• Sonuç bulunamadı

hadislerin fıkıh imamı tarafından değil de daha sonraları yaşamış olan müellifler tarafından tespit edilmiş olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, “bu rivâyet acaba başka bir senedle Mezhep Đmamına ulaşmış olabilir mi?” şeklinde bir soru akla gelmektedir.

426 Avvâme, Đmamların Đhtilaflarında Hadislerin Rolü, s. 109. 427 A.g.e., s. 102.

Đbn Teymiyye, bize meçhul ve munkatı senedlerle ulaşan bazı haberlerin Mezhep imamlarına sahîh bir şekilde ulaşmış olabileceğini, hatta bize ulaşmayan rivâyetlerin bile onlara ulaşmasının muhtemel olduğundan bahseder:

“Hadis eserlerinin derlenmesinden önceki devrin müctehid imamları müteahhirûna nisbetle sünneti çok daha iyi biliyorlardı. Çünkü onlara ulaşan ve onlar tarafından sahîh görülen birçok hadis, bize meçhul bir râvî veya munkatı bir sened yolu ile ulaşabilmekte yahut bütünüyle ulaşamamaktadır. (Önceki imamların) tedvînleri, bu eserlerin kat kat fazlasını içeren kalpleri (hafızaları)dır. Bu, bu meseleyi bilenlerin şüphe etme(den) kabul ettiği bir durumdur.”428

Karadâvî de aynı konuya temas ederek şunları söyler:

“Bize ulaşan hadis kitapları, Müctehid Đmamlar döneminden sonra tedvîn edilmiştir ve Hz. Peygamber’in tüm hadislerinin bize ulaşan kitaplarda yer aldığı söylenemez. Bu sebeple Müctehid Đmamlara ulaşmış olan sahîh hadislerin birçoğu bize zayıf bir şekilde ulaşmış veya hiç ulaşmamış olabilir.”429

Đbn Teymiyye ve Karadâvî’nin ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, Mezhep imamlarının, bize zayıf senedlerle ulaşan rivâyetleri, sahîh tarîklerden elde etmiş olma ihtimalleri bulunmaktadır. Özellikle Ebû Hanîfe’nin hadis rivâyetinde ezbere önem verdiği, yazıya itibar etmediği düşünüldüğünde430, Ebû Hanîfe’nin bildiği bazı rivâyetlerin daha sonraları tedvîn edilen hadis musânnefâtlarına girmediği düşünülebilir. Nitekim Hanefî fıkıh kaynaklarına baktığımızda bu konuda bazı ipuçları bulabiliriz. Söz konusu kaynaklarda, bazı hadislerin, bize ulaşan hadis kaynaklarında bulunmayan râvîlerden nakledildiğinin belirtilmesi, onların bu rivâyeti daha kuvvetli bir tarîkten ulaşma ihtimallerinin olduğunu göstermektedir. el- Hidâye’de bulunan zayıf hadisler üzerinde yaptığımız araştırmada bunun çeşitli örneklerine rastlamış bulunuyoruz. Bu konuya örnek olarak şu hadisleri verebiliriz:

428 Đbn Teymiyye, Ref’u’l-Melâm, s. 18. 429 Karadâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, s. 63. 430 Bağdâdî, el-Kifâye, s. 231.

1.

ﺓﺭﻮﻌﹾﻟﺍ ﻦﻣ ﹸﺔﺒﹾﻛﺮﻟﺍ

“Diz kapağı avrettendir.”431

Mergînânî, bu hadisin Ebû Hüreyre’den nakledildiğini söylemektedir. Muhtemelen daha önce yazılmış Fıkıh kaynaklarında da Ebû Hüreyre’den nakledildiği için bu ifadeyi kullanmıştır. Nitekim Serahsî de aynı şekilde bu hadisi Ebû Hüreyre’den nakletmektedir. Hadis kaynaklarına baktığımızda ise Ebû Hüreyre’den nakledilen böyle bir rivâyetin bulunmadığı görülmektedir. Hadisi Dârekutnî, Ali’den rivâyet etmiştir.432

Ebû Hüreyre’den böyle bir rivâyetin hadis kaynaklarında bulunmaması, Hanefîlerin bu rivâyete başka bir tarîkten ulaşmış olmaları ihtimalini doğurmaktadır. Fakat burada, Serahsî’nin râvî ismini sehven söylemiş olma ihtimali de düşünülebilir. Yahut rivâyetin Serahsî’ye nakledilirken râvînin yanlış zikredilmiş olması da muhtemeldir.

2.

ﻪﻴﻣﺪﹶﻗﹺﺭﻭﺪﺻﻰﹶﻠﻋ

ﺓ ﻼﺼﻟﺍﻲﻓﺾﻬﻨﻳﹶﻥﺎﹶﻛﻡ ﻼﺴﻟﺍﻭﹸﺓ ﻼﺼﻟﺍﻪﻴﹶﻠﻋﻲﹺﺒﻨﻟﺍ

ﺍﱠﻥ

Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre: “Rasûlüllah (sas) namazda, (secdeden) kalkarken ayakuçlarına dayanarak kalkardı.”433

Alâaddin Semerkandî434, Kâsânî435 ve Mergînânî bu hadisi Ebû Hüreyre’den nakletmiştir.436 Serahsî ise, Vâil b. Hacer’den rivâyet etmiştir.437 Fakat hadis kaynaklarında, Vâil b. Hacer’den nakledilen böyle bir rivâyet bulunmamaktadır.

431 Mergînânî, el-Hidâye, I-II/54. 432 Dârekutnî, Sünen, I, 230, no. 877. 433 Mergînânî, el-Hidâye, I-II/63. 434 Semerkandî, Tuhfetü’l-Fukahâ, I/136. 435 Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi, I/211.

436 Ebû Hüreyre’den nakledilen bu rivâyetin zayıf olduğu belirtilmektedir. Bkz. Zeylaî, Nasbu’r-Râye,

I/389; Askalânî, ed-Dirâye, I/147. Tirmizî’nin rivâyeti şu şekildedir: Peygamber (sas) → Ebû Hüreyre → Sâlih (Tev’eme’nin azatlısı) → Halid b. Đlyâs → Ebû Muâviye → Yahyâ b. Mûsâ → Tirmizî. (ِ}ْ]َ“َ¦َz ِروُ¦ُc bَ^َ_ ِةَ—œnا bِv ُ¡َmْyَp l^fو }]^_ `ا b^c »bِ˜—ynا َنiَآ) “Rasûlüllah (sas) namazda, (secdeden) kalkarken ayakuçlarına dayanarak kalkardı.” Tirmizî, ehl-i hadisin Halid b. Đlyâs’ın zayıf olduğunu söylediklerini nakleder. Fakat ehl-i ilmin bu hadisle amel ettiğini belirtmektedir. Bkz. Tirmizî, Salât, 98, no. 288.

Serahsî’nin bu hadisi, Vâil b. Hacer’den, daha sonraki fakîhlerin ise başka bir râvîden yâni Ebû Hüreyre’den rivâyet etmesi, Serahsî’nin hadisi başka bir tarîk ile elde etmiş olma ihtimalinden çok râvîyi sehven söylemiş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Nitekim bir önceki hadiste Mergînânî ve diğer fakîhler Serahsî’nin belirtmiş olduğu râvîyi aynen zikrederken, bu hadiste Serahsî’nin belirttiği râvîden başka bir râvîyi zikretmişlerdir. Bu durum, muhtemelen onların da Serahsî’nin nakletmiş olduğu râvînin doğru olmadığı kanaatinde olduklarını göstermektedir.

3.

ﺎﻬﻨﻣ

ﺡﹺﺰﻧ

ﺎﻬﺘﻋﺎﺳ

ﻦﻣ

ﺖﺟﹺﺮﺧﹸﺃﻭ

ﹺﺮﹾﺌﹺﺒﹾﻟﺍ

ﻲﻓ

ﺖﺗﺎﻣ

ﺍﹶﺫﺇ

ﺓﺭﹾﺄﹶﻔﹾﻟﺍ

ﻲﻓ

ﹶﻝﺎﹶﻗ

ﻪﻧ ﺍﻪﻨﻋ

ﻪﱠﻠﻟﺍ

ﻲﺿﺭ

ﹴﺲﻧ ﺍﺚﻳﺪﺣ

ﹶﻥﻭﺮﺸﻋ

ﺍﻮﹾﻟﺩ

Enes’den (ra) nakledildiğine göre o fare hakkında şöyle söylemiştir: “Kuyunun içinde öldüğünde, kuyudan hemen çıkarılıp, yirmi kova su çekilmek (suretiyle kuyu temizlenir.)”438

Bu rivâyet hadis kaynaklarında bulunmamaktadır.439

Serahsî ise, Nehaî ve Şa’bî’nin hadisine göre kuyuda ölen fareden dolayı kuyunun temizlenmesi için yirmi kova su çekilmesi gerektiğini ifade eder ve Enes b. Mâlik’ten gelen (

ﺍﻮﹾﻟﺩ

ﹶﻥﻭﺮﺸﻋ

ﺎﻬﻨﻣ

ﺡﺰﻨﻳ

ﹺﺮﹾﺌﹺﺒﹾﻟﺍ

ﻲﻓ

ﺕﻮﻤﺗ

ﺓﺭﹾﺄﹶﻔﹾﻟﺍ

ﻲﻓ

ﹶﻝﺎﹶﻗ

ﻢﱠﻠﺳﻭ

ﻪﻴﹶﻠﻋ

ﻪﱠﻠﻟﺍ

ﻰﱠﻠﺻ

ﻲﹺﺒﻨﻟﺍ

ﺍﱠﻥ

) “Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: ‘Kuyuda ölen fareden dolayı kuyu yirmi kova su çekilmek suretiyle temizlenir.’” şeklindeki rivâyetin şâz olduğunu belirtir.440

437 Rivâyet el-Mebsût’ta şu şekilde geçmektedir: (ُ}—^nاb—^َc—Áِ˜—ynا—نَأ :ُ}ْyَ_bَniَjَ°ُ}—^nاَÁِtَرٍuْ¬ُ›ِŒْ|ِ­ِ‹اَوُÀpِ¦َ›iَyَnَو

ِ}ْ]َ^َ_ َl—^َfَو َنiَآ اَذإ َÂَvَر ُ}َfْأَر ْŒِ“ ِدeُ¬»onا bَnإ ِ‚َjْآ—unا ِ‚َ]ِ•i—Ãnا َ¡َmَ• bَ^َ_ ِروُ¦ُc

ِ}ْ]َ“َ¦َz ) “Biz ise Vâil b. Hacer’in şu

hadisine dayanıyoruz: “Peygamber (sas) başını ikinci rekât için secdeden kaldırdığında, ayakuçlarına dayanarak kalkardı.” Bkz. Serahsî, el-Mebsût, I/26.

438 Mergînânî, el-Hidâye, I-II/27.

439 Tahâvî, şöyle bir rivâyet nakletmiştir: Ali → Meysere → Atâ b. es-Sâib → Hammâd b. Seleme →

Haccâc b. el-Minhâl → Muhammed b. Huzeyme → Tahâvî. ( im]v ‰jzو u¯| Áv لiz }y_ `ا Átر i]^_ نأ ¦z i“و iهؤi“ حÇyp لiz ‰°iƒv ةرv

. ) Ali (ra) kuyuya düşüp ölen fare hakkında şöyle söylemiştir: “Kuyunun suyu, tamamı boşalt(ılmak suretiyle temizlenir.)” Bkz. Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, I/17.

Kâsânî de bu rivâyete eserinde, Serahsî’nin nakletmiş olduğu şekliyle yer vermiştir.441

Hadis kaynaklarında yer almayan bu hadisin fıkıh kaynaklarında yer alması, muhaddislerin ulaşamadığı yollardan elde edilmiş olma ihtimalini gündeme getirmektedir. Fakat bununla birlikte hadis kaynaklarında yer almayan bu rivayetin hadis olmadığı da düşünülebilir.

441 Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâî, I/75.

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

HANEFÎ FAKÎHLERĐN MUHADDĐSLER

TARAFINDAN ZAYIF HÜKMÜ VERĐLEN

HADĐSLERĐ KULLANMA SEBEPLERĐ

HANEFÎ FAKÎHLERĐN MUHADDĐSLER TARAFINDAN ZAYIF HÜKMÜ VERĐLEN HADĐSLERĐ KULLANMA SEBEPLERĐ

Çalışmanın birinci bölümünde, Hanefîlerin zayıf hadis kullanma sebeplerinin ilki olan hadisleri zayıf görmemenin sebeplerinden bahsedilmişti. Bu bölümde ise Hanefîlerin de zayıf olduğunu kabul ettikleri hadisleri kullanma sebeplerinden bahsedeceğiz. Fakat burada karşımıza çıkan en büyük sorun, gerek Hanefî Mezhep imamlarının ve gerekse daha sonraki müellif fakîhlerin, hangi hadislerin zayıf olduğunu ve ne sebeple bunları kullandıklarını ifade etmemiş olmalarıdır. Onların kullandıkları rivâyetlerin sıhhatleri konusunda herhangi bir açıklama yapmamaları, öne sürmüş olduğumuz sebeplerin ihtimallere dayanmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu bölümde tespit edeceğimiz sebepler daha çok Hanefî Mezhep imamları442

ile ilgilidir. Çünkü Đmamlardan sonraki asırlarda yaşamış Hanefî fakîhlerinin eserlerindeki hadisleri kullanma sebepinin hadisleri zayıf görmeme yahut da zayıf olsa da çeşitli karînelerle makbul görme olduğunu söylemiştik. Nitekim onlar için hadislerin makbul olması için Mezhep imamlarının o hadisle istidlâl etmesi büyük ölçüde yeterlidir. Onların eserlerinde hadisleri kullanırken Đmamları taklit ederek onların istidlâl ettikleri hadisleri kullandıkları düşünüldüğünde bu bölümde tespit ettiğimiz sebeplerin onlar için ancak dolaylı olarak geçerli olduğu anlaşılacaktır.

I. SIHHAT BAKIMINDAN DAHA KUVVETLĐ HADĐSLERE

ULAŞAMAMIŞ OLMALARI ĐHTĐMALĐ

Hz. Peygamber’in hadisleri, gerek o hayattayken ve gerekse vefatının ardından sahâbîleri vasıtasıyla muhtelif bölgelere yayılmıştı. Bu hadisler birçok âlim tarafından toplanmaya gayret edildiyse de tamamının toplanıp kitap haline getirilmesi özellikle Ebû Hanîfe ve talebelerinin yaşamış olduğu dönemde mümkün olmamış, bu dönemde hadislerin elde edilmesi bazı seyahatleri gerekli kılmıştır. Hanefî imamları da gerek doğup büyümüş oldukları Kûfe’de, gerekse yapmış oldukları seyahatler vasıtasıyla muhtelif bölgelerdeki hadisleri toplama gayreti

içerisinde olmuşlarsa da, Hz. Peygamber’den sadır olan tüm hadislere ulaşmış oldukları düşünülemez.

Đmâm Şâfiî de er-Risâle isimli eserinde, hiçbir âlimin hadislerin tamamını elde etmiş olamayacağını şöyle ifade etmektedir:

“Sünnetlerin tamamını, eksiksiz bir şekilde bilen bir kimseyi tanımıyoruz. Âlimlerin hepsinin ilmi bir araya toplanınca, sünnetlerin tamamı ortaya çıkar. Onların her birinin bilgisi ayrı ayrı mütalaa edilirse bilmedikleri sünnet bulunur; ancak birinin bilmediği sünneti diğeri bilir. Âlimler, ilim bakımından derece derecedir. Onlardan ilmin bir kısmını bilmese de, çoğunu bilenler vardır. Bazıları da, diğerlerine göre daha az ilim sahibidir.”443

Đmâm Şâfiî’nin de sözlerinden anlaşılacağı gibi, ne Ebû Hanîfe ne de Đmâm Şâfiî’nin hadislerin tamamını ihâta ettiği söylenemez.444 Mezhep imamlarının bazı nasslara muhalif hükümler vermesinin sebeplerini araştıran Đbn Teymiyye, hadislere ulaşamamanın farklı hükümler vermedeki etkisine değinirken şunları söylemektedir:

“Kim her sahîh hadisin imamlardan her birine veya belli bir imama ulaştığına inanırsa büyük ve çirkin bir hata yapmış olur. Hiç kimse, “(O dönemde) hadislerin tedvîn ve cem’i yapılmıştır. Bu sebeple hadislerin gizli kalma ihtimali uzaktır.” diyemez. Çünkü meşhur Sünen eserlerinin tedvîn edilmesi kendilerine uyulan imamların vefatından sonra

olmuştur.445 Bununla birlikte, Rasûlüllah’ın (sas) hadislerinin tamamının

yalnızca belirli eserlerde toplanmış olduğunu iddia etmek de mümkün değildir. Farz edelim ki Rasûlüllah’ın hadislerinin tamamı bu eserlerde

443 Şâfiî, er-Risâle, I/42-3.

444 Avvâme, Đmamların Đhtilaflarında Hadislerin Rolü, s. 89; Güler, Zahiri Muhaddislerle Hanefî

fakîhler, s. 196. Ayrıca Avvâme bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Bazen bir hadisin, hem müctehide hem de muhaddislere ait tarîkleri zayıf olur, onu sabit ve sahîh kılacak deliller (şevâhid) de bulunmaz. Lakin imamın bununla mezhebine uygun olarak istidlâli, başka hadis bulunmadığı ve çok zayıf olmadığı zaman zayıf hadisle ihticâc etme kabilinden olur. Hadisin zayıfı ise rey ve kıyastan hayırlıdır.” Bkz. Avvâme, Đmamların Đhtilaflarında Hadislerin Rolü, s. 109.

toplandı… Bu eserlerde bulunan tüm hadisleri bir âlimin bilmesi söz konusu değildir, bu neredeyse hiç kimse için hasıl olmamıştır.446

Hanefî Mezhep imamlarının bazı hadislere ulaşamamalarında hadislerin tedvîn ve tasnîf süreçlerinin büyük etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Ebû Hanîfe ve talebelerinin yaşamış oldukları dönemde henüz hadislerin tedvîn sürecinin tamamlanmamış ve sistematik musannef eserlerin telif edilmemiş olması, onların ancak kendilerine ulaşan bazı sahîfelerden elde ettikleri hadisleri ve şifâhen aktarılmış sınırlı sayıda rivâyeti kullanmalarına sebep olmuştur. Bundan dolayı da ha sonraki dönemlerde muhaddislerin zayıf olarak adlandırdıkları hadisleri, daha güvenilir rivâyetler elde edemedikleri için kullanmış olabilecekleri düşüncesiyle temizin bu bölümünde hadislerin tedvîn ve tasnîf sürecinin Mezhep imamlarının hadis birikimine olan etkisinden bahsetmek istiyoruz.

A. Hadisleri Tedvîn ve Tasnîf Sürecinin Henüz Tamamlanmamış