• Sonuç bulunamadı

Hıltlar/Ahlât-ı Erbaa Teorisine Göre Nûtfenin Gelişmesi

Azîz Nesefî, organların teşrihini/açılımını bilmeye cenin/embriyonun anne karnına düştüğü andan itibaren meydana gelen oluşum ile başlamaktadır. Vücud/varlık müellife göre tektir. Bu vücudun zâhir/dış ve bâtın/iç kısımları

bulunmaktadır.345 Azîz Nesefî, her şeyden önce varlığın dış kısmını oluşturan

bedenin mârifetini tanımlamaya insanın özünün bir cevher/nûtfe/meni/sperma346

olduğunu söylemekle başlamaktadır. İnsana ait olan her şey bu ilk cevherde yer almaktadır. Bunların hepsi zamanı geldiğinde ortaya çıkmaktadır. Yani bunun anlamı insanın zâhirî ve bâtınî yönlerinin tamamı, ruh ve beden olarak mevcut olan her şey bu ilk nûtfede bulunmaktadır. Azîz Nesefî’ye göre insanın ilk cevheri olan nûtfe hem kâtip(yazan) hem mektup(yazılan), hem mürekkep hem de yazma aracı olan kalemdir. Ona göre nûtfe mikrokosmos/küçük âlem olan insanın ilim cevheri, zâtı ve

tohumudur.347

Azîz Nesefî insanın özünü oluşturan nûtfe hakkında sahip olduğu bilgileri ayrıntılı bir şekilde açıklamayı şu sözlerle yapmaktadır:

Nûtfe, ilk olarak ana rahmine düşünce orada kırk gün nûtfe olarak kalır. Daha sonra kırk gün alaka/kan pıhtısı, bir kırk gün de mudga/bir çiğnem et olarak gelişimine devam eder. Bu sırada kemikler ve damarlar oluşmaya başlamaktadır. Üç aylık süre dolup dördüncü aya gelindiğinde hayat başlar ve kademe kademe iradeye bağlı olarak his ve hareketler ortaya çıkar. Dört aylık süre yani yüz yirminci gün tamamlandığında bedene ruh üflenir ve böylece bütün organlar tamamlanarak gelişim kemâle erer. Ana rahminde Allah’ın izniyle kan toplanır ve cenin bu kan ile beslenmeye başlar. Cenin bu gıda maddesiyle göbek bağı vasıtasıyla beslenme ihtiyacını giderir. Böylelikle beden, ruh ve organlar aşama aşama kemâle erer, cenin sekizinci ve

dokuzuncu ayın girmesiyle birlikte rahimden maddî âleme geçiş yapar.348

345Nesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi İnsan-ı Kâmil, s. 159. 346Nesefî, a.g.e., s. 26.

347Nesefî, Zübdetü’l-Hakâik Hakikâtin Özü, s. 190. 348Nesefî, a.g.e., ss. 151-152.

Azîz Nesefî, nûtfe hakkında bu derece detaylı bilgiler sunduktan sonra insanın yaratılış serüvenini özetleyen ifadelerin akabinde en güzel eseriyle övünen Allah’ın349 şu ayetine de dikkat çekmektedir. َني ٖقِلاَخْلا ُنَسْحَا ُ هاللّٰ َك َراَبَتَف : ‘‘Yaratanların en

güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir!’’350 yani Azîz Nesefî bedenin mârifeti ile ilgili

bu ayeti kendi görüşlerine altyapı oluşturmasını gaye edinmiştir.

Azîz Nesefî, nûtfe hakkında vermiş olduğu bilgilerin insanlar tarafından tam olarak anlaşılmadığı düşüncesiyle bu gelişmeyi ahlât-ı erbaa teorisine göre daha açık

bir şekilde izah etmek istemiştir. İnsan bedeninde var olduğuna inanılan351 dört sıvı

element olan ahlât-ı erbaa kan, safrâ, sevdâ ve balgamdan352 müteşekkildir. Kişinin

sağlıklı yahut hasta olması ahlât-ı erbaanın insan bedenindeki balans/dengeye bağlı bulunmaktadır. Bu dört hıltın Antikçağ ve Ortaçağ’da insanın biyolojik, ahlakî ve

psikolojik işlevlerini etkilediği kabul edilirdi.353

Azîz Nesefî nûtfenin hıltlar ile bağlantısını açıklamak için nûtfe hakkında farklı bir tanımlama yöntemine gitmiştir. O, nûtfenin ana rahmine düştüğü vakit şeklinin yuvarlak olduğunu tasvir etmektedir. Bunun sebebi olarak ise suyun biçiminin yuvarlak olmasına bağlamaktadır. Bu esnada rahimdeki ısı aracılığıyla nûtfe tedricen olgunlaşır. Ve nihayet nûtfenin katı cüzleriyle saydam cüzleri birbirinden ayrışır. Böylece nûtfe dört tabaka şeklini alır. Her tabaka da kendi altında

bulunan tabakayı çevreler.354 Burada görüldüğü üzere önemli bir terim yani ahlât-ı

erbaanın tanıtımına hazırlık yapılıyor.

Azîz Nesefî nûtfe ismi verilen cevherin dört tabiat ve dört unsur/element haline gelişini şu şekilde izah etmektedir: Hücrenin tam ortasında bulunan merkez tabakaya ‘‘sevdâ’’ denir. Sevdânın özelliği soğuk ve kuru olmasıdır. Toprak mizacına sahip olduğu için toprak konumuna sahiptir. Merkezin yukarısında yer alan ve merkeze bitişik şekilde onu çepeçevre saran tabakaya ise ‘‘balgam’’

349Karaman, vd., Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c. I, ss. 214-215. 350Mü’minûn, 23/14.

351İsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yay., Ankara, 2006, s. 627.

352Ahlât-ı Erbaa hakkında daha fazla bilgi için Bkz.: İbn-i Sînâ, el-Kânûn fi’t-Tıbb, çev. Esin Kâhya,

Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara, 1995.

353Ayşegül Demirhan Erdemir, ‘‘Ahlât-ı Erbaa’’, DİA, c. II, TDV Yay., İstanbul, 1989, s. 24. 354Nesefî, Zübdetü’l-Hakâik Hakikâtin Özü, s. 153; Nesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi İnsan-ı Kâmil,

denilmektedir. Balgamın özelliği ise soğuk ve yaş olmasıdır. Suyu andıran mizaca sahip olmasından dolayı su konumuna düşmüştür. Balgamın yukarısında yer alan, balgama bitişik olan tabakaya ise ‘‘kan’’ adı verilmektedir. Kan tabiatı itibariyle sıcak ve yaştır. Havaya benzer bir mizacı olduğundan ötürü hava konumundadır. Kanın yukarısında yer alan, kanla bitişik ve onu çevreleyen son ve dördüncü tabaka da ‘‘safrâ’’ adını almaktadır. Safrâ ise sıcak ve kuru bir yapıdadır. Ateş micazına

sahip olup ateş konumundadır.355 Azîz Nesefî’ye göre bu noktadan itibaren insanın

özünü oluşturan nûtfe, dört tabiat ve dört unsura dönüşmüştür. Bu olayların tamamı

ise bir ayda meydana gelmektedir.356 Bu bağlamda insanın müfredâtı toplamda

sekizden cevherden oluşmaktadır.357

Görüldüğü gibi Azîz Nesefî mârifetin kazanılmasının ilk adımı olarak gördüğü beden ve bedenin özünü teşkil eden nûtfe ile ilgili bilgileri ve nûtfenin geçmiş olduğu aşamaları en ince ayrıntısına kadar detaylı bir şekilde tarif etmektedir.