• Sonuç bulunamadı

GEZİ PARKI OLAYLARI

3. DEVLET VE SOSYAL MEDYA

3.3. GEZİ PARKI OLAYLARI

Gezi Parkı Olayları olarak adlandırılan olaylar bütünü İstanbul Taksim’de bulunan Gezi Parkı ve Taksim Meydanında yapılması planan düzenlemeler üzerine protestolar olarak başlayıp tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Olayların başlangıcı 2011 Haziran ayında genel seçimler öncesi Adalet ve Kalkınma Partisinin (Ak Parti) bu düzenlemeleri vaat olarak açıklamasıyla (bölgede eskiden bulunan topçu kışlasının yeniden inşası, alışveriş merkezi, toplantı salonları, rezidans, otel vb. olarak değerlendirmek) başlamıştır. O dönem cılız eleştiriler dışında kayda değer protesto ve benzeri olaylarla karşılaşılmamıştır. Ancak projenin hayata geçirildiği 28 Mayıs 2013 sabahında iş makinelerinin Gezi Parkı’ndaki bir duvarı yıkması ve parktaki ağaçların taşınmasını bir grubun protesto etmesi olayları başlatmıştır. Protestolar önce çevreci söylemlerle başlamış olayların ülke geneline yayılmasıyla beraber, yaşam tarzlarına saygı ve kimlikler üzerinde merkezileşen söylemlere dönüşmüştür. Gezi Parkı eylemcileri arasında alakasız görülebilecek grupların bir aradalığı dikkat çekmiştir. Kendilerini “Kemalist, Alevi, Kürt, feminist, çevreci, LGBT, futbol

82

taraftar grubu, örgütlü sol görüşten, antikapitalist Müslüman, sendikacı, öğrenci, meslek temsilcisi, sanatçı” olarak tanımlayanların ortak protestoları görülmüştür. Güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımı göstericilerin sayısını hayli arttırmıştır. Özellikle dönemin muhalefet partileri BDP ve CHP’li milletvekillerinin olaylara destek vermesiyle, iktidar partisi olan Ak Parti, hükümeti sandıksız devirmeye çalıştıklarını iddia etmiştir. Olaylar sırasında sosyal medyanın da aktif kullanılması olayların geniş bir alana yayılması ve protestoların görünürlüğünü artırmıştır. Süreç içerisinde oluşan demokrasi ve barışçıl söylemler devam ederken, uzlaşma kültürü aranıyorken (Başbakan’ın sanatçılarla ve eylemci temsilcileriyle görüşmesi) marjinal grupların devreye girerek bu durumu suistimal etmesiyle protestolar, şiddet eylemlerine dönüşmüştür. Bu eylemler sırasında yaralanmalar ve ölümler gerçekleşmiştir. Uluslar arası basının bu olayları iç savaş yaşanıyor gibi göstermesi eylemlerin boyutunu değiştirmiştir. Olaylar sonrasında iki ana görüş belirginleşmiştir. Birinci görüş hükümet çevrelerinde ‘eylemlere destek verenlerin, olayların dış güçler ve içerideki işbirlikçileri marifetiyle hükümeti düşürmeye ve Türkiye’nin huzurunu bozmaya dönük hareket ettikleri’ fikrinde birleşmişlerdir. İkinci görüşse muhalefet çevrelerinde ‘eylemlerin dünyada ve Türkiye’de gözlemlenen belirgin bir sosyal dönüşümün ve hareketliliğin uzantısı’ fikrinde birleşmişlerdir (Yılmaz ve Bayram, 2016: 5-6).

Gezi protestosu sürecinde farklı grupların bir aradalığı, lider olarak birinin/birilerinin ortada olmaması bu sürecin özgün yanını oluşturmuştur. Gezi olayları sürecinde söylemin çevrecilik üzerinden kurgulanıp daha sonra farklı gruplardan farklı taleplerin geldiği görülmüştür. Süreç içerisinde bu değişen taleplerle birlikte “hafıza boşaltma” ve “sıfır noktası inşası” teknikleri etkin biçimde kullandıkları görülmüştür. Bu teknikler çeşitli araçlar vasıtasıyla seslerinin güçlü bir şekilde duyulmasını sağlamıştır. Seçimler yaklaşırken iç ve dış güçlerin de bu ortamdan istifade ettikleri görülmüştür (Karakaş, 2014: 26). Eylemcilerin eylemlerini daha sonraları sosyal medya üzerinden devam ettirdikleri görülmüştür. Muhalefet partilerinin zaman zaman seçim süreçlerinde de propagandalarını gezi sürecine destek veren açıklamaları; iktidar tarafıysa gezi karşıtı söylemlerini devam ettirmiştir.

83

Gezi Parkı olayları Türkiye’de sosyal medyanın popülerleşmesini artırmıştır. Olaylar başladığında konvensiyonel medyanın bigane kalması, haberlerin yapılması sırasındaysa taraflı ve insanları kutuplaştırıcı bir yol izlenmesi sosyal medyayı öne çıkarmıştır. Ayrıca uluslar arası medyanın Türkiye’de iç savaş yaşanıyor gibi haber yapması da kişilerde klasik medya araçlarının güvenli bilgiyi vermediği izlenimini doğurmuştur. Hal böyleyken sosyal medyada yayılan haberlerinde güvenli olmadığı ortaya çıkmıştır. Asılsız ihbarlar, başka ülkelerde yaşananların Türkiye’de yaşanıyor gibi gösterilmesi enformasyon kirliliğinin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Canatan’ın (2014: 71) araştırmasına göre eylemciler de medyanın olaylar sırasında sınıfta kaldığını ileri sürmüşlerdir. Eylemcilerin büyük çoğunluğunun medyanın yalan haberler verdiği hatta olayları olduğundan farklı şekillerde gösterdiklerini belirtmişlerdir.

3.4. 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’de, 15 Temmuz 2016 yılı Cuma gecesi başlamış ertesi gün askeri kalkışmanın bastırılması ve faillerin tutuklanmasıyla sona ermiştir. Faillerin Fetullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyelerinin etkin ve darbe isteklisi askerleri de aralarına alarak gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır. Türk yakın tarihinin en önemli olgularından olan örgütün elemanlarının deşifre olmamak adına çeşitli sosyal medya araçlarını talimatları almak, meseleleri tartışmak, propaganda yapmak ve hedeflerini itibarsızlaştırmak için etkin şekilde kullanmışlardır. Darbe girişiminin Whatsapp uygulaması üzerinden koordine edilmesi darbe öncesinde de örgüt üyelerinin medya ve sosyal medyayı etkin kullandıkları görülmüştür. Türk halkı da darbenin olduğunu ilk kez sosyal medyadaki içeriklerden öğrenip darbeye karşıt ilk tepkisini de bu mecradan vermiştir. Uzun zaman konuşalacak bu olayda kısaca şunlar yaşanmıştır.

15 Temmuz 2016 cuma saat 22’de İstanbul Boğazı’ndaki köprüleri Jandarma trafiğe tek taraflı olarak (Anadolu’dan Avrupa’ya geçişi) kapatmıştır. Bu saatlerde Ankara’da Hava Kuvvetlerine bağlı askeri jetlerin alçak uçuş yaptığı gözlenmiştir. Aynı günü ve ertesi günü takiben saat 23.05’te Başbakan Binali Yıldırım bu girişimin askeri bir kalkışma olduğunu açıklamıştır. Saat 00.13’te TRT’yi ele geçiren darbeciler darbe bildirisi yayınlatmıştır. 00.26’da Cumhurbaşkanı’nın bir televizyon kanalına görüntülü telefon bağlantısıyla halkı meydanlara davet etmesiyle darbeye

84

direniş başladı. Darbeciler 01.01’de Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü helikopter ve savaş uçağıyla vurdu. 02.00’de darbe girişiminde bulunan askerler gözaltına alınmaya başlanmıştır. 02.20’deyse darbeciler Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde bulunan Polis Özel Harekat Daire Başkanlığı’nı ve yine bölgeye yakın TÜRKSAT’ı havadan vurmuşlardır. 02.42’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) savaş uçaklarıyla bombalanmıştır. 03.00’te TRT darbecilerden kurtarılmıştır. 03.20’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, istirahat için gittiği Marmaris’ten İstanbul’a havayoluyla ulaşmıştır. 04.00’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbeciler, darbecilerle işbirliği yapan yargı mensupları ve darbeyi yönettikleri anlaşılan sözde “Yurtta Sulh Komitesi” mensubu üst rütbeli subay, general ve amiraller hakkında yakalama kararı çıkarmıştır. 07.50’de FETÖ üyesi olduğu aşikar general ve albaylar İçişleri Bakanı tarafından görevden alınmıştır. 08.32’de darbecilerin, darbeye direnen generalleri alıkoydukları anlaşılan Ankara Akıncı 4. Ana Jet Üst Komutanlığına operasyon düzenlenmiş, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar kurtarılmıştır. 09.40’da Genelkurmay Başkanlığı darbecilerden kurtarılmış ve aynı saatlerde darbeyi yönettikleri anlaşılan generallere vatana ihanet suçundan işlem başlatılmıştır. 21.57’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ülkedeki bütün ağır ceza cumhuriyet başsavcılarına yazıyla FETÖ mensuplarının yakalanmasını istemiştir. 2 bin 754 hakim ve savcı üzerinde işlem başlatılmıştır (AA, 2016: 7). Ülkenin çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen başarılı operasyonlarla felaket önlenmiştir.

15 Temmuz, askeri darbeler tarihi açısından bakıldığında, Türkiye’de ilk kez bir darbenin millet faktörüyle başarısızlığa uğratılması açısından önemlidir. Önceki darbe tecrübelerinden farklı olarak halk, kilitlenen devlet mekanizmalarının yerine hızla geçip direnişte başat güç olmuştur. Darbenin akamete uğramasında kara ve hava konvansiyonel silahlara karşı duran halk kent meydanlarında ve kentlerin kilit noktalarında darbecilerin karşına çıkmıştır (Karakaş, 2016: 84).

FETÖ, grup bilinci oluşturma, biz ve öteki ayrımıyla marjinalleştirme metodolojisini kullanmıştır. Örgüt içinde meşruiyeti sağlamak için kullandığı araçlar rüyalar/kelimeler/sembollerdir. Örgüt içi disiplin için ailede öğrenilen normların yerini örgüt normlarıyla değiştirerek marjinalleştirme, bunu yaparken de kamuoyu nezdinde marjinal olmayan dil kullanıldığı

85

görülmüştür. Müşterek amaçlar merkezinde herşeyi mübah gören grup bilinci inşa edilmiştir (Polis Akademisi [PA], 2017a: 25). FETÖ’nün Türkiye’de 1970’lerin sonundan itibaren faaliyete geçtiği anlaşılmaktadır. Türkiye’de gerçekleşen her askeri darbeden sonra etki alanının arttığı görülmüştür. Özellikle 1980 darbesinden güçlenerek çıktığı görülmüştür. Bu darbeden sonra askeri lise, harp okulları, polis koleji ve Polis Akadesimisine örgüt elemanlarının sızdığı bu tarihten itibaren bu okullardan mezun yüksek rütbelilerin darbe girişiminde bulundukları görülmüştür. İtirafçılara göre bu organizasyon “Mahrem Hizmetler İmamı”nın bizzat koordinesinde gerçekleşmiştir. 1980 darbesiyle başlayıp 28 Şubat (1997), postmodern darbe (2007), 2008 Ergenekon ve Balyoz davaları süreçlerinde etkinliklerini arttırdıkları görülmüştür. 2012 MİT tırları olayı ve 2013’te dershanelerin kapatılması kararlarından (örgütün sadece eğitim alanından yılda 8 milyar lira kazandığı ve örgüte insan kaynağı devşirdiği bilinmektedir) sonra örgüt devlete karşı hamlelerini yapmaya başlamıştır. 17-25 Aralık süreci darbe girişiminin ilk büyük adımı olarak değerlendirilmiştir (PA, 2017b: 21-22).

FETÖ’nün medya ile ilişkisi, üzerinde daha ciddi olarak durulması gereken özgün bir örnektir. Televizyon kanalı, gazete ve dergi yayınlarına sahip olan bu örgüt, bütün bunlarla beraber sosyal medyayı da etkin bir biçimde kullanmıştır. Özellikle 15 Temmuz öncesi ve sonrası yoğun bir çalışma yürüttükleri görülmektedir. Sosyal medyada isimsiz hesaplar oluşturarak, spekülasyon yayan bir çok hesap kullanmışlardır. Sahip oldukları geleneksel medya ve sosyal medya hesapları aracılığıyla önce darbe için propaganda yapmış, sonrasında ise ikinci bir darbe dalgası korkusu yaratmak istemişlerdir. Bu spekülatif paylaşımların yapıldığı hesaplar incelendiğinde içlerinde farklı ülkelerden alınmış hesaplar olduğu anlaşılmıştır (PA, 2017a: 32).

Sonuç olarak, dünyada ve ülkemizde yaşanan son büyük olayların hepsinde sosyal medyanın önemli bir yer aldığı görülmektedir. Görüldüğü gibi sosyal medyanın siber alemin genişlettiği alanları tanıtma yaygınlaştırma üzerine büyük bir etkisi vardır. Bitcoin sisteminin işlemesi için sisteme olabildiğince kullanıcının dahil edilmesi sistem için hayati bir önem arz etmektedir. Sosyal medya doğrudan bitcoinin varlığıyla ilişkili görülmese de sistemin devamı ve genişlemesi için önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Arap Baharı, Gezi Parkı Olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi örneklerinde kendini hissettiren, büyük medya şirketlerinin de sosyal medyayı aktif ve etkin kullandıkları görülmüştür. Terör örgütlerinin de gelişmelere ayak uydurarak bu mecrayı propaganda aracı olarak kullanıp kendilerine eleman devşirme ve söylem alanı olarak kullandıkları görülmüştür. Sosyal medyanın bilgi

86

kirliliği yaratarak algı yönetimi oluşturma, meşrulaştırma ve moda haline getirme gibi işlevlerinin olduğu açıktır.

Bütün bu örneklerin yanı sıra yapay zekayla çalışan sosyal medya, söz gelimi bitcoinle paranın değeri ve mübadeledeki önemini öğrenmekte; abartılı içeriklerin ilgi çekip güruh oluşturduğunu; devlet ve terörizm arasındaki dikotomiyi kavramaktadır. Disiplinler arası bir çalışmayla sosyal medya ve beraberinde getirdikleri üzerine dikkatli çalışmalar yapılmalıdır.

Benzer Belgeler