• Sonuç bulunamadı

BAŞKAN — Çok teşekkür ederiz Sayın Bülbül. Sa­

yın Bülbül, bu konuşmasıyla bundan sonraki bildiri ve tar­ tışmalarda ayrıntılı olarak ele alınması beklenen çok önem­ li konu ve sorunlara topluca değinmiş oldu. Sayın Bülbül önce «yaygın eğitim» terimiyle ne gibi alanlar hatıra gel­ mektedir, bu konuda ne gibi resmi politikalar oluşturul­ muştur, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra yaygın eğitim anlayış ve görüşünde ne gibi değişiklikler olmuş­ tur, bu konular üzerinde durdu. Sonra da hükümetlerin tu­ tumundan, özellikle gönüllü dernek ve kuruluşların bu ko­ nuya verdikleri önemden, üniversitelerin araştırma ve in­ celemeleriyle yaygın eğitim çalışmalarına yaptıkları katkı­ lardan söz etti. Yaygın eğitimin İkinci Dünya Savaşından

bu yana birçok ülkede âdeta örgün eğitime eşit biçimde ele alınmış olduğunu belirtti.

Şimdi de sayın dinleyicilerden sorularını bekliyoruz. Buyurun efendim.

SAMİ BİLGİN (Halk Eğitimi Genel Müdürü - Emekli) —

Efendim, orkadaşımızın bu kadar bilgili, oanlı anlatışından sonra artık ona soracak başka bir şey kalmadı; ancak ve ancak bir teşekkür borcumuz var. Bu kadar iyi dile getir­ diği, bu kadar bize benimsettiği ve bu kadar da konuyu tanıttığı için tekrar kendilerine teşekkür ediyorum.

YARD. DOÇ. DR. VEYSEL SÖNMEZ (H.Ü. Öğretim Üyesi) — Gerçekten çağımızdaki gelişmeler sanıldığı gibi

değil. İnsanoğlunun 1805’e kadar ürettiği bilgi birikimi

tahminen 3000 önerme, 1805’den 1905’e kadar ürettiği bil­ gi önermesi ise 60 bin. Şimdi çağımızda ise her bir saatte

300 tutarlı önerme üretiliyor. Okulların buna yetişmesi

mümkün değil; örgün eğitim tamamiyle bambaşka bir bo­ yut alıyor. Yeni bilgi birikimlerine ayak uydurmak zorun­ dayız. O nedenden dolayı ben öyle sanıyorum ki artık okullar baştan aşağı kabuk değiştirecekler, biçim değişti­ recekler, nitelik değiştirecekler. Özellikle bugün artık bil­ gisayar dediğimiz araç, okulları baştan aşağıya değiştire­ cektir. Çocuklar artık okullara gitmeyecekler. Açık söyle­ yeyim, öyle bir zaman gelecek ki okullar artık öyle kurul­ muş resmi bir kuruluş olmaktan çıkacaktır. Büyük bilgisa­ yar bankaları olacak, merkezler olacak, herkes aynı şekil­ de oradan kart alacak, bilgisayarla oraya bağlanacak ve

istediği öğretmen ile istediği an konuşacak, tartışacak, yüzyüze gelecek, okula gitmenin gereği kalmayacak. Bu nedenden dolayı örgün eğitim kavramını ben artık kullan­ mak istemiyorum, eğitim bir bütün, zorunlu bu. Şimdi be­ nim istediğim şu : Bütün bu bilgi patlaması, bu kadar ge­ nişleyen teknoloji ve bilimin uğraşması, programların ye­

niden düzenlenmesini gerekli kılıyor. Hangi bilgileri ürete­ ceğiz? Neleri üreteceğiz? Neleri kazandıracağız? Benim sayın hocamdan sormak istediğim şu : Bu program geliş­

tirme işi nasıl yapılacak? Yani bu iş nasıl işe koşula­

cak, nasıl yapılacak? Biz neleri öğreteceğiz? Milyarlarca bilginin hepsini mi öğreteceğiz? Hangileri öncelik taşıya­ cak ve bunun için nasıl bir çalışma gerekiyor? Teşekkür ederim.

PROF. DR. SÜLEYMAN ÇETİN ÖZOĞLU — Efendim.

benim sorum da biraz önce değinilen nokta ile ilgili. Sayın konuşmacı bu alanın profesyonellerinden söz ettiler. An­ cak, biraz önceki soruyu şöyle bağlamak isterim. Prog­

ramları geliştirdiniz; bunları kimler uygulayacak? Uygu­

layıcıları yetiştirme işinde zannederim tebliğinde vardı

değinme olanağı bulamadı, kendisine bu konuda bir fırsat yratmak için soru sormak istiyorum. Onlara öğretmen mi diyeceğiz, yetiştirici mi diyeceğiz, yaygın eğitimci mi d i­ yeceğiz? O konuda da görüşlerini belirtirse teşekkür ede­ rim.

PROF. DR. HİLMİ HACISALİHOĞLU — Efendim, yay­ gın eğitim için televizyon en önemli bir fırsattır. Ancak !bu ülkemizde iyi değerlendiriliyor mu onu sormak istedim.

Şüphesiz değerlendirilemediği cevabı önümüze gelecek­

tir. Ancak bunu Millî Eğitim Bakanlığı ile TRT az e w * l konuşan arkadaşımızın da belirttiği gibi bir program yap­ mak suretiyle değerlendirirlerse en ücra köşedeki, işinin başındaki hatta vasıta ile seyahat eden kimselere hizmet etmek bakımından radyo ile bile yaygın eğitimi en iyi şe­ kilde verebiliriz. Onun için televizyonda yeni bir kanal ge­ rekebilir. Açık Öğretim Fakültesinin yayınlarından biliyo­ ruz. Televizyonda programlar iyi ayarlanmadığı için beş buçuk; yani 17.30 civarında konulan derslerle öğrencilere yahut dinlemek isteyen kimselere daha işlerinden evleri­

ne giderken yolda verilen dersin isabetsiz olacağını dü­ şünmek bile henüz bu işin eksikliklerini göstermesi bakı­ mından önemlidir.

Teşekkür ederim.

PROF. DR. NİYAZİ KARASAR — Efendim, Sayın Bül­

bül Hocamız konunun uzmanı olarak son derece ayrıntılı konuyu tartıştı, sistematik bir şekilde bizlere sundu, ger­ çekten çok istifade ettik. Bir kısa soru sormak istiyorum. Gerek dünyadaki gelişmeler, gerek Türkiye'de başlangıç­

taki o heyecanlı devre ve şimdi kendi ifadesi ile ikinci

planda kalmış olan bu faaliyet alanının bir ana bilim dalı ile temsil edilmiş şekli de düşünülürse ve bugünkü şu man­ zarada yani sayı itibariyle diyoruz tabiatıyla dikkate alı­ nırsa nasıl ve hangi araçlar gerekli ki bu işi ön plana çı­ karabilelim, bu işi hak ettiği ehemmiyet içerisinde ele al­ mış olabilelim? Birincisi bu.

İkincisi, GAP Bölgesinden bahsettiler, gerçekten son derece önemli bir mevzu. Türkiye’nin o bölgesi itibariyle sn azından ve Türkiye genelinde son derece önemil bir 3lay. Buradaki eğitim faaliyetleri henüz planlama ya da düşünme safhasında. Ne düşünürler; yani Batıda dünya­ nın çeşitli ülkelerinde bunun örnekleri yaşanmıştır, bu ör­ neklerden de istifade ederek neler tavsiye ederler? Bana iiyle geliyor ki biz genelde meseleyi çok iyi tartışıyoruz da araçlar konusunda yeteri kadar beiki üzerinde dur­ muyoruz araçların, öyle araçlar, öyle manivalalar bulma- lyız ki bu meselenin üstesinden gelebilelim. Bunlar neler alabilir?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN — Biz de teşekkür ederiz efendim. Şimdi

e soruları cevaplamak üzere Sayın Bülbül'e söz veriyo- um. Buyurun Sayın Bülbül.

DOC. DR. A. SUDİ BÜLBÜL — Efendim, sorular için

teşekkür ederim. Tebliğimde yeterince açıklayamadığım bazı önemli hususlara değinmek imkânı vermiş oluyorsu­ nuz. Ne yazık ki zamanımız oldukça kısıtlı.

Soruları birbiriyle çok yakından ilişkili görmekteyim. Sayın Sönmez, hızlı bilgi birikimi, teknolojik gelişmeler ve toplumsal yapılardaki değişmeler karşısında, örgün eğiti­ min yetersiz kaldığına ve bireyin ömür boyunca sürekli eği­ timin kaçınılmaz olduğuna değinerek, toplum ve birey için ihtiyaç duyulan yetişkin eğitimi programlarının nasıl geliş­ tirileceğini; Sayın Özoğlu, yetişkin eğitimi programlarının

kimler tarafından uygulanacağını; Sayın Hccısalihoğlu,

televizyondan yetişkin eğitiminde nasıl yararlanabilece­ ğimizi, Sayın Karasar da, yetişkin eğitiminin nasıl örgütle­ nebileceğim sordular. Bu sorular bizi yetişkin eğitiminde program geliştirme, yetişkin eğitimcilerinin yetiştirilmesi, yetişkin eğitiminin yaygınlaştırılmasında kitle iletişim araj- larının yeri ve yetişkin eğitiminin örgütlenmesi konularına götürmektedir. Birbiriyle çok yakından ilişkili dört konu, ilkin program konusuna değineceğim.

Eğitimde program geliştirmenin temel ilkeleri örgün ve yaygın eğitimde birbirinden farklı olmamakla birlikte, yay­ gın eğitim, özellikle, programların amaçları, içerikleri, sü­ releri, öğretim yöntemleri, uygulamadaki yaklaşımları gibi bazı yönleri bakımından, örgün eğitimden farklı bir alan­ dır da. Yetişkin eğitimi programlarının, örgün eğitim prog­ ramlarından farklı olmasını gerektiren başlıca hususlar şunlardır :

1. Yetişkinlerin bir eğitim programına katılmaları

«gönüllülük» esasına dayanır. Yetişkin bir programa ilgi duyarsa, katılmasında bir «yarar» görürse, katılır.

2. Örgün eğitim programlarının gerçekleştirmek is­ tediği kişisel ve toplumsal amaçlar, geleceğe yöneliktir.

Bir 'bakıma eğitimin davranışsal sonuçlarının işe koşul­ ması ertelenmiştir. Bu sebeple, yeteneklerin ortaya çıka­ rılması, geliştirilmesi, kişiliğin geliştirilmesi gibi amaçlar,

özellikle temel eğitim ve ortaöğretimde ağırlık kazanır.

Yetişkin ise bir eğitim programından, bugünkü ihtiyaçla­ rına ve sorunlarına cevap vermesini bekler. Eğitimden ka­ zandıklarını hemen uygulamaya aktarmak ister. Yetişkin

eğitimi programlan «işlevsel» olmak bir başka deyişle,

dış verimlilikleri yüksek olmak zorundadır. Bu durum,

programların, bireyin ve toplumun sürekli değişen ihti­ yaçlarına uyarlanmasını gerektirir.

3. Örgün eğitim programlarına katılanlar yaş, eğitim düzeyi, giriş davranışları gibi özellikleri bakımından olduk­ ça «homojen» gruplar oluştururlar. Yetişkin eğitimi prog­ ramlarına katılanlar ise, hem öğrenme ihtiyaçları, hem de öğrenme sürecini etkileyen kişisel özellikleri bakımından,

genellikle, «heterojen» gruplardır. Eğitim programları

yetişkinlerin bu özelliklerine uyarlanması gerekir.

4. Yetişkin, kişiliği gelişmiş, bağımsızlaşmış, onuru­ na düşkünlüğü artmış, bilgi ve tecrübe birikimine sahip bir İnsandır. Eğitim programlarının «pasif» bir izleyicisi ol­

maktan hoşlanmaz. Programın amaçlarının ve içeriğinin

saptanmasında olduğu kadar, uygulanmasında da, çalış­ malara «aktif» olarak katılmak ister.

5. Yetişkinlerin büyük bir çoğunluğu ve özellikle de, örgün eğitim düzeyi, sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan

gruplardaki yetişkinler, ihtiyaçları olduğu halde, eğitim

için bir istemde bulunmamaktadırlar. Fakat bunlar, yetiş­ kin eğitimi programları için «potansiyel hedef gruplar»dır.

Yetişkin eğitiminde, bu gruplara ulaşmanızı sağlayacak

eğitim programlarına ihtiyacımız var.

Bu liste uzatılabilir. Sonuç olarak şunu söyleyebili­ riz : Yetişkin eğitimi alanında, eğitim programları çok ge­

niş bir alanı kapsamak; amaçları, içerikleri, türleri ve dü­

zeyleri bakımından çeşitlenmek ve değişen ihtiyaçlara göre, sürekli yenilenmek zorundadır.

Dünyada yetişkinlere yönelik olarak düzenlenen eği­ tim programlarını tebliğimde de belirtildiği gibi, amaçları bakımından beş atamda toplayabiliyoruz. Bu alanlara, program geliştirme açısından, burada da değinmek is ti­ yorum :

1. Tamamlama eğitimi. Bu alana yetişkinlere okuma- yazma öğretmeyi amaçlayan programlarla, onları ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okul ya do yüksekokul mezunu yapmayı amaçlayan ve «örgün yetişkin eğitimi program­

ları» olarak da adlandırılan programlar girmektedir. Bu

programların, yetişkinlere belli bir düzeyde örgün eğitime «denk» diploma vermeye yönelik olsalar da, içerikleri ba­ kımından yetişkinlerin ihtiyaçlarına yönelik olmaları 'bek­ lenir. Bunu yapamazsak, yetişkinlerin devam ettiği örgün eğitim programlarında, o düzeyde çocuklar ya da gençler için düzenlediğimiz müfredat programlarını aynen uygu­ lamak, çocuklar ve gençler için hazırladığımız ders kitap­ larını aynen akutmak durumunda kalırız. Hatta, gece or­ taokuluna devam eden, evli, iki çocuklu bir bey ya da

bayana, okul koridorunda beden hareketleri yaptırmak,

müzik öğreteceğiz diye solfej çektirmek gibi gülünçlüklere bile düşebiliriz. Sorun şudur : Örgün yetişkin eğitimi programları nasıl yetişkinlerin 'ihtiyaçlarına uyarlanabile- cektir? Cevabı kolay olmayan, fakat ciddiye alınması ge­ reken ve cevaplanması gereken bir soru.

2. Mesleki-Teknik Eğitim. Bu atamdaki yetişkin eğiti­ mi programları da amaçları, çeşitleri, türleri düzeyleri, içerikleri bakımından çeşitlilik göstermektedir. Karşımıza, yetişkinleri bir meslek sahibi yapma, bir mesleği alanlarır mesleklerinde yükselmelerini ya da yenilikleri izlemelerin

sağlama, eski mesleği geçersiz hale gelenlere ya da mes­ leğini değiştirmek isteyenlere yeni bir meslek kazandırma ve nihayet yetişkinlere gelir getirici bir hüner vererek on­

ların gelirlerini artırma gibi amaçlara yönelik binlerce

program alanı çıkmaktadır. Bu programların, toplumun

ihtiyaç duyduğu insangücünü yetiştirme, işgücünün verim­ liliğini artırma gibi toplum amaçları bakımından da önemi büyüktür.

Soru şudur : Yetişkinlerin, çevrelerindeki ve işgücü­

nün niteliklerindeki sürekli değişmelerin ortaya çıkardığı

mesleki eğitim ihtiyaçlarına sürekli olarak cevap vere­

cek eğitim programları nasıl geliştirilecek ve bunların sürekli olarak yenilenmesi nasıl sağlanacaktır? Cevap ge­

ne kolay değildir, fakat bulunmak zorundadır.

3. Sağlık, Aile Yaşamı Eğitimi. Bu alando da çeşitli eğitim programlarına ihtiyaç var. Sağlıklı yaşama alış­ kanlıkları, ana-çocuk sağlığı, aile planlaması, çevre sağlı­ ğı konularından tutunuz, beslenme, ev ekonomisi, tüketici eğitimi, ana-baba eğitimi, aile ilişkileri, eş seçme, emek­ lilik eğitimi konularındaki eğitim programları ve daha ni­

celeri bu alana girmektedir. Bireyin yaşamındaki çeşitli

dönemlere, aile yaşamındaki farklı dönemlere ve bireyin içinde bulunduğu farklı koşullara göre sürekli değişen eğitim ihtiyaçlarına cevap verecek programlara ihtiyaç var. Bu programlar nasıl geliştirilecektir.? Gene önemli bir soru.

4. Vatandaşlık Eğitimi. Bu alandaki programlar,

hem toplum, hem de birey yönünden önem taşımaktadır, örgün eğitimin yetersizliği karşısında, toplumsal bütün­ leşmeyi sağlamak, toplumun amaçladığı «vatandaş tipi»- ni yetiştirmek görevini yetişkin eğitimin üstlenmesi gere­ kiyor. Esasen, örgün eğitimde bu alanda öğrenilenler, hızlı şehirleşme, gelenek ve göreneklerin değişmesi, farklı a lt kültürlere mensup yetişkinlerin şehirlerde bir ara­

ya gelmesi, 'kitle 'iletişim araçlarının etkisinin artması, ulaşım imkânlarının çoğalması, yabancı ülkelerde çalışan­ lar yoluyla, yabancı kültürlerle ilişkinin artması gibi sü­ rekli değişmeler nedeniyle, yetersiz kalmaktadır. Öte yan­ dan, demokratik yaşama biçimini benimseyen bir toplum­ da, yetişkinlerin bu yaşama biçiminin gerektirdiği dav­ ranışları, yetişkinlik dönemlerinde de kazanmaya ihtiyaç­ ları vardır. Bu geniş alanda, toplumun ve bireyin eğitim

ihtiyaçlarının sürekli karşılanması, parti politikası yap­

madan, vatandaşlara sağlıklı bir politik bilinç kazandırıl­ ması, özellikle bizim gibi, hızla değişen toplumlarda, bü­ yük önem taşımaktadır. Bu ihtiyaca sürekli olarak cevap verecek eğitim programları nasıl geliştirilecektir? Önemli bir soru da bu.

5. Özdoyum Eğitimi. Son olarak yetişkin eğitiminde

özdoyum eğitimi denilen bir program alanı vardır ki bu alanda sunulan programlar da pek çeşitli olup, yetişkin bireye, yaşamının herhangi bir döneminde, «kendini ger- çekleştirme»si için ihtiyaç duyduğu konularda eğitim im­ kânı sunmayı amaçlamaktadır. Yetişkinlerin eğitim ve sos- yo-ekonomik düzeyleri arttıkça, bu alandaki programlara olan istemleri de artmaktadır. Burada da sayısız çoklukta yetişkin eğitimi programlarına ihtiyaç olabilir.

Şimdi Sayın Sönmez’in sorusunu tekrar etmemizde yarar var. Eğitim ihtiyaçlarının bu kadar çeşitlilik göster­ diği ve sürekli değiştiği yetişkin eğitimi alanında, bu ihti­ yaçlara sürekli olarak cevap verecek eğitim programlan

nasıl geliştirilecektir? Bu soruya cevap vermek yerine,

bizi cevaba götürecek bazı ilkelerden söz edebiliriz :

1. Yukarıda, amaçları yönünden beş grupta topladı­

ğımız ve kısaca kapsamlarına değindiğimiz yetişkin eğiti­

mi programlarının tümünü 'bir bakanlığın (örneğin. Milli

Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın) ya da bir kurumun (örneğin, Halk Eğitimi Merkezleri’mn) üstlenmesi mümkün

değildir. Yetişkin eğitiminin bir özelliği, hizmet sunan ku- rumların çeşitliliğidir.

2. Tüm yetişkin eğitimi programlarının, örgün eğitim programlarında olduğu gibi, merkezde hazırlanması müm­ kün değildir. Çünkü yetişkin eğitiminde ihtiyaçları ulusal düzeyde olduğu kadar, bölge, yöre ve özellikle de grup ve

birey düzeyinde ele almak gerekir. Bu bakımdan, milli

eğitimin genel amaçlarına ve bazı mesleklerin öngördüğü temel niteliklere uyulmak kaydı ile, yetişkin eğitimi prog­ ramlarının yerel düzeyde, hatta kurum düzeyinde gelişti­ rilmesine ihtiyaç vardır.

3. Yetişkin eğitimi programlarının amaçlarının sap­ tanması çalışmalarına, bu eğitimi alacak alanların ya da temsilcilerinin katılması uygun olur.

Bu durum bizi kendiliğinden, yetişkin eğitiminde per­

sonel ve örgütlenme konularına götürmektedir. Sayın Öz-

oğlu'nun sorusu yetişkin eğitimi personeline, Sayın Kara- sar’ın sorusu da örgütlenmeye yöneliktir.

Yetişkin eğitiminde, alanın özelliklerinin gereği ola­ rak, farklı nitelikte elemanlar kullanılmaktadır. Dünya'daki uygulamalara baktığımızda, yetişkin eğitimi alanında is­ tihdam edilen personelin, istihdam biçimlerine ve işlev­ lerine göre üç farklı grupta toplandığını görüyoruz. Bun­ lar şunlardır :

1. Tam zamanlı uzman yöneticiler ve düzenleyiciler. Bunlar yetişkin eğitimi alanında tam zamanlı olarak çalı­ şan, bu alanı kendilerine sürekli bir meslek ve kariyer olarak seçmiş olan, uzman elemanlardır. Bu elemanlar

programların geliştirilmesi, çalışmaların düzenlenmesi,

yönetimi ve diğer personelin yetiştirilmesi işlevlerini yeri­ ne getirirler. Bu personelin yetişkin eğitimi alanında en az lisans (mümkün değilse sertifika) düzeyinde eğitim gör­ müş olması beklenir.

ler. Bunlar örgün eğitim kurumlarının yöneticileri ya da öğretmenleri olup, tam ya do yarı zamanlı olarak yetişkin

eğitimi kurumlarında görevlendirilen elemanlardır. Bu

elemanların hizmet öncesinde ya da hizmet-içinde, yetiş­ kin eğitimi konusunda yetiştirilmiş olmaları beklenir.

3. Ücretli ve gönüllü elemanlar. Bunlar bir konuda

yeterli bilgi, beceri ve deneyim sahibi olup, yetişkin eği­ timi programlarında ücretli ya da gönüllü olarak öğreti­ cilik görevi yapan kişilerdir. Bunların da, yetişkin eğitimi konusunda kısa bir eğitimden geçirilmeleri beklenir. Tüm dünyada, yetişkin eğitimi programlarında öğreticilik göre­ vi alan elemanların büyük bir çoğunluğu bu grupta yer

almaktadır. Toplumda, herhangi bir olanda bilgi, beceri

ve deneyim birikimi olan her yetişkin, durumuna ^ y ju n bir yetişkin eğitimi programında, öğretici olarak görev yapabilme potansiyeline sahiptir. Sorun bu potansiyelin nasıl harekete geçirilebileceği sorunudur. Bu durum bizi,

yukarıda sözü edilen «tam zamanlı, uzman yönetici ve

düzenleyici» kadroların oluşturulması yanında, yetişkin eğitimi hizmetlerinin örgütlenmesi konusuna da götür­ mektedir. Sayın Karasar’ın sorusu da «nasıl örgütlenece­ ğiz?» sorusudur.

Bu soruya cevap alabilecek bir reçete yok elimizde. Esasen soru tek cevaplı bir soru da değildir. Koşullara ve ihtiyaçlara göre, cevaplar da farklı olabilir. Bir örnek ver­ memiz gerekirse GAP’tan söz edebiliriz. Ben tebliğimde «pozitif kutup alanlarında n söz ettim ve bu arada örnek

olarak GAP Projesini gösterdim. Sayın Karosar da bu

proje ile 'ilgili olarak, «nasıl örgütlenelim?» «ne yapalım?» sorularıyla görüşümü belirtmemi istediler. Kuşkusuz GAP sadece bir örnektir. Aslında soru ülke çapında yetişkin eğitiminin nasıl örgütleneceği sorusudur. Ancak, GAP ko­ nusunda önerilebilecek bir yaklaşım, benzer durumlar için, ülke çapında önerilebilecek yaklaşımlar için de ge­

çeri i olabilir sanıyorum.

Konuya GAP’ia birlikte gelen ve ilerde gelmesi olası­ lığı olan sorunlar bakımından yaklaşmakta yarar var. Olan şudur : GAP gerçekleştiğinde, o bölgede kuru tarımdan

sulu tarıma geçilecek; bölgede gelir artaoak ve yeni

ekonomik durum, pek çok insanı da bu bölgeye çeke­ cektir. Buna bağlı olarak bölgede yeni ekonomik, sosyal, kültürel yapılar oluşacak, bu durum yetişkinlerin yeni ya­

pılara uyumu için yeni eğitim ihtiyaçlarını gündeme geti­ recektir. Bu ihtiyaçların şimdiden ortaya çıktığını gösteren belirtiler var. Gazetelerde zaman zaman çıkan haberlere göre, eğer bunlar doğru ise, bazı kimseler, tarlasının iler­ de kazanacağı değerin farkında olmayan köylülerin tarla­ sını, bugünkü değerinin çok üstünde fiatlar ödeyerek, sa­ tın alıyorlarmış. Tekrar vurguluyorum, eğer bu doğru ise, tarlasını satan insanların iki şeyi öğrenmeye ihtiyaçları var. Birincisi, ilerde tarlalarının onlara neler scğlayacağını öğrenmeye ihtiyaçları var. İkincisi, buna rağmen tarlala­ rını satmayı tercih ediyorlarsa, bu yolla ellerine geçen pa­ rayı akıllıca kullanmayı öğrenmeye ihtiyaçları var. İnsan­ ların daha GAP gerçekleşmeden bazı konularda eğitime ih­ tiyaçları var. GAP gerçekleştiğinde eğitim ihtiyaçları daha da artacak. Sulu tarım tekniklerini öğrenmeye, ürünlerini pazarlamayı öğrenmeye ihtiyaçları olacak. Bölgeye dışar­ dan insanlar gelecek. Onlarında yeni koşullara uyum sağla­ maları için eğitime ihtiyaçları olacak. Kısaca tüm insan­ ların yardıma ihtiyaçları olacak. Bu ihtiyaçların kimi ta ­ rımcıların, kimi sağlıkçıların, kimi eğitimcilerin, kimi ik ti­ satçıların, kimi toplumbilimcilerin, kimi yöneticilerin ala­ nına girmektedir. Bizlerin Ankara’da oturup, GAP bölgesi için uygun bir örgütlenme modeli geliştirebilmemiz müm­ kün değildir. Bu konuda uygulanacak bir yaklaşımın te­

Benzer Belgeler