4.2 Eleştirel Hukuk Çalışmaları’nın Hukuki Belirsizlik Tezi
4.2.1 Genel Olarak
Hukuki belirsizliğin ne olduğuna dair hukuk düşüncesinde çeşitli fikirler vardır. Bunların yaygın olanı, her hukuki sorunun ya da ihtilafın tek bir doğru cevabı olmadığı
ve bunun en genel anlamda hukuki belirsizliğe işaret ettiği yönündedir. Hukuki belirsizlik,
hukukun üstünlüğünü (rule of law) tehdit etmektedir. Eğer bir kuralın uygulanması, anlamı ile ilgili bir tartışma (deliberation) gerektiriyorsa, o kural hukukun üstünlüğüne
giden yolda bir rehber olma özelliğini kaybetmiş demektir. Hukuki belirsizlik, hukukta
uzun zamandan beri var olan ve süreklilik arz eden bir problemdir. 20. yüzyılın birinci
96
olarak ele alırken, 20. yüzyılın ikinci yarısında ise EHÇ’nin temsilcileri hukukun
üstünlüğüne doğrudan bir saldırı olarak kullanmışlardır.250
Hukukun üstünlüğünün, yargıçların davalarda verdikleri kararlar üzerinde,
idealize edildiği kadar kuvvetli ve sınırlayıcı şekilde etkili olamadığı bağlamındaki hukuki
belirsizlik tezi, esasen 1920'li ve 1930'lu yıllarda hukuki realistler tarafından ortaya
atılmıştır. Bu belirsizlik tezi 1980'lerde EHÇ tarafından güncellenmiş ve geliştirilmiştir. Realistlerin hukuki formalizme yönelttiği eleştiriler, Eleştireller tarafından hukuki
liberalizme yöneltilmiştir. Eleştirellere göre hukukun üstünlüğü, ekonomi ve politikanın gayri meşru gücü ile toplumu domine etmesini sağlamak amacıyla yaratılan liberal bir
mitten (söylen) başka bir şey değildir. Geleneksel hukukçular ile Eleştireller arasında, özellikle EHÇ Konferansından sonra, 1980'ler ve 1990'ların başlarında alevlenen bu
tartışmalar hala sürmektedir.251
John Hasnas'a göre Amerikan Hukuki Realistlerinin belirsizlik tezi çalışmalarını
takiben, 1950'lerde Hart ve 1970'lerde Dworkin'den sonra belirsizlik tezi EHÇ temsilcileri tarafından yeniden ele alınmıştır. Eleştireller, hukukun esası ile uygulanması arasında
sürdürülebilir bir ayrım olmadığı ve hukuki otoriter materyallerin (hukuk kuralları,
ilkeleri, yasalar… v.b.) belirsiz olduğu iddiasıyla liberal hukuki meşrulaştırmaya (liberal
legalizm) karşı çıktılar. Eleştirellere göre prosedüre odaklanmak, yargısal karar vermeyi
250 James R. Maxeiner, “Legal Indeterminacy Made in America: American Legal Methods and the Rule of Law”, Valparaiso University Law Review, Vol. 41, Number. 2, 2007, s. 517-518.
251 John Hasnas, “Back to the Future: From Critical Legal Studies Forward to Legal Realism, or How Not to Missthe Point of the Indeterminacy”, Duke Law Journal, : Duke University School of Law, Vol. 45, No. 1, 1995, s. 85, http://www.jstor.org/stable/1372948 , Erişim:15/09/2014
97
hiçbir zaman gerçekten 'nötr' hale getirmeyecektir.252 Fischl'e göre, EHÇ, Realistler gibi
politik eleştiri ile kuşkucu hukuk teorisinin birbiriyle oldukça bağlı olduğunu ileri
sürmüştür. Kuşkucu hukuk teorisi, hukuk kurallarının davaların sonuçlarını belirlemediği
şeklinde, bugün de dâhil olmak üzere, genel olarak kabul gören, anaakım belirsizlik
tartışmasını, daha ileriye taşımıştır. Bu aslında Realist eleştirinin de ötesine geçip, ‘nötr’
bir yargısal karar verme olasılığının tümden reddedilmesidir. Yargıcın mekanik hukuk uygulayıcısı biçiminde ve hukukun apolitik olarak idealize edilmesi görüşünün, hukuk
söyleminin doğası ve insan deneyimi ile etkileşimiyle olan bağlantısından dolayı aslen ve
kaçınılmaz olarak hatalı olduğunu iddia etmektedir.253
Hasnas’ın belirttiği üzere Eleştireller, ayrıca belirsizliğin hukukun üstünlüğü ile
sınırlı olmadığı ve hukuki otoriter ilkelerle belirli hale getirilemeyeceğini ileri
sürmüştürler. Aksine, ilkelerin alanının çelişkili ilke ve idealleri kapsadığını ve bu
çelişkileri çözmek için hiçbir üst-ilkenin (meta-principle) olmadığını öne sürmüştürler.
Eleştireller, ilkeler söyleminin sadece hukuki belirsizlik söz konusu olduğunda yerini
yargısal seçim nosyonunun almasını sağlamak için kullanıldığını iddia etmiştirler. Bunun
dışında, liberal hak teorisyenlerinin hukuk dilinin ne derece "açık dokulu" olduğu
hususunu çok fazla hafife aldıklarını belirterek, hukuk dilinin çok fazla şekil verilebilir
(malleable) olduğundan dolayı yargıçların istedikleri ideolojik içeriği içine
katabileceklerini savunmuşturlar. Böylece, çürütülemez bir hukuki belirsizlik tezi
252 John Hasnas, “Back to the Future…”, s. 94-96.
253 Richard Michael Fischl, “Some Realism About Critical Legal Studies”, University of Miami Law
Review, Vol. 41, Issue 3, 1987, s. 524, http://repository.law.miami.edu/umlr/vol41/iss3/4, Erişim: 27/06/2014.
98
sunarak, hukuksal usavurumla sıradan bir siyasi tartışma arasında kesin bir ayrım
yapılamayacağını, bu yüzden de hukukun siyaset olduğunu ileri sürerler. Hasnas’a göre
Eleştireller kendilerini realistlerden daha radikal addetmektedirler. Çünkü belirsizlik
tezini hukukun üstünlüğü kavramına bir saldırı olarak kullanmıştırlar. Bu bağlamda
iddialarını "mistifikasyon tezi" üzerine kurarak, bir yargıcın davalarda kişisellikten
arınmış objektif kararlar verebileceği ve bu kararların kesinlik kriterine uygun olacağı
görüşünü reddederler. Bu kararların sadece bir grup insanın tüm toplum üzerinde ideolojik
önceliklerini ya da seçimlerini dayatması olarak tanımlarlar. Eleştirellere göre, hukukun üstünlüğü ideali ancak hükümetin üstünlüğü olabilir, halkın değil. Ayrıca, Hasnas'ın
David M. Trubek'ten aktardığı şekliyle hukukun üstünlüğü ideali "sadece gücün hak (doğruluk, adalet) giysisinde üstünün örtülmesi"dir. 254Yargılama prosedürlerinde değer seçimi ya da takdir yetkisinin zaruri olduğu arkasında gizlenirken, kararlar sanki toplumun
siyasi mekanizmasının değil de, doğal güçlerin sonucuymuş gibi gösterilmektedir. Eleştireller açısından hukukun üstünlüğü meşruluk ve kaçınılmazlık görünüşü altında
toplumsal yapı içerisinde beyaz erkek gücünü koruyan ve sürdüren bir maskeden başka birşey değildir. Bu yüzden Hasnas'a göre Eleştireller hukuk sistemi tarafından inşa edilen
toplumsal yapının iddia edildiği gibi adaletin değil meşrulaştırılmış hiyerarşinin tezahürü
olduğunu savunurlar. 255
254 David M. Trubek, “Where the Action…”, s. 595.
99