• Sonuç bulunamadı

Çalışmaya yaşları 57 ila 85 arasında değişen 138 hastanın 206 gözü dahil edildi. Olgular 3 gruba ayrıldı, yaş tip YBMD’si olan 67 hastanın 98 gözü grup 1, kuru tip YBMD’si olan 36 hastanın 55 gözü grup 2 ve herhangi bir vitreoretinal hastalığı olmayan 35 hastanın 53 gözü grup 3’e dahil edildi. Hastaların her iki gözü de değerlendirildi ancak sadece dahil edilme kriterlerini karşılayan gözler çalışma kapsamına alındı. Geografik atrofi, drusen ve RPE değişimi olan gözler kuru tip YBMD grubuna, KNV, PED ve diskiform skar yaş tip YBMD grubuna dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen yaş tip YBMD hastalarının takibi, enjeksiyon tedavisi kararı retina biriminde farklı hekimler tarafından verildi. Çalışma devam ederken kontrollerine uymayan/gelmeyen hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalar (kuru, yaş tip YBMD ve kontrol grubu) takip süresince vitreoretinal ara yüzey değişiklikleri açısından iki hekim tarafından değerlendirildi. Kontrol grubu hastaları herhangi bir vitreoretinal hastalığı olmayan benzer yaş grubundaki hastalardan oluşmaktadır. Retina muayenesini engellemeyecek düzeyde kataraktı olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Retina muayenesinde makular hole, enflamatuar hastalıklar, diyabetik retinopati, retina dekolmanı, sinkizis sintillans, vasküler oklüzyonlar, -3 / +3 değerlerinin üzerinde refraksiyon kusuru, KNV’ye neden olan diğer patolojik durumlar, inflamatuar oküler hastalıklar, retina dekolmanı ve önceden vitreoretinal cerrahi öyküsü olan gözler çalışma kapsamına alınmamıştır.

İncelenen Parametreler

Hastalar ilk muayeneden sonraki 6 ve 12. ayda tekrar görüldü. Bu vizitlerde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EDGK) ve aplanasyon tonometresi ile göz içi basınçları tayin edildi, biomikroskopik bakı yapıldı. Pupilla dilatasyonu sağlanarak 90 D nonkontakt lens ile fundus muayenesi yapıldı. Fundus muayenesinde Weiss halkası varlığı araştırıldı. Makula ve vitreoretinal ara yüzey değişiklikleri açısından OKT tetkiki yapıldı. Akabinde PVD varlığını değerlendirmek için B-mod USG yapıldı. Bu muayeneler her vizitte tekrar edildi. Gerekli durumlarda Renkli Fundus Fotoğrafı, Fundus Floresein Anjiografi yapıldı.

37

Ultrasonografi (USG)

Ultrasonografik değerlendirme için Eye Cubed V4 (Ellex, Adelaide, Australia) cihazı kullanıldı. Dört farklı ultrasonik tanı modu olan bu cihazda 10 Mhz B-scan ile eş zamanlı A-scan modu ile vitreus değerlendirildi. Prob glob üzerinde horizontal-aksial düzlemde tutularak posterior vitreus dekolmanı varlığı değerlendirildi. İşlem sırasında posterior vitreusun hareketini belirlemek amacıyla hastadan gözünü sakkadik olarak sağa sola oynatması istendi. Ultrasonografi tetkikinde vitreus boşluğuna yayılan, sürekli, hafif ekodens, ondüler ve mobil membran retinaya hiçbir bölgede tutunmadığı zaman total PVD; ince, düz ve sürekli bir membranın olduğu ve makulanın tutulduğu duruma lokalize vitreus dekolmanına parsiyel PVD; ince, düz ve sürekli bir membranın olduğu ve makulanın tutulmadığı lokalize vitreus dekolmanına parsiyel PVD; posterior hyaloidin retina yüzeyinden hiç ayrılmadığı ya da farkedilmediği durumda ise PVD’ nin olmadığı kabul edildi.

Biomikroskopik olarak Weiss halkasının görülmesi ve B-mod USG’de gözün sakkadik hareketeri esnasında optik disk, fovea ve orta perifer retina ile bağlantısı olmayan hareket eden arka vitreusun görülmesi ile total PVD doğrulandı. PVD yönünden istatistiksel veriler B-mod USG’ye göre yapıldı.

Optik Koherens Tomografi (OKT)

OKT çekimleri 3D OCT- 2000 (Topcon, Tokyo, Japan) ile yapıldı. Bu tetkikte hem vitreus hem vitreoretinal ara yüzey değerlendirmesinde foveayı merkez kabul eden 6x6 mm’ lik ve 8x3 mm’ lik makula görüntüleri kullanıldı. OKT özellikle B-mod USG ile posterior vitreusun parsiyel olarak dekole olduğunu saptadığımız hastalarda vitreomakular adezyonların varlığını doğrulamada ve lokalizasyonunu göstermede yardımcı oldu. Arka hyaloidin fovea merkezine yapışık iken makula etrafındaki bölgeden ayrılması VMA olarak değerlendirilirken, adezyon bölgesinde lokalize distorsiyon ve deformasyon gelişmesi ve bu bölgedeki traksiyonel güçlerin etkisiyle retinanın bu bölgesinde açısal eğim oluşması ise vitreomakuler traksiyon VMT

38 olarak değerlendirildi (89). OKT ile total PVD % 8.6 oranda saptanabilmekte ve PVD hiç olmayan hastalarda % 29 oranında subjektif sonuç vermektedir (83). Ayrıca Evre 3 parsiyel PVD % 1.9 oranında saptanabilmektedir. Bu nedenle biz çalışmamızda PVD tanısında OKT’yi yardımcı test yöntemi olarak kullandık.

İstatistik Yöntemler

Çalışmada elde edilen verilerin istatiksel olarak incelenmesi SPSS (Statistical Package for Social Science, Worldwide Heaquarters SPSS Inc. Chicago, IL, USA) 16 Windows paket programı ile yapıldı. Çalışma verilerinin normal dağılıma uyup uymadığı Shapiro-Wilk testiyle değerlendirildi. Normal dağılıma uyan verilerden ikili grup karşılaştırmalarında t testi, çoklu grup karşılaştırmalarında ANOVA testi kullanıldı. Normal dağılıma uymayan verilerden grup içi karşılaştırmalarda Wilcoxon, gruplararası ikili karşılaştırmalarda Mann Whitney U testi, çoklu grup karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p < 0.05 düzeyinde değerlendirildi.

39

BULGULAR:

Ocak 2012’den itibaren EÜTF Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’na başvuran hastanın ve yaşları 57 ila 85 arasında değişen 138 hastanın 206 gözü dahil edildi. Olgular 3 gruba ayrıldı, yaş tip YBMD’si olan 67 hastanın 98 gözü grup 1, kuru tip YBMD’si olan 36 hastanın 55 gözü grup 2 ve herhangi bir vitreoretinal hastalığı olmayan 35 hastanın 53 gözü grup 3’e dahil edildi. Takip sürecinde grup 2’deki 2 olguda yaş tip YBMD gelişmesi üzerine bu olguların 12.aydaki bulguları değerlendirmeye alınmadı.

Hastalar arasında yaş ortalaması açısından anlamlı bir fark yoktu. Çalışmaya dahil edilen olguların yaş ortalaması 72.8±7.49’idi (57-85). Yaş tip YBMD’li hastalarda yaş ortalaması 74.8±7,262 (58-84) iken, kuru tip YBMD’li hastalarda 71.8±7,523 (57-84) ve kontrol grubunda 70.6±7,099 (60-85) idi (ANOVA testi, p=0.714) (Tablo 1).

Tablo 1. Yaş ortalaması

Tip Yaş ortalaması p değeri

(ANOVA testi) Yaş tip YBMD

(grup 1, n=67)

74.8±7,262 (58-84)

0.714 Kuru tip YBMD

(grup 2, n=37) 71.8±7,523 (57-84) Kontrol (grup 3, n=35) 70.6±7,099 (60-85)

Yaş tip YBMD’si olan hastaların % 46’sı, kuru tip YBMD’si olan hastaların %54’ü ve kontrol grubundaki hastaların % 51’i kadın idi (Ki kare testi, p=0.556) (Tablo 2).

40 Tablo 2. Cinsiyet dağılımı

Tip Kadın Erkek p değeri

(Ki kare) Yaş tip YBMD

(grup 1, n=67) % 46 (30)

% 54 (37)

0.556 Kuru tip YBMD

(grup 2, n=37) % 54 (20) % 46 (16) Kontrol (grup 3, n=35) % 51 (18) % 49 (17)

Yaş tip YBMD’li hastaların % 20.9’sinde (14 olgu), kuru tip YBMD’li hastaların % 27.8’sinde (10 olgu) ve kontrol grubundaki hastaların % 22.9’sinde (8) hipertansiyon mevcut. idi (Ki kare testi, p=0731). Diyabet dağılımı ise yaş tip YBMD’li olgularda % 10.4 (7 olgu), kuru tip YBMD’li olgularda % 5.6 (2) ve kontrol grubundaki olgularda % 8.6 (3) olarak bulundu (Ki kare testi, p=0.702) (Tablo 3).

Tablo 3. Hipertansyon ve diyabet dağılımı Tip Hipertansiyon Diyabet Yaş tip YBMD

(grup 1, n=67) % 20.9 (14)

% 10.4 (7) Kuru tip YBMD

(grup 2, n=36) % 27.8 (10) % 5.6 (2) Kontrol (grup 3, n=35) % 22.9 (8) % 8.6 (3) p değeri

41 Başlangıçtaki görme keskinliği düzeyleri ortalamaları 1.grupta 0.96 ± 0,62 logMAR, 2.grupta 0.37±0,40 logMAR ve 3.grupta 0.19 ± 0,17 logMAR idi (ANOVA testi, p < 0.05). 12.aya gelindiğinde ise 1.gruptaki görme keskinliği ortalaması 1.05 ± 0,57 logMAR, 2.grupta 0.42 ± 0,40 logMAR, 3.grupta 0.21 ± 0,18 logMAR düzeyine geriledi (ANOVA testi, p < 0.05). Başlangıçta grup 1 ile grup 2 ve grup 1 ile grup 3 arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı iken (ANOVA testi, p < 0.05), grup 2 ile grup 3 arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmadı (ANOVA testi, p>0.05). 12.ayda grup 1 ila grup 3 ve grup 1 ila grup 2 arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulunurken (ANOVA testi,p < 0.05) grup 2 ila grup 3 arasındaki fark istatstiksel açıdan anlamlı olarak bulunmadı (ANOVA testi, p > 0.05).

Gruplar arasında lens durumu açısından anlamlı bir fark yoktu. Grup 1’deki olguların % 25.5’i psödofak iken (25 göz), ikinci gruptaki gözlerin % 36.4’sı (20 göz) ve 3. gruptaki gözlerin % 32.1’i (17 göz) psödofak idi (Ki kare testi, p=0.349).

Başlangıçta grup 1’deki olguların % 39.8’inde (39 göz), grup 2’deki olguların % 50.9’sinde (28 göz) ve grup 3’teki olguların % 35.8 ‘inde (19 göz) total PVD mevcut iken, parsiyel PVD oranı grup 1’de % 48 (47 göz), grup 2’de % 36.4 (20 göz) ve grup 3’te % 30.2 (16 göz) idi. Grup 1’deki olguların % 12.2’sinde (12 göz), grup 2’deki olguların % 12.7’sinde ve grup 3’teki olguların % 34’ünde (18 göz) herhangi bir PVD bulgusuna rastlanmadı (Ki kare testi, p=0.005). Onikinci aya gelindiğinde grup 1’deki olguların % 41.9’inde (41 göz), grup 2’deki olguların % 54.7’ünde (29 göz) ve grup 3’teki olguların % 41.5’inde (22 göz) total PVD mevcut iken, parsiyel PVD oranları grup 1’de % 48 (47 göz), grup 2’de % 35.8 (19 göz) ve grup 3’te % 28.3 (15 göz) idi. Grup 1’deki olguların %10.2’unda (10 göz), grup 2’deki olguların % 9.5’unda (5 göz) ve grup 3’teki olguların % 30.2’unda (16 göz) onikinci ayda halen PVD gelişmediği görüldü (Ki kare testi, p=0.003) (Tablo 4).

42 Tablo 4. Tiplere göre PVD dağılımı

Başlangıç 12.ay Tip PVD yok İnkomplet PVD Total PVD PVD yok İnkomplet PVD Total PVD Yaş tip YBMD (grup 1, n=98) % 12.2 (12 göz) % 48.0 (47 göz) % 39.8 (39 göz) % 10.2 (10 göz) % 48 (47 göz) %41.9 (41 göz) Kuru tip YBMD (grup 2, n=55) % 12.7 (7 göz) % 36.4 (20 göz) % 50.9 (28 göz) % 9.5 (5 göz) % 35.8 (19 göz) % 54.7 (29 göz) Kontrol (grup 3, n=53) % 34.0 (18 göz) % 30.2 (16 göz) % 35.8 (19 göz) % 30.2 (16 göz) % 28.3 (15 göz) % 41.5 (22 göz) p değeri (Ki kare testi) 0.005 * 0.003 *

Grupların ikili karşılaştırmasında PVD durumu açısından grup 1 ile grup 2 arasındaki fark hem başlangıçta hem de 12.ayda istatistiksel olarak anlamlı olarak bulunmazken (Ki kare testi, p > 0.05), grup 1 ile grup 3 ve grup 2 ile grup 3 arasındaki fark başlangıçta ve 12.ayda istatistiksel açıdan anlamlı idi (Ki kare testi, p ˂ 0.05).

Çalışma grubundaki (grup 1 + grup 2) PVD durumu kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, başlangıçta total PVD oranı çalışma grubunda % 43.7 (67 göz), kontrol grubunda % 35.8 (19 göz), inkomplet PVD oranı çalışma grubunda % 43.7 (67 göz), kontrol grubunda % 30.2 (16 göz) olarak bulundu. Çalışma grubundaki gözlerin % 12.4’sinde (19 göz) başlangıçta herhangi bir PVD bulgusu görülmezken, kontrol grubundaki gözlerin % 30.4’unda (18 göz) PVD bulgusu görülmedi (Ki kare testi, p=0.002). Onikinci aya gelindiğinde çalışma grubundaki (grup 1+ grup 2) total PVD oranı % 46.3’ ya (70 göz) yükselirken kontrol grubundaki total PVD oranı %

43 41.5’e (22 göz) yükseldi. İnkomplet PVD oranları çalışma grubunda % 43.7 (66 göz), kontrol grubunda % 28.3 (15 göz) olarak bulunurken, çalışma grubundaki gözlerin % 9.9’unda (15 göz) ve kontrol grubundaki gözlerin % 30.2’unda (16 göz) halen PVD gelişmediği görüldü (Ki kare testi, p=0.01).

VMA varlığı açısından gruplar arasındaki farklar hem başlangıçta hemde 12. ayda istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulundu. Başlangıçta OKT ile saptadığımız VMA oranları sırası ile 1. grupta % 35.7 (35 göz), 2. grupta % 18.2 (10 göz) ve 3. grupta % 11.3 (6 göz) (Ki kare testi, p=0.002) iken, 12.aya gelindiğinde 1. gruptaki VMA oranı % 30.6 (30 göz), 2. gruptaki VMA oranı % 16.9 (9 göz) ve 3. gruptaki VMA oranı % 9.4 (5 göz) olarak bulundu (Ki kare testi, p=0.007) (Tablo 5).

Tablo 5. Tiplere göre VMA durumu

Başlangıç 12. ay

Tip VMA yok VMA var VMA yok VMA var Yaş tip YBMD

(grup 1, n=98) % 64.3 (63 göz) % 35.7 (35 göz) % 69.4 (68 göz) % 30.6 (30 göz) Kuru tip YBMD

(grup 2, n=55) % 81.8 (45 göz) % 18.2 (10 göz) % 83.1 (44 göz) % 16.9 (9 göz) Kontrol (grup 3, n=53) % 88.7 (47 göz) % 11.3 (6 göz) % 90.6 (48 göz) % 9.4 (5 göz) p değeri

(Ki kare testi) 0.002 * 0.007 *

Grupların ikili karşılaştırmasında başlangıçta VMA varlığı açısından grup 1 ve grup 2 ile grup 1 ve grup 3 arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulundu (Ki kare testi, p değerleri sırasıyla 0.022 ve 0.001). Onikinci ayda grup 1 ve grup 3 arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulundu (Ki kare testi, p=0.003). Grup 2 ile grup 3 arasındaki fark ise başlangıçta ve 12. ayda istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulunmadı (p >0.05).

Çalışma grubunda (grup 1 + grup 2) başlangıçtaki VMA oranı % 29.4 (45 göz) iken kontrol grubunda % 11.3 (6 göz) idi (Ki kare testi, p=0.09). Onikinci aya gelindiğinde çalışma grubundaki VMA oranı % 25.8’e (39 göz)’e gerilerken, kontrol grubundaki VMA oranı % 9.4’a (5 göz) geriledi (Ki kare testi, p=0.013).

44 Takip sürecinde grup 2’de yaş tip YBMD gelişen 2 olgunun birinde VMA mevcut iken diğer olguda PVD gelişmemişti.

Grup 1’de VMA’sı olan 5 gözde 12.aya gelindiğinde VMA’nın kaybolduğu görüldü. Bu olgulardaki ortalama enjeksiyon sayımız 3,17 ± 1,6 idi.

Yaş tip YBMD’li olgulardaki ortalama enjeksiyon sayımız 3,26 ± 2,3 idi. Alt grup analizlerinde VMA’sı olan olgulardaki ortalama enjeksiyon sayımız 3,51 ± 2,1 iken, VMA’sı olmayan olgulardaki ortalama enjeksiyon sayımız 3,12 ± 2,5 olarak bulundu (Ki kare testi, p=0.533). VMA’sı olan gruptaki ortalama keskinliği 0.96 ± 0,62 logMAR’dan 1,06 ± 0,65 logMAR’a gerilerken, VMA’sı olmayan gruptaki ortalama görme keskinliği 0,99 ± 0,62 logMAR’dan 1,08 ± 0,54 logMAR düzeyine geriledi (Ki kare testi, p>0.05). Görme keskinliği artan, azalan veya değişmeyen olgular olarak klasifiye edildiğinde ise, takip boyunca VMA’sı olan olguların % 18.2’inde görme keskinliği artarken, % 40.9’ında görme keskinliği korundu ve %40.2’ında görme keskinliği azaldı. VMA’sı olmayan olguların ise % %15.5’inde görme keskinliği artarken, % 52.9’unda görme keskinliği korundu ve % 31.’inde görme keskinliği azaldı (Ki kare testi, p>0.05).

VMA’sı olan olgulardaki ortalama santral makula kalınlığı başlangıçta 255 μm iken, son kontrolde 288,3 μm‘a yükseldi. VMA’sı olmayan olgularda ise ortalama santral makula kalınlığı 309,2 μm ‘dan 252,1 μm‘a geriledi. VMA’sı olan olgular ile VMA’sı olmayan olgular arasında santral makula kalınlığındaki değişim (+33 μm’a karşın – 57 μm) farkı istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulundu (Bağımsız t testi, p˂0.05)

Yaş tip YBMD’li olguların 21’inde takip süresince 6 ve üzerinde enjeksiyon yapıldı. Bu gruptaki olguların % 52.4’sinde (11 göz) başlangıçta VMA mevcut iken, 6’nın altında enjeksiyon yapılan olguların % 31,2’inde (24 göz) başlangıçta VMA mevcut idi (Ki kare testi, p=0,72). Aynı gruplarda 12.aydaki VMA oranları ise sırasıyla % 47.6 ve % 26 olarak bulundu (Ki kare testi, p=0,56).

Yaş tip YBMD’si olan gözlerde (grup 1) başlangıçta FA ile yapılan değerlendirmede 45 gözde klasik tip KNV ( % 45.9), 23 gözde okült KNV (% 23.5), 20 gözde skar boyanması (% 20.4) ve 10 gözde PED (% 10.2) görüldü. Klasik KNV’si olan gözlerin % 33.3’ünde, okkült KNV’si olan gözlerin % 39.1’unda, skarı olan gözlerin % 35’inde ve PED’i olan gözlerin % 40’ında VMA mevcut idi (Ki kare testi, p=0.958) (Tablo 6). VMA açısından gruplar arasındaki fark 12.ayda da istatistiksel açıdan anlamlı olarak bulunmadı (Ki kare testi, p=0.968).

45 Tablo 6. Yaş tip YBMD olgularındaki VMA dağılımı

Tip Oran VMA dağılımı

Klasik KNV % 45.9 (45 göz) % 33 Okült KNV % 23.5 (23 göz) % 39 Diskiform skar % 20.4 (20 göz) % 35 PED % 10.2 (10 göz) % 40 p değeri

(Ki kare testi) 0.958

VMT açısından gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark görülemedi. Grup 1’deki 3 olguda başlangıçta (% 3.1) VMT görülürken diğer iki grupta VMT varlığın rastlanmadı (Ki kare testi, p= 0.187). Olgularda başlangıçta saptanan ERM oranları sırası ile 1.grupta % 9.2 (9 göz), 2.grupta % 7.3 (4 göz) iken kontrol grubunda %1.9 (1 göz) (Ki kare testi, p=0.232). Başlangıçta 1.gruptaki 1 olguda lameller hole görülürken (% 1), diğer iki grupta lameller hole varlığına rastlanmadı (Ki kare testi p=0.575). Gruplardaki VMT, ERM ve lameller hole oranlarında takip süresi boyunca değişim görülmedi.

46

Resim 5. Total PVD gelişmiş kuru tip YBMD’li bir olgunun OKT (A) ve USG görüntüleri (B).

Resim 6. Yaş tip YBMD’li bir olgunun OKT ve B mod USG kesitleri, Her iki kesitte de VMA varlığı görülmekte.

47

Resim 8. VMA’sı olan bir olgunun 10 ay sonraki OKT kesitinde VMA’nın ayrıldığı ve intraretinal sıvının kaybolduğu görülüyor

v

Resim 9. Takip süresi içerisinde total PVD gelişen bir olgunun OKT (A, B) ve B mod USG kesitleri (C, D).

48

Resim 10. VMA’sı olan bir yaş tip YBMD’li bir olgunun 11 ay arayla çekilen OKT görüntüleri (A, B).

Resim 11. VMA’sı olan bir olgunun 12 ay ara ile çekilen OKT görüntüleri, Enjeksiyon tedavisine rağmen subretinal sıvının sebat ettiği görülmekte.

49

Resim 13. Pigment epitel dekolmanı (B) olan bir olguda VMA ile birlikte subretinl sıvı (A) görülmekte.

Resim 14. Yaş tip YBMD’li bir olgu, 4 enjeksiyondan sonra VMA’nın kaybolduğu ve pigment epitel dekolmanının gerilediği görülmekte (A, B).

Resim 15. Yaş tip YBMD’li bir olgu, 3.enjeksiyondan sonra VMA’nın ve subretinal sıvının kaybolduğu görülüyor (A, B).

50

TARTIŞMA:

YBMD gelişimi için en önemli risk faktörü ileri yaştır. Bunun yanında hastalığın gelişiminde etkili olduğu geniş ölçekte kabul görmüş diğer risk faktörleri ise pozitif aile hikayesi, sigara kullanımı ve hipertansiyon varlığıdır (22). Bizim çalışmamızda yaş tip YBMD’li hastaların % 20’sinde, kuru tip YBMD’li hastaların % 28’inde ve kontrol grubundaki hastaların % 21’inde hipertansiyon mevcut idi (p = 0731). Diyabet dağılımı ise yaş tip YBMD’li olgularda % 10.4, kuru tip YBMD’li olgularda % 5.6 ve kontrol grubundaki olgularda % 8.6 olarak bulundu (p=0.702). YBMD ile ilişkilisi tartışmalı olan bir diğer faktör de katarakttır. Kataraktın ışık hasarını önleyerek YBMD gelişimine karşı koruyucu etkisi olduğunu savunan ve katarakt cerrahisi sonrası YBMD riskinin arttığını bildiren çalışmalar olmakla birlikte, katarakt varlığının herhangi bir etkisi olmadığını bildiren yayınlar da mevcuttur (21). Bizim çalışmamızda her üç grup arasında lens durumu (fakik / psödofak) açısından anlamlı bir fark görülemedi. Grup 1’deki olguların % 25.5’i psödofak iken (25 göz), ikinci gruptaki gözlerin % 36.4’sı (20 göz) ve 3. gruptaki gözlerin % 32.1’i (17 göz) psödofak idi (p=0.349).

Günümüzde YBMD’nin RPE kökenli bir hastalık olduğu geniş ölçekte kabul edilmekle birlikte, hastalığın patogenezinde vitreusun oynadığı rol ve vitreoretinal ara yüzeydeki değişikliklerin etkisi henüz bütünüyle açıklığa kavuşturulamamıştır. YBMD ile vitreomakuler ara yüzey anomalileri arasındaki ilişkiyi ilk olarak Krause ve arkadaşları ortaya atmıştır. B mod USG kullanılarak yapılan çalışmada YBMD olgularında inkomplet PVD oranının normal gözlerden daha fazla olduğu bildirilmiştir (86). Daha sonraki dönemde bu ilişkiyi irdeleyen çok sayıda çalışma yapılmıştır. Öndeş ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada kuru veya yaş tip YBMD olgularının 1/3’ünde komplet PVD görülürken, kontrol grubundaki gözlerin yarısında komplet PVD olduğu görülmüştür (88). YBMD hastalarında PVD varlığının irdelendiği çalışmaları değerlendiren geniş bir metaanalizde total PVD oranları yaş tip YBMD, kuru tip YBMD ve kontrol olgularında sırasıyla % 40.6 (251), % 51 (n=145) ve % 55 (n=180), inkomplet PVD oranları ise sırası ile % 30.4 (79), % 15.1 (n=86) ve % 5.4 (n=56) olarak rapor edilmiştir (89). Yaş tip YBMD olgularında komplet PVD gelişme oranı kontrollere göre % 23 daha düşük bulunmuştur.

51 Çalışmada olguların yaş ortalaması ve psödofaki oranı ise belirtilmemiştir. Bizim çalışmamızda kuru ve yaş tip YBMD’li gözlerdeki total PVD oranları metaanalizdeki sonuçlara yakın olarak bulundu. Yaş tip YBMD’li gözlerdeki (grup 1) total PVD oranımız % 39.8 iken, kuru tip YBMD’li gözlerdeki (grup 2) total PVD oranımız % 50.9 olarak bulundu. Kontrol grubundaki total PVD oranımız (grup 3) hem metaanaliz çalışmasına hem de literatüre göre genel olarak daha düşük (% 35.8) bulundu. İnkomplet PVD oranlarımız ise her üç grupta da metanaliz çalışmasındaki oranlardan yüksek bulundu. Yaş tip YBMD’li gözlerin % 48’i, kuru tip YBMD’li gözlerin % 36.4’sı ve kontrol grubundaki gözlerin % 30.2’unda inkomplet PVD görüldü (p=0.005). Olgular 12. ayda PVD açısından değerlendirildiğinde her 3 grupta da değişim görülmesine karşın gruplar arasındaki farkın anlamlı olarak devam ettiği görüldü. Onikinci ayda total PVD oranları sırasıyla grup 1’de % 41.9, grup 2’de % 54.7 ve grup 3’te % 41.5 olarak bulunurken, inkomplet PVD oranları 1. grupta % 48, 2. grupta % 35.8 ve grup 3’te % 28.3 olarak bulundu (P=0.003). Grupların ikili karşılaştırmasında PVD durumu açısından grup 1 ile grup 2 arasındaki fark hem başlangıçta hem de 12.ayda istatistiksel olarak anlamlı olarak bulunmazken (Ki kare testi, p>0.05), grup 1 ile grup 3 ve grup 2 ile grup 3 arasındaki fark başlangıçta ve 12.ayda istatistiksel açıdan anlamlı idi (Ki kare testi, p˂ 0.05).

YBMD hastalarındaki posterior vitreus dekolmanı insidansını araştıran diğer 4

önemli çalışma ise Krebs, Robinson, Mojana ve Nomura’nın yaptığı çalışmalardır (90-93). Krebs ve arkadaşlarının 2007 yılında yaş ortalaması 74 olan hasta grubunda OKT ve USG yardımı ile yaptığı çalışmada total PVD gelişminin yaş tip YBMD gelişimi üzerinde koruyucu bir etkisi olduğu, buna karşın VMA varlığının yaş tip YBMD için bir risk faktörü olduğu savunulmuştur (90). Çalışmada total PVD oranı yaş tip YBMD’si olan gözlerde % 34, kuru tip YBMD’si olan gözlerde % 72 ve kontrol grubunda % 61 olarak bulunurken, inkomplet PVD oranı yaş tipte % 30, kuru tipte % 12 ve kontrol grubunda % 5 olarak bulunmuştur. Yaş ortalaması bizim çalışmamız ile benzer olan bu çalışmada hastaların psödofaki oranları belirtilmemiş olmakla birlikte özellikle kuru tip YBMD ve kontrol grubundaki total PVD oranları bizim çalışmamıza göre daha yüksek olarak bulunmuştur. Robison ve arkadaşlarının OKT ve USG ile yaptığı çalışmada her iki gözü farklı evrelerde olan gözleri karşılaştırmıştır. Bizim çalışmamız ile kıyaslandığında inkomplet PVD oranları açısından daha ılımlı bir fark olmasına rağmen, total PVD oranları yaş tipte belirgin olarak daha düşük ve kuru tipte daha yüksek olarak bulunmuştur. Çalışmada total

52 PVD oranı yaş tipte % 21, kuru tipte % 69 olarak bulunurken, inkomplet PVD oranı yaş tipte % 31, kuru tipte % 21 olarak bulunmuştur (91). Olguların yaş ortalaması bizim olgularımızdan daha yüksek olup, aktif YBMD grubunda (yaş+kuru) 79 olarak bulunurken geç YBMD (diskiform skar) olgularında yaş ortalaması 85 olarak bulunmuş ve gruplar arasında psödofaki açısından anlamlı bir fark olmadığı belirtilmiştir. Mojana ve arkadaşlarının OKT ve SLO (Scanning laser ophtalmoscopy) kullanarak yaptığı çalışmada ise total PVD oranı yaş tipte % 26, kuru tipte % 22 ve kontrol grubunda % 26 olarak bulunmuştur (92). Bu çalışmada bizim çalışmamızda olduğu gibi psödofak olgular da dahil edilmiş ancak gruplar arasında fark olup olmadığı belirtilmemiştir. Yaş ortalamaları bizim çalışmamıza göre biraz daha yüksek olup, yaş tipte 79, kuru tipte 75.3 ve kontrol grubunda 72.2 olarak bulunmuş. PVD gelişimini kolaylaştıran tüm bu faktörlere rağmen bu çalışmadaki total PVD oranları bizim çalışmamıza göre tüm gruplarda daha düşük olarak bulunmuştur. Bu çalışmada total PVD oranının düşük olmasının bir nedeni de PVD değerlendirilirken USG kullanılmaması olarak belirtilebilir. Nomura ve arkadaşlarının yaş ortalaması 75 olan yaş tip YBMD’li gözlerle yaş ortalaması 71 olan normal gözleri karşılaştırdığı bir çalışmada yaş tip YBMD’li olgulardaki total PVD oranı bizim sonuçlarımıza yakın olarak bulunurken, kontrol grubundaki total PVD oranı bizim çalışmamıza kıyasla daha yüksek olarak bulunmuştur. Çalışmada hastalardaki psödofaki oranı ile ilgili bir bilgi verilmemekle birlikte, total PVD oranı yaş tipte % 57 olarak bulunurken kontrol grubunda % 70 olarak bulunmuştur (93). Sebag, yakın zamanda anormal PVD genel kavramını tanımlamış ve YBMD hastalarında kuru tipten yaş tipe ilerlemede anormal PVD’nin önemli bir risk faktörü olduğunu öne sürmüştür (84). Vitreoretinal ayrılma düzeyine göre orantısız olarak

Benzer Belgeler