Hidâyet, hayrı istemeye hastır. Meselâ hırsıza yol göstermeye hi
dâyet denmez. Hidâyet, her istenilen şeye hemen rehberlik etmek ol
mayıp, doğru yola kılavuzluktur.
Allah Teâlâ’nm hidâyetinin çeşitlerini saymak, mümkün değildir.
Ancak kısaca belirli bölümlere ayrılabilir.26 Âlimler hidâyeti bakış açı
larına göre değişik tasniflerle izah ederler.
İsfehânî’ ye göre dört türlü hidâyet vardır:
1. Allah’ın her mükellefe lütfettiği akıl ve idrak yeteneğiyle, hayatın devamı için zarûrı bilgiler vermesi.
2. Vahiy ve peygamberler aracılığı ile bütün insanlara yaptığı dâvet.
3. Hidâyeti benimseyenlere lütfettiği tevfik. (Tevfik, Allah’ın kulla
rının davranışını, sevdiği ve râzı olduğu şeye uygun kılmasıdır.) 4. Âhiret hayatında sâdık kullarmı cennete koyması.27
Beyzâvî de hidâyeti dört bölüme ayırır:
1. Rûhânî ve cismânî kuvvet vererek insanın zâhiri ve bâtını ile ilgi
li işlerini yapmasını sağlamak.
25. Cengiz Numanoğlu, Esmâ-i Hüsna Şiirleri, 50, 1990 26. D.Î.A., Hidâyet md., EbıTs-Suud, Tefsiru E bu’s-Suud, I, 1 27. D.İ.A., Hidâyet md.
2. Hak ile bâtılı, iyi ile kötüyü fark ettiren deliller koymak.
3. Peygamberler göndermek ve kitaplar indirmekle hidâyet etmek.
ı
4. Vahiy, ilham veya sâdık rüyâ yolu gibi olağanüstü yollarla, kalple
re sırları açmak ve her şeyi hakikatte oldukları gibi göstermektir.
Buna “özel hidâyet” denir. Çünkü daha çok enbiyâ ve evliyâda meydana gelir. Bunun} için herkes açısından bakıldığında bunun yolları olağanüstü yollardır. Tabii ki az da olsa herkesin bu özel hidâyetten bir nasibi vardır. Fakat bu nasiple, yakın28 mertebesi
ne yükselmek mümkün değildir.29 En-Necdı, ise iki kısımda incelemiştir:
1. İrşâd [Aklî ve dini delilleri açıklama] ve beyân hidâyeti [yolunu şaşırmışlara rehberlik etme. Bu hidâyete peygamberler ve tabileri sahip olabilirler. Allah Teâlâ buyurur ki: “Semûd kavmİne gelin
ce, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar, körlüğü doğru yola tercih ettiler.”30
2. Tevfik hidâyeti. Bu ise ancak Allah’ın elindedir ve O ’nun dileme
sine bağlıdır.31 Tevfik, Allah’ın kulunu imana bağlı, Rabbânî lü- tuflara erdirmesi. Gösterilen yolda sonuna varıncaya kadar'yar
dım etmesidir.32 Tevfîkî hidâyet, meşrû hidâyete uygun bir hayat tarzını daha da yükseltecek İlâhî bir lütuftur.33
ZÂHİR VE BÂTIN AÇISINDAN HİDÂYET * 2 7 yaşayarak, onunla haşır-neşİr olarak elde edilen bilgi.
(S. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü.)
29. Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, 1, 70, Mısır, Tarihsiz, Elmalıh,
III. EL-HÂDÎ
Hak Teâlâ’nın “el-Hâdî” ısm-i şerîfi hakkında bilgi sahibi olma
mız, hidâyet konusunu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu
nun için “hâdî” kelimesinin kazandığı manaları inceleyelim.
Cahiliyye döneminde maddî anlamda kullanılan “hâdî” kelimesi, - İslam ile birlikte manevî bir hüviyete bürünmüştür. Eskiden çölde ya
şayan insanlar için yolu bilmek ya da uçsuz bucaksız kumlar içinde kaybolup gitmek, bir ölüm kalım meselesiydi. O günlerde her kabile
nin özel bir bölgesi vardı. Bu küçük bölge sınırları içinde doğru yolu bilmenin pek önemi olmayabilirdi ama alışık oldukları bölge sınırları dışına çıkınca, çoklan yardımcısız ve uçsuz bucaksız, vahşî, korkunç kum çölü ile karşı karşıya kalırlardı. Çölün bu durumunu “her an in
sanı avlayıp yutmaya hazır, yakalanmaz bir canavar” diye tasvir eder
lerdi. İşte bundan dolayı cahiliyye Arapları “hüdâ” ve “yol” kavram
ları etrafında bir düşünce ağı meydana getirmişlerdi.
Yol, çölün özelliklerine göre ayrı ayrı isimlendirilmişti. Mesela su
yu olup olmadığına, üzerinden yolun geçip geçmediğine, ıssız olup ol
madığına, yol işaretinin bulunup bulunmadığına vs. göre tasnif edil
mişti. Örneğin “yehmâ” kelimesi doğru yolun neresi olduğunu kim- . senin bilemeyeceği, her hangi bir ayak izi bulunmayan korkunç çölü belirtmek için kullanılmıştır. Düşünmeden böyle bir çölde yolculuğa çıkıp başına türlü dertler açan ahmak kişiye “issîf ” adı verilmiştir.
Cahiliyye döneminde “hüdâ” çölde yol göstermeyi ifade etmek için maddî anlamda kullanılmıştır. Hâdî, hüdâ’nm sıfatıdır. Bu devir- d de çölleri iyi bilen ve insanlara yol gösterip varacakları yerlere selâ
metle götüren kimseye “hâdî” denmiştir.
Çöl çok tehlikeli bir yerdi. En tecrübeli kılavuzlar bile bir nokta
da şaşırıp sapabilirlerdi. Şaşırmadan rehberlik görevini yapmak, bir kılavuz için gurur ve övünç vesilesiydi.
O günlerde insanın iyi bir hâdî (kılavuz) olması, ya da yanında tecrübeli, güvenilir bir hâdînin bulunması son derece önemliydi.
îslamiyyet geldikten sonra hâdî kelimesi manevî bir anlam kazan- v'dı. Kur’an’da hâdî kavramı hayatî bir önem taşır. Kur’aıı’da hâdî biz
ZÂHÎR VE BÂTIN AÇISINDAN HİDÂYET • 29 zat Allah’tır. O öyle bir kılavuzdur ki asla sapmaz, yolu kaybetmez. ✓ Bundan dolayı da tam güvenilir bir kılavuzdur.
Bu suretle Kur’an, hidâyet kavramını İnsanın maddî hayatından alıp dini hayatına aktarmakta, kavramı manevîleştirmektedir. Hidâyet aslında çölde seyahat etmekle ilgili idi, ama şimdi mecazî olarak insa
nın aşmak zorunda bulunduğu manevî çölle ilgili olmuş, tamamen di
ni bir anlam kazanmıştır. la b İ ki aynı değişiklik yol için de olmuş
tur.34 Artık “sırat-ı müstakim” denince dosdoğru yol, Hakk’ın yolu anlaşılır.
Buna göre cahiliyye dönemindeki yolu şematik olarak gösterecek olursak yatay bir çizgi çizmeliyiz,
— yatay kurtuluş---> [Cahiliye döneminde Hüdâ:
(özellikle çölde) yol göstermek]
Hidâyet kelimesinin İslam’da kazandığı manevî anlamı göz önüne aldığımızda bu çizgi artık dikey olup H akk’a giden yolu gös
termelidir.
[Hüdâ: Allah’a götüren yolu göstermek] $ dikey kurtuluş
El-Hâdî, Allah Teâlâ’nm isimlerindendir. Hüdâ, reşâd,35 delâlet j (yol gösteren) 36 hayır ve mutluluk veren bir hedefe rehberlik eden manasına gelir.37
34. Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, 137-138 trc. Süleyman Ateş, Ankara, tarihsiz.
35. Reşâd, saadet yoluna teşvik eden ve o tarafa yönelten demektir. (Gazâlî, İh- y C ÎY 204)
36. Fîruzâbâdi, Kâmûsu’l-mühît, I, 1733 İstanbul, 1886 ' 37.. DİA, XV, 9
El-Hâdî, kullarına Rablığını ikrar edinceye kadar kendini tanıtma yolunu tarif eden ve gösterendir.38 Hidâyetle ilgili âyetlerin genelin
den anlaşılan hidâyetin “beyân” anlamında kullanıldığıdır. Buna göre
“hâdî” maddî ve manevî hayata düzen verip gerçeğe ulaştıracak vası
taları yaratan anlamına gelir.39
Abdülkâhir el-Bağdâdî, beşerin maddî ve manevî hayatına yöne- j lik olarak Hâdî’nin içerdiği lütufları yedi gurupta sıralar:
1. Aklî ve dinî delilleri açıklayan (mübeyyin), 2. Yolunu şaşırmışlara rehberlik eden (mürşid), 3. İçtimâî hayata düzen veren (muslilı),
4. Sapıklıktan kurtaran (munkız),
5. Canlılara yaşama yöntemini ilham eden (mülhim), 6. İnanacak kalplerde hidâyeti yaratan (halik),
7. Gerçeğe kılavuzluk yapan (delîl)40
t
Hidâyet, Hâdî olan Hakk’ın kuluna verdiği en büyük nimettir.
Çünkü hidâyetin altındaki, her nimet geçici ve yok olucudur. Kişi hi
dâyeti ölçüsünde dünyada mutlu olduğu gibi, âhirette de güzel bir ya
şantıya kavuşur ve rahat bir durumda olur.
Enbiyâ (a.s.) iman ve hidâyet bakımından insanların en önünde olmalarına rağmen, Allah Teâlâ’nın kendilerini hidâyete erdirmesini istiyorlardı. Çünkü hidâyete bir son yoktur. İşte Musa (a.s.) şöyle di
yordu: “Umarım Rabbim beııi böylece doğru yola iletir.” (Kasas, 22) Yusuf(a.s.) “Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların ara
sına kat!” (Yusuf, 101) diye dua etmişti. Fahr-i Kâinât Efendimiz (sav) dualarında ve namazlarında Cenâb-ı H ak’tan hidâyet istiyordu.
Resulullah (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allahım senden hidâyet, takva, dürüstlük ve muhtaç olmamayı istiyorum.”41 Bundan dolayı bizlere
38. İbn Manzur, Lisanu’l-arab, c.15, 3 53, Kahire, tarihsiz 39. DİA, X V 9
4 0. DİA, XV, 9 ; M etin Yurdagür, Esma-i Hüsna Şerhleri, 2 4 4 , İstanbul, 1996 41. Müslim, Zikir babı, 4 ,2 0 8 7
ZÂHİR VE BÂTIN AÇISINDAN HİDÂYET * 31
de kıldığımız namazların her rek’atında Allah’tan hidâyet dilemekle emredilmiştir.42
Hırz-ı can et onu yâ zîb-i dehen Kıl hidâyet ile kalbini ruşen43
. ı
[H âdî ismini, eğri yola sapmaktan seni alıkoyduğunu sandığın bir muska gibi üzerinde taşı ve devamlı zikret. Onunla kalbini aydınlat, hidâyete kavuştur.]