• Sonuç bulunamadı

3.2. TÜRK HUKUKUNDA ETKİ KISTASINA İŞARET

3.3.1. Genel Olarak

Yukarıda yer verilen hükümlerden diğer hukuk dallarında kanun koyucunun yurt dışında gerçekleştirilen ve zararlı sonuçlarını Türkiye’de gösteren ihlallere ilişkin olarak Türkiye’nin yargı yetkisini esas aldığı anlaşılmaktadır. Bir rekabet ihlalinde ise sonuç, pazar üzerinde doğan etkidir. Özellikle ceza hukukundaki mesafeli suçlar ile karşılaştırıldığında yurt dışında gerçekleştirilen ve rekabeti kısıtlayıcı etkisini Türkiye piyasalarında gösteren rekabet ihlallerinde yargılama yetkisi bakımından Türkiye’nin hukuki menfaatinin bulunduğu düşünülmektedir. Belki de kanun koyucu bu saikten hareketle Kanun’un “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde aşağıdaki hükme yer vermiştir:

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışlar … bu Kanun kapsamına girer.

Anılan hükümden Kanun’un yer yönünden uygulanması bakımından, teşebbüslerin kurulu bulunduğu veya işlem/eylemin yapıldığı yere bakılmaksızın,

“rekabeti kısıtlayıcı etkilerin Türkiye piyasasında gerçekleşmesi” esasının

benimsendiği anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle kanun koyucu, rekabet hukuku kurallarının yer yönünden uygulanması bakımından, uluslararası kamu hukukunda “sonuç yeri”, rekabet hukuku literatüründe ise “etki teorisi” olarak bilinen “etki kıstası”nı benimsemiştir67.

Doktrinde Kanun’un etki teorisini benimseyip benimsemediği hususu tartışmalıdır. Tiryakioğlu’na (1997, 83) göre, Kanun’un 2. maddesinde kabul edilen etki kıstası hem rekabetin sınırlanmasının özel hukuk sonuçları bakımından hem de kamu hukuku karakteri taşıyan kurallar bakımından geçerli olan tek kıstastır. Konuya ilişkin olarak Sanlı ise şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

67 Böylece sınır ötesi rekabet ihlallerinde gerçekleşen zararların telafi edilebilmesi bakımından etki kıstası kabul edilerek, uluslararası kamu hukuku çerçevesinde uygulanacak hukuk düzeni ile ihlal teşkil eden eylem arasında uygun bir illiyet bağının bulunması gereği de yerine getirilmiştir.

… genellikle kabul edildiğinin aksine, kanımızca Kanun’daki bu hükmün Rekabet Hukukundaki ‘etki doktrinini’ esas aldığını söylemek güçtür. Zira bu ifade dikkatle incelendiğinde görülecektir ki, burada sadece ‘piyasaların etkilenmesi’ değil, bunun yanı sıra ‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyet göstermek’ kriteri öngörülmüştür. Dolayısıyla Türkiye’de mukim veya daha doğru bir ifadeyle Türkiye’de faaliyet gösteren her türlü teşebbüs kendiliğinden Kanun’un kapsamında …. olacaktır (2000, 40.)

Bu yoruma katılmak güçtür. Zira, Türkiye’de faaliyet gösteren teşebbüslerin davranışları ilk bakışta Kanun’a muhatap gibi görünmekle birlikte bu davranışlar Türkiye piyasasında rekabeti kısıtlayıcı bir etki68 doğurmuyorsa

bu davranışlara müdahale edilmesine her şeyden önce Kanun’un amaç maddesi engeldir. Kanun’un 1. maddesinde, Kanun’un amacı, “mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, …” olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla Türkiye piyasalarında faaliyet

gösteren bir teşebbüsün rekabeti kısıtlayıcı olmayan faaliyetlerine Kanun kapsamında müdahale edilmesi gerek Kanun’un amacı ve ruhuna gerekse de dayanağını teşkil eden kapsam maddesine aykırılık teşkil edecektir69. Nitekim 2.

maddenin gerekçesinde Kanun’un yer yönünden uygulanması bakımından etki doktrininin benimsenmiş olduğu açıkça ifade edilmiştir70.

Bununla birlikte, madde gerekçesinde “merkezleri Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan, fakat Türkiye’de faaliyet gösteren teşebbüslerin de bu Kanun kapsamında bulunduğu” belirtilmiştir. Fakat madde gerekçesindeki bu

ifadenin de aynı gerekçeyle, Türkiye’de faaliyette bulunmakla beraber Türkiye pazarında hiçbir rekabeti kısıtlayıcı etkisi bulunmayan teşebbüs faaliyetlerine Kanun kapsamında müdahale edilebileceği şeklinde yorumlanmaması gerekmektedir. Zira aksi yorum, Kanun’un gerekçesinde açıkça zikredilen etki doktrininin anlam ve amacından uzaklaştırılması sonucunu doğurabilecektir. Bunun yerine amaçsal bir yorum çerçevesinde, merkezleri Türkiye sınırları dışında

68 Erol’a (2000, 175) göre etki yıkıcı fiyat uygulamasında olduğu gibi, piyasada tüketicinin lehine gibi görünen olumlu bir etki de olsa niteliği gereği rekabeti kısıtlayıcı olup olmadığına bakılarak değerlendirilmelidir.

69 Erol’un (2000, 174) da belirttiği gibi, mal vermeyi reddetme veya belli koşullar öne sürme gibi ya da bir yabancı üretici teşebbüsün, başka bir yabancı teşebbüse koyduğu Türkiye’ye ihraç etme yasağı gibi durumlarda Türkiye piyasasında faaliyette bulunmadan Türk piyasalarının etkilendiği durumlar ortaya çıkmaktadır.

70 Kanun’un 2.maddesinin gerekçesinin ikinci fıkrasında; “Rekabet hukuku literatüründe ‘etki

teorisi’ olarak isimlendirilen sistem bu kanunda da benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, merkezleri Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan, fakat Türkiye’de faaliyet gösteren teşebbüsler de bu kanun kapsamında bulunmaktadır.” hükmüne yer verilmiştir.

bulunmakla birlikte faaliyetleri ile Türkiye piyasalarını etkileyen teşebbüslerin Kanun kapsamında olduğu şeklinde yorumlanması gerektiği düşünülmektedir.

Diğer taraftan madde gerekçesindeki “merkezleri Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan, fakat Türkiye’de faaliyet gösteren teşebbüsler”

ifadesinin, yurt dışında kurulu şirketlerin faaliyetlerinin Kanun’un 2. maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için bu şirketlerin Türkiye’de şube, yavru şirket vs. birimlerinin olması gerektiği şeklinde de yorumlanmaması gerekir. Zira, 2. maddede Türkiye piyasalarının etkilenmesi bakımından böyle bir sınırlamaya yer verilmemiştir. Etki doktrini ile amaçlanan ülke içerisinde ortaya çıkan zararlı sonuçları telafi etmek olduğuna göre rekabeti sınırlayıcı faaliyetin pazar üzerindeki etkisine bakılmalıdır. Dolayısıyla Kanun’un gerek 4., 6. ve gerekse 7. maddesinin ülke dışı uygulaması bakımından Türkiye’ye satış hangi kanaldan ve ne suretle gerçekleştirilse gerçekleştirilsin, ilgili teşebbüsün ürünleri Türkiye’ye ithal ediliyor ve pazarlanıyorsa bu teşebbüsün faaliyetlerinin Türkiye pazarında rekabeti kısıtlayıcı bir etki doğurması mümkündür. Aksi yorum, etki doktrininden ve Kanun kapsamından kaçınmak için teşebbüslerce kanunu dolanmanın bir yolu

olarak kullanılabilecektir. Nitekim Wood Pulp kararında bu konu gündeme gelmiş ve ABAD benzer bir sonuca ulaşmıştır71.