• Sonuç bulunamadı

II. Bölüm

2.1. Halk Bilgisi Haberleri

2.1.1. Edebî Türler

2.1.1.1. Manzum Eserler

2.1.1.1.1. Halk Şairleri ve Şiirleri

Uluğ, Faruk “ Yunus’a Ait”, Sayı 1, 1 Kasım 1929, s.14-16.

Gaziantep’te yazarın bulduğu bir cönkte “Yunus Emre”ye ait bir şiire yer verilir:

“Zahitlerin toptuğu

Dizüp döküp soyduğu

Yerde durmaz gökte yok

Friştenin aslı yok.”(….)

Nazif, Rıdvan, “Halk Şiirleri”, Sayı 1, 1 Kasım 1929, s. 4-5.

1.Hasanşah’tan beş dörtlük verilir. Şair, hayatın faniliği üzerinde durur. Şiir, abab, cccb,… şeklinde kafiyelenir. 2. Karslı Cihanî’den verilen ise dört dörtlükten oluşur. Düzenli bir kafiye örgüsü yoktur. Şair, gurbet duygusunu işler. 3. Âşık Yareğiden’den üç dörtlük verilir. Şiir abcb, dddb, eeeb şeklinde kafiyelenir. Şair, kendisini perişan eden güzele nasihatlerde bulunur.

Caferoğlu, Ahmet, “Karacaoğlan”, Sayı 1, 1 Kasım 1929, s.9,10.

Viyana Kütüphanesinde 2006 numarada yazılı (Flügel kataloğu, C.3, s.535- 536) dikkate değer bir mecmuadan bahsedilir. Türk halkı şairlerine ait kısım ise

Prof. Mordtmann tarafından yazıldığı belirtilmiştir. Bu şairler arasında yer alan Karacaoğlan’ın daha önce yayınlanmış on şiirine yer verilir.

Kutsi, Ahmet, “Dertli-Figanî”, Sayı 3, 1 Ocak 1930, s.3-6.

Yazar, elli sene önce Bolu’da bulunmuş olan babasının Figanî’ yi tanıdığını belirtir. Figanî’nin fakir biri olduğu, herkesin ona hürmet ettiğini; fakat birçoklarının da ondan çekindiğini anlatır. Figanî’nin üstadı olan Dertli’nin İstanbul’u ziyareti ve Sultan Mahmut’un huzuruna kabul edilişine yer verilir.

Rıza, Ali “Deliboran”, Sayı 3, 1 Ocak 1930, s.8-10.

Türkmen aşiretleri içinde yaşamış bir şair olan Deliboran’ın eserlerinde, Akçakoyunlu civarında Türkmen ve Barak aşiretleri arasında rastlandığından söz edilir. Şairin türkülerinden örneklere yer verilir:

(…)“Deliboran Benim adım

Ulu Şam’a oğramadım

Söylemedik söz komadım

Şu ela gözlü mestane”(….)

Turgut, Halis, “Tokat ve Muhiti Halk Şairlerinden Âşık Bedri”, Sayı 5, 1 Mart 1930, s.3-5.

Bedri’nin kısaca hayatına yer verilir. 1262 senesinde doğduğu; 1315

senesinde vefat ettiği belirtilmiştir. 53 yaşında vefat ettiği anlaşılır. İstanbul, Ankara, Çorum, Samsun, Sivas, Trabzon, Erzurum vilayetlerini dolaşmış, her uğradığı yerde elindeki çöğürü çalmış bir şairi olduğu anlatılır.

Zeki, M. , “Âşık Ali”, Sayı 5, 1 Mart 1930, s.9.

Âşık Ali’nin 1270’te doğduğu, altmış dört yaşında öldüğü belirtilmiştir.

Şairin lakabının ise “Cincioğlu” olduğu anlatılmıştır. Âşık Ali’nin, aslen Silleli bir halk şairi olduğu vurgulanır.

Şükrü, Ahmet, “Âşık Pervanenin Şiirleri”, Sayı 6, 1 Nisan 1930, s.8-15.

Şairin on bir şiirine yer verilir. Her şiir dörtlüklerden oluşur. Hece ölçüsüyle söylenmiştir. Şiirlerde; felek, kader, hayata dair yakınmalar anlatılır. Öte yandan şairin güzele duyduğu özlem duygusuna da yer verilir.

Şükrü, Ahmet, “Âşık Pervane’nin Şiirleri”, Sayı 7, 1 Mayıs 1930, s. 7- 12.

Şairin yedi şiirine yer verilir. Her şiir dörtlüklerden oluşur. Hece ölçüsünün 6+5: 11’li ve 4+4+3: 11’li kalıbıyla söylenir. Şiirlerde güzele duyulan sevgi ve hayranlık dile getirilir.

Ülkütaşır, M. Şakir, “Halk Şairlerine Ait Metinler”, Sayı 8, 1 Haziran 1930, s. 1-3.

Âşık Ömer, Gevheri, Kâtibi, Kul Mustafa’nın şiirlerine yer verilir. Toplam yedi şiire rastlanır. Dörtlüklerden oluşan bu şiirler, hece ölçüsünün 6+5: 11’li veya 4+4+3: 11’li kalıbıyla verilir. Şiirlerin konusu; baharın güzellikleri, sevgilinin türlü özellikleri belirtilir.

Mûmtaz, Talât, “Meydanî” Sayı 9, 1 Temmuz 1930, s.4-5.

19.asrın Anadolu’da yetişen ve şöhret olan saz şairlerinden birinin Kastamonulu “Meydanî” olduğu belirtilir.

Meydanî’nin hicri 1230 tarihinde Kastamonu’da doğduğu ve genç yaşında

Turgut, Halis, “Ceyhunî” Sayı 9, 1 Temmuz 1930, s. 2-4.

Ceyhunî’nin Zileli olduğu ve asıl adının ise Ömer olduğu anlatılır.

Babasının isminin Ahmet olduğu vurgulanır. Seyahati esnasında 328’de Alaca’da öldüğü anlatılır. Hayatının seyahatle geçtiği ve İstanbul’da da bulunduğu anlatılır.

Halil, Ahmet, “Bir Esirin Notları Arasında”, Sayı 9, 1 Temmuz 1930, s.1, 2.

İkinci Beyazıt zamanında Türklere esir düşmüş bir Rumun, Türk memleketindeki görüşlerini, “Petit traicte de lo’rigine des Turcaz” isimli bir kitapta topladığı anlatılır. Köprülüzade Fuad Beyin, Yunus’un bilinen şiirleri dışındaki eserlerinden bir kısmını böyle bir esirin notları arasında bulduğu belirtilir.

Ülkütaşır, M. Şakir, “Halk Şairlerine Ait Metinler”, Sayı 10, 1 Ağustos 1930, s. 13-15.

Toplam sekiz şiire yer verilir. Bu şiirlerin, Âşık Musa, Reşit Taif, Âhi, Kul Âlim, Muharrem ve Zülfî’ye ait olduğu belirtilir (8.Sayının devamı).

Halil, Ahmet, “Erzurumlu Emrah’a Ait” Sayı10, 1 Ağustos 1930, s. 1-5.

Anadolu’nun muhtelif merkezlerinde çıkan bazı gazete ve mecmualarda yayımlanan şiirleri hakkında yazılmış olan makalelerden başka üç eserden söz edilir: Ziyafettin Fahri “Erzurum’lu Âşık Emrah, Sivas, 1928”, Köprülüzade Fuat “Erzurum’lu Emrah, İstanbul, 1929”, Eflâtun Cem “Erzurum’lu Âşık Emrah, Sivas,1928.”

Hakkı, Mustafa, “Arifî’nin Koşmaları”, Sayı 10, 1 Ağustos 1930, s. 12- 13.

Arifî’nin üç koşmasına yer verilir. Bu koşmalar, 6+5: 11’li hece ölçüsü ve

abab, cccb, dddb şeklinde uyak örgüsü ile uyaklanır. Koşmaların son dörtlüğünde Arifî’nin mahlası bulunur.

Tulunay, Faik, “Âşık Ahmet”, Sayı 11, 1 Eylül 1930, s.1-4.

Gümüşhaneli olan Âşık Ahmet’in arabacılıkla uğraştığı anlatılır. Ümmi bir âşık olan Ahmet’in Anadolu’yu baştan başa dolaştığından söz edilir.

Hakkı, Kenan, “Senirkent Şairleri”, Sayı 12, 1 Ekim 1930, s.14-15. Derviş Mehmetoğlu Mehmet Ali’nin asıl adının Mehmet Ali olduğu

belirtilir. Bu saz şairinin aile lâkabının Derviş Mehmet Oğulları olduğu anlatılır. Doğu’da birçok yerde asılan türlü muammaları çözdüğü anlatılır.

İnan, Müşfika Abdülkadir, “Köroğlu’na Ait Notlar”, Sayı 12, 1 Ekim 1930, s.7-11.

Gaziantep vilayetine yapılan tetkik seyahati sonucunda Köroğlu’nun bilinmeyen çok zengin rivayetlerinin tespit edildiği anlatılır. Gaziantep vilayetinde, bilhassa aşiret hayatını büsbütün unutmayan Türkler arasında Köroğlu, Hurşit Bey, Kozanoğlu gibi destanların ve türkülerin büyük bir heyecanla dinlendiği de vurgulanır.

İnan, Müşfika Abdülkadir, “Karacaoğlan’a Dair”, Sayı 13, 1 Kasım 1930, s. 12,13.

Karacaoğlan’a ait bir rivayet anlatılır. Bu rivayete göre, Karacaoğlan’ın asıl isminin Simayıl olduğu; aşk macerasına girerken “Karacaoğlan” namını aldığı belirtilir.

Şeref, Abdürrahman, “Âşık Nihanî”, Sayı 13, 1 Kasım 1930, s. 12,13. Âşık Nihanî’nin, Kars ilinin Sarıkamış kazası Bozdır nahiyesinin Güreşgin

Köyünden olduğu belirtilmiştir. Nihanî’nin ümmî bir âşık olduğu vurgulanmıştır. Âşık Şenlik ve Âşık Semanî’ye karşı yegâne rakip olduğu anlatılmıştır.

Bayrı, Mehmet Halit, “Balıkesirli Bir Şair”, Sayı 15, 1 Ocak 1931, s. 49- 52.

Fatma Kamile isminde Balıkesirli bir şaire ait bilgilere yer verilir.

Babasının bir tüccar olduğu anlatılır. Fatma Hanımın Şeyh Mazhar Efendi’nin tarikatına girdikten sonra dünya işleriyle meşgul olmadığı vurgulanır. Seksen iki yaşında vefat ettiği anlatılır.

Turgut, Halis, “Arifî”, Sayı 17, 1 Mart 1931, s.105-106.

Arifî adlı halk ozanının Zileli olduğu adının ise Hacı Arif Efendi olduğu

belirtilir. Tahsilinin pek az olduğu vurgulanır. Gazel, koşma ve ilahî türlerinde yazdığı dile getirilir.

Bahadıroğlu, Osman “Kadirli ve Andırın Köylerinde Mantuvar Açmak”, Sayı 18, 1 Nisan 1931, s.133.

“Karacaoğlan’ın Şiirleri” adlı başlıkta dört koşmaya yer verilir. 6+5: 11’li hece ölçüsünün kullanıldığı anlaşılır. Şiirlerini aaaa, bbba, ccca, ddda şeklinde uyak düzenine sahip olduğu görülür. Koşmalarda sevgilinin boyu-bosu, güzelliği, nezaketi ve nazlı oluşu anlatılır.4+4: 8’li hece ölçüsüyle söylenmiş bir semaiye yer verilir. Semaî, doğa ve tabiat güzelliklerini konu aldığı görülür.

Bayrı, Halit Mehmet, “Anadolu Halk Şairlerine Ait Metinler”, Sayı 19, 1 Mayıs 1931, s.145, 146.

Âşık Şem’î’nin toplam altı koşmasına yer verilmiştir. Koşmaların

abab,cccb,dddb, şeklinde uyaklandığı görülür. Koşmalarda 6+5: 11’li hece vezni kullanılmıştır. Şiirlerde gurbet, özlem duygularının yanı sıra şairin kadere, kısmete ve kör talihe duyduğu hisler işlenmiştir.

Bayrı, Halit Mehmet, “Halk Şiirleri”, Sayı 20, 25 Nisan 1933, s.164-166.

Dadaloğlu’nun dört şiirine yer verilmiştir. Şiirler, 6+5: 11’li hece ölçüsüyle söylendiği belirtilmiştir. Koşmalar, abbb, cccb, dddb, eeeb; abcb, dddb, eeeb, fffb,

aaab, cccb, dddb şeklinde uyaklanır. Koşmaların konusu güzellerdi. Pervane’nin ise beş şiirine yer verilmiştir. İlk üç şiiri beş dörtlükten; son iki şiiri ise altı dörtlükten oluşmuştur. Şiirlerde gurbet konusu işlenmiştir.

Bahadıroğlu, Osman, “Karacaoğlan’ın Basıharış Şiirleri”, Sayı 21,22, 15 Mayıs 1933, s. 206.207.

Karacaoğlan’ın basılmış toplam sekiz şiirine yer verilmiştir. Şiirlerin nazım

birimi dörtlük olduğu ve hece ölçüsünün 6+5: 11’li kalıbıyla verildiği şiirlerin görülür. Koşmaların tamamında güzel ve güzele ait özellikler dile getirilmiştir.

Bayrı, Halit Mehmet, “Âşık Şem’î Hakkında”, Sayı 26, 15 Temmuz 1933, s. 25-26.

Âşık Şem’î’ nin doğum tarihi belirtilmemiştir. Şem’î’ nin tahsil görmediği,

gençliğinde helvacılık zanaatıyla uğraştığı, manzumelerini bir divanda topladığı, şiirlerinin ise Mehmet Şakir Bey tarafından “Adsız Mecmua”da yayımlandığı anlatılır.

Nüzhet, Saadettin, “Âşık Kerem’in Şiirleri”, Sayı 28, 15 Eylül 1933, s.89-97.

Toplam otuz üç şiire yer verilir. Dörtlüklerde verilen şiirlerde genellikle güzel, doğa, aşk ve gurbet konularının işlendiği, 11’li hece ölçüsüyle şiirlerin söylendiği belirtilir.

Zeki, M. , “Âşık Devamî”, Sayı 28, 15 Eylül 1933, s.98-99.

Âşık Devamî’nin Silleli bir halk ozanı olduğu, 1240 senesinde doğduğu,

testicilik ve çömlekçilikle uğraştığı anlatılır. Koşma, destan, semaî ve kalenderi nazım biçimlerini kullandığı belirtilir.

Nüzhet, Sadettin, “Âşık Kerem’in Şiirleri”, Sayı 29, 15 Ekim 1933, s.133-142.

Âşık Kerem’in toplam otuz beş şiirine yer verilmiştir. Şiirlerin 11’li ve 8’li

hece ölçüsüyle yazıldığı, tam ve yarım uyakların kullanıldığı görülür. “Gurbet, aydınlık, aşk ve kader şiirlerde konu olarak ele alınmıştır (28.Sayının devamı).

Zeki, M. “Âşık Şem’î” Sayı 29, 15 Ekim 1933, s. 151-155.

Doğum tarihinin belirtilmediği Şem’î’ nin, iyi olduğu ve başka saz şairleri gibi belli bir makam ile çaldığı, genç yaşta İstanbul’a geldiği, burada “atışma- karşılaşmalar” yaptığı anlatılır.

Muazzez, Aliye, “Bektaşi Şiirleri”, Sayı 31, 15 Aralık 1933, s. 210-212.

Dinî ve Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın nazım biçimi olan nefeslere dört örnek verilmiştir. Nefesler 8’li ve 11’li hece ölçüsüyle verilmiştir. Nefeslerde, Bektaşi geleneği, Hacı Bektaşî Veli sevgisi, Hz. Ali’ye övgülerden söz edilir.

Zeki, M. , “Recaî”, Sayı 37, 15 Haziran 1934, s.4.

Asıl ismi Ahmet olan Recaî’nin, Sile halk şairlerinden olduğu, köy imamlığı, bekçilik yaptığı, ava çok meraklı olduğu, kavuşamadığı bir kıza dair pek çok şiirinin ve seksen beyitten oluşan bir methiyesinin bulunduğu vurgulanmıştır.

Fahri, Ziyaettin, “Âşık Sümmaî’ ye Dair”, Sayı 38, 15 Temmuz 1934, s.25-27.

Öğretmen Haşim Nezihi Beyin “Âşık Sümmanî’ ye Dair” adlı kitabından söz edilir. 1862 yılında doğduğu, 57 yaşında öldüğü, çobanlık yaparken başından geçen bir aşk macerasından dolayı koşma söylemeye başladığı belirtilir.

Sadettin, Nüzhet, “Âşık Keremin Şiirleri”, Sayı 38, 15 Temmuz 1934, s. 36-40.

Toplam yirmi şiire yer verilmiştir. 8’li ve 11’li hece ölçüsünün kullanıldığı, şiirlerin abcb, dddb, eeeb veya abab, cccb, dddb şeklinde uyaklandığı, şiirlerde sevgiliye kavuşmanın verdiği ıstırabın sevgiliye duyulan sonsuz aşkın konu olduğu belirtilmiştir (28. ve 29. Sayıların devamı).

Salcı, Vâhit Lütfi, “Sulhi” Sayı 39, 15 Ağustos 1934, s. 49,50.

Âşık Sulhi’nin Lüleburgaz’da doğduğu, Misinli Çiftliği’nin sahipleri olan

Süleyman ve Ali Beylerin yeğeni olduğu anlatılır. Rint ve Kalendar bir Bektaşi şairi olduğu, Karaağaç Bektaşi Tekkesi’nde Hüseyin Zeki Baba’ya intisap ettiği ve asıl isminin Salih olduğu vurgulanır.

Mümtaz, Talât, “Erzurum Emrah’ın Neşredilmemiş Koşmaları”, Sayı 41, 15 Ekim 1934, s.109-113.

1934 yılına kadar dergi ve gazetelerde Erzurumlu Emrah’a ait birçok koşmanın yayınlandığı vurgulanır. 1933 yılında Kastamonu’da Karaladroğlu Rifat Bey’in kitapları arasında bulunan ve henüz yayınlanmamış yirmi koşmasına yer verilir.

Yaver, Sadi, “Âşık Nailî”, Sayı 42, 15 Kasım 1934, s.130,131.

Âşık Nailî’nin meydan şairlerinden Gedayî ve Figanî’nin çırağı olduğu,

Koçhisar’da doğduğu, 1934 yılında 69 yaşında öldüğü anlatılır. Ona, Nailî mahlasını verenin Kastamonulu Âşık Kemalî’nin olduğu, Âşık Kemalî’nin onun sırtını sıvazladığı ve ona destur verdiği vurgulanmıştır. Şairin koşmalarından örnekler verilmiştir.

Bayrı, Halit Mehmet, “Balıkesirli Bir Şair”, Sayı 43, 15 Kasım 1934, s.145-152.

Fatma Kâmile isimli Tekke şairinin 16 Eylül 1835 tarihinde doğduğu, tüccar Keşkekcizade Hacı Mehmet’in babası, Hafize Hanımın ise annesi olduğu, anlatılır. Bu şairin Nakşibendi Tarikatına mensup olduğu, 1917 yılında 82 yaşında öldüğü belirtilir. Toplam yirmi iki şiirine yer verilmiştir.

Rifat, “Özlü Bir Halk Şairi: Rıza”, Sayı 44, 15 Aralık 1934, s.172,173.

“Rıza” adlı halk şairinin Gürün’ün Kavak köyünde doğduğu, orada yaşadığı, Ali Rıza, Fettah Ağa oğullarından olduğu, 1934 yılında 76 yaşında öldüğü anlatılır. Rıza’nın “Bir Geniş”, “Köylü” adlı iki şiirine yer verilmiştir.

Salcı, Vâhit Lütfi, “Muhiddin Abdal’ın Basılmamış Birkaç Nefesi”, Sayı 44, 15 Aralık 1934, s.169-172.

Muhiddin Abdal’ın Türk Kızılbaş şairi olduğu, Nesimî’nin tuyuğları ile Abdal’ın şiirleri arasındaki benzerliklerin bulunduğu, onun Yunus Emre, Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan Abdal çizgisinde ilerlediği anlatılır. Alevi ve Alevi inanışına ait şiirlerinin öğretici ve yol gösterici bir nitelikte olduğu vurgulanmıştır.

Güney, Eflatun Cem, “Âşık Ruhsatî”, Sayı 46, 15 Mart 1935, s.241-248.

Malatya’nın Deliktaş köyünde doğan Âşık Ruhsatî’nin doğum tarihinin tam olarak bilinmediği, babasının Ahmet Ağa adında bir Nakşibendi dervişi olduğu anlatılır. Çeşitli kaynaklarda 1241(1825)’de doğduğu ve 1315(1899)’te öldüğü, asıl adının ise Mustafa olduğu, acı bir ömür sürdüğü ve bu acılarını şiirlerine döktüğü belirtilir.

Güney, Eflatun Cem, “Âşık Ruhsatî”, Sayı 47, 15 Nisan 1935, s.263-268. Âşık Ruhsatî’ nin bir köylü güzeline vurulduğu, gazelin Ruhsatî’ ye yüz

Tanrı aşkına dönüştüğü, Ruhsatî’ nin Nakşibendi Tarikâtına girdiği, bir pire intisap ettiği ve tasavvuf çizgisinde ilerlediği anlatılır (46.Sayının devamı).

Ataman, S. Yaver, “Âşık Naili’ ye Dair”, Sayı 47, 15 Nisan 1935, s.251- 256.

Âşık Naili’nin Konya, Sivas, Kastamonu, Kayseri’yi gezdiği, Gedayî isimli halk ozanına hayran olduğu anlatılır. “Âşık Naili’nin Kastamonulu Kemalî, meydanî, Kayserili Seyranî, Geredeli Figanî, Tokatlı Gedayî” gibi ünlü ozanların deyişlerinden oluşan usta mallarına yer verilir.

Bayrı, Mehmet Halit, “Fitnat”, Sayı 47, 15 Nisan 1935, s.249-251.

Türk Edebiyatı Tarihinde isimleri geçen kadın şairler arasında en meşhurunun Fitnat olduğu anlatılmıştır. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilginin olmadığı Fitnat Hanımın asıl adının Zübeyde olduğu, 1286 yılında İstanbul’da divanının basıldığı vurgulanmıştır.

Salcı, Vâhit Lütfi, “Hitabî”, Sayı 50, 1 Eylül 1935, s.22,23.

Hitabî’nin Niğdeli olduğu, Hıristiyan Bektaşilerinden geldiği, rint ve kalender bir Bektaşi olduğu anlatılır. Şairliğini mistik yolda gösterdiği gibi güzel sevmekteki ince buluş ve sözlerinin dikkat çekici olduğu, şathiyelerinde derin bir felsefenin bulunduğu belirtilmiştir.

Baran, H. Zeki, “Hayalî’nin Bir Manzumesi”, Sayı 51, 1 Ocak 1936, s.33-34.

On altıncı asır saz şairlerinden biri olan Hayalî’nin hayatı hakkında yapılan çalışmaların yetersiz olduğu, ancak Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün “XVI ıncı Asır Sonuna Kadar Türk Sazşairleri” adlı kitabında Hayalî için etraflıca bir incelemenin yer aldığı belirtilir.

Akhisarlı Müderrisoğlu Mehmed’in özel kütüphanesindeki bir dergiden

alınan Hayalî’ye ait bir manzume verilir:

“ İlâhî

Heva sahrası içinde dün(ü)gün

Yürüken gâh galil gâh mecnun

Nazar kılmaz ise ol ferd-i bîçün

Bana veylün feveylün sümme veylün.”(....)

Uluğ, Faruk “ Yunus’a Ait”, Sayı 1 , 1 Kasım 1929, s.14-16.

Gaziantep’te yazarın bulduğu bir cönkte “Yunus Emre”ye ait bir şiir yer verilir:

“Zahitlerin toptuğu

Dizüp döküp soyduğu

Yerde durmaz gökte yok

Friştenin aslı yok.”(….)

Bayrı, Mehmet Halit, “Âşık Hüznî’nin Şiirleri”, Sayı 55, Mayıs 1936, s. 97-101.

Âşık Hüznî’nin toplam on dört şiirine yer verilmiştir. Genellikle 6+5: 11’li

ve 4+4: 8’li hece kalıbıyla aktarıldığı, abab, cccb, dddb; abcb, dddb, eeeb şeklinde uyaklandığı görülür. Şiirlerde “rahm, çeşm, ahu, şefaat, âlem, leyl, meyl, tahkik” vb. Arapça-Farsça sözcüklere rastlanır. Şiirlerde tema genel olarak sevgiliye duyulan özlemdir. Şair, güzelliği ile can yakan dilberin kendisine yüz vermemesinden dolayı üzgündür.

Atsızayoldaş, M. , “ Sivaslı Âşık Talibî”, Sayı 59, Eylül 1936, s.181-183. Talibî’nin Sivas’ta doğduğu anlatılır. Talibî’nin hayat hikâyesinin kendi

ağzından söylediği “Talibî’nin Başına Gelenler” adlı manzumesinden öğrenildiği anlatılır.

Sekiz yaşında çalışmaya başlayan Talibî’nin on üç yaşında ise babasını kaybettiği, on beş yaşında bir güzele âşık olduğu, on beş yaşında sazı eline aldığı, ancak sevgisine karşılık bulamadığı, Karaman ve Konya’yı dolaştığı, yirmi üç yaşında askere gittiği, yirmi beş yaşında annesini kaybettiği, ömrünün geri kalanını ise fakirlik içinde geçirdiği anlatılmıştır.

Yaman, Talât Mümtaz, “Kastamonulu Âşık Fevzî’nin Koşmaları”, Sayı 60, Ekim 1936, s. 203.

Âşık Fevzî’nin toplam üç koşmasına yer verilir. Birincisi koşma üç

dörtlükten oluşur, abab, cccb şeklinde uyaklanır ve 11’li hece kalıbıyla verilir. İkinci koşması dört dörtlükten oluşur, abab, cccb, dddb şeklinde uyaklanır, 11’li hece kalıbıyla verilir. Üçüncü koşması ise üç dörtlükten oluşur, abab, cccb, dddb şeklinde uyaklanır, 11’li hece ölçüsü kullanılır. Koşmalarda Âşık Fevzî’nin güzele duyduğu hayranlık anlatılır.

Yaman, Talât Mümtaz, “Kastamonulu Âşık Fevzî’nin Koşmaları”, Sayı 61, Kasım 1936,s. 23, 24.

Toplam dokuz koşmasına yer verilir. Koşmaların uyaklanışı abab, cccb, dddb, eeeb şeklindedir. Koşmalarda 6+5: 11’li hece kalıbı kullanılmıştır. Koşmalarda

Âşık Fevzî’nin güzele karşı duyduğu sevgi ve sevgisine bir karşılık görememesi

anlatılmıştır.

Yaman, M. Tâlat, “Kastamonulu Âşık Fevzi’nin Koşmaları”, Sayı 62, Aralık 1936, s.47,48.

Âşık Fevzi’nin toplam yedi koşmasına yer verilmiştir. Koşmalar en az üç; en çok dokuz dörtlükten oluşur. Koşmalar, 11’ li hece kalıbıyla aktarılır. Koşmalar, aaab, cccb, dddb veya abab, cccb, dddb…uyak örgüsüyle söylenir.

Yaman, Talat Mûmtaz, “Kastamonulu Âşık Fevzî’nin Koşmaları”, Sayı 63, Ocak 1936, s.86,87.

Şairin toplam altı koşmasına yer verilmiştir. Şiirlerin abab, cccb, dddb şeklinde uyaklandığı ve 6+5: 11’li hece kalıbının kullanıldığı görülür.

Şiirlerde sevgilinin türlü güzellikleri üzerinde durulur. Sevgilinin güzelliğine duyulan hayranlık anlatılır. Ancak şair, sevgilinin vefasızlığından dolayı üzülmektedir.

Yüngül, Naci, “Âşık Ömer’in Neşredilmemiş Koşmaları” Sayı 65, Mart 1937, s.122-124.

Yüngül’ün Sadettin Nüzhet Ergün tarafından basılan “Âşık Ömer

Divanı”nda yer alan koşmalara ilâve olarak eski bir cönkte yer alan üç koşmaya yer

verdiği anlatılır.

Üç koşma da dört dörtlükten oluşur. Üç koşmanın da uyak örgüsü abab, ccb, dddb şeklindedir. Koşmalar hece vezninin 6+5: 11’li kalıbıyla verilmiştir.

Koşmalarda aşkından deliye dönen Âşık Ömer’in sevgilinin vefasızlığından şikayet ettiği anlatılır.

Bayrı, Mehmet Halit, “Dervişi”, Sayı 66, Nisan 1937, s.129,130.

Dervişî’nin nerede, ne zaman doğduğunun, hangi tarihte, nerede öldüğünün bilinmediği; ancak bir destan örneğinde Dervişî’nin hayatının anlatıldığı belirtilir. Destan 11’li hece kalıbıyla söylenir:

“Dervişi dört kitap dört mezhep haktır Mevlânın kuluna ihsanı çoktur Zerrece dünyada tamam yoktur Bu dil son nefesle inan arzular.(.…)”

Dervişî’nin yalnız din ve ibadet etrafında çalışan ve bunların sınırı dışına

Aşkun, Vehbi Cem, “Merzifonlu Şair Eyüp Sabri”, Sayı 66, Nisan 1937, s. 138-142.

Eyüp Sabri’nin 1259’da Merzifon’da doğduğu, şiire küçük yaşta başladığı,

şahsiyetini tüm yönleriyle gösteren bir direğin bulunduğu, Ziya Paşa’nın kendisini himaye ettiği, 24 yaşında hayatını kaybettiği anlatılır. Şairin dört dörtlüğüne ve on bir koşmasına yer verilir.

Salcı, Vahit Lütfi, “Hacı Rasih Baba”, Sayı 66, Nisan 1937, s.145-147.

Hayatının büyük bir kısmını seyahat ederek geçiren Bektaşi şairi olan halk ozanının Kırklarelili olduğu, 19.yy.da yaşadığı, gezdiği yerlere ait notlar kaleme aldığı, şen, zarif, nükteli sözler söylediği, hiciv ve nefesleriyle ünlendiği, şairin Babaeski’de vefat ettiği anlatılır.

Salcı, Vâhit Lütfi, “Kurban İsmail”, Sayı 69, Temmuz 1937, s. 185-188. Kurban İsmail’in Harputlu bir şair olduğu küçük yaşta memleketten

ayrıldığı, bir daha memleketine dönmediği, bu yüzden gurbet ellerinde hasretle öldüğü belirtilmiştir.

Kurban İsmail’in Bektaşi şairi olduğu, şiirlerinin çoğunun lirik özellik taşıdığı, şiirlerinde ise memleketine duyduğu özlemin hâkim bulunduğu anlatılır.

Aşkun, Vehbi Cem, “Şâir Eyüp Sabri’nin Koşmaları”,Sayı 70, Ağustos 1937, s. 201-204.

Eyüp Sabri’nin söylediği güzellemelerden örnekler verilmiştir. Şairin

toplam on iki şiirine yer verilir. Lirik bir şairden Sabri’nin yaşadığı devir neticesinde fazla mistik olduğu, on iki şiirinde de mistik bir anlayışın izlerinin bulunduğu belirtilmiştir.

Şiirlerinin 6+5: 11’li hece kalıbıyla ve genellikle dörtlüklerle verildiği, abab, cccb, dddb veya aaab, cccb, dddb şeklinde uyaklandığı görülür (69.Sayının devamı).

Günal, Ziya “Koşmalar”, Sayı 71, Eylül 1937, s.227,228.

“Esma, Gedaî, Mahfî ve Âşık Vasfi”den koşma örnekleri verilmiştir. Koşmalar, güzelleme ve taşlama türünde olup toplam on sekiz dörtlükten oluşmuştur.

Günal, Ziya, “Koşmalar” Sayı 72, Ekim 1937, s.246.

Fakirî Ahmedoğlu’ndan toplam beş koşmaya yer verilir. Koşmaların kafiye

örgüsünün sarmal uyak olduğu, 6+5: 11’li hece kalıbıyla söylendiği, dört koşmasında Fakirî mahlasının zikredildiği, şiirlerde ise gurbet duygusunun dile getirildiği

Benzer Belgeler