• Sonuç bulunamadı

Genel Kurul'un Kuvvet Kullanmaya Karar Vermesi

Daha önce de belirtildiği gibi, uluslararası barıĢ ve güvenliği koruma ve sağlama görevi Güvenlik Konseyi'ne verilmiĢtir. Ancak bazı durumlarda, Genel Kurul'a da bu konuda bazı yetkiler tanınmıĢtır. Bu yetkiler, BM AntlaĢması'nın 35.maddesinin 1.fıkrası ve 2.fıkrasında kaynağını bulmuĢtur. 35.maddenin 1.fıkrasına göre BM'ye üye herhangi bir devlet, 2.fıkrasına göre ise BM'ye üye olmayan herhangi bir devlet, önceden yetkisini kabul etmek Ģartıyla, ortaya çıkan uyuĢmazlığı Güvenlik Konseyi önüne götürebileceği

gibi, Genel Kurul önüne de götürebilir. Bu yetkinin üye devletlerce kullanılabilmesi için, AntlaĢmanın 34.maddesinde belirtildiği üzere, uluslararası bir anlaĢmazlık doğuracak veya uluslararası uyuĢmazlıkla sonuçlanacak bir durumun varlığı gerekmektedir.291

Güvenlik Konseyi'nin önüne gelen uyuĢmazlık veya durum hakkında, kendisine AntlaĢma ile tanınan yetkilerini kullanamaması iki halde söz konusu olur. Bunlardan birisi, Güvenlik Konseyi'nin sürekli üyelerinden birinin veya birkaçının veto hakkını kullanarak Konseyde karar almasını engellemesi, diğeri ise Konseyin önüne gelen olayın 9 üyenin oyuyla gündemden çıkarılmasıdır.292

Bu iki durumda, Güvenlik Konseyi kendisine tanınan yetkileri kullanamaz ve önüne gelen olayı çözüme kavuĢturamaz. Bu olumsuz durumun engellenmesi için, bu durumda Genel Kurul yetki sahibi yapılmıĢtır.

Güvenlik Konseyi'nin görevini yerine getiremediği bu gibi durumlarda, ortaya çıkan uyuĢmazlığın çözülmesi veya durumun halledilmesi için Genel Kurul'a baĢvurulmaya baĢlanmıĢtır. Genel Kurul, bu görevi yerine getirebilmek için geçici bir komite oluĢturmuĢtur. Genel Kurul'un toplantıları arasında çıkabilecek sorunların çözümü için oluĢturulan komite, amacını aĢmıĢ ve toplantılarını yapamaz hale gelince de, 1951 yılının Mart ayında kaldırılmıĢtır.293

Soğuk SavaĢ Dönemi'nde veto hakkının kötüye kullanılarak Güvenlik Konseyi'nde karar alınamaması ve uluslararası barıĢ ve güvenliğin tehlikeye düĢmesi üzerine, Genel Kurul bu durumu düzeltmek için çareler aradı ve 3 Kasım 1950 tarihinde “BarıĢ Ġçin BirleĢme Kararı”294

aldı. Bu karara göre,

291 Pazarcı, „Uluslararası Hukuk‟, s.489. 292

Bozkurt, „Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı‟, s.47. ; Bozkurt, „Devletler Hukuku‟, s.315.

293 Arend ve Beck, a.g.e., s.59. 294 A/RES/377(V) Karar için Bkz.

http://daccessdds.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/059/75/IMG/NR005975.pdf?Ope nElement Ayrıca kararın Türkçe tam metni için Bkz. Gündüz, Açıklamalı-Bibliyografyalı

Güvenlik Konseyi'nde veto yetkisinin kötüye kullanılması sebebiyle, uluslararası barıĢ ve güvenliğin tehlikeye düĢtüğü durumlarda, Genel Kurul barıĢın tehdit edilmesi, bozulması veya saldırı fiilinin varlığını tespit ederse, Güvenlik Konseyi'nin isteği veya kendi inisiyatifiyle 24 saat içinde olağanüstü toplantı yaparak, kuvvet kullanma da dahil olmak üzere gerekli tedbirlerin alınmasını tavsiye edebilir. Genel Kurul, BarıĢ Ġçin BirleĢme Kararı'na göre kuvvet kullanmaya izin verirse, bu durumda devletlerin kuvvet kullanmalarına meĢruiyet kazandırmıĢ olur, fakat devletleri bunu yapmaya zorlayamaz.295

Böylece BarıĢ Ġçin BirleĢme Kararı ile, sürekli üyelerin veto hakkı nedeniyle iĢleyemez hale gelen Güvenlik Konseyi'nin, uluslararası barıĢ ve güvenliği sağlama konusundaki görevini yerine getirememesi durumunda, bu görevi yerine getirecek olan Genel Kurul'un yetkisi açık hale getirilmiĢtir.296

Genel Kurul'un BarıĢ Ġçin BirleĢme Kararı çerçevesinde aldığı askeri müdahale içeren tavsiye niteliğindeki kararları Ģunlardır:297

SüveyĢ Bunalımı (1956), Macaristan'ın ĠĢgali (1956), Ortadoğu Bunalımı (1958), Kongo Bunalımı (1960).

Sonuç olarak denilebilir ki, Genel Kurul uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması ile ilgili her konuda tavsiyelerde bulunabilir. Uluslararası barıĢ ve güvenliği tehlikeye düĢüren durumlarda, Güvenlik Konseyi'nin dikkatini çekebilir. Ancak, kendisi bu durumlarda, tedbirler alarak doğrudan doğruya harekete geçemez.298

Genel Kurul'un harekete geçebilmesi için, yukarıda sayılan Ģartların gerçekleĢmesi gerekir.

Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Teşkilatlar ile İlgili Temel Metinler, s.67-71.

295 Gündüz, „Milletlerarası Hukuk Temel Belgeler‟, s.50. 296

Deniz Ülke Arıboğan, “Uluslararası Barış ve Güvenliğin Sağlanmasında Bir Araç Olarak

Birleşmiş Milletler ve Temel Sorunları”, Avrasya Dosyası, BM Özel, Cilt 8, Sayı 1,

Ġlkbahar, 2002, s.135. 297

Aral, a.g.e., s.42.

298 Zeki Mesud Alsan, Yeni Devletler Hukuku, Ġkinci Cilt (Milletlerarası Camianın Düzenlenmesi), Güney Matbaacılık, Ankara, 1951, s.157.

SONUÇ

Eski çağlardan BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması‟nın yapılmasına kadar geçen yüzyıllar içinde, devletler tarafından bir hak olarak görülen kuvvete baĢvurma, Milletler Cemiyeti Misakı ve Briand-Kellog Paktı ile bazı istisnalar dıĢında yasaklanmıĢ olsa da, tam olarak etkili olamamıĢtır. Milletler Cemiyeti Misakı ile devletlere, aralarında çıkabilecek uyuĢmazlıkları, savaĢa baĢvurmadan barıĢçıl yollarla çözme yükümlülüğü getirilmiĢtir ve bu uyuĢmazlıkları nasıl çözecekleri konusunda da yol gösterilmiĢtir. Devletler, aralarında bir uyuĢmazlık çıkması durumunda, bu uyuĢmazlığı ya yargı organlarına (hakem veya mahkemeye) götürecekler ya da Konseyin incelemesine sunacaklardır. Bu, savaĢa baĢvurmadan önce bir ön Ģart niteliğindedir. Ayrıca, bu yollardan birine baĢvurulsa bile, kararın açıklanmasından itibaren 3 ay geçmedikçe savaĢa baĢvurulamayacaktır.

Milletler Cemiyeti, getirmiĢ olduğu bu kurallara rağmen, kuvvet kullanmayı yasaklamayıp sınırladığı için, savaĢ konusunda çok da etkili olamamıĢtır. Bunun üzerine yeni sistem arayıĢlarına girilmiĢ ve 1928 tarihinde Briand-Kellog Paktı imzalanmıĢtır. Paktta, devletler arasında çıkacak uyuĢmazlıklarda savaĢa baĢvurma açıkça yasaklanmıĢtır. SavaĢa varmayan kuvvet kullanımlarını yasaklamaması ve meĢru müdafaa hakkı konusunda herhangi bir düzenleme getirmemiĢ olması, savaĢı ulusal politikanın bir aracı olarak yasaklayan ve bugün de halen yürürlükte olan Briand-Kellog Paktı'nın önemli eksiklikleri olarak görülmüĢtür. Ayrıca, imzalanmasından birkaç yıl sonra II.Dünya SavaĢı'nın çıkması, Milletler Cemiyeti gibi bu paktın da etkili olamadığını göstermiĢtir.

II.Dünya SavaĢı, devletlere maddi ve manevi çok büyük kayıplar yaĢatmıĢ, uluslararası toplumda sarılamayacak birçok yara açmıĢtır. Bu büyük felaketin ardından, bir daha böylesine büyük felaketler yaĢamamak için, uluslararası toplumun sujesi olan devletler, evrensel bir örgüt kurulması yönünde görüĢbirliği içine girmiĢlerdir. Bu amaçla, 1945 yılında San Fransisco'da biraraya gelen 49 devlet temsilcileri büyük bir konferans düzenlemiĢler ve konferans sonunda BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması'nı imzalamıĢlardır.

BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması'nın 1.maddesinde, BM'in amaçları bir hiyerarĢi içinde sayılmıĢ ve bu amaçların ilki, uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması olarak belirlenmiĢtir. 2.maddesinde ise, 1.maddede sayılan amaçlara ulaĢmak için gerekli olan ilkeler belirtilmiĢtir. Bu ilkelerden en önemlisi, 4.fıkrada hüküm altına alınan kuvvet kullanma yasağıdır.

BM AntlaĢması'nın yapılmasıyla birlikte, kuvvete baĢvurma tam olarak yasak hale getirilmiĢtir. AntlaĢmanın 2.maddesinin 4.fıkrası ile hüküm altına alınan kuvvet kullanma yasağı, aynı zamanda uluslararası örf ve adet hukukunda da yasak olarak kabul edilmiĢ ve jus cogens bir niteliğe sahip olmuĢtur. Böylece, BM'e üye olsun ya da olmasın bütün devletler, bu yasağa uymak zorunda kalmıĢlardır.

Kuvvet kullanma yasağına göre, devletler, diğer bir devletin ülke bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına veya BM'nin amaçlarına aykırı bir Ģekilde kuvvet kullanmaktan kaçınmakla yükümlüdürler. Maddede geçen kuvvet kelimesi, silahlı kuvvettir. Bu kuvvetin, ekonomik ve siyasi baskıyı da kapsayıp kapsamadığı konusu tartıĢmalı olmakla birlikte, genel kabul gören görüĢ, kapsamadığı yolundadır.

BM AntlaĢması'nın 2.maddesinin 4.fıkrasında düzenlenen kuvvet kullanma yasağına göre, devletler uluslararası iliĢkilerinde kuvvet kullanma ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunmaktan kaçınmakla yükümlüdürler. Buna

göre, devletlerin kendi ülkelerinde çıkan iç isyanlarını bastırmak veya bozulan kamu düzenlerini yeniden sağlamak için kuvvet kullanmaları, yasağa aykırılık teĢkil etmemektedir.

Kuvvet kullanma yasağının kapsamına giren filler, madde metninden de anlaĢılacağı gibi, kuvvet kullanma ve kuvvet kullanma tehdididir. Kuvvet kullanılmasını haklı gösterecek nedenler yokken, bir devletin, ortaya koyduğu taleplerinin kabul edilmemesi halinde, açıkça ya da üstü kapalı olarak, kuvvet kullanacağını ifade etmesi, kuvvet kullanma tehdidi sayılır. Kuvvet kullanmaya göre daha dar kapsamlı olan kuvvet kullanma tehdidi, genellikle ardından kuvvet kullanma fiilini getirdiği için, uluslararası hukukta çok fazla üzerinde durulmayan bir durumdur.

Kuvvet kullanma kavramı ise kendi içinde, birbirinden farklı özelliklere sahip bir dizi fiili içermektedir. Bu fiiler; saldırı, silahlı saldırı, kuvvet kullanılmasını içeren diğer filler ve müdahaledir.

Kuvvet kullanma içinde yer alan saldırı kavramı, BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması'nın bazı maddelerinde geçmektedir, fakat bu kavramın tanımına AntlaĢmada yer verilmemiĢtir. Bu kavramı tanımlama çalıĢmaları uzun yıllar sürmüĢ ve 1974 yılında BM Genel Kurulunda alınan 3314 (XXXIX) sayılı Saldırının Tanımına ĠliĢkin Genel Kurul Kararı ile, bu konuya son nokta koyulmuĢtur. Kararın 1.maddesinde saldırı kavramının tanımı yapılmıĢ, 3.maddesinde de saldırı sayılabilecek fiiller örnek olarak verilmiĢtir.

Saldırı kavramı gibi, silahlı saldırı kavramının da tanımı AntlaĢmada yapılmamıĢtır ve bu durum devletler arasında farklı yorumlamalara sebebiyet vermiĢtir. 3314 sayılı Kararda saldırı kavramı için yapılan tanımın, silahlı saldırı için de geçerli olacağı iddiası ortaya atılmıĢ olsa da, bu iddia kabul edilmemiĢtir. Çünkü, Kararda tanımı yapılan saldırı, Güvenlik Konseyi'nin barıĢın tehdit edildiğini, bozulduğunu veya bir saldırı fiilinin varlığını tespit etme görevini düzenleyen, BM AntlaĢması'nın 39.maddesi anlamındaki

saldırıdır. Ayrıca, saldırı kavramı, silahlı saldırı kavramına göre daha geneldir. Silahlı saldırı, doğurduğu sonuçlar itibari ile kabul edilemeyecek ölçülerde olduğu için, devletlere kuvvet kullanma yasağının istisnası olan meĢru müdafaaya dayanarak, münferiden kuvvet kullanma yetkisi vermektedir. Fakat yine de bu Kararın, silahlı saldırı kavramının açıklığa kavuĢturulmasında kısmen de olsa aydınlatıcı olduğu söylenebilir.

Kuvvet kullanma olarak sayılan fiillerin meydana gelmesi durumunda baĢvurulacak tedbirler, her fiil için farklı farklıdır. Örneğin, BM Güvenlik Konseyi, BM AntlaĢması'nın 39.maddesi ile kendisine verilen yetkiyi kullanarak, saldırı fiilinin gerçekleĢtiğine karar verirse, uluslararası barıĢ ve güvenliğin yeniden sağlanması için m.41 ve m.42'de düzenlenen tedbirlerin hangisinin uygulanacağına karar verir. Böylece, kollektif güvenlik sistemi iĢletilmiĢ olur. Silahlı saldırı fiilinin gerçekleĢmesi ise, saldırıya muhatap olan devlete, meĢru müdafaa hakkına dayanarak kuvvet kullanma yetkisi verir.

Saldırı ve silahlı saldırı seviyesine varmayan kuvvet kullanma içeren fiiller, Uluslararası Adalet Divanı tarafından Nikaragua Davası'nda verilen kararda yer almıĢtır. Divan, bu fiillere muhatap olan devletlerin, kuvvet kullanılmasını içeren karĢı tedbirler alma hakkının olduğunu belirtmiĢ, fakat bu tedbirlerin ölçütüne iliĢkin herhangi bir açıklama getirmemiĢtir.

Kuvvet kullanma sayılan bir diğer fiil olan zararla karĢılık, bir devletin uluslararası hukuka aykırı haksız bir fiil iĢlemesi, bu fiile maruz kalan devletin de aynı Ģekilde buna karĢılık vermesidir. Burada ikinci haksız fiili yapan devletin fiili, ilk haksız fiili yapan devletin fiiline karĢılık olarak yapıldığı için meĢruluk kazanmaktadır. Kuvvet kullanma yasağının bir istisnası olmadığı gibi, bir örf ve adet hukuku kuralı da olmayan zararla karĢılık yoluna baĢvurabilmek için ilk olarak, uluslararası hukuka aykırı haksız bir fiilin iĢlenmiĢ olması gerekir. Bu fiile maruz kalan devlet tarafından, haksız fiili gerçekleĢtiren devlete, durumu düzeltmesi için taleplerde bulunulması, fakat haksız fiili iĢleyen devlet tarafından bu taleplerin reddedilmesi gerekir. Son

olarak da, uluslararası hukuka aykırı olarak iĢlenen ilk fiille, ona karĢılık olarak iĢlenen ikinci fiil arasında bir orantının olması gerekir.

Bir devletin, kendi ülkesi dıĢında ölüm tehlikesi ile karĢı karĢıya kalan vatandaĢlarını korumak için askeri kuvvet kullanması anlamına gelen “vatandaĢları dıĢarıda korumak için kuvvet kullanma” yolu da, 19.yüzyıla kadar hukuka uygun kabul edilmiĢtir. Çünkü, o zamana kadar kuvvet kullanma yasağı ilkesi henüz yerleĢmemiĢtir. Fakat, BM AntlaĢması'nın 2.maddesinin 4.fıkrası ile kuvvet kullanmanın yasaklanması sonrasında, bu durum da hukuka aykırı fiil haline gelmiĢtir. Ancak bu duruma rağmen, halen VDKKK yoluna baĢvuran ve bunu da meĢru kabul ettirmeye çalıĢan devletler vardır. Bu devletler yapmıĢ oldukları fiillerini, ya m.51'de düzenlenen meĢru müdafaa hakkına ya da uluslararası örf ve adet hukuku kurallarına dayandırmaktadırlar. Bu devletlerden biri de Ġsrail‟dir. Ġsrail, rehin alınan vatandaĢlarını kurtarmak için 1976 yılında Entebe Havaalanı‟na düzenlediği operasyonla kuvvet kullanma yoluna gitmiĢ, fakat bunu meĢru müdafaa olarak açıklama yolunu seçmiĢtir. Halbuki bu olayda Ġsrail‟in, silahlı saldırıya uğramadığı için meĢru müdafaa hakkı doğmamıĢtır. Fakat bu operasyonunu meĢru müdafaa hakkına dayandırması durumunda, uluslararası toplum tarafından kabul göreceği Ģeklinde yanlıĢ bir düĢünceye kapılmıĢtır. Aslında sonuç da böyle olmuĢtur. Her ne kadar bazı devletler tarafından kınanmıĢ olsa da, Güvenlik Konseyi‟nde en büyük yandaĢı olan ABD tarafından veto hakkının kullanılması nedeniyle hakkında olumsuz bir karar alınamamıĢtır.

VDKKK gibi insani müdahale de, BM AntlaĢması'nın kuvvet kullanma yasağı getirmesi ile birlikte hukuka aykırı hale gelmiĢtir. ġöyle ki, kuvvet kullanma yasağının istisnası olarak sadece meĢru müdafaaya yer verilmiĢ, insani müdahale, yasağın bir istisnası olarak düzenlenmemiĢtir. Buna rağmen bazı devletler, insani müdahale bahanesiyle diğer devletlere karĢı kuvvet kullanmakta ve bu fiillerinin de meĢru müdafaaya dayandıklarını iddia etmektedirler. Çünkü bu fiillerini insani müdahaleye dayandırdıklarında, uluslararası toplum tarafından bunun kabul görmeyeceğini bilmektedirler.

MeĢru müdafaa dıĢında, gerçekleĢtirdikleri fiillerini uluslararası örf ve adet hukukuna ve Jenosit SözleĢmesi'ne dayandıran devletler de bulunmaktadır. Fakat onların da bu iddiaları yerinde değildir.

Kuvvet kullanma içeren diğer fiillerden sonuncusu olan müdahale, bir devletin diğer bir devletin iĢlerine veya hareketlerine, var olan Ģartlarını devam ettirmek veya değiĢtirmek amacıyla, kuvvet kullanarak baskı yapıcı Ģekilde karıĢması anlamına gelmektedir. Müdahale kavramına, Devletler Arasındaki Dostane ĠliĢkiler Bildirisi'nde ve UAD tarafından verilen Nikaragua Kararında yer verilmiĢtir. Uluslararası hukukta devletler arasında egemen eĢitlik ilkesi geçerli olduğu için, devletlerin birbirlerinin iç ya da dıĢ iĢlerine karıĢarak müdahalede bulunmaları yasaklanmıĢtır.

BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması'nın kuvvet kullanma yasağı getirmesi ile birlikte, devletlerin uluslararası iliĢkilerinde, diğer bir devletin toprak bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına veya BM amaçları ile bağdaĢmayacak tarzda kuvvet kullanma ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunması yasaklanmıĢtır. Fakat bu yasağın, sınırlı da olsa, istisnaları bulunmaktadır. Bunlardan geçerli ve uygulanabilir iki istisna vardır. Bunlar, meĢru müdafaa ve Güvenlik Konseyi kararı ile kuvvet kullanmadır.

Kuvvet kullanma yasağının BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması'nda düzenlenmiĢ istisnası olan meĢru müdafaa, silahlı saldırıya uğrayan devletin kuvvet kullanmasına olanak sağlayan istisnai bir haktır. BM AntlaĢması'nın 51.maddesine göre, silahlı bir saldırıya uğrayan devlet, Güvenlik Konseyi gerekli önlemleri alana kadar, doğal olan meĢru müdafaa hakkına dayanarak kuvvet kullanma yoluna gidebilir.

MeĢru müdafaa hakkının kullanılabilmesi için, öncelikle bir silahlı saldırının gerçekleĢmesi gerekmektedir. Silahlı saldırı, meĢru müdafaa hakkının kullanılabilmesi için bir ön Ģart niteliğindedir. MeĢru müdafaa hakkını kullanan devletin, bu kapsamda aldığı tedbirleri derhal Güvenlik

Konseyi'ne bildirmesi gerekir. Bu bildirim yükümlülüğü, meĢru müdafaa hakkını kullandığını iddia eden tarafa aittir. Eğer iki taraf da meĢru müdafaa hakkını kullandığını iddia ediyorsa, o zaman her iki taraf da Güvenlik Konseyi'ne bilgi vermekle yükümlüdür. Bu iki Ģart, BM AntlaĢması'nın getirmiĢ olduğu Ģartlardır. Bu Ģartların yanında, uluslararası örf ve adet hukukunun varlığını aradığı gereklilik, orantılılık ve zamansal yakınlık Ģartlarının da gerçekleĢmesi gerekir.

MeĢru müdafaa hakkı, devletler tarafından bireysel olarak kullanılabileceği gibi, kollektif olarak da kullanılabilir. MeĢru müdafaa hakkının kollektif olarak kullanılabilmesi için, bireysel meĢru müdafaa için gereken Ģartların varlığının yanında, silahlı saldırıya uğrayan devlet tarafından yardım talebinde bulunulması gerekmektedir. Bu talep, silahlı saldırıya uğrayan devlet tarafından yapılmadıkça, diğer devletlerin kendiliğinden harekete geçerek, kollektif meĢru müdafaa hakkı kapsamında kuvvet kullanmaları mümkün değildir.

BM AntlaĢması'nda kuvvet kullanma yasağının istisnası olarak düzenlenen meĢru müdafaanın kapsamı konusunda farklı görüĢler ileri sürülmüĢtür. Bu hakkı dar olarak yorumlayanlar yanında, geniĢ olarak yorumlayanlar da bulunmaktadır. Hakkı geniĢ yorumlama yoluna gidenler, meĢru müdafaanın sadece silahlı saldırının gerçekleĢmesi durumunda değil, yakın bir saldırı tehdidinin varlığı durumunda da kullanılabileceğini savunurlar. Bu yorum tarzı da, önleyici meĢru müdafaa anlayıĢının ortaya çıkmasına neden olmuĢtur.

Önleyici meĢru müdafaa, fiilen gerçekleĢmemiĢ fakat gerçekleĢeceğine inanılan bir saldırıyı engellemek için kuvvet kullanılması demektir. BM AntlaĢması'nda önleyici meĢru müdafaanın düzenlenmemiĢ olması, özellikle güçlü devletler tarafından sıklıkla dile getirilen bu kavram hakkında farklı yorumlamalar yapılmasına neden olmuĢtur.

BM AntlaĢması'nın meĢru müdafaa hakkını düzenleyen 51.maddesinde, bu hakkın kullanılması için açık olarak bir silahlı saldırı fiilinin varlığı aranmıĢtır. Ayrıca bu maddenin, 1969 Viyana AntlaĢmalar Hukuku SözleĢmesi'nde belirtilen “olağan anlamıyla” yorumlanmasından da bu durum ortaya çıkmaktadır. Bu açık durum karĢısında, BM AntlaĢması'nda önleyici meĢru müdafaaya izin verilmediği görülmektedir.

Önleyici meĢru müdafaada bulunduklarını öne süren devletlerin iddiaları, meĢru müdafaa hakkının düzenlendiği 51.maddede geçen silahlı saldırı kavramının geniĢ olarak yorumlanmasına dayanmaktadır. Önleyici meĢru müdafaa iddiasını sıklıkla dile getiren ABD'nin, bu konu ile ilgili ortaya atmıĢ olduğu bir doktrini bile vardır. “Bush Doktrini” adı verilen bu ünlü doktrin, silahlı bir saldırı gerçekleĢmese bile, bir devletin kendisini tehlikede gördüğü her durumda kuvvete baĢvurmasına olanak sağlamaktadır. Terörist eylemlere destek veren ve kitle imha silahlarına sahip olan ya da olma eğiliminde olan devletlere karĢı kuvvet kullanmanın yolunu açmak için ABD tarafından ortaya atılan bu doktrin, bir devlete, yeri ve zamanı belli olmayan bir tehdide karĢı, canı istediği zaman kuvvet kullanma hakkı vermektedir.

11 Eylül 2001 tarihinde ABD'ye gerçekleĢtirilen büyük terörist saldırıların ardından, 7 Ekim 2001 tarihinde ABD ve Ġngiltere tarafından Afganistan'a karĢı askeri bir harekat baĢlatılmıĢtır. ABD, terörist saldırıları Usame Bin Ladin ve El Kaide'nin gerçekleĢtirdiğini iddia etmiĢ ve Taliban Yönetimi'nden sorumluların teslim edilmesini istemiĢtir. Bu isteğin reddedilmesi üzerine de, Afganistan'a harekat baĢlatmıĢtır. “Kalıcı Özgürlük Operasyonu” adı verilen ve meĢru müdafaa hakkına dayandırılan bu askeri harekat, uluslararası toplumun büyük çoğunluğu tarafından desteklenmiĢtir. Fakat ne var ki, bu harekat meĢru müdafaanın Ģartlarını taĢımamaktadır. 11 Eylül terörist saldırıları silahlı saldırı olarak kabul edilebilir, fakat uluslararası hukukta silahlı saldırıların sadece devletler tarafından gerçekleĢtirilebileceği, devlet dıĢı aktörler tarafından gerçekleĢtirilen silahlı saldırıların ise, bir devletle bağlantısının bulunması gerekmektedir. Bu sebeple, Taliban

Yönetimi'nin, bu saldırıları gerçekleĢtirdiği iddia edilen Usame Bin Ladin ve El Kaide Örgütü ile bir bağlantısının ispatlanması gerekir ki, bu da ABD tarafından yapılmamıĢtır. Ayrıca, meĢru müdafaa hakkı GK'nin gerekli önlemleri almasına kadar geçecek süre içinde kullanılabilecek bir haktır. Oysa ki, Güvenlik Konseyi 1368 ve 1373 sayılı kararlarını alarak, olaya el koymuĢ ve gerekli önlemlerin alınmasına karar vermiĢtir. ABD ve Ġngiltere ise, bu kararların alınmasından sonra harekete geçmiĢlerdir. Bunun dıĢında

Benzer Belgeler