• Sonuç bulunamadı

B. İDARENİN SORUMLULUĞUNUN TARİHİ GELİŞİMİ

1. Genel Olarak

İdarenin kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında tesis ettiği ve uyguladığı işlemler ile eylemlerinden dolayı birtakım şahıs ve malvarlıklarının zarar görmesi mümkündür.6 Peki, idare bireylere haksız olarak verdiği zararları tazmin etmekle yükümlü müdür? Bu soruya Fransa’da 1873’e kadar olumsuz yanıt verilmiştir. 1873’ten sonra ise olumlu yanıt verilmeye başlanmıştır.

İdarenin sorumluluğunun tarihsel gelişimi sorumsuzluk dönemi ve sorumluluk dönemi olarak ikiye ayrılabilir.7

4 GÖZLER, Kemal, İdare Hukuku, Bursa 2003, C. II, s. 931.

5 GÖZLER, age, s. 935.

6 ÖZGÜLDÜR, Serdar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararları Işığında Tam Yargı Davaları, Ankara 1966, s. 25 vd.

7 GÖZLER, age, s. 938.

5

a. 1873’ten Önce: Devletin Sorumsuzluğu İlkesi

Bu dönemde kural, devletin ve dolayısıyla idarenin sorumsuzluğudur.

Bu dönemin siyasal yapısı, egemen devlet düşüncesine dayanır. Bu düşünce içerisinde, bugünkü anlamı ile yasama, yürütme ve yargı görevi ve yetkileri hükümdarın elinde toplanmakta; hükümdar da yetkilerini memurları eliyle kullanmaktadır. Memur hükümdarın buyruklarına uygun hareket ettiği sürece, onun işlem ve eylemlerinden ötürü devletin hukuki sorumluluğu söz konusu olmamakta, aksi düşünce kulun efendisinden hesap sorması anlamına gelmektedir. Ancak memur hükümdarın buyruğu dışında hareket ederek bir zarar vermişse bundan sadece kendisi sorumlu olur denmektedir. Memurun buyruk dışı eylem ve işlemlerinden zarar gören kişi, yalnızca ona karşı genel mahkemelerde dava açabilme olanağına sahip olup; devlet yönünden kural, yine sorumsuzluktur.8

Devleti gaye edinmeyi terkederek ferdi gaye edinen 18. asrın bireysel ve uscu felsefesinden, bu yozlasmış devlet telakkisini yıkması beklendiyse de, bu felsefe de radikal bir değişim getirememiş, sadece hükümdara temsil olunan eski devrin mutlak egemenliğini bu sefer kamu ile temsil etmek isteyerek Roma Hukuku’ndan beri devam edegelen imperium fikrini olduğu gibi muhafaza etmiştir. Bu sebeple, çağımız amme hukukunun en büyük esaslarını koyan Fransız devrimcileri, hukuki bir şahıs olarak devletin sorumluluğuna dair hiçbir pozitif kural koyamamışlardır.9

1789 İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi’nde10 «Camianın, her memurun idaresi hakkında hesap sormağa hakkı vardır» hükmü öngörülmüş olmakla beraber bu hüküm, hukuki bir şahıs sıfatı ile devletin sorumluluğundan çok, devlet adına hareket eden memurların şahsi kusurlarından dolayı sorumluluklarını ifade etmekteydi.11

8 ESİN Yüksel, Danıştay’da Açılacak Tazminat Davaları, İkinci Kitap: Esas, İdarenin Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 1976, s.16.

9 ÖZDEMİR, age, s. 9.

10 1789 İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi, md. 15.

11 ÖZDEMİR, age, s. 10.

6

1789 ihtilalinden sonra da devletin sorumsuzluğu ilkesi halk egemenliği teorisiyle savunulmaya başlandı. Bu teoriye göre, herkesin ortak yararı için hareket eden egemen halk, bu hareketi dolayısıyla bazı özel kişilere zarar da verebilirdi. Dolayısıyla devletin sorumsuzluğu ilkesi, egemenlik ilkesinin mantıki bir uzantısı niteliğindeydi.12 Bu tarihten sonra mutlak ve sorumsuz devlet düşüncesi bir takım fikri ve felsefi etkiler altında sarsılmaya başlamış ve memurun şahsi kusuruna dayanan sorumluluğu yanında, kamu hizmetlerini görmekle yükümlü hukuki bir şahıs sıfatıyla devletin sorumluluğu telakkisi kabul edilmeye başlanmıştır.13

b. 1873’ten Sonra: Devletin Sorumluluğu İlkesi

18. yüzyıldan itibaren özel hukukta uygulanmaya başlanan “Herkes neden olduğu zararları gidermek zorundadır.” şeklinde açıklanan sorumluk ilkesi benimsenerek idare hukuku alanında da uygulanmaya başlanmıştır.14 Fransız Uyuşmazlık Mahkemesinin 8 Şubat 1873 tarihli Blanco kararıyla15 da Fransa’da devletin sorumsuzluğu ilkesi terk edilmiş ve onun yerine devletin sorumluluğu ilkesi kabul edilmiştir. Bu karara konu teşkil eden olayda, devlet tarafından emanet usulüyle işletilen tütün işletmesinin işçileri tarafından kullanılan bir vagonet küçük bir çocuğa çarparak onun yaralanmasına sebep olmuştur.

Çocuğun babası, Fransız Medeni Kanunu’nun istihdam edenin sorumluluğu hakkındaki hükümlerine (m.1832-1834) dayanarak adliye mahkemeleri önünde uğradığı zararın tazmini için devlete karşı tazminat davası açmıştır. Gironde valisi tazminat istemiyle devlete karşı adli yargıda dava açılamayacağını ileri sürerek bu davaya karşı görev uyuşmazlığı kararı almış, bunun üzerine Fransız Uyuşmazlık Mahkemesi, devletin kamu hizmetlerinin yürütülmesinde istihdam ettiği kişilerin üçüncü kişilere verilen zararlardan dolayı devletin sorumlu olduğuna, ancak bu sorumluluğun genel ve mutlak olmadığına karar vermiştir.

Bu kararda devletin sorumluluğunun, genel ve mutlak bir sorumluluk olmadığı söylense de, bu karar netice olarak devletin bu zararlardan sorumlu olduğunu

12 GÖZLER, age, s. 939.

13 ÖZDEMİR, age, s. 9.

14 ÜNLÜÇAY, Mehmet, “İdarenin Tazmin Borcu ve Enflasyon Olgusu”, Danıştay Dergisi S. 94, s. 3.

15 Tribunal des Conflits, 8 Şubat 1873, Blanco, 1er supplt, s. 61. Nakledenler, ÇAĞLAYAN, age, s.

79.; GÖZLER, age, s. 940.

7

kabul etmektedir. Dahası Fransız Uyuşmazlık Mahkemesi, devletin bu sorumluluğunun özel hukuka değil, kamu hukukuna tabi olduğuna (özel kuralları olduğuna) ve dolayısıyla bu sorumluluk dolayısıyla açılacak davaların adli yargıda değil, idari yargıda açılması gerektiğine karar vermiştir.16

Blanco Kararının önemi, Fransız Hukukunda idarenin sorumluluğu sisteminin kurucusu ve sembolü olduğu şeklinde özetlenebilir. Karar ile idarenin sorumluluğunun otonom olduğu teyit edilmiştir.17 Blanco kararından çıkarılan ilkeye göre, kamu gücüne özgü bir sorumluluk sistemi bulunmaktadır. İdarenin, dolayısıyla kamu gücünün sorumluluğu bu sistem tarafından yönetilir.

Sözkonusu sorumluluğa karar verme konusundaki görev de idari yargı yerlerine aittir. Böylece, Blanco kararında aynı zamanda bir görev kuralı da konulmuş olmaktadır.18

Eskiden ferdin devletle olan ilişkisi askerlik, polis, zabıta, adliye gibi çok dar ve sınırlı bir çevreye inhisar ediyordu. Bu durumda fert ile devlet menfaatleri arasında temas imkanları yok denecek kadar azdı. Halbuki 19. asırdan itibaren devletin fonksiyonları gittikçe genişlemiş, fert hemen her alanda devletle karşılaşır olmuştur. Liberalizm yerine devletçilik politikasının izlendiği ülkelerde, ekonomik ve sosyal gereklerle devletin elini uzatmadığı çalışma alanı kalmamıştır.19

Kamu hizmetleri nicelik ve nitelik olarak çoğalmaya, genişlemeye başladığından, bu hizmetlerden doğan bireysel zararlarda da artma belirmiştir.

Öte yandan, gittikçe gelişen demokratik hak ve özgürlük düşünceleri, artık bu zararların bireyler üzerinde bırakılmasına izin vermez olmuş, devletin verdiği zararları ödemesi gerektiği düşüncesi siyasal ve hukuki alanda geçerlilik kazanmaya başlamıştır.20

Zamanla ferde verilen haksız zararların, mutlaka belirli bir memur veya memurların haksız karar veya fiillerinden ileri gelmediği, bazen bir hizmetin iyi

16 GÖZLER, age, s. 940.

17 ATAY/ODABAŞI/GÖKCAN, age, s. 45.

18 CANDAN, Turgut, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 2. Baskı, Ankara 2006, s. 160.

19 ÖZDEMİR, age, s. 10.

20 ATAY/ODABAŞI/GÖKCAN, age, s. 43.

8

düzenlenmemiş olmasının da aynı sonucu doğurabileceği anlaşıldı. Böylece, görünüşe göre sorumlu tutulması gereken memurların gerisinde gerçek sorumluyu aramak suretiyle, devletin ve idarenin sorumluluğuna gidilmiştir.21

Bu gelişim seyri içerisinde idarenin sorumluluğu alanında yargı kararlarıyla oluşturulan alana yasa koyucu kayıtsız kalmamış, hassasiyet gösteren bazı durumlar için devletin sorumluluğunu öngören düzenlemeleri kabul etmiştir. Bu gelişim seyrinde egemenlik kavramına ilişkin katı anlayışın zayıfladığı ve kamu hizmetlerindeki gelişmeyi paralel olarak toplumsal dayanışma gereğince, zararların, zarara uğrayanların üzerinde bırakılmasının yerinde olmayacağı görüşü yerleşmeye başlamıştır. Bu durum aynı zamanda polis devletinden hukuk devletine ve sosyal devlete doğru gidişin de sonucudur.22

2. İdarenin Hukuki Sorumluluğunun Türk Hukuk Sistemindeki