• Sonuç bulunamadı

Realist teorinin temsilcileri arasında hiç kuşkusuz en önemli isim Hans J. Morgenthau‟dur. Morgenthau, 1947 yılında yayınladığı “Uluslararasında Politika” adlı eserinde 2. Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkiler alanında meydana gelen değişikliklere dikkat çekerek, söz konusu alanda geçerli bir kuram ortaya koymaya çalışmıştır.

Morgenthau, bu çalışmasında öncelikli olarak insan ve politikanın doğasına yaklaşım bakımından birbirlerinden ayrılan iki ekolden bahsetmekte ve bu ekoller

arasındaki farklılıkları şu şekilde ifade etmektedir49

: Birinci ekol, evrensel bir düzeyde geçerli olan soyut kurallarla ve ahlaki ilkelerle her zaman ve her yerde dünyadaki siyasal düzen sağlanabileceğini iddia etmektedir. Bu ekol, insan doğasının esas itibariyle iyi olduğuna inanmakta ve bunun yanı sıra toplumsal düzenin rasyonel standartlara ulaşamamasında asıl suçlunun bilgi ve anlayış yetersizliğinde, zamanın gerektirdiği ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun toplumsal kurumlarda veya belli kişi ve kurumların ahlaki kurallara olan sadakatinde olduğunu kabul etmektedir. İkinci ekol ise, dünyanın gerçekçi bir bakış açısıyla algılanmaya çalışılması durumunda son derece kusurlu bir yapı arz ettiğinin rahatlıkla görüleceğini ileriye sürmektedir. Bu kusurlu yapının en temel sebebi ise insan doğasının kötülüğüdür. İnsan doğası gereği çıkarlarını ön planda tutmaktadır. İnsanların sahip oldukları çıkarlar, genel olarak birbirleriyle çelişmektedir. Her ne kadar kimi durumlarda çıkarların ortak bir noktada buluşması söz konusu olabilse de bu durum geçicidir. Çıkarların elde edilmesi ve korunmasına yönelik olarak kullanılan yegane araç ise güçtür. Bu nedenle insanlar daha fazla güç elde etmeyi hedeflerler. Bu durum insanlar arasında mücadeleyi doğurur. Çıkarların son derece önemli olduğu ve çeliştiği bir dünyada ise güç kullanılması gayet olağan bir durumdur. Böylesi bir dünyada ahlaki ilkelerin geçerliliği söz konusu olamaz. Nitekim dünyaya daima çatışma ve kargaşa durumu hâkim olur.

49Hans J. Morgenthau, Uluslararası Politika, Cilt 1, Çev: Baskın Oran ve Ünal Oskay, Türk Siyasi

Morgenthau, siyasal gerçekçilik olarak adlandırdığı realist yaklaşımın temel

ilkelerini şu şekilde açıklamıştır50:

İlk olarak, “siyasal gerçekliğe” göre siyaset, insan doğasında var olan objektif yasalarca yönetilmektedir. İnsan doğasında bulunan bu objektif yasalar geçmişten günümüze değişmemiştir. Dolayısıyla gelecekte de değişmeyecektir.

İkinci olarak, çok geniş bir kapsama sahip olan uluslararası politika alanında siyasal gerçekçiliğe yol gösteren en önemli nokta, güç terimi ile ilişkilendirilen çıkar kavramıdır. Çıkar kavramı insan zihninin uluslararası politikaya ilişkin gerçekleri anlamasını kolaylaştırmaktadır. Bu kavram uluslararası politikanın ekonomi, ahlak estetik ve din gibi konulardan ayrılmasına zemin hazırlamaktadır. Ayrıca söz konusu kavram siyaset alanında gerçek olan olgularla gerçek olmayan olguların ayırt edilmesini sağlamaktadır. Nitekim devlet yönetiminde söz sahibi olan kişiler, güç şeklinde tanımlanan çıkar kavramına uygun davranışlar sergiler.

Üçüncü olarak çıkar kavramı uluslararası politikanın temelidir ve gerek zaman gerekse mekân açısından geçerliliği tartışılamaz. İnsanlık tarihine bakıldığında tüm insanlar için çıkar olgusunun ne derecede büyük bir önem taşıdığı anlaşılmaktadır. Özellikle toplumsal görevlere dair konularda yani toplumun genel yararını gözeten dış politika gibi konularda insanlar çıkar olgusu dahilinde hareket etmektedirler. Çıkarların gerçekleştirilmesine olanak sağlayan güç kavramı insanların birbirleri üzerinde hakimiyet kurmasını ve devam ettirmesini sağlayacak her şeyi kapsayabilir. Bu durum fiziki şiddet kullanmak şeklinde olabileceği gibi psikolojik yönden baskı altına alma şeklinde de kendini gösterebilir.

Dördüncü olarak siyasal gerçekçilik politik açıdan başarılı uygulamalar ortaya koyabilmek için evrensel ahlaki ilkelerin birebir uygulanamayacağını kabul eder. Bu doğrultuda uluslararası alanda devletlerin yürüttüğü eylemlerin, evrensel ahlak kurallarına tam anlamıyla uygun olması beklenemez. Devletler dış politik hamlelerinde evrensel ahlak ilkelerini doğru zaman ve doğru mekâna göre elemine etmektedirler. Devletler açısından en önemli ahlaki kuralı, ulusal varlıklarını devam

50

ettirebilme gerçeğidir. Bunu sağlamak adına devletler daima ihtiyatlı ve tedbirli davranmalıdır. Bu ihtiyat ve tedbirler evrensel ahlaki ilkelerin yok sayılmasını gerektirdiğinde, devletler tereddüt dahi etmeden evrensel ahlak ilkelerini görmezden geleceklerdir.

Beşinci olarak, siyasal gerçekçilik devletlerin siyasal eylemlerinin değerlendirilmesinde uluslararası ahlaki yasaların ölçüt olarak kabul edilemeyeceğini vurgular. Tüm devletler uluslararası siyasi faaliyetlerinin küresel ahlaki amaçlara uygun olduğunu ileri sürme eğilimindedirler. Ancak bu eğilim gerçekleri yansıtmamaktadır. Çünkü birbirleriyle çeşitli alanlarda mücadele eden ve birbirine karşıt eylemlerde bulunan devletlerden her ikisi de kendi yürüttüğü faaliyetlerin ahlaki olduğunu savunabilmektedirler. Böylesine bir durum karşısında küresel ahlaki ilkelerin ölçüt olarak kabul edilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Aksine güç ile

tanımlanan çıkar kavramı çerçevesinde devletler arasındaki ilişkiler

değerlendirildiğinde daha adil bir sonuca varmak mümkündür. Yani devletler, sahip oldukları güç düzeyi çerçevesinde kendi çıkarlarını gerçekleştirme ülküsü dâhilinde hareket eden siyasal varlıklar olarak kabul edilirlerse, uluslararası politikaya ilişkin eylemlerin analiz edilmesinde tarafsız bir değerlendirme yapılabilecektir.

Son olarak siyasal gerçekçiler, siyasal alanın kendine has özelliklerinin olduğunu dolayısıyla diğer alanlardan farklı özellikler gösterdiğini ileri sürmektedirler. Yani siyasal gerçekçilere göre uluslararası politika iktisat, hukuk ahlak bilimleri gibi alanlardan farklıdır. Devletler tarafından yürütülen bir politikanın incelenirken iktisatçılar söz konusu politikanın ekonomik boyutuyla, hukukçular bu politikanın hukuki boyutuyla ilgilenirler. Siyasal gerçekçiler ise mevcut politikaya güç şeklinde tanımlanan çıkar açısından bakarlar ve buna göre değerlendirme yaparlar.

Morgenthau‟ya göre51

: Uluslararası politika tamamen bir güç mücadelesinden ibarettir. Dolayısıyla uluslararası politikada devletlerin en temel ve nihai amaçları güç elde etmektir. Devletler, uluslararası arenada sahip oldukları güç çerçevesinde hareket etme yeteneğine sahiptirler. Uluslararası alanda devletlerin yürüteceği en

51Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika Ġlkeler-Kavramlar-Kurumlar, 4. Baskı, Atilla Kitabevi,

önemli politikalardan biri prestij politikasıdır. Prestij politikası bir devletin uluslararası alanda sahip olduğu gücü göstermek amacıyla yürüttüğü girişimlerim bütünüdür. Devletler uluslararası ilişkilerde genel itibariyle kendi başlarına hareket etmek zorundadırlar. Bazı durumlarda diğer devletlerle işbirliği yapılması söz konusu olabilir. Ancak böylesi bir durum devletler arasında ortak çıkarların bulunması durumunda söz konusu olabilir. Devletler uluslararası alanda sağlıklı ve rasyonel bir dış politika izlemek istiyorlarsa, ulusal çıkarlarını her daim göz önünde bulundurmak ve sahip oldukları gücü iyi değerlendirerek bu güç çerçevesinde hareket etmek mecburiyetindedirler.

Morgenhau‟ya göre: küresel barışın sağlanmasının ve korunmasının en etkin yolu uluslararası sistemde güç dengesinin sağlanmasıdır. Ancak güç dengesinin sağlanması hususunda dengeyi sağlayan devletler arasında barışın devamına yönelik anlaşma sağlanamaz ise bu durum etkili bir sonuç vermez. Devletler arasında küresel barışın sağlanmasına yönelik anlaşmanın gerçekleştirilebilmesinin en temel koşulu

ise etkili bir diplomasinin uygulamaya konulmasıdır.52

Ancak Morgenthau küresel barışın sağlanması ve korunması adına devletlerin yürüttükleri diplomatik faaliyetlerinde, dört koşulu göz ardı etmemeleri gerektiğini ileriye sürmekte ve bu koşulları şu şekilde açıklamaktadır:

İlk olarak, devletler diplolamatik amaçlarını sahip olduğu güç potansiyelini göz önüne alarak belirlemelidir. Çünkü gücü yetmeyecek amaçları hedef edinen devletler barışa değil aksine savaşa davetiye çıkarır.

İkinci olarak, devletler diğer devletlerin hedef ve amaçlarını ve bunların yanı sıra söz konusu hedef ve amaçlara ulaşmada sahip oldukları güç düzeyini hesaplamalıdırlar. Çünkü karşı tarafın hedeflediği amaçlara ulaşmada kullanabileceği güç düzeyini hesaplamamak yanlış diplomatik adımların atılmasına neden olur ki bu durum savaşı beraberinde getirir.

52Tayyar Arı, Uluslararası Ġlişkiler Teorileri Çatışma Hegemonya Ġşbirliği, s.186. Ayrıca Bkz; Hans

Üçüncü olarak devletler kendi amaçları ile diğer devletlerin amaçlarını iyi bilmeli

ve söz konusu amaçların birbirleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını

değerlendirmelidirler. Çünkü amaçların bağdaşmadığı durumlarda savaşa sürüklenmek çok olası bir ihtimaldir.

Son olarak, devletler amaç ve hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik diplomatik araçları dikkatli bir şekilde seçmelidirler. Çünkü yanlış araç seçimi savaş durumunun

otaya çıkmasına neden olabilir.53

Morgenthau‟nun söz konusu düşünceleri realizmin kuramsal bir nitelik kazanmasında son derece önemli bir rol oynamıştır. Nitekim Morgenthau sonrası uluslararası ilişkiler disiplininde gerçekçi bir gelenek ortaya çıkmış ve bu gelenek

uzun bir süre uluslararası ilişkiler disiplinine hâkim olmuştur. 54

Bu gelenek temsilcileri, tarihsel süreçte realist kuramın gelişmesine katkı sağlayan fikir adamlarının düşüncelerine sadık kalarak çeşitli varsayımlar ortaya koymuşlardır.

Bu doğrultuda realist kuramın temel varsayımları şu şekilde ifade edilebilir. Öncelikli olarak, realist yaklaşım, uluslararası ilişkiler alanında, bireylerin, uluslararası örgütlerin, sivil tolum kuruluşlarının ve çok uluslu şirketler gibi yapıların varlığını reddetmez ancak devleti söz konusu diğer aktörlerin hareket sahasını

belirleyen temel aktör olarak kabul eder.55

Realist yaklaşıma göre uluslararası ilişkilerin en temel aktörü olan devletler uluslararası alanda egemen eşitlik ilkesine

göre hareket ederler.56

Devletlerin egemen eşitlik ilkesine göre hareket etmeleri, birbirleri ile olan ilişkilerinde eşit oldukları ve uluslararası sistemde hiçbir üst otoriteye bağlı olmaksızın kendi iradeleriyle hareket etme yetisine sahip oldukları

anlamına gelmektedir. 57

Uluslararası ilişkilerde herhangi bir üst otoritenin bulunmaması sonucu kendi iradeleriyle hareket eden devletler, uluslararası sistem içerisinde daima kendi çıkarlarını gözeteceklerdir. Bu durum ise devletler arasında

53Hans J. Morgenthau, Uluslararası Politika, Cilt 2, Çev: Baskın Oran ve Ünal Oskay, Türk Siyasi

İlimler Derneği Yayınları, Ankara, 1970, s. 683-685.

54Nicholas. J. Rengger, Ġnternational Relations Political Theory and the Problem of Order Beyond Ġnternational Theory?, Routledge, London 2000, s. 40.

55Aydın, “Uluslararası İlişkilerde Teori, Yaklaşım ve Analiz”, s. 40.

56Yücel Bozdağlıoğlu, “Uluslararası İlişkilerin Temel Yaklaşımları, Realizm”, Uluslararası Ġlişkiler: Giriş Kavram ve Teoriler, Ed: Haydar Çakmak, Platin Yayınları, Ankara 2007, s. 141.

sürekli bir çıkar çatışması yaşanmasına neden olacaktır. Devletler arasında yaşanan çıkar çatışmalarının çözümünde rol oynayan en önemli araç ise savaştır. Dolayısıyla uluslararası ortamda faaliyette bulunan her devletin savaş durumuyla karşılaşma olasılığı daima vardır. Bu nedenle realist yaklaşıma göre uluslararası sistem anarşik

bir yapı arz etmektedir.58

Bu anarşik yapı içerisinde yaşayan devletlerin en önemli amacı varlıklarını devam ettirmek olmalıdır.

Varlığını devam ettirmek isteyen bir devlet, bunu sadece kendi gücüne dayanarak yapmak zorundadır. Çünkü uluslararası sistemin anarşik yapısı, devletleri, kendi güvenliklerini yalnızca ve kendilerinin gerçekleştirmesi yönünde bir strateji izlemeye

yönlendirmektedir.59

Bu durum ise devletleri daha fazla güç elde etmeye sevk etmektedir. Daha fazla güç elde etmek isteyen devletler dış politik açıdan savaşta dâhil olmak üzere her türlü yola başvurabilmektedirler. Bu açıdan bir değerlendirme yapıldığında realist geleneğe göre uluslararası ilişkiler tamamen bir güç politikasıdır.60

Realistler, uluslararası sistem içerisinde barışın sağlanması ve devamlı hale getirilmesinin en temel yollunun güç dengesi varsayımı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Realistler, bir devletin uluslararası sistem içerisinde diğer devletlerin davranışlarını etkileyen ve yön veren bir konumda bulunmasının yani bir devletin sistem içerisinde baskın bir güç olmasının önünde ki yegane engel olarak güç dengesini

görmüşlerdir.61

Realistlerin askeri güvenlik konularına verdikleri önem, güç dengesi varsayımında da kendini göstermiştir. Nitekim realist gelenek, güç dengesi düşüncesinde devletlerin sahip olduğu güç düzeylerinin tespitini askeri kapasite üzerinden gerçekleştirir ve güçlerin dengelenmesine yönelik ittifakların yapılmasında

yine askeri kapasiteler üzerinden hareket edilmesi gerektiğini vurgular. 62

Bu doğrultuda realist gelenek açısından kabul edilen güç dengesi varsayımı, sistem

58Anthony F. Lang, Jr., “Morgenthau, agency, and Aristotle”, Realism Reconsidered The Legacy of Hans Morgenthau in Ġnternational Relations, Ed: Michael C. Williams, Oxford University Press, New

York, 2007, s. 20.

59Aydın, “Uluslararası İlişkilerde Teori, Yaklaşım ve Analiz”, s. 38. 60

Paul Sharp, Diplomatic Theory of Ġnternational Relations, Cambridge Üniversity Press New York 2009, s. 53.

61Hans J. Morgenthau, Politics among Nations The Sutrugle for Power and Peace, Alfred A. Knopf,

New York, 1948, s. 125-166.

içerisinde tek bir gücün hâkimiyetini engelleyerek küresel barışın sağlanmasını amaçlayan bir yaklaşımdır.

Realist gelenek, sosyal ve ekonomik politikalardan ziyade daha çok askeri ve

güvenlik politikaları üzerinde yoğunlaşmaktadır63

. Realistlerin özellikle askeri ve güvenlik konularını önemsemelerinin temelinde tarihsel süreçte yaşanan savaşların büyük bir etkisi olduğu söylenebilir. Özellikle yirminci yüzyılda, küresel düzeyde yaşanan iki büyük savaş ve bu savaşların ortaya çıkardığı sonuçlar, realist geleneğin askeri ve güvenlik konuları üzerinde hassas bir duruş sergilemesine neden olmuştur. Öte yandan iki büyük savaş sonrası ortaya çıkan Soğuk Savaş süreci ve bu süreçte küresel güçlerin askeri alanda yaşadıkları büyük rekabet, realist geleneğin askeri ve güvenlik konularında ki düşüncelerinin şekillenmesinde son derece büyük bir rol oynamıştır. Tarihsel açıdan yaşanan bu tecrübeler sonrası realistler, uluslararası alanda çıkar olgusundan kaynaklanan tehditlerin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak devletlerin askeri kapasitesini attırmaları gerektiğini vurgulamışlar ve bu şekilde hareket etmenin devletler açısından en doğru ve en rasyonel dış politika

davranışı olacağını vurgulamışlardır.64

Realist gelenek, insan doğasının kötü olduğunu kabul etmekte ve devletlerinde dış politik hamlelerinde insanlar gibi bencil ve çıkarcı bir yaklaşımla hareket

etiklerini ileri sürmektedir.65 Realist gelenek açısından insanlar son derece bencil

varlıklardır ve daima daha fazla güç elde etmek amacıyla hareket ederler66

ki insanoğlunun sahip olduğu bu yapı değiştirilemez. Daima güç peşinde koşan bencil insanların toplumsal olarak bir arada bulunmaları, büyük bir rekabet ortamının oluşmasına neden olmaktadır. Bu rekabet ortamında insanlar, sahip oldukları güç düzeyini geliştirmek adına gayri ahlaki yöntemlere başvurabilmektedirler.

63Muzaffer Ercan Yılmaz, “Westphalia‟dan Günümüze Savaş”, Uluslararası Ġlişkiler, Cilt 4,Sayı 14,

Yaz 2007, s. 33.

64Oktaj F. Tanrısever, “Güvenlik”, Devlet ve Ötesi Uluslararası Ġlişkilerde Temel Kavramlar, Ed:

Atilla Eralp, 6. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2011, s. 109.

65Roger D: Spegele, Political Realism in Ġnternational Theory, Cambridge University Press, New

York, 1996, s.127-161.

66Mihaela Neacasu, Hans J: Morgenthau’s Theory of Ġnternational Relation Disenchantment and Re- enchantment, Pallagrave, New York 2009, s. 90.

Devletler de insanların toplumsal yaşamlarında olduğu gibi uluslararası alanda karşılıklı ilişki halindedirler. Bu ilişki sürecince devletler aynı insanlar gibi hareket ederler. Yani kendi çıkarlarını düşünerek daha fazla güç elde etmeye çalışırlar. Dolayısıyla uluslararası alanda devletler arasında da büyük bir rekabet söz konusudur. Realist gelenek açısından rekabet içerisinde bulunan devletler, dış politik alanda sahip olduğu yetenekler çerçevesinde gerçekleştirebilecekleri hedefleri belirlemekte, bu hedeflere ulaşmak adına gerekli yöntemleri ve bu yöntemlerin avantajlarını ve dezavantajlarını saptamakta, saptanan yöntemlerin uygulanmasında karşılaşılabilecek zorlukları ve kolaylıkları tespit etmekte ve bu perspektifle

“rasyonel” davranmaktadırlar.67

Realist yaklaşımın analizlerinde üzerinde yoğun bir şekilde durduğu ve şiddetle vurgu yaptığı bir diğer unsur ise ahlak olgusudur. Realistler uluslararası politikada ahlaki amaçların belirleyici bir öneme sahip olmaması gerektiğini fikrini ileri

sürmektedirler.68

Realist gelenek açısından anarşik bir yapı sunan uluslararası alanda

devletlerin ahlaki davranmasını beklemek yanlıştır.69

Realist düşünürler, devlet adamlarının iç politikadan farklı olarak merkezi bir otoritenin bulunmadığı, tam anlamıyla bağlayıcı uluslararası hukuk kurallarının olmadığı ve tüm devletler arasında kabul edilmiş ilkesel yapıların var olmadığı bir uluslararası alanda, temsil ettiği devletin çıkarlarını korumak adına, uygar toplumların sahip oldukları ahlaki

kuralları hiçe sayan çirkin davranışlarda bulunabilirler.70

Bu nedenledir ki realistler, uluslararası ilişkiler alanında devletlerin ahlaki ilkeler doğrultusunda hareket etmelerini kabul etmemektedirler.

Tarihsel süreç içerisinde birtakım düşünce adamlarının ileri sürdüğü fikirler doğrultusunda şekillenmeye başlayan realist kuram, İkinci Dünya Savaşı sonrasında teorik alt yapısını tamamlamış ve uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde hakim bir konuma gelmiştir. Özellikle Soğuk Savaşın küresel sistemde meydana getirdiği gerginliklerin en üst seviyede hissedildiği yıllarda realist teorinin önermelerinin

67Aydın, “Uluslararası İlişkilerde Teori, Yaklaşım ve Analiz”, s. 41.

68Gökhan Telatar, “Yeni Muhafazakârlar, Demokrasinin Yayılması ve Amerikan Dış Politikası” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 67, Sayı 3, 2012, s. 161.

69Charles R Beitz, Political Theory and Ġnternational Relations With a New Afterword by the Author,

Princeton Üniversity Press, New Jersey, 1999, s. 19.

disiplin içerisinde son derece özel bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Ancak söz konusu teorinin disiplin içerisindeki egemenliği, Soğuk Savaşın ortaya çıkardığı gerginliklerin azalmasıyla birlikte sorgulanmaya başlanmış ve çeşitli eksiklikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda realist teori, gerek kuramsal anlamda içerisinde barındırdığı eksiklerden ötürü gerekse uluslararası alanda yaşanan gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan değişikliklere ayak uyduramadığı gerekçesiyle çeşitli eleştirilere muhatap olmuştur.

Realist teori, insan doğasının kötülüğü üzerinden devletlerin dış politik davranışlarını açıklama çabası, uluslararası politikada devleti temel aktör olarak kabul ederek küresel düzeyde faaliyet gösteren diğer aktörleri göz ardı etmesi, devletler açısından ekonomik, sosyal ve kültürel politikalardan ziyade askeri ve güvenlik politikalarının daha çok önem arz ettiğini ileri sürmesi, devletler arasında barışın sağlanması ve devamlı hale getirilmesi için güç dengesinin gerçekleştirilmesi önerisi, dış politikayla özdeşleştirdiği güç unsurunun net bir biçimde hesaplanamaması gerçeği ve devletler arasında giderek belirginleşen karşılıklı bağımlılığa yönelik gelişmeleri önemsememesi nedeniyle şiddetle eleştirilmektedir.

Realist yaklaşım, insan doğasının bencil ve çıkarcı bir yapıya sahip olduğu ve bu yapının dış politikada devletlerin sergilemiş olduğu davranışları yönlendiren genel bir durum olduğu varsayımından hareketle, uluslararası sistemde meydana gelen savaş ve çatışmaları mantıklı bir şekilde açıklayabilmekte anacak barış ve işbirliğini

izah etme konusunda yetersiz kalmaktadır.71 Ayrıca realist yaklaşım, ikinci dünya

savaşı sonrası küresel sistemde sayıları ve etkinlik alanları son derece artan ekonomik, sosyal, siyasal ve kolektif savunma gibi amaçlara yönelik olarak ortaya çıkan uluslararası örgütleri ve diğer aktörleri görmezden gelerek devleti uluslararası ilişkilerin en temel aktörü olarak kabul etmesi nedeniyle şiddetli eleştirilere maruz

kalmıştır. 72

Bunların yanı sıra realist yaklaşım, uluslararası ilişkilerin asıl gündeminin ekonomik, sosyal ve kültürel politikalardan ziyade askeri ve güvenlik

71Arı, a.g.e., s. 199.

72Gökhan Koçer, “Küreselleşme ve Uluslararası İlişkilerin Geleceği”, Uluslararası Ġlişkiler, Cilt 1,

politikalarından oluşması gerektiğini savunmuştur. 73

Ancak kimi düşünürler, realistler tarafından önemsiz olarak görülen ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların en az askeri ve güvenlik politikaları kadar önem arz ettiği ifade edilerek söz konusu politikalar arasında ayrım yapılmasının anlamsız olduğu dile

getirmişlerdir.74

Realist yaklaşım uluslararası alanda genel ve geçerli bir barışın sağlanmasının tek yolunun devletler arasında güç dengesinin oluşturulması olduğunu ileri sürmektedir. Ancak realizmin güç dengesi oluşturularak uluslararası alanda barışın sağlanması varsayımı ile uluslararası sistemin anarşik bir yapı arz ettiği

yaklaşımı çelişmektedir.75

Çünkü realist kuram, bir yandan uluslararası sistemde anarşinin hüküm sürdüğünü ve savaşların kaçınılmaz olarak her zaman yaşanabileceğini diğer yandan ise güç dengesi ile küresel barışın sağlanabileceğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla anarşinin hakim olduğu uluslararası alanda güç dengesi ile barışın ve düzenin ne ölçüde gerçekleştirilebileceği kesinlik arz etmemektedir. Öte yandan realizmin üzerinde yoğun bir şekilde durduğu güç unsurunun mutlak

Benzer Belgeler