisinden bahsedilmeyen şahsiyetlere zaman zaman rastlamak mümkündür. Bunlardan biri de eseri üzerine çalıştığımız şair ve mütercim Abdî’dir. 16. yüzyıl şairlerinden olan Abdî, II. Selim’in Manisa şehzadeliği esnasında onun edebî muhitinde yer alır. Hamsesinde bulunan ilk dört mesneviyi şehzade II. Selim’e ithaf eder. Son mesnevisi Nüzhetnâme’yi (1577) de Sultan III. Murad’a sunar.

Gerçek şahsiyeti hakkında bilgi sahibi olamadığımız Abdî’nin müellif hattı Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin katalog fişinde adı yanlışlıkla Abdurrahman bin Nebi Halife şeklinde kayda geçmiştir. Bu kaydı inceleyen Adnan İnce ise bu adın Abdî’ye değil de, Ubeydî mahlaslı

başka bir şaire ait olduğunu ortaya koymuştur.232

Abdî’nin nereli olduğu konusunda net bir bilgimiz yoktur. Fakat şairin kanaatimizce Manisalı olma ihtimali oldukça yüksektir. Zira onun ilk dört mesnevisini Şehzade II. Selim’e Manisa’dayken sunması ve mesnevilerinde Manisa’dan övgüyle bahsetmesi bu ihtimale kuvvet vermektedir. Haluk İpekten, II. Selim’in Manisa’ya sancak beyi olmasıyla birlikte daha önce az bir şöhret sahibi olan Manisalı Abdî’nin ilk mesnevisi Niyaznâme-i Sa‘d ü Hümâ’yı (1545)

kendisine sunarak caize aldığını söyler.233 Bu cümleden de anlaşılacağı Haluk İpekten Abdî’yi

doğrudan Manisalı kabul eder.

Edebiyat tarihçileri arasında yalnızca Vasfi Mahir Kocatürk, Abdî’den bahseder. Kocatürk, şairin Divan, Sa‘d ü Hümâ ve Gül ü Nevrûz adlarında eserlerinin olduğunu fakat bu eserlerle ciddi manada tanınıp şöhret yakalayamadığını sadece devrinin iyi bir şairi olarak

kaldığını ifade eder.234 Türk Şairleri’nde Saadeddin Nüzhet Ergun ise Abdî hakkında

tezkirelerde en ufak bir kayda dahi rastlamadığını ve onun yalnızca Niyaznâme-i Sa‘d ü Hümâ

adlı mesnevisinin elde bulunduğunu belirterek eserden örnek beyitler verir.235

Bir hamse sahibi olarak Abdî’nin eski biyografik kaynaklarımızda kendine yer bulamayışı oldukça dikkat çekicidir. Taşradan dışarı çıkmayan yerel bir şair hüviyetinde

232 Adnan İnce, “XVI. Yüzyıl Şairlerinden Abdî ve Eserleri”, Türk Dili, S. 410, 1986, s. 186-187. 233 Haluk İpekten, Divan Edebiyatında Edebi Muhitler, İstanbul 1996, s. 203.

234 Vasfi Mahir Kocatürk, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970, s. 363-365. 235 Saadeddin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, İstanbul 1936, s. 189-191.

81

algılanmış olması, mesnevilerinin çok fazla nüshasının bulunmayışı, önemli devlet kademelerinde görev almayışı gibi akla gelebilecek birtakım nedenlerden Abdî’nin ilgi görmediği söylenebilir. Bununla beraber mesnevilerini II. Selim’e sunabilecek kadar yakın ve

hatta Cemşîd ü Hurşîd’de ifade ettiği üzere kendisinin sohbet arkadaşıdır.236 Ayrıca II. Selim’in

hoca Şemseddin Efendi ve kubbe veziri Cafer Paşa’ya Niyaznâme-i Sa‘d ü Hümâ’da yazdığı

methiyeleriyle de şehzadenin çevresiyle yakından alakadar olduğu görülmektedir.

Abdî’nin eserlerini incelediğimizde hayatı, şahsiyeti ve gerçek kimliği hakkında neredeyse hiçbir bilgiye ulaşılamıyor. Son olarak üzerinde çalıştığımız Bostân Tercümesi’nde de şairin kendisiyle ilgili bilgilere yer vermediği görüldü.

B. Eserleri

Abdî’nin bu çalışmadan önce bilinen ve üzerlerine akademik çalışmalar yapılan dört

mesnevisi vardı. Bulduğumuz bu Bostân Tercümesi’yle birlikte şairin hamse sahibi olduğu

ortaya çıkmıştır. Mesnevilerinin dışında da Vasfi Mahir Kocatürk’ün belirttiği fakat henüz

bulunamayan bir Divan’ı mevcuttur.237 Yazılış tarihlerine göre hamsede bulunan mesneviler

şunlardır:

1. Niyaznâme-i Sa‘d ü Hümâ (952/ 1545)

Abdî’nin telif niteliğindeki tek mesnevisi Niyaznâme-i Sa‘d ü Hümâ’dır. Beşeri aşka

dayalı çift kahramanlı bir gönül macerasıdır. 952/1545 tarihinde tamamlanıp Şehzade II. Selim’e sunulan eser hakkında, ilk bilgileri Saadeddin Nüzhet Ergun verir. Ergun’a göre Sa‘d

ü Hümâ bir aşk macerası olup, sanat bakımından da başarılı bir hikâyedir.238

Ergun’dan sonra Vasfi Mahir, mesneviyi daha ayrıntılı bir şekilde tanıtır. Ona göre, konusunu Acem edebiyatından alan bu mesnevi, ruh ve şekil bakımından çok derin ve olağanüstü olmamasına rağmen; dil ve üslupça sade ve doğal; nazım tekniği ve vaka kurgusu açısından başarılıdır.239

Çok da hacimli olmayan mesnevinin tamamı 1075 beyittir. Eser, tevhid, na‘t, dört halifeye övgü, şefaat manzumesi, sebeb-i te‘lif; Şehzade II. Selim’in hocasına, II. Selim’e ve Cafer Paşa’ya methiyeler, matla‘-ı dâstân ve hâtime bölümlerinden müteşekkildir.

236 Nazan Kuloğlu, Abdî Cemşid ü Hurşîd (İnceleme-Metin), Fırat Üniversitesi SBE YLT, Elazığ 1989, s. I-6. 237 Vasfi Mahir Kocatürk, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970, s. 362.

238 Saadeddin Nüzhet Ergun, age., s. 190. 239 Vasfi Mahir Kocatürk, age., s. 363.

82

Eserin konu özeti ise şu şekildedir: “Isfahanlı delikanlı Sa‘d, bir gün Şiraz’da Âb-ı Murgân adlı mesire alanını gezerken dünyalar güzeli Hümâ’ya âşık olur. Bir zaman sonra Hümâ’ya aşkını açan Sa‘d karşılık bulamasa da Hümâ ile beraber eğlenmekle yetinir. Hümâ, Kirman’da bulunan asıl sevgilisi Ferruh’a sadakatte kusur etmemek için Sa‘dla seviyeli bir ilişki yürütür. Bir gün Sa‘d eğlencenin dozunu kaçırarak Hümâ’ya olduğundan fazla yaklaşınca Hümâ, derhâl Sa‘d’ı kovar. Bunun üzerine Sa‘d derin bir tahassüre bürünür. Bu arada Ferruh Kirman’dan gelmiştir. İki sevgili günlerce eğlenirler, fakat Ferruh bir ara içkinin de verdiği sarhoşlukla Hümâ’ya hoş olmayan davranışlarda bulunur. Hümâ, bu hareketlerinden dolayı derhâl Ferruh’tan ayrılır ve Sa‘d’a bir mektup yazarak Isfahan’a dönmemesini, tekrar birlikte olabileceklerini belirtir. Bu müjdeyi alan Sa‘d, Hümâ’nın yanına gelir ve yaşanan olaylar neticesinde iki âşık evlenir.”

Sa‘d ü Hümâ, konusunun özgünlüğünden değerli sayılabilecek bir mesnevi olmasına rağmen, aşk maceralarının anlatıldığı bazı mesnevilere oranla daha durağan olduğu görülür. Entrika unsuruna yeterince yer verilmeyen mesnevide, okuyucuyu meraka sevk eden tek unsur Sa‘d ve Hümâ’nın birlikte olup olamayacağıdır.

Eserin Türkiye kütüphanelerinde iki yazma nüshası mevcuttur. Bunlardan ilki, Manisa Genel Kütüphanesi Nu: 2713’te, ikincisi ise Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Revan Kitaplığı Nu: 836’da kayıtlıdır.

Niyaznâme-i Sa‘d ü Hümâ üzerine üç önemli yayın yapılmıştır. Adnan İnce, 1987’de

yazdığı makalesinde eserin çeviriyazılı tam metnini yayımlamıştır.240 Yine aynı yıl Gürani Nur

tarafından bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.241 Hasan Gültekin ise, Adnan İnce’nin

hazırladığı metinden hareketle mesnevi üzerine bir tahlil denemesinde bulunmuştur.242

2. Heft Peyker (957/ 1550)

2006 yılına kadar Abdî’nin Heft Peyker adlı bir mesnevisi olduğu bilinmiyordu.

Hanzâde Güzelova aynı yıl Bilig dergisinde yayımladığı bir makale ile bilim dünyasına

240 Adnan İnce, “Abdî’nin Niyaznâme-i Sa’d ü Hüma’sı”, Fırat Üniversitesi SBE Dergisi, C. 1, S. 2, 1987, s. 155-

206.

241 Gürani Nur, Niyazname-i Sa’d u Huma: A Mathnawi of Abdî, Boğaziçi Üniversitesi SBE YLT, İstanbul 1987. 242 Hasan Gültekin, “Abdî’nin Niyâznâme-i Sa’d ü Hümâ Mesnevisi”, Turkish Studies, C. 7, S. 2, Bahar 2012, s.

83

Abdî’nin Heft Peyker tercümesini tanıtmış243 ve ardından 2008 yılında eserin incelemesiyle

birlikte çeviriyazılı metnini doktora tezi olarak hazırlamıştır.244

Güzelova, İrlanda Dublin’de bulunan Chester Beatty Library’nin V. Minorsky

tarafından hazırlanan Türkçe yazmalar ve minyatürler kataloğuna245 ek olarak daktilo yazısıyla

hazırlanan “The Chester Beatty Library: Supplementary Handlist”in 12. Sırasında T 505 olarak

numaralandırılmış, Lâmi’î adına kayıtlı bulunan Heft Peyker’in aslında Abdî’ye ait olduğu

yaptığı incelemeler sonucu ortaya çıkarmıştır.246

Dublin’de bulunan bu yegâne nüsha müellif hattı esas alınarak 12 Safer 959/ 8 Şubat 1552’de Abdurrahman bin Latif adlı biri tarafından istinsah edilmiştir. Yazmanın tamamı 168

varak olup, her sayfada ortalama 21 beyit bulunmaktadır.247

Abdî, Heft Peyker’e 6 Şevval 956/ 28 Ekim 1549’da başlamış, 7 Muharrem 957/ 26

Ocak 1950’de bitirmiş ve Şehzade II. Selim’e sunmuştur. 6882 beyitlik mesnevi, Nizâmî-i Gencevî’nin (ö. 611/1214?) aynı adlı mesnevisinin tercümesidir. Şair, eserin geneli itibariyle Nizâmî’ye bağlı kalarak birebir tercüme yoluna gitmiştir. Fakat zaman zaman asıl metne tamamıyla sadık kalmadığı, kendinden ekleme ve çıkarmalar yapmak suretiyle kaynak metinden ayrıldığı görülür.

Heft Peyker, konusu itibariyle beşeri serüven/macera hikâyeleri grubuna dâhil edilen mesnevilerdendir. Eserin ana konusunu, Miladi 420-438 yılları arasında saltanat sürmüş İran’ın efsanevi hükümdarlarından Behrâm-ı Gûr’un başından geçen hadiseler oluşturur. İran padişahının yıllar sonra dünyaya gelen erkek çocuğu Behrâm, müneccimlerin keşiflerine binaen Arap yarım adasında bulunan Yemen’de büyütülür. Yiğit, çevik ve oldukça kahraman bir çocuk olan Behrâm, bir zaman sonra yaban eşeği avlamakla ün yapar ve kendisine Behrâm- ı Gûr denilmeye başlanır. Babasının huzur içinde yaptırdığı Havernâk köşkünde ömrünü geçiren Behrâm, bir gün köşkün içinde bulunan gizli bir odada yedi ülkenin padişah kızlarının resimlerini ve bu resim halkasının arasında da kendi resminin nakşedildiğini görür. Behrâm resimleri seyrederken bir anda gelecekteki talihi gözleri önüne serilir.

243 Hanzâde Güzelova, “Abdî’nin Bilinmeyen Bir Mesnevîsi: Heft Peyker Tercümesi”, Bilig, S. 38, Yaz 2006, s.

35-49.

244 Hanzâde Güzelova, Abdî’nin Heft Peyker Mesnevisi (İnceleme-Metin-Dizin), Hacettepe Üniversitesi SBE DT,

Ankara 2008.

245 Vladimir Minorsky, The Chester Beatty Library A Catalogue of The Turkish Manuscripts and Miniatures,

Hodges Figgis & Co. Ltd, Dublin 1958.

246 Hanzâde Güzelova, agm., s. 36.

84

Birtakım mücadelelerden sonra Yemen tahtına geçen Behrâm, Havernâk’da gördüğü yedi güzelle evlenir. Her birine farklı renkte birer saray yaptırır ve haftanın her bir gününü bunlardan birine tahsis eder. Güzeller, Behrâm’a birbirinden farklı yedi hikâye anlatırlar. Hikâyelerin sonunda Behrâm, ülke yönetiminde gevşeklik gösteren hayin vezirini öldürerek ülkesini tekrar düzene koyar ardından eğlence hayatından vazgeçer. Yedi güzele yaptırdığı köşkleri tapınağa çevirir ve her birini bir âbide teslim eder. Daha sonra bir gün ava çıkan Behrâm, bir yaban eşeğinin peşinden giderek bir mağaraya girer ve bir daha kendisinden haber alınmaz.248

3. Bostân Tercümesi (963/ 1556)

Eser hakkında ayrıntılı bilgi üçüncü bölümde verilecektir. 4. Cemşîd ü Hurşîd (966/ 1558)

Türk edebiyatında Ahmedî (ö.815/1412-13) ve Cem Sultan’ın (ö. 900/ 1495) eserlerinden sonra elimizde metni bulunan üçüncü Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi Abdî’ye aittir. Şair, eseri, Şehzade II. Selim’in isteği üzerine yazmaya başlamış ve 996/1558 tarihinde altı ay gibi kısa bir sürede tamamlamıştır:

Ḳażāya ibtilāyile bu ki_iy şāh

Şurū‘a itdi alāḳa ṭab‘ şeş māh (5909)249

Abdî, tamamı 5940 beyit olan mesnevisini ilk Cemşîd ü Hurşîd yazarı Selmân-ı

Sâvecî’nin (ö. 778/1376) eserinden tercüme etmiştir. Mesnevinin vezni Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün

Fe‘ûlün’dür.

Eser hakkındaki ilk bilgileri bilim dünyasıyla paylaşan Adnan İnce, mesnevinin diğer Cemşîd ü Hurşîd’ler gibi telif-tercüme niteliğinde olduğunu vurgulamıştır.250 Abdî, eseri

genişleterek tercüme etmiş, hacim bakımından Sâvecî’nin neredeyse iki katı bir metin ortaya koymuştur. Buna rağmen mesnevide, kaynak metinle hemen hemen birebir örtüşen beyitler bulunmaktadır. Aynı şekilde olay örgüsünde de çok büyük bir değişiklik söz konusu değildir. Cemşîd ü Hurşîd’de değişik nazım şekilleriyle yazılmış 1 besmele manzumesi, 2 tevhid, 1 yaratılış manzumesi, 3 na‘t, 1 mirâciyye, dört halife övgüsü, sebeb-i telif, Şehzade Selim için 12 medhiye, ana hikâye, hikâyeden sonra nasihat içerikli beyitler, şem‘ ile micmerin

248 Özet, Hanzade Gözelova’nın doktora tezinden faydalanılarak verilmiştir: Hanzâde Güzelova, agt., s. 127-136. 249 Nazan Kuloğlu, agt., s. II-367.

85

münazarası, yaşlılık ve gençlik hakkında beyitler, şairin eseri Türkçe yazması üzerine

kendisiyle övündüğü beyitler, Şehzade II Selim methiyesi ve hatime yer alır.251

Bugün için elimizde mesnevinin müellif hattıyla yazılmış bir nüshası bulunmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 443 numarada kayıtlı bu nüsha üzerine 1989 yılında Elazığ’da Nazan Kuloğlu bir yüksek lisan tezi hazırlamıştır.

5. Nüzhetnâme/ Gül ü Nevrûz (985/ 1577)

Hamsenin son mesnevisidir. İran şairi Celâleddin Tabib’in (14. yy.) aynı adlı eserinden tercüme edilerek yazılmıştır. Mesneviyi Çağatay sahasında Lutfî (15. yy.), Anadolu sahasında ise Sâbir Parsâ (ö. 1679-80), Mu‘îdî (ö. 1585), Abdî (16. yy.) ve Niğdeli Muhibbî (16. yy.) tercüme etmişlerdir. Bu tercümelerden şimdilik yalnızca Mu‘îdî’nin metni bulunamamıştır.

Vasfi Mahir Kocatürk, Abdî’nin Gül ü Nevrûz’undan bahseden ilk kişidir. Kocatürk’e göre eser, bir İran masalı olup, klasik şiir geleneğine göre tertip edilmiş; dil, üslup, tertip ve şiir bakımından fevkaladelikler göstermeyen İran şairi Hoca yani Hâcû-yı Kirmânî’nin (14. yy)

Gül ü Nevrûz’undan tercüme edilmiş bir mesnevidir.252 Kocatürk, eserin Hoca’dan tercüme

edildiğini söylemesine rağmen Adnan İnce, mesnevinin aslında Celâl Tabîb’in eserinden

tercüme olduğunu tespit etmiştir.253

Mesnevinin asıl adı Gül ü Nevrûz olmasına rağmen eserin sonuna doğru yer alan Görenler didi ahsent sad bâr

Bu Nüzhetnâmeye iy nagz-güftâr (2291)254

beytinde mesnevinin asıl adı dışında Nüzhetnâme olarak adlandırdığı görülür. Aruzun

Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Fe‘ûlün kalıbıyla kaleme aldığı mesneviyi Abdî, 985 yılının Cemaziye’l- Âhir’inde (M. Eylül/Ekim 1577) on iki gün içinde yazarak Cuma günü bitirmiş ve Sultan III.

Murad’a sunmuştur. Şair beyit sayısını mesnevide lafzen 2400255 olarak belirtmesine rağmen

eserin tek nüshası üzerine yapılan çeviriyazılı metin çalışmalarında Adnan İnce 2298 ve

Mehmet Altunmeral 2320 beyit ortaya koymuştur.256

251 Adnan İnce, agm., s. 114-116.

252 Vasfi Mahir Kocatürk, age., s. 364-365.

253 Adnan İnce, “Abdî’nin Gül ü Nevrûz Mesnevisi”, TÜBAR, S. XXIII, Bahar 2008, s. 51. 254 İnce, agm.

255 İki bin dört yüz ebyāt ile ol kāḫ/ Müzeyyendür bil anı olma küstāḫ (Adnan İnce, agm., s. 130)

256 Adnan İnce, agm., s. 129; Mehmet Altunmeral, Abdî’nin Gül ü Nevrûz’u (İnceleme-Metin), Celal Bayar

86

Gül ü Nevrûz mürettep bir mesnevidir. Klasik mesnevi geleneğinde bulunması gereken belli başlı hemen her bölüm mesnevide yer alır. Eserin adının zikredildiği bir hasb-i hâlle başlayan eserde sırasıyla, tevhid, peygamberlere övgü, Hz. Peygamber’e (SAV) na’t, dört halifeye methiye, münacat, sebeb-i telif, Sultan III. Murad’a övgü, ana hikâye, hatime ve eserin beyit sayısının belirtildiği hasb-i hâl bölümleri vardır.

Gül ü Nevrûz çift kahramanlı beşeri aşk maceralarındandır. Eserin hikâye özeti kısaca şu şekildedir: Nevşad ülkesinin padişahı Ferruh’un oğlu Nevrûz ile Ferhar sultanı Müşgin Şah’ın kızı Gül birbirine âşık olurlar. Ferharlı Bülbül’ün aracılık yaptığı bu aşka Gül’ün annesi Susen karşı çıkar. Buna rağmen âşıklar birliktelik için ant içerler. Fakat Ferhar Sultan’ı Gül’ü zorla Çin hakanına verir. Bunun üzerine Nevrûz, Gül’ü gelin alayından kaçırır. Gül’ün kervanda olmadığını öğrenen Çin Hakanı kahrından ölür. Nevrûz ve Gül ise bindikleri gemi batınca tekrar ayrı düşerler. Gül’ü Aden’li bir inci avcısı, Nevrûz’u da Yemenli bir balıkçı bulur. İnci avcısı Gül’ü Aden Sultanına verir, Yemenli balıkçı da Nevrûz’u Yemen vezirine satar. Daha sonra Yemen veziri bu yiğit adamı sultanına hediye eder. Öteden beri aralarında anlaşmazlık bulunan Aden ve Yemen bir ara muharebeye girişirler. Fakat iki sevgilinin savaş meydanında birbirleriyle karşılaşmaları sonucu savaşa son verilir ve böylece âşıklar kavuşurlar.

Mesnevinin müellif hattı olan tek yazma nüshası Manisa Genel İl Halk Kütüphanesi yazmaları arasında 2714 numarada kayıtlıdır. 80 varaklık bu nüsha talik hatla yazılmış olup her bir sayfada 15 satır vardır.

87 III. BÖLÜM

ABDÎ’NİN BOSTÂN TERCÜMESİ

Benzer Belgeler