• Sonuç bulunamadı

Dava konusu genelgenin, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı işlemine dayanması, davanın Gelir

İdaresi Başkanlığı da hasım gösterilerek açılması ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici bir işlem niteliğinde bulunması nedeniyle Genelge ile duyurulan Gelir İdaresi Başkanlığı işleminin hukuka uygunluğu incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın incelenmeksizin reddi yolundaki kararda hukuka uygunluk bulunmadığı hakkında.

Temyiz Edenler : 1- … 37. Noteri 2- … 11. Noteri 3- … 8. Noteri 4- … 8. Noteri 5- … 2. Noteri 6- … 13. Noteri 7- … 30. Noteri 8- … 6. Noteri 9- … 33. Noteri 10- … 1.Noteri 11- … 2. Noteri 12- … 29. Noteri 13- … 3. Noteri Karşı Taraf : 1-Maliye Bakanlığı

2-Türkiye Noterler Birliği Vekili : Av. …

İstemin Özeti : Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının, kömür üretimi hizmetinin satın alınması (taşeronluk) sözleşmesinin tabi olacağı damga vergisi ve harç uygulamasına ilişkin görüşünü içeren 26.7.2007 günlü ve 66885 ve 5.10.2007 günlü ve 88411 sayılı yazılarıyla tesis edilen işlemlerinin noter odası başkanlıklarına ve noterlere duyurulmasına ilişkin 7.12.2007 günlü ve 63 sayılı Türkiye Noterler Birliği Genelgesinin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Davayı birlikte inceleyen Danıştay Yedinci ve Dokuzuncu Dairelerince verilen 13.3.2008 günlü ve E:2008/940, K:2008/1614 sayılı kararla; Danıştay Kanununun 24'üncü

maddesi uyarınca, bir davanın ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülebilmesinin, düzenleyici nitelikte bir işlemin varlığına bağlı olduğu, daha önce yürürlüğe konulan üst hukuk normunu yineleyen veya bu üst hukuk normunun nasıl anlaşılması gerektiği konusunda alt idari birimlere ya da idare edilenlere açıklamalar getiren idari tasarrufların, hukuk düzeninde herhangi bir değişiklik oluşturmayacakları ve idare edilenler yönünden bağlayıcı, dolayısıyla da düzenleyici nitelikte olmadıklarından, idari yargı denetimine tabi tutulamayacağı, iptali istenen 26.7.2007 günlü ve 66885 sayılı işlemin "rödovans sözleşmesi"

başlıklı sözleşmelerin damga vergisi ve harç yönünden tabi olacakları uygulamaya dair Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının görüşünü içerdiği, 5.10.2007 günlü ve 88411 sayılı işlemin ise, bu konudaki görüşün yeniden incelenmesi amacıyla Maliye Bakanlığına Türkiye Noterler Birliğince yapılan müracat üzerine adı geçen idarece önceki görüşlerin değiştirilmesini gerektiren bir hususun bulunmadığına dair olduğu, 7.12.2007 günlü ve 63 sayılı Türkiye Noterler Birliği Genelgesinin ise, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının değinilen uygulamaya ilişkin görüşünün noter odası başkanlıklarına ve noterlere duyurulmasına yönelik olduğu, dolayısıyla bir yasa hükmünün nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiği konusunda görüş içeren ve içeriği itibarıyla kural koyucu nitelik taşımayan, hukuk düzeninde herhangi bir değişiklik oluşturmasına olanak bulunmayan Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı işlemi ile mevzuata göre vergilendirme ile ilgili hiç bir düzenleme yapma yetkisi bulunmayan Türkiye Noterler Birliğinin, belli bir konudaki Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı görüşünün duyurulması amacına yönelik Genelgesinin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştayda açılacak bir idari davaya konu edilebilecek nitelikte düzenleyici işlem olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle dava incelenmeksizin reddedilmiştir.

Karar davacılar tarafından temyiz edilmiş; Gelir İdaresi Başkanlığı işlemini duyuran genelgenin kesin ve icrai nitelikte düzenleyici işlem olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hâkimi Selda GÜRSOYTRAK GÜLSEVEN'in Düşüncesi : Uygulamada birliği sağlamak amacıyla dava konusu genelge ile duyurulan ve bu suretle esası incelenecek işlem niteliği taşıyan 26.7.2007 günlü ve 66885 sayılı Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı işlemi, noterlerce uyulması ve uygulanması zorunlu, düzenleyici işlem niteliğinde olup, gerek noterlerin gerekse noterde işlem yaptıranların menfaatini etkilemektedir. Bu nedenle söz konusu işlem incelenerek karar verilmesi gerekirken, davanın incelenmeksizin reddi yolunda verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı Oğuz ULAŞ'ın Düşüncesi : Danıştay dava dairelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Yedinci Dairesince verilen kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, tebligat işlemleri tamamlandığı anlaşıldığından, davacıların yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca karar verilmesine gerek görülmeyerek, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının, kömür üretimi hizmetinin satın alınması (taşeronluk) sözleşmesinin tabi olacağı damga vergisi ve harç uygulamasına ilişkin görüşünü içeren 26.7.2007 günlü ve 66855 ve 5.10.2007 günlü ve 88411 sayılı yazılarıyla tesis edilen işlemlerin noter odası başkanlıklarına ve noterlere duyurulmasına ilişkin Türkiye Noterler

Birliğinin 7.12.2007 günlü ve 63 sayılı Genelgesinin iptali istemiyle Maliye Bakanlığı ve Türkiye Noterler Birliğine karşı açılan davayı incelemeksizin reddeden Danıştay Yedinci Daire kararı temyiz edilmiştir.

Danıştay Kanununun 24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (d) bendinde, bakanlıkların düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarına Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak bakacağı kurala bağlanmıştır.

Bu düzenlemeler karşısında, bağlı odaların üyesi bulunan noterlerin gelecekte sorumlu tutulmalarına da yol açabileceği için kömür üretimi hizmetinin satın alınması sözleşmesinin hangi değer üzerinden harç ve damga vergisine tabi olacağı hususunda tereddüte düşülmesi nedeniyle Gelir İdaresi Başkanlığına yapılan başvuru sonucu, Başkanlık tarafından tesis edilen, 26.7.2007 günlü ve 66885 sayılı işlemde; sözleşmede nispi damga vergisi ve harca konu teşkil edecek parasal bir değerin yer almaması veya teminata ilişkin bir miktarın bulunmaması halinde söz konusu sahanın rezervi de dikkate alınarak, sözleşme süresince üretilmesi tahmin edilen kömürün sözleşmede belirtilen birim değer ile çarpılarak bulunacak değerin belli değer olarak dikkate alınması ve bu değer üzerinden nispi damga vergisi ve harç aranması gerektiği belirtilmiş ancak, yapılan değerlendirmede üretilmesi tahmin edilen kömürün toplam miktarının hesaplanmasının imkan dahilinde olmadığı ve bu sözleşmede sahadaki mevcut rezervden de söz edilmediğinden sözleşme değerinin hesaplanmasına maddeten imkan bulunmadığı belirtilerek bir kez daha Gelir İdaresi Başkanlığına başvurulduğu, Başkanlığın 5.10.2007 günlü ve 88411 sayılı işleminde ise bu hususta Birliğe daha önce gönderilen yazıya ilişkin uygulamanın değiştirilmesini gerektiren bir husus bulunmadığının bildirilmesi üzerine Birliğin, 7.12.2007 günlü ve 63 sayılı Genelgesi ile Gelir İdaresi Başkanlığının söz konusu işlemlerinin noterlere ve noter odası başkanlıklarına duyurulduğu anlaşılmaktadır.

Noterlik Kanununun 163'üncü maddesinde Türkiye Noterler Birliğinin; noterlik mesleğinin, amaçlarına uygun bir şekilde görülmesini, mesleğin gelişmesini ve meslekdaşlar arasında birlik ve yardımlaşmayı sağlamak üzere, kamu kurumu niteliğinde kurulduğu ve tüzel kişiliğe sahip olduğu kurala bağlanmıştır. Yasanın 121'inci maddesinde noterliklerin, Adalet Bakanlığının ve Türkiye Noterler Birliğinin gözetim ve denetimi altında olduğu;122nci maddesinde noterliklerin, adalet müfettişleri tarafından teftiş edileceği, teftişin, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliğinde gösterilen usul ve esaslara göre yapılacağı; adalet müfettişleri lüzum gördükleri takdirde noterlik dairelerindeki evrak, defter ve cilt bentlerini daire içinde muhafaza altına alabileceği düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünün 41'inci maddesinde müfettişlerin, teftiş ve denetlemelerde tespit edilmiş olan aksaklıklara ve bunların düzeltilmesine ait olan ve Kurul Başkanlığınca da uygun bulunan görüşlerin, tavsiyeler listesi adı altında ilgililere tebliğ edilmek üzere mahalline gönderileceği, bunların yerine getirilip getirilmediğinin yetkililerce takip edileceği, bir sonraki teftiş ve denetlemede tavsiyelere uyulup uyulmadığına bakılacağı, uyulmamışsa ve bu durum haklı sebeplere dayanıyorsa, durumun raporda belirtileceği; aksi halde sorumlular hakkında soruşturmaya geçileceği, yargı yetkisinin kullanılmasına dair hususların tavsiye konusu edilemeyeceği öngörülmüştür.

Vergilendirme ile ilgili düzenleme yapma yetkisi bulunmayan Türkiye Noterler Birliği, değinilen mevzuatta yer alan yönetsel işlevleri uyarınca belli bir konudaki Maliye Bakanlığı işlemini, noter odaları ve oda üyesi noterlere duyurmakla görevlidir. Bu görevin yerine getirilmesinden ibaret işlevi açısından Türkiye Noterler Birliği; kamu kurumu niteliğinde bir tüzel kişi olarak yetkili organlarında alınan herhangi bir kararı değil, bakanlıkların yetki alanında kurulmuş olan idari işlemlerin uygulama birliğinin gereklerinden olmak üzere duyurulmasını sağlamaktadır. Birlik tarafından noter odaları ve noterlere duyurulan ve noterlerce uygulanan işlem, bakanlıkların duyurulması istenen işlemleridir. Bağlı oldukları

mevzuat gereği noterlerce, Genelge ile duyurulan Gelir İdaresi Başkanlığı görüşüne aykırı işlem yapılması, sorumluluklarını gerektireceğinden noterlerin menfaatini etkilemektedir.

26.7.2007 günlü ve 66885 ve 5.10.2007 günlü ve 88411 sayılı işlemlerin, Gelir İdaresi Başkanlığının görev alanında kaldığı, düzenleme yapma yetkisine dayanılarak damga vergisi ve harç matrahının belirlenmesi ile ilgili ve etkili olduğunda da kuşku bulunmamaktadır.

Dava konusu Genelgenin, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı işlemine dayanması; onun duyurulmasına ilişkin olması; davanın Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı da hasım gösterilerek açılması ve bu işlemin ülke çapında uygulanacak düzenleyici bir işlem niteliğinde bulunması nedeniyle Genelge ile duyurulan Gelir İdaresi Başkanlığı işleminin hukuka uygunluğu incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın incelenmeksizin reddi yolundaki kararın bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Yedinci Dairesinin 13.3.2008 günlü ve E:2008/940, K:2008/1614 sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 22.1.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurulu

Esas No :2007/523 Karar No:2010/58

Özeti : Kamu borçlusundan alacaklı olan gerçek kişi tarafından borçlunun mülkiyetindeki menkullere haciz konulmasından sonra aynı menkullerin kamu alacağının tahsili için haczedilerek ihale yoluyla satılması nedeniyle ihaleye fesat karıştırıldığı ve ihalenin düşük bedelle yapıldığı iddiasıyla açılan davanın; vergi idaresi tarafından davacı hakkında kurulmuş bir işlem bulunmaması; idareye karşı üçüncü kişi konumunda bulunması; ihalenin feshinin istenebileceği durumlar ve sonuçları değerlendirildiğinde; salt cebri artırmanın 6183 sayılı Yasaya göre yapılması nedeniyle idari yargı yerinde görülmesini gerektirmeyeceği hakkında.

Kararın Düzeltilmesini İsteyen : Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf :…

Vekilleri : Av. …, Av. …

İstemin Özeti : … Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketinin vergi borçlarının tahsili amacıyla haczedilen menkul malların satışına ilişkin ihalenin feshi istemiyle dava açılmıştır.

Davayı inceleyen İstanbul 1.Vergi Mahkemesi, 12.1.2005 günlü ve E:2003/946, K:2005/15 sayılı kararıyla; davacının alacağı nedeniyle haciz koyduğu … Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketinin menkul mallarının, vergi borçları nedeniyle davalı idare tarafından haciz konularak ihale yoluyla satıldığını öğrenmesi üzerine ihalenin feshi istemiyle dava açtığı, üçüncü şahıs durumundaki davacının, ihaleye fesat karıştırıldığı yolundaki iddialarının, Borçlar Kanunu ve İcra İflas Kanununun ilgili hükümlerine göre incelenebileceği göz önüne alındığında, ihalenin feshine ilişkin iddiaların da idari yargı mercilerince incelenebilecek

hususlardan olmadığı, adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 29.9.2005 günlü ve E:2005/490, K:2005/1648 sayılı kararıyla; 2576 sayılı Kanunun 6'ncı maddesinin (b) bendinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaların, vergi mahkemesince çözümleneceğinin hükme bağlandığı, 6183 sayılı Kanunun 99'uncu maddesinde ise gayrimenkullerin satışında ihalenin feshine ilişkin başvuruların icra tetkik mercii tarafından incelenip sonuçlandırılmasının öngörüldüğü, 6183 sayılı Kanunun menkul malların haczi ve satışı başlıklı ikinci bölümünde yer alan 77 ve 87'nci maddelerinde menkul mal satışlarındaki ihalenin feshi konusundaki başvurular için bir merci belirtilmediği, davacı tarafından, vergi idaresinin; usulüne uygun olmayan işlemleriyle ihaleye katılımının engellendiği, hacizli mallar rayicinden çok düşük bedelle satılarak alacaklıların menfaatlerinin ihlal edildiği, menkul mal ihalesinin usulüne uygun yapılmadığı ileri sürülerek ihalenin iptalinin istendiği, 6183 sayılı Kanundan kaynaklanan ve hacze dayalı olarak gerçekleştirilen menkul malların satış işleminin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı mercilerinin görevli olduğu gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan İstanbul 1.Vergi Mahkemesi 15.6.2006 günlü ve E:2006/349, K:2006/1147 sayılı kararıyla; davanın görev yönünden reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 16.2.2007 günlü ve E:2006/270, K:2007/64 sayılı kararıyla; davanın, vergi idaresinin usulüne uygun olmadığı ileri sürülen satışa çıkarma işlemleriyle ihaleye katılımının engellendiği, hacizli mallar, rayicinden çok düşük bedelle satılarak alacaklıların menfaatlerinin ihlal edildiği, bu şekilde menkul mal ihalesinin usulüne uygun yapılmadığı iddialarıyla açıldığı, 6183 sayılı Kanun Devlete, il özel idarelerine, belediyelere ait kamu alacaklarının takip ve tahsiline ilişkin hükümleri düzenleyen bir Kanun olduğundan, Kanunun uygulanması sonucu tesis edilen idari işlemlere karşı açılacak davaların, çözümlenmesinin Kanunda belirtilen istisnalar dışında idari yargının görevinde olduğu, Kanunun 99'uncu maddesinde gayrimenkullerin satışında, ihalenin feshine ilişkin başvuruların gayrimenkulün bulunduğu yerin icra tetkik mercii tarafından incelenip sonuçlandırılacağı kurala bağlanmış ise de, aynı Kanunun menkul malların haczi ve satışı başlıklı ikinci bölümünde yer alan 77 ila 87'nci maddelerinde menkul mal satış ihalelerinin feshi konusundaki başvurular için bir merci belirtilmediği, bu durumda, hacze dayalı olarak gerçekleştirilen menkul malların satış işlemine ait ihalenin iptali istemiyle açılan davanın çözümlenmesinde vergi mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle ısrar kararını bozmuştur.

Vergi idaresi tarafından; ihalenin feshi istemiyle açılan davanın adli yargının görevine girdiği ileri sürülerek kararın düzeltilmesi istenmiştir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi Murat GÜNGÖR'ün Düşüncesi : Davacı tarafından, ihaleye fesat karıştırıldığı ve düşük bedelle ihale yapılarak alacağını tahsil olanağından yoksun bırakıldığı ileri sürerek ihalenin feshi talebiyle açılan davada, davacı hakkında 6183 sayılı Kanun uyarınca tesis edilen bir işlem olmadığından, idari yargının görevine girmeyip, adli yargı mercilerince çözümlenecek bir dava olmasından dolayı karar düzeltme isteminin kabul edilerek Kurul kararı kaldırıldıktan sonra ısrar kararına yöneltilen temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı A.Kemal TERLEMEZOĞLU'nun Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54'üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Kamu borçlusu olan … Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketinden alacaklı olan davacı tarafından, İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün E:2002/12708,12709,13028 sayılı icra takip dosyalarındaki alacakları için 3.7.2002 ve 30.7.2002 tarihlerinde söz konusu şirkete ait hastanede bulunan menkul malların haczedildiği ve 12.5.2003 günlü yazıyla davalı idareye haczin işlenmesi bildirilmesine karşın, idarece yazıya cevap verilmediği, aynı menkullerin şirketin vergi borçları nedeniyle 12.8.2002 ve 5.5.2003 tarihlerinde haczedilerek 13.5.2003 tarihinde açık artırma ve peşin parayla satılmak üzere satış ilanı yapıldığı, alıcı çıkmaması nedeniyle de 20.5.2003 gününde yapılan ikinci satışta ihalede tek alıcı olan … Hizmetleri Anonim Şirketine ihale edilerek satıldığı saptanmaktadır.

Üçüncü kişi konumunda olan ve kamu borçlusu şirketten alacağı için vergi idaresinden önce borçlu şirketin menkul mallarını haczettiren davacı, kamu borçlusu ile ihale alıcısı arasında kendisi tarafından yapılan haczin sonuçsuz bırakılması amacıyla ihaleye fesat karıştırıldığını ve düşük bedelle ihale yapılarak alacağını tahsil olanağından yoksun bırakıldığını ileri sürerek, İstanbul Muhakemat Müdürlüğü, İstanbul Defterdarlığı Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü ve … Hizmetleri Anonim Şirketi husumetiyle ihalenin feshini isteyerek dava açmıştır.

6183 sayılı Yasada artırma yoluyla satış, bir paraya çevirme yöntemi olarak öngörülmüştür. Bu yöntemin bütün hükümleri; satım aktinin bir türü olarak Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Artırmaya çıkarılan malın taliplerden en yüksek pey sürene ihale edilmesiyle tamamlanan muamelenin, kamu alacağının tahsili için vergi idaresince yapılması satışa, idari işlem niteliği kazandırmayan; sadece cebri icra yoluyla malikin mülkiyet hakkının, ihale yapılan kimseye intikalini sağlayan bir muameledir. İhalenin yapılmasından sonra feshi istenerek açılan davanın gerçek muhatabı da ihale olunandır. Zira fesih, kazandığı mülkiyet hakkının ortadan kaldırılması sonucunu doğuracaktır. Bu yüzden ihalenin feshi veya hükümsüzlüğü istenerek açılan davalarda husumetin, ihale makamı ile birlikte ihale olunana yönetilmesi gerekmektedir. İdari yargıda böyle bir taraf teşekkülüne olanak yoktur.

Diğer yönden, ihalenin feshi ya da hükümsüzlüğüne karar verilse de, bu kararın verilmesine değin ihaleye konu mal üzerinde ihale olunanla üçüncü kişiler arasında yapılan işlemlerden edinilen haklar da saklıdır. İdari yargı düzeni, böyle bir koruma sağlayacak hüküm verememektedir.

İhalenin feshinin istenebileceği durumlar, bu iddiayı ileri sürebilecek olanlar ve ihalenin feshi veya iptaline bağlanacak hukuksal sonuçlar değerlendirildiğinde bu davaların;

cebri artırmanın 6183 sayılı Yasaya dayanılarak yapılması nedeniyle ve sözü edilen Yasada menkul malları konu edinen ihalenin feshine ilişkin davaların hangi yargı yerinde görüleceğinin düzenlenmemiş olmasına dayanılarak, idari yargı yerinde çözümleneceği kabul edilemez. Bu yüzden davanın bir idari dava olarak incelenmesine de olanak ve gerek yoktur.

Yargı sistemimizde adli yargı yerleri genel görevli; idari yargı yerleri ise özel görevli yargı yerleri olarak düzenlenmiştir. İdari davaların görüm ve çözümüyle görevlendirilen özel görevli idari yargı yerlerinin, salt 6183 sayılı Yasada menkul mal ihalesinin feshi davalarının adli yargı yerlerinde görülmesini içeren bir düzenleme yapılmamasına dayanarak görevli saymaya imkan yoktur. Yasa yapıcının görevli yargı yerini göstermediği durumlarda özel görevli yargı yerinin görevli sayılması için özel görevinin gerektirdiği bütün ölçütlerin varlığı gerekir. Taşınmaz ihalesinin feshine ilişkin davaların adli yargı yerinde görülmesini düzenleyen yasa yapıcının, menkul artırması yönünden suskunluğuna bakılarak bu davaların, idari yargıda görüleceği yönünde sonuç çıkarılması, yorum yoluyla görevli yargı yeri belirlenmesi anlamı taşıdığından, aksi yöndeki gerekçeyle ısrar kararını bozan Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 16.2.2007 günlü ve E:2006/270, K:2007/64 sayılı kararının, 2577

sayılı Yasanın 54'üncü maddesi uyarınca düzeltilmesi gerekli görülerek kaldırılmasına karar verildikten sonra temyiz istemi incelendi:

Hakkında 6183 sayılı Yasanın hiçbir kuralı uygulanmamış, dolayısıyla idari mercilerce herhangi bir işlem kurulmamış ve hem kamu borçlusu ve ihale olunana, hem de ihale makamına göre üçüncü kişi konumunda olan davacı tarafından vergi idaresince yapılan ihaleye fesat karıştırıldığı ve düşük bedelle ihale yapılarak alacağını tahsil olanağından yoksun bırakıldığı iddia edilerek açılan bu davanın idari yargı yerinde görülemeyeceği yolundaki vergi mahkemesi kararında yukarıda açıklanan nedenlerle hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 12.2.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Yasanın 54'üncü maddesinde belirtilen nedenlerden hiçbirine girmediğinden istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

T.C.

D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurulu

Esas No: 2009/88 Karar No:2010/76

Özeti : Gümrük Kanunu ve Yönetmeliğinde görevsiz mercie yapılan başvurular hakkında yapılacak işlem konusunda bir düzenleme bulunmadığından; 485 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2'nci maddesinde verilen yetki uyarınca Gümrükler Genel Müdürlüğünce duyurulan 2002/20 sayılı Genelge uyarınca, 4458 sayılı Kanunun 242'nci maddesindeki itiraz mercilerinde hata yapılması halinde, yanlış mercie yapılan başvuru tarihinin, merciine başvuru tarihi olarak kabulü gerektiğinden, dilekçenin itiraz süresi geçirildikten sonra başmüdürlüğe gönderilmesi ve istemin reddi üzerine 30 gün içinde açılan davanın esasının incelenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.

Temyiz Eden : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına

Temyiz Eden : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına