• Sonuç bulunamadı

Greenberg’in Adalet Teorileri Sınıflandırmaları

BÖLÜM 2: ÖRGÜTSEL ADALET

2.3. Greenberg’in Adalet Teorileri Sınıflandırmaları

Adalet konusunun örgüt kapsamında ele alınması Adams, Berscheid, Homans ve Walster gibi teorisyenler tarafından olmuş, Greenberg ise bu teorileri reaktif- proaktif boyutu ve süreç-içerik boyutu olmak üzere iki bağımsız boyutta sınıflandırmıştır.

Buna göre reaktif teoriler adaletsizliğe gösterilen tepkileri incelerken, proaktif teoriler, bireylerin örgütte adaleti sağlamak üzere gösterdikleri çaba ve davranışlara odaklanmışlardır

Süreç teorileri bireylerin elde ettikleri kazanımların nasıl belirlendiği, örgütsel kararların alınmasında ve uygulanmasında kullanılan prosedürlerin adil olup olmadığı üzerinde durmaktadır. İçerik teorileri ise kazanımların belirlendiği süreçler yerine, dağıtımı gerçekleşen kazanımların adilliği üzerinde durmaktadır.

Bu yaklaşımlarda örgütteki birey ya da grupların elde ettikleri kazanımların üzerine durulmuş olan göreli bir adalet algısı ifade edilmektedir. Aşağıdaki tabloda bu dört ayrı sınıflandırmaya yer verilmiştir.

Tablo 1: Greenberg’in Adalet Teorileri

Reaktif- Proaktif Boyutu İçerik-Süreç Boyutu

İçerik Süreç

Reaktif Reaktif-İçerik Teoriler

Örnek: Eşitlik Teorisi (Adams, 1965)

Reaktif-Süreç Teoriler

Örnek: Prosediir Adaleti Teorisi (Thibaut ve Walker, 1975)

Proaktif Proaktif-İçerik Teoriler

Örnek: Adalet Yargi Teorisi (Leventhal, 1976, 1980)

Proaktif-Süreç Teoriler Örnek: Dagitim Tercihi Toerisi (Leventhel, Karuza, Fry, 1980)

43

2.3.1. Reaktif - İçerik Teorileri

Bireyin adil olmayan uygulamalara karşı tepkilerine yönelmiş olan bu teorilerden en çok bilinenleri Homans’ın (1961) Dağıtım Adaleti Teorisi, Adams’ın (1965) Eşitlik Teorisi ve Walster’in (1973) geliştirdiği eşitlik teorileridir.

Bu teorilerdeki ortak nokta, kişilerin örgütlerde kaynak ve ödüllerin dağıtımına yönelik adil olmayan bir durumla karşılaştıklarında, bu duruma karşı olumsuz duygularla tepki gösterdikleri ve bunu düzeltmeye yönelik davranışlarda bulunarak bu durumdan kaçınmaya çalıştıkları şeklindedir.

Adams'ın Eşitlik Teorisine göre çalışanlar kendi katkı ve kazanımlarını, aynı ya da benzer işleri yapan diğer çalışanların katkı ve kazanımlarıyla oransal olarak karşılaştırırlar. Çalışanlar, yaptıkları bu karşılaştırma ve değerlendirme sonucunda örgüt yönetiminin adil olup olmadığına karar vermektedirler. Eğer katkı ve kazanım oranı adil değilse eşitsizlik hissi ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumda kişi diğerlerine karşı kıskançlık ve kızgınlık hissine kapılacak ve bu durum kişiler arası ilişkileri de etkileyecektir (Fortin, 2008:98; Colquitt ve diğ., 2005:14). Bu ve benzeri durumların önüne geçebilmek için yöneticilerin, çalışanların katkı ve kazanımlarını belirlerken denge unsurunu göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmaları gerekmektedir.

Adams, bir bireyin katkı ve kazanım oranını tahmin edeceğini, ancak bu oranın sadece kısmi öneme sahip olduğunu ileri sürer. Her insan ayrıca kendisiyle aynı pozisyonda olduğunu düşündüğü diğer kişilerin de oranını hesaplar. Burada ikinci kişi “diğer kişi” olarak adlandırılır (Yürür, 2005:114)

Bu durum aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Kişinin Kazanımı Diğer Kişinin Kazanımı

Kişinin Katkısı = Diğer Kişinin Katkısı

Eğer kişi, kendi oranının diğer kişiden daha düşük ya da yüksek olduğunu hissederse, eşitsizlik hissi yaşayacaktır. Bu duygunun yoğunluğu, iki oran arasındaki farkın büyüklüğüne bağlıdır ve eşitsizlik duygusu gerilim yaratacaktır.

44

Eğer kişi diğer kişiden daha az ücretlendiriliyor ise bu durumda, bu iki orandaki dört bileşenden birinde değişiklik yaparak eşitliği sağlamaya çalışacaktır:

1) Ücretinde artış isteyerek kendi kazanımlarını artırabilir.

2) Daha az verimli olarak katkılarını azaltabilir.

3) İşverenini diğer kişinin ücretini değiştirmek konusunda ikna ederek diğer kişinin kazanımlarını azaltabilir.

4) Daha çok çalışması için diğer kişiye baskı yaparak onun katkılarını artırabilir.

Kişi diğer kişiden daha fazla ücretlendiriliyorsa, Eşitlik Teorisine göre kişi suçluluk duygusuna kapılarak ve iki oranda şu dört bileşenden birini ya da birkaçını değiştirerek eşitliği sağlamaya çalışacaktır:

1) İşvereninden bir düzeltme isteyerek kendi kazanımlarını azaltmaya çalışabilir.

2) Diğer kişinin kazanımlarını artırmaya çalışabilir.

3) İşinde daha fazla çaba sarf ederek katkılarını artırmaya çalışabilir.

4) Diğer kişiye işinde nasıl daha etkin olacağı konusunda yol göstererek katkılarını azaltmasına yardımcı olabilir.

Eğer oranlardaki dört bileşen değiştirilemezse ve eşitsizlik önemli boyutlarda ise kişi diğer hareket tarzı seçeneklerini zorlayabilir:

1) Durumla ilgili algısını değiştirecektir. Örneğin “Daha çok para kazanmayı hak ediyorum çünkü pek çok kişiden daha fazla çalışıyorum”.

2) İşi bırakabilir veya bir başka birime geçebilir.

3) Kendi katkı-kazanım oranı ile büyük tezatlık göstermeyen başka birinin oranını karşılaştırmayı tercih edebilir.

Eşitlik teorisi üzerine yapılan pek çok araştırma, iş ortamında eşitlik sağlama isteğini açıklamaya odaklanmıştır. Çalışanların eşitlik sağlamak için hangi yöntemi seçeceğini açık bir şekilde göstermemesine rağmen, eşitlik teorisi, işyerindeki motivasyon konusuna oldukça önemli bir bakış açısı kazandırmıştır. Eşitlik algısı, herhangi bir

45

ödüllendirme sisteminin etkinliğinde önemli bir belirleyicidir (Vecchıo’den akt: Yürür, 2005:114-115).

Reaktif-İçerik teorilere örnek gösterilebilecek bir diğer teori de Crosby'nin (1976) Göreli Yoksunluk Teorisi'dir. Bu teoriye göre, belirli ödül dağıtımları, kişileri karşılaştırma yapmaya sevk etmektedir. Kişi aldığı ödüller ile başkalarının aldığı ödülleri karşılaştırır ve bu karşılaştırma sonucunda aldığı ödüllerin diğerlerinin aldığı ödüllerden daha az olduğunu tespit ederse yoksunluk duygusu yaşamaktadır. Göreli Yoksunluk Teorisini eşitlik teorisinden ayıran durum; eşitlik teorisinde kişinin kendisini karşılaştırdığı diğer kişi kendisine eş ya da yakın düzeydeyken bu teoride alt kademedeki bir çalışan, kendisini örgütün üst kademede çalışan biri ile karşılaştırmaktadır. Bu farklı sınıflar arası karşılaştırma ise adaletsizlik duygusuyla birlikte yoksunluk hissine ve kişileri depresyondan şiddetli taşkınlıklara kadar varan çeşitli tepkilere itmektedir (Cowherd ve Levıne, 1992:303-304; Greenberg, 1987:12).

Göreli Yoksunluk Teorisi çalışanların ödül dağıtımını adil bulmadıklarında gösterdikleri tepkileri incelediği için reaktif-içerik teorileri içinde ele alınmaktadır.

2.3.2. Proaktif - İçerik Teorileri

Çalışanların örgüt içindeki adil ve adil olmayan uygulamalara gösterdikleri tepkileri konu alan reaktif-içerik teorilerinin aksine proaktif-içerik teorileri çalışanların, kazanımların dağılımındaki adaleti sağlama çabaları üzerine odaklanmaktadır. Bu teorinin temelleri Leventhal tarafından ortaya atılmıştır.

Bu teori, ödüllerin adil dağılımının, alınan ödüllerle çalışanın katkılarının orantılı olması üzerine kurulmuştur (Leventhal,1980: 27-55). Bu modelde, bireyler adil dağıtım kararları verebilmek için karşılaşılan durumların farklılığına göre, farklı dağıtım kararları alabilmektedir. Araştırmalar, adil dağıtım ilkesinin bazen ihlal edildiği ve kazanımların eşit paylaşım ilkesine dayanarak veya çalışanların ihtiyaçlarına göre dağıtıldığını ortaya koymuştur. Kişilerin kazanımlarının, katkılarına göre belirlenmesi eşit paylaşım kuralı olarak açıklanmaktadır. Hakkaniyet kuralında kişi, kazanımlarının adilliğini katılımı doğrultusunda değerlendirir. Kazanımların belirlenmesinde, kişilerin katkılarının göz önüne alınmadan herkesin aynı kazanımı elde etmesi eşitlik kuralı olarak tanımlanmaktadır. İhtiyaç kuralı ise hem eşitliğe hem de kişilerin katılımlarına

46

bakılmaksızın daha fazla ihtiyacı olanın daha fazla kazanımı elde etmesi olarak ifade edilir (Chan , 2000; Leventhal, 1980:30).

Proaktif-içerik teorileri kapsamında incelenebilecek bir diğer teori Lerner’in “Adalet Güdüsü Teorisi”dir. Lerner Adalet Güdüsü Teorisinde, adaleti daha çok moral yönüyle ele almıştır. Leventhal’ın adalet arayışlarının kar maksimizasyonu için araç olarak kullanılabileceği fikri Lerner’e göre bir hayalden ibarettir. Teoriye göre, dağıtım uygulamaları, eşit temelli paylaşım ilkesinden farklı olarak dört ilkeye dayandırılır. Bunlardan ilki dağıtımın kişilerin performanslarına göre yapılmasını öngören “rekabet ilkesi”dir. İkinci ilke dağıtımların eşitliğini konu alan “eşitlik ilkesi”dir. Üçüncü ilke dağıtımların göreli katkılara göre yapılması ile ilgili olan “eşit paylaşım ilkesi”dir. Ve son ilke ise dağıtımların bireylerin ihtiyaçlarına göre yapılması gerektiğini ifade eden “marksist adalet”tir. Adalet Güdüsü Teorisine göre, dağıtım kararlarının verilmesini izleyen adalet şekli taraflar arasındaki ilişkiye bağlıdır. Örneğin; birey yakın arkadaşının kazanımlarına ilişkin karar almak durumunda olduğunda onun gereksinimlerini göz önünde bulundurarak Marksist adalet ilkesini temel alacaktır. Taraflar arasında mesafeli bir ilişki söz konusu olduğunda ise eşitlik ilkesine uymasına ilişkin bir beklentisi olacaktır (Greenberg: 1987:13).

Reaktif-içerik teorileri ve proaktif içerik teorileri, kazanımların adil veya adil olmayan biçimde dağıtılması konusuna odaklanmaları nedeniyle dağıtım adaletini açıklayıcı teoriler olarak düşünülebilirler.

2.3.3. Reaktif - Süreç Teorileri

Karar alınmasında kullanılan süreçlerin adilliği üzerinde yoğunlaşan süreç teorileri, kaynağını hukuktan almıştır. Thiabut ve Laurens Walker, yasal prosedürler üzerine yapılan araştırmaları temel alarak, taraflar arasındaki anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin tepkileri inceledikleri bu teoriyi geliştirmişlerdir.

Teorisyenler, prosedür adalet teorilerinde üç ayrı taraf ve anlaşmazlığın çözüm sürecine ilişkin iki aşama tanımlaması yapmışlardır. Taraflar; anlaşmazlığa düşen iki kişi (davacı- davalı) ve aracılık eden üçüncü kişiden (yargıç) oluşmaktadır. Çözüm sürecine ilişkin aşamalar ise; delillerin ortaya konduğu “süreç aşaması” ile anlaşmazlığın çözümünde delillerin kullanıldığı “karar aşaması” dır. Delillerin seçimi ve geliştirilmesi

47

ile ilgili kontrol “süreç kontrolü”, anlaşmazlığın sonucunun belirlenmesine yönelik kontrol ise “karar kontrolü” olarak tanımlanmıştır.

Teoriye göre, kullanılan prosedürler tarafların sahip oldukları kontrolün derecesine göre değişebilmektedir. Taraflara süreç kontrolü sağlayan prosedürler bu kontrolü sağlamayan prosedürlere göre, tüm tarafları daha fazla tatmin etmektedir. Bunların sonucunda alınan kararlar daha adil olarak algılanmakta ve sonuç taraflar açısından daha kolay kabul edilmektedir (Greenberg:1987:14).

2.3.4. Proaktif Süreç Teorileri

Dağıtım davranışına genel bir model oluşturmayı hedefleyen bu teori, Leventhal‘ ın Adalet Yargı Teorisi‘nin geliştirilmiş şeklidir ve dağıtım kararlarından çok prosedürlerle ilgili kararlara uygulandığından, proaktif-süreç teorileri kategorisinde yer almaktadır.

Teori, dağıtım kararlarından çok, yaygın olarak prosedürlerle ilgili kararlara uygulandığından "proaktif süreç teorileri" kategorisinde yer almıştır.

Taraflar arasındaki anlaşmazlığın çözümünde kullanılan prosedürleri inceleyen reaktif-süreç teorilerinin aksine proaktif reaktif-süreç teorileri “dağıtım prosedürleri” ne odaklanmıştır.

Bu teoriler kişilerin adil uygulamaları gerçekleştirilebilmesi için hangi prosedürleri kullanması gerektiği konusuna odaklanmışlardır. Teorisyenler Adalet sağlamaya yardımcı olabilecek prosedürlerin sekiz özelliğinden bahsetmektedirler. Bu özellikler;

* Bireylere karar verenleri seçme olanağı sağlamak,

* Tutarlı kurallara dayanmak,

* Doğru bilgiye dayalı olmak,

* Karar verme gücünün yapısını tanımak,

* Bireyleri önyargıya karşı koruyor olmak,

* Bireylerin bilgi almasını sağlamak,

48 * Yaygın ahlaki ve etik standartlara dayanmaktır.

Teoriler incelendiğinde hepsi olmasa da birçoğunun Eşitlik Teorisinden esinlendiği, reaktif-içerik yaklaşımlarına olan ilginin ise gittikçe azaldığı gözlenmektedir. Dikkat çeken bir başka konu ise, araştırmacılar çalışanların eşit olmayan paylaşıma nasıl tepki gösterdiklerinden ziyade, eşit paylaşımı sağlamak için nasıl davrandıklarının araştırıldığının görülmesidir (Chan, 2000:15).

2.4. Örgütsel Adaleti Açıklayıcı Modeller ve Adalet Teorisi