• Sonuç bulunamadı

Hareketin İlkesi Olarak İstek gücü

İbn Rüşd’e göre istek gücü, diğer güçlerle ilişkili olarak canlının hareketini ve varlığının devamını sağlar.119Filozofumuza göre, insan dışındaki canlıları, tahayyül ve istek gücü birlikte bulunarak harekete geçirmektedir. Ona göre insanı ise, bilgi ve istek gücü ilişki halinde bulunarak hareket ettirmektedir.120 Bu bağlamda ona göre, insanın hareketinde istek gücüne ilaveten hayâlî sûretler ve akıl ile ilişki içerisinde bulunan müfekkire gücünün yargıları belirleyici olmaktadır. Filozof, müfekkire gücünün insanın hareket ve davranışları hakkındaki bu belirleyici yargısına rey, zan ve itikat adını vermektedir. Nitekim hayvanın istek gücü tek bir dürtü sebebiyle harekete geçtiği için hareketi bir ve basit olup hayvanın nefsinde çatışacak unsurlar bulunmaz. Diğer taraftan düşünen canlı olan insanda ise, bazen şehvet gücü; bazen de müfekkire gücü galip gelip onu harekete geçirmektedir. Farklı güçlerin istek ve arzu gücüne olan bu etkisinden dolayı, insanda çatışma çıkabilmektedir.121

İbn Rüşd, arzu ve istek gücü lezzet veren bir şeye yönelik olursa şevk; intikama yönelik olursa gazap; düşünme ve akıl yürütmekten kaynaklanırsa ihtiyâr (seçim) ve irade olarak isimlendirmektedir.122 Sonuç olarak filozofumuza göre hareket mekanizmasını kısaca şöyle özetleyebiliriz. Ona göre nihaî anlamda hareketin ilk başlangıç noktası dış dünyadaki nesnelerdir. Hayal gücü ve zaman zaman akıl ile ilişkili olarak müfekkire gücü, öncelikle arzunun konusu olacak nesneyi idrâk etmektedir. Nesne idrâk olunduğunda onunla ilgili zıt istekler orada yoksa, canlı istek ve arzu gücünün de katılımıyla mekânda bu arzulanan nesneye doğru hareket etmektedir. Fakat insanın davranış ve hareketleri çoğu zaman bu kadar basit olmamaktadır. Bazen arzulanan nesne birden fazla olmakta, bazen de söz konusu nesne üzerinde hayal gücü ile müfekkire gücü farklı istek ve arzulara sebep olmaktadır. Bu da insan

118 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 187

119 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 199

120 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 207

121 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 209

122 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 207-208

nefsinde çatışmaya sebep olmaktadır. Filozofa göre, işte bu özellik, davranışları bakımından insanın psikolojik ve ahlâkî bir varlık olarak ortaya çıkma imkânını sağlamaktadır.123

Külli İdrak Gücü Akıl

İbn Rüşd’e göre, ister dayanağı olan beden ve mana bakımından nefsin diğer güçlerinden ayrık olsun; isterse dayanağı bakımından değil de, sadece manası bakımından nefsin diğer güçlerinden ayrı olsun, nefsin parçalarından kendisiyle idrak ettiğimiz kısma akıl ve anlayış adı verilir. Filozofumuz aklın varlığını, fiillerinden ve eserlerinden başlayarak ispatlamaya çalışır. Bu bağlamda filozof, idrak fiilini, cüz’i ve külli olmak üzere ikiye ayırır.

Filozofumuza göre, beş duyu, ortak duyu, hayal, hafıza ve müfekkire yetileri şahsi ve cüz’i suretlerle meşgul olduğundan; aralarındaki farklara rağmen, külli idrak seviyesine çıkamadıklarından; hepsi cüz’i idrak cüzleri içerisinde ele alınabilir.124 Bunların dışında ve tamamen farklı olan akıl ise, külli idrak gücü olarak açıklanır. Ona göre, aklın varlığı ve mahiyeti ise, şahsi idrak ile külli idrakin derinlemesine incelenmesi ve bu ikisinin karşılaştırılmasıyla anlaşılabilir.125

Filozofa göre, maddeden ve maddi bağlantılardan tamamen uzak bulunan akıl, madde ve maddi bağlantılarla ilişkili olan cüz’i idrak güçlerinden ayrılır. Filozof böylece, duyu ve hayal güçlerinin üstünde, külli idraki gerçekleştiren ve insanı diğer varlıklardan ayıran aklın varlığını ortaya koyar. Aklın varlığını böylece ispatlayan filozof, onun fiillerinden bahseder.

Bu fiiller, üç ana başlık altında incelenebilir.126

1) Maddeden soyutlanmış manaların idrak edilmesi (tasavvur) ve soyutlama yolu ile kavramların üretilmesi. Filozofa göre, akıl, birleşik olmayan basit şeyleri sürekli olarak tasdik eder. Aklın bu fiiline tasavvur adı verilir. Ona göre, tasavvurlar, önermeleri oluşturan temel öğeler olarak kabul edildikleri için basit; önermeler ise, birden fazla tasavvurdan oluştuğu için birleşik olarak kabul edilir.127

2) Söz konusu bu kavramlar arasında ilişkiler kurmak.128

123 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 209-210

124 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 265

125 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 266

126 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 266

127 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 266

128 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 267

3) Doğrulamak ve yanlışlamak şeklinde hükümlerde bulunmak (tasdik). Akıl ameli bilgideki iyi ve kötü hükümlerini oluşturması gibi, nazari bilgideki basit unsurları birleştirerek doğru ve yanlış yargılarına varır.129

İbn Rüşd, insanda bulunan aklın gaye sebebini, mutlak (tam) bir mükemmelliğin gerçekleşmesi şeklinde açıklar. Ona göre, İnsana sadece ameli değil, nazari şeyler hakkında da düşünebilmenin ilkeleri bahşedilmiştir. Filozofa göre, pratik ilkeler, insanın maddi varoluşunda; teorik ilkeler ise, onun mükemmelliğinin tamamlanması bakımından gereklidir.

Sonuç olarak, filozofa göre, teorik aklın gaye sebebi, insanın, insan olması bakımından ilk yetkinliğe ulaşması ve mükemmelliğinin tamamlanmasıdır.130

Aklın Konusuna Göre Tasnifi 1. Ameli Akıl

İbn Rüşd’e göre, kavranılması nazari akla göre daha kolay ve daha az karışık olan ameli akıl, farklı derecelerde de olsa bile bütün insanlarda bulunur. Ona göre, ameli ma’kuller ilk önce bilkuvve bulunup daha sonra bilfiil hale geçerler ve oluş ve bozuluşa tabidirler. Filozofumuza göre, ameli aklın işleyişinde hayali suretler vazgeçilmez ve esaslı bir rol oynadığından, onun yetkinliği ve mükemmelliği bu suretlerle yapılan tefekkür ve istinbat ile ortaya çıkar. Ayrıca bu akıl, insanda, hayal gücü olmaksızın ortaya çıkabilseydi, tahayyülün insanda var olabilmesi anlamsız olurdu. Filozofun burada kullanmış olduğu argüman, Aristo’nun dört sebebinden gaye sebebine dayanır. Var oluş gayesi olmayan bir şeyin varolması abestir.131 İbn Rüşd, sevginin, nefretin, dostluğun, şekli faziletlerin ve diğer duyguların sorumlusunu ameli akıl olarak belirlemekle, onun ahlakla ilişkisini kurar. Ona göre, faziletin gerçekleşmesi, ameli aklın ilgili hayali surete yönelmesinden başka bir şey olmadığından, bu erdemler ortaya çıkmadan önce, insanda bununla ilgili hayali suretler ortaya çıkmış olmalıdır.132

129 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 267

130 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 269

131 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 270

132 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 270-271

Nazari Akıl

İbn Rüşd’e göre, nazari akıl, kavramış olduğu mak’uller ile aynı olduğundan, onun hakkındaki bir araştırma, konusu olan akli suretleri araştırmayı zorunlu kılar.133 Bu bağlamda ona göre, bu suretler, maddi suretlerden tamamen farklı özelliklere sahiptirler. Filozofa göre, akli suretler, dış dünyada kendi başlarına var olamadığından, onların maddeyle olan ilişkisi maddi suret ve nefislerin maddeyle olan bağlantısından tamamen farklıdır. Ayrıca, aklın idraki (yani akli suretleri kabulü), sonsuz iken diğer maddi güçlerin konu ve suretlerini kabulü sonludur. Akıl, suretleri maddelerinden tamamen soyutlayıp, adeta formunun maddeyle olan ilişkilerini tamamen ortadan kaldırarak, fertlerden dolayı kaynaklanan çokluk halini ortadan kaldırır.134 Yine akıl, külli idrak sürecinde idrak ettiği nesne ile bir olup aynileşir ve suretleri maddelerinden soyutladığında, onları maddi olmayan bir şekilde kendisine sunar. Bu durumda ise, akıl maddi ve ferdi olmaksızın, bizzat kendisini idrak etmiş olur. Bununla beraber insan aklının ma’kulleri kuşattığı ve onlara denk olduğu düşünülmemelidir. Bu durum ayrık akıllar için söz konusu olup, insan aklı derece olarak bunun altında bir yere sahiptir. Bahsedeceğimiz son bir özellik olarak, duyuların tersine, akıl eyleminde konusundan etkilenmez. Filozofa göre, duyu nesnesinin etkisi, duyuda bir müddet kaldığından, duyular güçlü bir nesneyi idrak ettikten sonra, farklı bir nesneyi algılamakta zorluk çekerler. Örneğin, göz parlak bir cisme baktıktan sonra diğer bir eşyayı kolayca göremez. Nazari akıl ise, bunun tam tersi olup, idrak ettikçe gelişip mükemmelleştiğinden, her bir idrak fiiliyle daha da yetkinleşir. Bundan dolayı, duyular yaşlılıkta zayıflarken, akıl güçlenir. Filozofumuza göre, ma’kuller ferdi ilişkilerden tamamen soyutlandığı için, akıl maddi etkilenişlerin hepsinden azade ve uzaktır.135

Nazari akılla ilgili, yukarıda birinci olarak nazari aklın kavramış olduğu ma’kullerin özelliklerinden bahsettik. İkinci olarak ise, nazari aklın konusundan bahsetmek istiyoruz. İbn Rüşd’e göre, akıl, soyut ilimler denilen şeyleri de kavrar. Ona göre akıl, varlıkları iki şekilde kavrar: 1) Maddelerinden soyutlanması imkânsız olan varlıkların kavranışı. 2) Maddelerinden soyutlanmış olarak idrak olunabilen varlıkların kavranışı. Örneğin, basık kavramı ancak bir maddede olduğundan, onu maddeden ayrı olarak anlayabilmemiz imkansızdır. Filozofa göre, matematiğin konusu olan varlıklar, aslında aklın kavradığı gibi tamamen maddeden soyutlanmış değillerdir. Filozofa göre, akıl tabii varlıklardaki dayanakları, duyu gücüyle kavrar. Matematik bilimlerinde ise, akıl üç şeyi kavramaktadır. 1) Sureti. 2) Suretin

133 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 273

134 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 274

135 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 276

dayanağını. 3) Suretin bir dayanakta oluşunu. Ona göre, çünkü tabiat bilimlerinin tersine, matematik bilimindeki suretlerin dayanakları duyuların değil, aklın nesneleridir.136

Sonuç

Sonuç olarak İslâm düşüncesinde insanın duyu, hayal, idrâk ve düşünme gibi etkinlikleriyle ilgili oluşan teorik açıklamalar Müslüman düşünürlerin felsefeyle tanışmasıyla başlamıştır.

Grek düşüncesinde nefs hakkındaki eserler de Hicrî III. asırda Arapça’ya tercüme edilmiştir.

Müslüman düşünürler bu vesileyle Grekli filozofların nefis anlayışlarıyla tanışmışlardır.

Genelde felsefe, özelde psikoloji konusunda iki Grekli filozof Platon ve Aristo’dan en fazla İslâm Meşşâîleri etkilenmişlerdir. Nefis konusunda İslâm düşünürlerinin beslendiği iki kaynak olarak Kur’an ve hadisler ile Grek düşüncesi zikredilebilir. Bunun yanı sıra İslâm düşünürleri birbirlerini de etkilemişlerdir psikoloji konusunda. Nefis kavramı Kur’an’da başlıca ruh, zat, kişi gibi anlamlarda kullanılmakla birlikte zıt anlam içerikleriyle de kullanılmıştır. Bu bağlamda Kur’an-Kerim ve hadislerde nefsin çeşitli niteliklerinden bahsedilmesi nefsin târifini güçleştirmiştir. Bunları ifade ederken Kur’an ve hadislerde geçen nefis kavramıyla ilgili araştırmaların yetersiz olduğunu da belirtmek zorundayız.

Kelâm’da farklı görüşler olmakla beraber genelde nefsin latif bir cisim olduğu görüşü hakimdir. Yine belirtmek zorunda olduğum bir durum olarak Kelâm’ın nefis anlayışıyla ilgili olarak yapılan bazı araştırmalarda birbirini tutmayan önemli görüşler söz konusudur Tasavvuf’ta ise nefis denilince daha çok şer ve günahın kaynağı olan, “kötü huy ve süflî arzuların tamamı” anlamına gelen ve kötülüğü emreden nefis anlaşılır. Bununla birlikte farklı görüşler de söz konusudur.

İslâm Meşşâîleri ise nefis konusunda Platon ve Aristo’nun etkisi altındadırlar. Bu iki eski Yunanlı filozoftan hangisinin Meşşâîler üzerinde daha fazla etkili olduğu değişiklik arzetmektedir. İbn Sînâ’nın nefis anlayışı nefis-beden ayrımına dayandığı için Platon’a daha yakın durur.137 Öte yandan onun her iki filozoftan (Platon ve Aristo) ayrıldığı noktalar söz konusudur.

İbn Rüşd’e gelince, o, psikoloji konusunda Aristo’nun etkisi altındadır. Bununla birlikte filozofumuzun Aristo’dan ayrıldığı noktalar söz konusudur. Örneğin İbn Rüşd, Aristo’nun nefis tanımı tam bir tanım olarak görmez. Bununla beraber filozofumuz bu tanımı kullanmaya

136 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 277

137 Arkan, Atilla, İbn Rüşd Psikolojisi, s. 91

devam eder. İbn Rüşd, psikoloji konusunda Aristo’nun az açıklama getirdiği ya da kapalı bıraktığı noktaları açmaya çalışır.

Benzer Belgeler