• Sonuç bulunamadı

Daha önceki bölümde de belirtildiği üzere Hıristiyanlığın yayılmasında en aktif şahsiyet Daha sonra Pavlus adını alan Yahudi kökenli Saul’dür. Hz. İsa’nın havarilerinden olmayan ve yaşarkende kendisi ile tanışma fırsatı bulamayan Pavlus kendi iddasına göre Şam’a giderken onu bir vizyonda gördüğünü söylemiş ve bu iddasına hem kendisini hem de başkalarını inandırarak kendisini havari olarak kabul ettirmiştir. Ancak Pavlus’un havarilik iddası Yahudi kökenli Hıristiyanlarca tam bir kabul görmemiş hatta Pavlus’u bu bakımdan yalan söylemekle itham etmişlerdir. Hıristiyanlığı Yahudi yasasından ayırarak sadece İsa’ya inanç ekseni üzerinde yaymış ve birçok yere seyehatler düzenleyerek Hıristiyanlığa davet etmiştir. Hıristiyanlığı Kudüs dışındaki Yahudilere ve diğer milletlere tebliğ etmek için Anadolu ve Balkanlara seyahatler düzenlemiştir.196

194 Frend, W. H. C., “Persecution: Genesis and Legacy”, Ed. Margaret M. Mitchell, Frances M.

Young, The Cambridge History of Christianity Origins to Constantine, 503-523, Cambridge University Press, Cambridge, 2006, s.513

195 Akdaş, a.g.e., s.7

Erken Hıristiyanlık döneminde Anadolu önemli bir yere sahiptir. Anadolu’nun bu önemi coğrafi konumu kadar sahip olduğu kent kültürü ile de ilişkilidir. Ayrıca Kudüs ile Roma arasında bulunan kara ve deniz yolu üzerinde olması nedeniyle, havariler Pavlus, Yuhanna ve Luka Anadolu kentlerini ziyaret etmişlerdir. Anadolu’da çok sayıda kent bulunması ve Hıristiyanlığın erken dönemde kentlerde örgütlenmesi, bölgenin Hıristiyanlaşmasını çabuklaştırmıştır. Bununla birlikte Hıristiyanlığın Anadolu’ya yayılmasında yüklendiği roller sebebiyle günümüzde dahi Antakya Hıristiyanlık merkezi olarak tanımlanmaktadır.197 Fakat bu kısımda Hıristiyanlığın önemli merkezi olmasından ziyade Anadolu’da ilk Hıristiyan kentlerinden biri olması dolayısıyla önem taşımaktadır.

Anadolunun en eski yerleşim yerlerinden birisi olan Antakya Hatay İli’nin merkez ilçesidir. Suriye sınırında bulunan bu yerleşim yeri Anadolu’nun güneyinde yer alır ve 1943-1966 tarihleri arasında yapılan kazı ve araştırma sonuçlarına göre ilk yerleşim M.Ö.100.000-40.000 yıllarına tarihlendirilmiştir. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde Sungur Köyü civarı ortaya çıkartılan yontulmuş eserlerin günümüzden yaklaşık olarak M.Ö. 250.000 yıllarına kadar uzanması kentin tarihini daha eskilere götürmüştür.198

Büyük İskender’in kumandanlarından Seleukos tarafından kurulan Antakya şehri Seleukos’un ölümünden sonra da devletin başkenti olmaya devam etmiştir. Seleukos I.Nikator’un kurmuş olduğu Antigonia şehrini yıkarak bu şehrin kalıntılarından Antigonia’nın 8 Km uzağına Antioch’u (bugün ki Antakya) kurmuştur. Konumu dolayısıyla önemli bir yere sahip olan Antakya, Bizans ve Roma İmparatorlukları döneminde de önemli kültür ve ticaret merkezlerinden birisi haline gelmiştir.199

197 Burcu Ceylan, “Hıristiyanlık Merkezleri Olarak Anadolu Kentleri”, Uluslararası Türk Dünyası

İnanç Merkezleri Kongresi Bildirileri, 2004; https://www.academia.edu (Erişim Tarihi: 10.01.2018)

198 M. Edip Bolat, Antakya Tarihi Yerleşimi Çok Katmanlı Yapısının Algılanmasına Yönelik Tespit ve

Öneriler, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

İzmir, 2016, s.37

199 Selim Kaya ve Rahime Kıyılı, “Antakya’da Ortaçağ’da Meydana Gelen Doğal Âfet ve Salgın

Hastalıklara Bir Bakış”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:6, Sayı:12, 2009, s.404

Hellenistik Çağ’da Doğu’nun önde gelen kültür ve ticaret merkezleri arasında yer alan Antiokheia, Romalı komutan Pompeius tarafından Roma topraklarına katıldı (MÖ 64) ve sonra da Syria (Suriye) Eyaleti’nin başkenti oldu. Kent Eskiçağ’da deprem ve sel gibi doğal felaketlerden fazlasıyla nasibini aldı. Antiokheia (Antakya) yakınlarında yer alan ve çevresindeki defne koruluklarında Romalı ozan Ovidius’un Metamorphoses adlı eserinden tanıdığımız Daphne Efsanesi’nin geçtiği kabul edilen Daphne, Doğu’ya sefer yapan Roma imparatorlarının da konakladıkları ünlü bir sayfiye yerleşimiydi.200

Roma döneminde özellikle Hıristiyan kelimesinin ortaya çıkmasında Antakya’nın adı İnciller dışındaki Yeni Ahit metinlerinde Hıristiyan terimi yalnızca üç kez, iki kez Elçilerin İşleri’nde ve bir kez de Petrus’un Birinci Mektubu’nda geçer. “Hıristiyan” adı ilk kez Yahudi’lerden dini görüşleri sebebiyle ayrılan Antakya’daki bu topluluk için kullanılmıştır.201 Her halükarda bu Hıristiyan terimi Antakya civarında tebliğ faliyetlerinde bulunan ve Mesih (Hırist, Christ) doktrinini ön plana çıkaran kişileri tanımlamak maksadıyla İsa’dan çok sonra kullanılmaya başlandığı kesindir.202

Pavlus’la ilgili bilgilerimizin asıl kaynağı Yeni Ahit’te bulunan ve Pavlus’a atfedilen mektupların yanı sıra Elçilerin İşleri kitabıda onun yaşamı hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.203 Özellikle Elçilerin İşleri 13:l’den metnin sonuna kadar kısım, bir misyoner olarak Pavlus’un Antakya’daki dönemiyle başlar ve onun sonraki yaşamıyla misyon faaliyetleri hakkında bilgiler verir.204

Pavlus Hıristiyanlığı yayabilmek amacıyla yeni dine girecekler için Yahudi Şeriatına uyulmayabileceğini düşünmüş ve yeni dine girecek olan putperestler için kolaylaştırma yoluna gitmiştir. Örneğin sünnet uygulaması gibi zor gelebilecek dini yaptırımlardan dine yeni girenleri muaf tutmuştur. Pavlus’un bu uygulaması diğer

200 Oğuz Tekin, Eski Anadolu ve Trakya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.123

201 Gürhan Bahadır, “Hristiyanlığın Antakya’da Şekillenmesi Ve Habib-İ Neccar“, Mustafa Kemal

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitiüsü Dergisi, Cilt:10, Sayı:23, 2013,s.209

http://sbed.mku.edu.tr/article/view/1038000141/1038000059 (Erişim Tarihi:20.05.2019)

202 Gündüz, Pavlus…, s.19

203 Elçilerin İşleri 7:58, 8:1-3, 9:1-30, 11:25-30, 12:25 ve 13:1-28:31 204 Gündüz, Pavlus…, s.21

bazı havariler tarafından hoş karşılanmamıştır. Dine yeni girenlerin Yahudi yasasına ne kadar uyup uymayacakları konusunda tartışmalara neden olmuş ve bu anlaşmazlığın görüşülmesi için 49-50 yıllarında Pavlus Kudüs’e giderek “Havariler Konsili” ismiyle bilinen konsili toplamıştır. Pavlus bu konsilde Anadolu’da bulunan ve Hıristiyanlaştırmış olduğu kişilerin durumundan bahsetmiş ve Hıristiyanların artması için bazı kolaylıklar gösterilmesinin gerekliliği üzerinde durmuştur. Ayrıca bu konsil, zina yapmayı, putlara kurban edilen şeylerden ve boğulmuş hayvan etinden yenmesinide yasaklama kararı almıştır.205 Aziz Pavlus doktrinlerini Anadolu’da geliştirmiştir. Yuhanna İncili’ni Anadolu’da yazmıştır. Hristiyan dünyasının kabul ettiği ilk mağara kilisesi yine Anadolu sınırlarında bulunan Antakya’da bulunan St. Pierre Kilisesidir.206

Antakya cemaatinin ilk lideri Barnabas’tır. Barnabas ve Aziz Pavlos 42-45 yılları arasında Antakya’da kaldıktan sonra bu yeni dini yaymak için yolculuğa çıkınca cemaat önderliğine Havari Petrus (M.S. 45-53) tayin edilir. Bu olaydan sonra Petrus Hristiyanların ilk Papa’sı olarak kabul edilmektedir. Öyleki, Petrus’un tesis ettiği ve Hristiyanlığın ilk kurulan kiliselerinden biri olan Aziz Pier (Petrus) kilisesi ile Hristiyanlık kurumsallık kazanmıştır.207 Roma imparatorlarının Hristiyanlara uyguladığı zalimce davranışlardan en fazla nasibini alan şehir hiç kuşkusuz Antakya olmuştur. Özellikle Decius döneminde ünlü Antakya piskoposları idam edilmiştir208. Roma ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu din yok sayılsada zorla ortadan kaldırılmaya çalışılsa da başarılı olamamıştır. 4. yy’a gelindiğinde otuz milyon nüfuslu Roma’nın yedi milyonunu Hristiyanlar oluşturmaktadır. M.S. 313 yılındaki Milano Fermanı ile Hıristiiyanlık serbest bırakılmış, Hristiyanlara tanınan ibadet özgürlüğü ile baskılar son bulmuştur.209

I. Constantin döneminde toplanan M.S 325 İznik Konsili, Hıristiyanların Havariler Dönemi’nden beri yaşadıkları akide problemlerinin bu yüzyılda İsa’nın tabiatı hakkında ihtilafa düşülmesi sebebiyle toplanmıştır. İznik Konsil’i sonucunda

205 Elçilerin İşleri, XV(29)

206 Muzaffer İris, Bütün Yönleriyle Süryaniler, Ekol Yayımcılık, İstanbul, 2003, s. 16 207 Işık, a.g.m, s.89

208 Frend, a.g.m., s. 513 209 Işık, a.g.m, s.97

idari olarak kiliseleri bir araya toplayan ekümenik bir örgütlenme meydana getirmiştir. Bu örgütlenme Hıristiyan âlemini üç büyük patrikliğe bölmüştür. Buna göre Hıristiyan dünyası İskenderiye, Roma ve Antakya olmak üzere ayrılmış Kudüs’ünde tarihi ve manevi öneminden dolayı ayrı bir yer verilmiş, ancak idari bakımdan Antakya Patrikliği’ne bağlanması uygun görülmüştür.210 Hıristiyanlığın ilk Anadolu’ya girmesinde ve yayılmasında önemli Anadolu halkları ve dönemin Roma eyaletleri önem teşkil etmektedir.

Sonuç olarak Kudüs’ten sonra Hristiyanlığın en çok yayılma alanı gösterdiği yer Antakya bölgesi olmuştur. Bunun arkasında birçok neden yatmaktadır: İlk olarak Kudüs’teki Yahudi’lerin baskıcı tutumlarından uzak ve huzurlu bir ortamın Antakya da bulunması. İkincisi birçok etnik ve dini yapının Antakya’da yan yana bulunmasının sağlamış olduğu hoşgörü ortamı. Üçüncüsü Antakya’da halkın ekonomik refahı neticesinde meydana gelen huzurlu ortam. Dördüncüsü imparatorluk merkezine ulaşımın kolay sağlanması. Beşincisi Antakya’nın Asya ve Akdeniz ülkeleri için bir geçiş yolu üzerinde bulunması. Mezopatamya’ya Anadolu’ya ve oradan da Avrupa ülkelerine Hıristiyanlığın yayılmasında Antakya bir giriş kapısı görevi üstlenir. Yukarıda da bahsedildiği üzere ”Hıristiyan” adı ilk defa Antakya’da bu inancı benimseyen herkesi belirtmek için kullanılmıştır.211 İsa’nın havarilerinin ve ilk Hıristiyan önderlerinin toplanıp yeni stratejiler çizdikleri Antakya şehri, Hıristiyanlar için ilk dönem hatıralarının kutsal merkezi olarak kabul edilmiştir.212 Kudüs’te bulunan kilise özellikle Yahudi asıllı Hıristiyanları kapsarken, Antakya, Roma topraklarında Romalı olarak kabul edilen her gruptan insanı ırk ayırtetmeksizin bünyesinde barındıran bir Kilise haline gelmiştir.213