• Sonuç bulunamadı

Çalışmanın bu bölümünde Orwell’in Nineteen Eighty-Four romanında eleştirilen diktatör rejimin başvurduğu güç unsurları, romanın çıkış noktasını oluşturan Alman Nazizmi ve Rus Komünizmi gibi dönemin Avrupa siyasi yapılanmaları temel alınarak incelenecektir. Orwell'in kendi döneminde yaşanan siyasi olaylar neticesinde kurguladığı eserinde, birer güç ögesi olarak sunduğu teknoloji, polis teşkilatı, dil, aile kurumu ve insanın temel ihtiyaçlarından biri olan sevgi unsurlarına yer verilerek, yazarın totaliter yönetimlere getirdiği eleştiriye odaklanılacaktır. Bu bağlamda, Orwell’in İngiliz İmparatorluğunun sömürge ülkelerinde benimsemiş olduğu tutumu ve İspanya İç Savaşı gibi yakından tanık olduğu olaylar sonucu şekillenen siyasi düşüncelerine yer verilerek yazarın emperyalizm, faşizm ve komünizm konularındaki görüşlerinin net bir şekilde ortaya konulması için mektupları, günlükleri ve makalelerinden faydalanılacaktır.

Orwell, Avrupa’da değişen güç dengeleri ve artan baskıcı yönetimler sonucunda bu yönetimlerdeki yanlışlıklara dikkat çekerek, insanlığı uyarma amacıyla yazdığı Nineteen Eighty-Four’da, The Iron Heel’deki yönetime benzer şekilde devletin her organında ve sisteminde gücünü kullanan bir yönetim kurgulamıştır.

Ancak Nineteen Eighty-Four’da The Iron Heel’den farklı olarak devlet, halkın bilinçlenip, düşünmesine ve devletin faaliyetlerini sorgulamasına sebep olacak her tür gelişim olanağını engellemiştir. Yönetim, kendi varlığını koruma amacını taşıyan ve diktatörce bir tutum haline gelen bu eylemlerinde, insanların özgürce düşünme ve

39

konuşma haklarını, hatta geçmişlerine ait şarkıları, kitapları ve istedikleri gibi giyinip, istedikleri yerlere gidebilme haklarını ellerinden alarak, böylece yönetime muhalefet olabilecek her türlü olasılığı ortadan kaldırmaktadır. İnsanların bir nevi robotlaştırıldığı, hükümet için çalışan Parti üyelerinin sadece devletin isteklerine göre yaşayıp koşulsuz şartsız devlete hizmet ettiği ve kendilerine bu şekilde özgür oldukları fikrinin dayatıldığı ülkede baskı ve yıldırma politikalarıyla otorite sağlanmaktadır.

Orwell, gününün sosyal ve teknolojik gelişmelerini takip eden bir yazar olarak Nineteen Eighty-Four romanında, insanın insan üzerinde güç ve baskı kurduğu bir devlet düzeni kurgulamıştır. “Big Brother”, devlet yöneticisi kimliğinden önce bireyselliği, kimliği yok eden ve insanlar üzerinde hâkimiyet kurmak için teknoloji, sosyal yapı, devlet kurumu ve insan doğası gibi çeşitli ögeleri baskı ve güç unsuru olarak kullanan bir insan olarak gösterilmekte ve dolayısıyla Orwell, böyle bir yöneticiyle insan doğasındaki güç arzusunun vazgeçilmezliğini de göstermektedir. Döneminin büyük talep gören teknoloji gelişimlerinden olan televizyonun insan yaşamını her an her dakika izlemeye yarayan bir araç olarak kullanılabileceğini gösteren Orwell, romanında her ev ve sokakta bulunması zorunlu olan ve kapatılması mümkün olmayan teleekran (telescreen) sistemi kurgulayarak vatandaşların her davranışının ve her sesin kayda alındığı, insanların devamlı denetim altında tutulduğu bir ülkede teknolojinin kötü amaçlı kullanımının doğurabileceği sonuçları gözler önüne sermektedir. Benzer şekilde, Orwell, kurgusunda vatandaşlar üzerindeki denetimi arttırmak ve devletin koyduğu yasaklara karşı gelenlere anında müdahale etmek amacıyla her sokak ve caddede bulunan Düşünce Polisi (Thought Police) adındaki teşkilatlanmayla güvenlik sisteminin;

40

insanların düşüncelerini geliştirebilmelerini ve kendilerini ifade edebilmelerini engellemek amacıyla dil kullanımında sınırlamalar getirerek devlet kurumlarının;

bireylerin istedikleri kişilerle evlenmelerini engelleyerek güven ortamının olmadığı evlilikler kurmalarına zorlayarak sevgi ve aile kurumunun birer güç ve baskı unsuru olarak kullanılabileceğine dikkat çekmektedir.

Nineteen Eighty-Four’un, insan yaşamının her alanında oluşturulabilecek güç ve baskı ortamını anlatan bir roman olarak Orwell’in insanları olası diktatörlüklere karşı uyarma isteğini yansıttığı söylenebilir. Virginia Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Krishan Kumar da Orwell’in insanları dönem siyasetinin baskıcı ve otoriteye dayalı yönetim politikası konusunda uyarma çabasını şöyle dile getirmektedir: “Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te kesinlikle Stalinizm ve Nazizm uygulamalarına dikkat çekmiştir; ancak romanın resmettiği, öylesine acımasız vahşiliğin ve terörün totaliter dünyasıdır ki birçoğu aslında tamamen mevcut bir toplumun gerçekçi bir portresini sunmaya niyetlendiğinden şüphe duymuş olabilir” (Kumar, 1991: 66-67). Bir başka deyişle, mevcut düzenin yanlışlıklarını halka göstermek için olanı değil, olabilecek olanı resmederek daha kötünün önüne geçilmesini sağlamaya çalışmıştır. Toplumların içinde bulundukları durumlara karşı onlara uyarıda bulunmak isteyen Orwell’in bu amacını, Royal Society of Literature Akademi Üyesi olan, biyografi yazarı Jeffrey Meyers şu şekilde ifade etmektedir;

“Orwell kendini, insanların varlıklarını tehdit eden tehlikelerin farkında olmalarını sağlamak için onları dehşete düşürmek zorunda hissetmiştir” (Meyers, 1975: 144).

Bu amaçla da insanları korkutarak, onları kendilerine getirme yolunu tamamen kendi çıkarları için iktidarı elinde tutmak isteyen, hiçbir canlıyı, var olan hiçbir ideolojiyi önemsemeyen bir Parti örneği çizmiştir.

41

Ölümüne sebep olan karaciğer hastalığından dolayı uzun bir sürede yazdığı

“kanlı kitabı” Nineteen Eighty-Four’da (Orwell, 2010: 496), Orwell insanların sürekli denetim altında tutulmasını sağlayan bir teknoloji gücü kurguladığı bu çalışmasında ister komünist isterse faşist yönetim olsun iktidar sahiplerinin her zaman daha fazla güç elde etmek istediklerini göstermiştir. Rejimlerin kendi ideolojilerini terk ederek ‘mutlak güç’ elde etme amacı güttüklerini vurgulayan Orwell, kendi döneminde de diktatörlüğe doğru giden yönetimlere karşı insanları uyarmak istemiş ve yazma amacını şu şekilde ifade etmiştir:

Son on yıl içinde en çok yapmak istediğim şey siyasi yazıları sanat eserine dönüştürmek. Çıkış noktam her zaman partizanlık hissi, adaletsizlik anlayışıdır. Kitap yazmak için oturduğumda kendime “Bir sanat eseri üreteceğim” demedim. Yazıyorum; çünkü dikkat çekmek istediğim bazı gerçekler var ve ilk kaygım duyulmak.

(Orwell, 1954: 318)

Görüldüğü gibi Orwell toplumdaki yanlış gidişata dikkat çekmek, halkı bu konuda uyarmak için kitap yazmayı tercih etmiştir. Kurgulanan bu yönetimin hangi rejimi temsil ettiği romanda net bir şekilde açıklanmasa da bu çalışmada da inceleneceği gibi eserden ve Orwell'in mektuplarından yola çıkılarak yazarın Hitler ve özellikle de Stalin yönetimlerini eleştirdiği görülmektedir. Orwell, 16 Haziran 1949 tarihli bir mektubunda Nineteen Eighty-Four’un “merkezi ekonominin bağlı olduğu ve kısmen Komünizm ve Faşizmde bulunan sapkınlıkları” gösterme niyetiyle yazılan bir hiciv olduğunu belirtmektedir (Orwell, 1968: 502). Yazar, bu amaca uygun olarak, romanında İspanya’da gördükleri doğrultusunda Rus Komünizmine dikkat çekmiş;

Stalin yönetiminin komünizmden çok Alman Nazizmi gibi totalitarizme dönüşen bir

42

yönetim haline gelmesini eleştirmiştir. 1917 yılında Rus Bolşevikler29 tarafından devrilen Çarlık İmparatorluğun ardından kurulan Rus Komünist Partisi’ne, Bolşevik lider Vladimir Lenin’in ölümü ardından Joseph Stalin başkanlık etmiştir. Stalin ise Marxizm görüşlerinin benimsendiği Parti ideolojilerini uygulamak yerine kendi gücünü arttırmaya yönelik, baskı ve şiddete dayalı bir yönetim anlayışı benimsemiştir.30 Orwell’in totaliter rejimlerden biri olarak gösterdiği Alman Nazizmi ise, yazarın “saplantılı” olarak tanımladığı (Orwell, 1971: 8) Adolf Hitler tarafından yönetilen milliyetçi bir yönetim şeklidir. Saf Alman ırkı oluşturma amacı güden Hitler, ülkesini engelli insanlardan, eşcinsellerden ve antisemitik31 bir anlayışla Yahudilerden arındırma politikasını benimseyerek, Pan-Cermenizm32 anlayışıyla Almanca konuşan her milleti tek bir devlet bünyesinde toplamayı hedefleyen bir diktatördür.33

Çeşitli güç ve baskı unsurlarının kullanıldığı Nineteen Eighty-Four kurgusunda ülke sınırlarının da Orwell’in kendi dönemindeki işgal politikalarına göre tasarlandığı görülmektedir. Yazar, romanında dönemin yönetimleriyle

29 1903’te Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Russian Social Democratic Labour Party) tarafından düzenlenen bir kongrede Lenin’in diğer parti üyesi Julius Martov ile yeni kurulmakta olan partinin üyelik tanımı ilgili anlaşmazlığa düşmesinden dolayı partiden ayrılarak Vladimir Lenin and Alexander Bogdanov önderliğinde Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ni kuran ve 1917 Ekim Devrimini gerçekleştiren siyasi grup üyeleridir. Lenin’in önderlik ettiği bu grup Rusçada çoğunluk anlamına gelen “Bolşevik” kelimesiyle anılırken, Martov’un grubu azınlık anlamındaki “Menşevik”

sözcüğüyle anılmaktadır [Daha fazla bilgi için bkz. Liebich, André, (1997), From the Other Shore:

Russian Social Democracy After 1921. Cambridge: Harvard University Press].

30 Daha fazla bilgi için bkz. Kenez, Peter, (2006), A History of the Soviet Union from the Beginning to the End. New York: Cambridge University Press.

31 Antisemitzm: Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler alınmasını isteyen görüş (TDK).

32 On dokuzuncu yüzyıl ortaya çıkan bu akım Alman ırklarının birleşmesi düşüncesine dayanan akımdır. Başta Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Almanya olmak üzere Norveç gibi İskandinav ülkelerini de etkileyen bu milliyetçilik akımı 1891’de “Pan-German League” adı altında toplanan bir örgüt haline gelmiştir [Bkz. Levy, Richard S., (2005), Antisemitism: A Historical Encyclopedia of Prejudice and Persecution, Santa Barbara: ABC-CLIO].

33 Daha fazla bilgi için bkz. Arendt, Hannah, (1976), The Origins of Totalitarianism, Part II: Bölüm 8, Orlando: A Harvest Book, Harcourt Brace & Company.

43

paralellikler taşıyan hükümet yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda yirminci yüzyılda ülkelerin işgal politikalarına uygun olarak yeni ülkeler de kurgulamıştır. “Big Brother” yönetimi altında bulunan Oceania ülkesi ve farklı dönemlerde düşman ve dost ülkeler olarak gösterilen Eastasia ve Euroasia ülkeleri Orwell’in dönemin daha fazla toprak elde etme amaçlı saldırgan ülke politikalarını gösteren birer temsillerdir.

Romanda, Güney-Kuzey Amerika, İngiltere ve İngiltere’nin Dominyonlarını34 içeren geniş bir bölgeyi kapsayan Oceania ülkesi İngiltere’nin on dokuzuncu yüzyılda uyguladığı sömürge hareketlerini göstermektedir. İngiltere’nin “sadece sınırları genişletmek ve güç için güç elde etmek” amaçlı (Arendt, 1976: 217) emperyalist politikasının yanı sıra, Stalin yönetimiyle beraber Sovyet Rusya’nın Doğu Avrupa ülkelerini ele geçirme girişimlerine de dikkat çeken Orwell, Rusların genişleme politikasına uygun olarak Eurasia ülkesini yaratmış ve bu ülkenin sınırlarını amacına ulaştığında ortaya çıkabilecek Rus topraklarına göre belirleyerek, İngiltere dışında Portekiz'e kadar bütün Avrupa’yı kapsayan ve “Neo-Bolşevik” bir felsefesi olan (Orwell, 1977: 196) bir ülke çizmiştir. Romanda geçen üçüncü devlet olan Eastasia ise diğerlerinden daha küçük bir ülke olmakla beraber Çin ve güneyindeki ülkeleri, Japon adalarını, Mançurya, Moğolistan ve Tibet’in büyük bir bölümünü kapsayan bir ülkedir. Orwell, Eastasia için devletlerin genişleme amaçlı politikalarından ziyade Uzak Doğu’daki doğurganlık oranını ve bu insanların çalışkanlıklarını göz önünde

34 Eskiden Büyük Britanya İmparatorluğu’na bağlı olan Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Afrika Birliği, İrlanda ve Newfoundland devletleridir. Bu devletler, dış işlerinin yönetimi kendilerine ait olan özerk devletlerdir. 1947’den sonra eski İngiliz İmparatorluğu’na bağlı olan bu ülkelerin oluşturduğu “Commonwealth” koalisyon üyesi olarak anılmaya başlanmışlar ve Hindistan, Pakistan, Sri Lanka ve Kenya gibi diğer ülkelerde bu terim altında toplanmıştır [Daha fazla bilgi için bkz. Hussey, W. D., White, Leslie W., (1965), Government in Great Britain the Empire, and the Commonwealth. Cambridge: Cambridge University Press]. Ancak Nieneteen Eighty-Four'da koalisyona sonradan katılan bu ülkeler, tartışmalı ülkeler olarak gösterilmekte ve yasal olarak hiçbir ülkenin himayesinde bulunmamaktadırlar.

44

bulundurmuş ve bu ülkeler birleştiğinde güç sahibi bir otoriteye dönüşebileceğini düşünmüştür (Orwell, 1977: 186). Dönemin güç kazanan ülkelerine yönelik kurguladığı bu bölünmeyi romanında şöyle açıklamaktadır:

Dünyanın üç süper devlete ayrılacağı yirminci yüzyılın başlarında tahmin edilen bir olaydı. Avrupa’nın Rusya tarafından, Britanya’nın da Amerika Birleşik Devletleri tarafından yutulmalarıyla var olan üç güçten ikisi, Eurasia ve Oceania ortaya çıkmış oldu. Üçüncüsü Eastasia ise yirmi otuz yıllık karmaşık bir savaş sonrası bağımsız bir birlik olarak ortaya çıktı.

(Orwell, 1977: 185)

Orwell, romanında resmettiği bu üç büyük devletle ülkelerin topraklarını genişletmek ve güçlerini arttırmak amacıyla işgalci bir politika izlemelerini eleştirmektedir.

Romanında, dönemin devlet politikalarında görülen bu gibi özellikleri kullanan Orwell aslında yöneticilerin idareci, bürokrat ya da politikacı olmasıyla değil sonunun geldiği apaçık olan kapitalizmin yerini oligarşinin mi yoksa gerçek demokrasinin mi alacağı sorunuyla ilgilendiğini belirtmektedir (Orwell, 1968: 165).

Nineteen Eighty-Four’da biten kapitalizmin yerini totalitarizmin aldığı bir kurgu sunan Orwell, böylece yönetim şeklinin daha kötü olabileceği bir devlet düzeniyle demokrasi yerine oligarşi sisteminin kurulması durumunda yaşanabileceklere dikkat çekerek, tüm dünyada hâkim olan ve diktatörlük halini alan yönetimlere karşı insanları uyarmak ve çözüm arayışına başlamalarını sağlamak istemiştir.

Amerikalı aktivist ve Amerikan Trotsky hareketinin lideri James Burnham’ın güç ile ilintili düşüncelerinden etkilenen Orwell, Burnham’ın insanların neden güç istediği sorusuna yanıt aradığı çalışması The Managerial Revolution’da ifade ettiği gibi güç arzusunun ya da Burnham’ın tabiriyle güç açlığının, yiyecek açlığı gibi doğal bir içgüdü olduğunu ve “yalın güç” (pure power) arzusunun zenginlik

45

arzusundan daha ağır bastığını düşünmektedir (Orwell, 1968: 249). 1930’larda başlayan otoriteye dayalı yönetimlerin artmasıyla beraber güç konusundaki düşüncelerini şekillendiren Orwell, insanın saf güç elde etme arzusunu, Nineteen Eighty-Four’da da bir kez daha vurgulamış ve iktidarın sahip olduğu polis ve teknoloji gücüyle, halkın düşünce ve ifade özgürlüğü gibi her türlü özgürlük anlayışından yoksun bırakıldığı bir düzen oluşturabileceğini göstermiştir.

Yöneticilerin güç elde etme arzularının halkın ve devlet politikasının önünde tutulduğunu gören Orwell, güce tapmanın politik yargıları bulanıklaştırdığını ifade ederek, bunun kaçınılmaz olarak mevcut durumu, bir başka deyişle baskıcı yönetimlerin varlığını devam ettireceğini belirtmektedir (Orwell, 1968: 174). Bu sözleriyle sahip olunan mevkinin ve bunun getirmiş olduğu ayrıcalıkların, insanoğlunun vazgeçemediği ve devam ettirmek için mücadele ettiği olgular olduğunu vurgulamaktadır. Weber de insanların gücün getirdiği toplumsal statü uğruna güç arayışında olmalarının çok sık rastlanan bir durum olduğunu belirterek gücü ve onun bir sonucu olan statüyü vazgeçilmez ögeler olarak sunar (Weber, 2004:

182). Romanda da Weber’in sözlerine örnek teşkil edecek bir şekilde Parti’nin sınırsız güce ulaşmak istediğini, “insanların iyiliği” ya da “zenginlik, lüks, uzun yaşam veya mutluluk” için değil sadece kendisi için “saf güç” elde etmek istediği belirtilir (Orwell, 1977: 263). Romanda da açıkça belirtilen güç arzusu, “Big Brother” yönetiminin halk üzerinde mutlak otorite kurmasına sebep olan en önemli etkendir. Bu sebeple yönetim, devlet bünyesindeki kurum ve kuruluşları birer güç unsuru olarak kullanmakla kalmayıp, insan yaşamına da müdahale ederek, giyimden gıda tüketimine, sevgiden aile kurmaya kadar pek çok konuda hâkimiyet kurmaktadır. Oceania’da uygulanan politikaların genel olarak insanların

46

düşünmelerini ve sorgulamalarını engellemeye yönelik olduğu görülmektedir.

Özellikle teknoloji, yazı, dil, hitabet ve polis teşkilatı insanların düşünme ve ifade özgürlüklerini ortadan kaldırılacak nitelikte kullanılan birer güç unsuru olarak sunulmaktadır.

Nineteen Eighty-Four’da öne çıkan ilk güç ögesi, yazı gücüdür. Günlük tutmanın ya da yazı yazmanın yasak olduğu ülkede, yazmak zihni açan ve düşünmeye teşvik eden bir olgu olarak devletin varlığını tehdit edebilecek bir güce sahiptir. Dolayısıyla devletin, zihnin ürünü olan her eylemi yasaklayarak, bilinçsiz bir nesil yaratmayı hedeflediği görülmektedir. Yeni üretimlerin engellenmesinin yanı sıra, geçmişe ait gazete ve kitap gibi yazılı materyaller de bir tehdit unsuru olarak değerlendirilerek, devlet gündemine göre değiştirilmekte ve insanların erişimi engellenmektedir. Yönetim, bu şekilde dünün sorgulanmasını imkânsız hale getirmekte, böylece iktidarın devamlılığını sağlamaktadır. “Big Brother”

yönetiminde sürekli gerçekleştirilen belge değiştirme işlemi Parti sloganı haline getirilmiştir; “Big Brother” yönetimine göre, “geçmişi kontrol eden geleceği de kontrol eder. Bugünü kontrol eden geçmişini de kontrol eder” (Orwell, 1977: 248).

Bir başka deyişle, Oceania bugünkü halkı yöneterek onların tarihlerini de ele geçirmiş ve böylece halkın geleceğini de çizebilme olasılığını yakalamış olmaktadır.

Michigan Üniversitesi İngiliz Dili Bölümünün eski bölüm başkanı olan William Steinhoff da “Utopia Reconsidered: Comments on 1984” adlı çalışmasında “Big Brother” yönetiminin insanlığın geçmişini, bugününü ve geleceğini denetlemesinin sebebini şöyle açıklar;

[İç Parti] devam eden bir bugün yaratarak ve böylece de tarihi ve umudu yok ederek geçmişi ve geleceği

47

kontrol eder. Karşılığında isyana yol açan kıyaslanmalar ve zıtlıklar oluşturmak için gerekli olan bilgiden ve güvenden onları yoksun bırakarak savaşla vatandaşları dışarıdakilerden ve içeridekilerden ayırır.

(Steinhoff, 1983: 150)

Devlet bu şekilde insanların geçmişi hatırlamalarını da yasaklamıştır. Steinhoff da değindiği gibi insanların elinde yeterli bilgi ve bildiklerini savunacak güven olmadığı sürece karşı koyamazlar. Yazının gücüne inanan Orwell, Animal Farm romanında da yazılı kuralların duruma uygun olarak değiştirilme yöntemini Nineteen Eighty-Four romanı için de uygulayarak güç kullanımını hangi boyutlara ulaşabileceğini göstermekte ve bu yöntemleri uygulayan yönetimleri eleştirmektedir.

Nineteen Eighty-Four’da yapılan belge değişikliğinin, bilinçlenmeyi önleme işlemi dışında beyin yıkama aracı olarak da kullanıldığı görülmektedir. Sadece devlet kontrolünde çıkan gazetede gündem, yönetim tarafından belirlenmekte ve gerektiğinde yenilenmektedir. Gazetede değişmeyen haberlerden bir tanesi devletin savaş halinde olmasıdır. Ancak devletin hangi ülkeyle savaştığı bilgisi sık sık değiştirilmektedir. Oceania dışında dünyada kurulu iki devlet, Eastasia ve Eurasia aralıklarla düşman ilan edilmektedir. Sürekli değiştirilen gazeteler yüzünden insanlar ne zamandan beri hangi ülkeyle savaştıklarını unutmakta bu da onların dışarıdaki ülkelerden hangisine güveneceklerini bilememelerine sebep olmaktadır. Ayrıca, değişen bilgilerle insanların bilinçleri kontrol atına alınmaya çalışılmaktadır.

Romanda bellek hâkimiyeti şu şekilde ifade edilmektedir: “Oceania, Eurasia ile savaştaydı ve Eastasia ile müttefikti… Aslında Winston, Oceania’nın daha dört yıl önce Eastasia ile savaştığını ve Eurasia ile müttefik olduğunu iyi biliyordu. Ancak bu, hafızası gerektiği gibi kontrol altına alınmadığı için sahip olduğu ufak bir bilgi kırıntısıydı” (Orwell, 1977: 22). Görüldüğü gibi yönetim, insanların bu ülkeleri

48

zihinlerine düşman olarak kodlayarak “Big Brother”dan başka güvenecekleri bir devlet olmadığı fikrini aşılamakta ve kendi hafızalarına güvenmelerini engellemektedir.

Parti’nin geçmişe dair belgeler üzerinde yaptığı değişiklikler yazılı materyaller dışında görsel ve işitsel materyalleri de kapsamaktadır. Ayrıca belgeler üzerinde değişimler yapmak için Parti binasında buna özel bir birim ayrılmıştır ve Parti üyeleri sürekli belge değiştirmektedir. Anlatıcı bu değişim işlemini şöyle açıklamaktadır:

Sürekli olan değişim süreci sadece gazetelere değil, kitaplara, süreli yayınlara, broşürlere, posterlere, bildirilere, filmlere, ses bantlarına, karikatürlere, fotoğraflara – en ufak bir siyasi ya da ideolojik anlam taşıyabilecek her çeşit edebiyat ve belge türüne uygulanırdı. Gün gün hatta neredeyse dakika dakika geçmiş güncellenirdi. Bu şekilde Parti tarafından yapılan her tahminin doğru çıktığı belgelenmiş kanıtlarla gösterilebilirdi; o anki ihtiyaçla çelişen herhangi bir haber ya da düşünce ifadesini kayıtta

Geçmişe dair belgeler, gazeteler, yazılar mevcut duruma uygun olarak sürekli değiştirildiğinden insanlar ellerinde somut bir delil olmadığı sürece hatırladıklarından hiçbir zaman emin olamayacaktır. Söz konusu değişim süreciyle sadece Parti’nin haklı olacağı bir gelecek yaratılmaya çalışılmaktadır; geçmiş her ne kadar yalanlanabilir olsa da Oceania devletinin vatandaşları hiçbir zaman bunu kanıtlayamayacaklardır. Orwell, 1946 tarihli “The Prevention of Literature” isimli makalesinde de geçmiş üzerinde yapılan değişikliklerin totaliter rejimlerin tarih

49

anlayışından kaynaklandığını vurgulamış ve Nineteen Eighty-Four’da yönetimi eleştirmiş olduğu totaliter yönetimlere uygun olarak kurgulamıştır. Makalesinde de belirttiği gibi “totaliter bir bakış açısından tarih, öğrenilmesi değil yaratılması

anlayışından kaynaklandığını vurgulamış ve Nineteen Eighty-Four’da yönetimi eleştirmiş olduğu totaliter yönetimlere uygun olarak kurgulamıştır. Makalesinde de belirttiği gibi “totaliter bir bakış açısından tarih, öğrenilmesi değil yaratılması

Benzer Belgeler