• Sonuç bulunamadı

Geleneksel Yaşam İçinde Ege Bölgesi Sosyo-Kültürel Yapısı

Y. Ö.K DÖKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

2.1. Geleneksel Yaşam İçinde Ege Bölgesi Sosyo-Kültürel Yapısı

“Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyle saygın

tutulup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane”311 diye tanımı yapılan gelenek, toplumsal yaşamda geleneksel

olarak yaşamasını tanımda geçen değerlere dayanarak sürdürmektedir. Geleneksel giyimlere yansıyan değerleri irdeleyebilmek için, Türklerin tarihsel süreçleri önem kazanmaktadır.

308 Emel Doğramacı, a.g.e.,.4 s.

309 Mikail Bayram, “Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı”, Türkler, c.6, 2002, 37 s.

310Hülya Tezcan, “16.-17.Yüzyıl Osmanlı Sarayında Kadın Modası”, P Kültür Sanat Antika, sayı:12,

İstanbul, Kış-1998-1999, 56 s.

“Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra, dillerini ve kabul ettikleri İslam dinini

yerleştirip, Anadolu toplumuna Türk damgasını vurmuşlardır. Türkiye’de toplumun sosyal yapısının temelini, etnik bakımdan bütünüyle Türk olan Oğuzlar oluşturmaktadır.”312

Sosyo ekonomik yapının bütününü oluşturan Türk kültürel olgusunda, en büyük niteliği taşıyan dil birliği, Anadolu’nun zengin etnik kültürünün sentezini sağlamlaştırmaktadır. Türklerin Asya’daki yaşam biçimleri Anadolu’daki yaşam koşullarına göre değişimlere uğrayarak, bazı kültürel farklılıkları olan gruplar ortaya çıkmıştır. Bu kültürel çeşitlilikte yaşam biçimi yanında inanç olgusu da önemli ölçüde rol oynamaktadır.

Bu nedenle Ayten Sürür, Ege Bölgesi’ndeki geleneksel yaşam biçimini üç grupta toplamaktadır:

1-Yarı Göçebe Aşiretler

2-Kentleşmeye doğru kayan yerleşik geleneksel kesim 3-Yerleşikliğe geçen Tahtacı Türkmenleri313

2.1.1. Yarı Göçebe Aşiretler

“Bu topluluklar yazı yaylalarda, kışı da kışlaklarda geçiren ve kafilelerle hareket eden yarı gezgin aşiretlerdir. Gezgin topluluklar genellikle göçebeler- aşiretler-, Türkmenler Yörükler gibi adlarla anıldıkları gibi; aşiret, oymak (Saçıkaralı), (Karakeçili), (Durakhocalı), (Şıhlı), (Akkoyunlu), (Karakoyunlu), vb. ya da mahalle adlarıyla anılırlar”314.

Osmanlı döneminde Anadolu Türk aşiretleri Yörük ve Türkmen adlarıyla başlıca iki gruba ayrılmışlardır. Genellikle Orta ve Batı Anadolu’da bulunan aşiretler

Yörük, doğu ve güney bölgelerde yaşayan boy ve oymaklar ise Türkmen adlarıyla

anılmışlardır. Yörüklere genellikle Anadolu’ya ilk fetihte gelmiş olanların torunları

312Ayten Sürür, “Ege Yöresi Kadın Giyiminde Geleneksel-Toplumsal İnançlara Dayalı Ögeler ve

Günümüzde Yaşayan Yerel Örnekleri”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, V. Cilt, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları:45, Ankara, 1983, 228 s.

313

Ayten Sürür, a.g.e., 13 s.

314

gözü ile bakılıp Türkmenlerin de daha çok Moğol istilası sonucunda gelmiş oldukları kabul edilmektedir315. “Her ne kadar Yörüklerle Türkmenler etnik bakımdan aynı

ögeler ise de, bunlar, bölgeye geliş ve yerleşme tarihlerindeki ayrılık ve bununla ilgili olarak bugün beliren ağız ayrılıkları nedeniyle birbirinden farklı özellik gösteren iki değişik etnik toplulukmuş gibi görünmektedirler. Türkmenlerle Yörüklerin giyinişleri, ikâmet şekilleri, âdetleri ve benzeri özellikleri birbirinden oldukça farklıdır”316.

Yörükler ve Türkmenler aslında aynı etnik zümreye ait topluluklardır317.

Türkmenler ve Yörükler Anadolu’yu Türkleştiren yirmi dört Oğuz Boyu’nun devamıdır (Oğuz budunu yirmi dört boydan oluşmaktaydı. Oğuzlar sağ ve sol olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Bunlardan sağ kola “Boz-ok”, sol kola da “Üç-ok” denilmiştir. Bozoklar ve Üçoklardan on iki boy türemiştir. Gün han’dan Kayı, Bayat, Alkaevli, Karaevli, Ay Han’dan Yazır, Döger, Dodurga, Yaparlu, Yıldız Han’dan Avşar, Kızık, Begdili, Karkın, Gök Han’dan Bayundur, Peçenek, Çavuldur, Çepni, Dağ Han’dan Salur, Eymür, Ala Yuntlu, Yüreğir, Deniz Han’dan İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık)318.

Oğuzlar’dan İslâmiyeti kabul eden zümrelere, onları Müslüman olmayan kardeşlerinden ayırt edebilmek için, Maveraünnehir Müslümanları tarafından “Türkmen” adı verilmişti. Bu, “Müslüman Türk” anlamına gelmekteydi. Buna karşın Oğuzlar kendilerine Türkmen demiyorlardı. Ancak, 13.yüzyılın başlarından itibaren, her yerde Türkmen adı Oğuz’un yerini almıştır319.

“Topluluklara bölünmüş olarak yaşayan bu yarı göçebe toplumlar bir bakıma

kendi kendilerini yönetir ve denetlerler. Toplum bağlarını oluşturan, sosyal bütünlüğü sağlayıcı yaptırımlar (uyulması gereken kurallar, örf, adet ve gelenekler) maddi ve manevi kültürlerini önemli ölçüde etkilemiştir”320

.

Ayrıca Çepni olarak bilinen Alevî inanç ve felsefelerini sürdüren Türkmen Yörükleri kesimi bulunmaktadır. Çepni, Türkmenlerde bir oymak adıdır. Çepni’lerde Türkmen ağız özellikleri hiç bozulmamış denecek kadar temizdir321. Fuat Köprülü,

315Burhan Oğuz, Türkiye Halkının Kültür Kökenleri-2 (Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji), İstanbul,

1980, 240 s.

316 Burhan Oğuz, a.g.e., 241 s.

317 Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1991, 23 s.

318 Kemal Tayfur,”Boylar ve Kuşlar”, Atlas, Doğan Burada Rizzoli Yayıncılık, sayı:102, İstanbul, 2001,

121 s.

319

Faruk Sümer, Oğuzlar(Türkmenler), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları:

170, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1972, 51 s.

320

Ayten Sürür, a.g.e.,24 s.

Çepnileri Oğuz’un Üçok boyundan Gökhan’ın dördüncü oğluna bağlamaktadır322

. Ege Bölgesi’nde Çepniler günümüzde yerleşikliğe geçmişlerdir. Başım Kızdulu ve Kantamürlü Çepnileri Balıkesir, İzmir, Manisa ve Aydın yörelerinde yerleşmişlerdir. İzmir’de Bergama ve Turgutlu yöresinde yaşamaktadırlar323.

2.1.2. Kentleşmeye Doğru Kayan Yerleşik Geleneksel Kesim

Kent ile sıkı ilişkileri bulunan geleneksel tarımcı ve hayvancı topluluklardır. Dokuma ve bazı kadın el sanatları bu topluluklarda son derece yaygındır. Anadolu’ya ilk yerleşen Türklerin bir devamı olan Sünnîlere manav denilmektedir. Batı Anadolu’da yaşayan yerli halka verilen addır. “…Manavların Cumhuriyetten

sonra kendilerini özdeşleştirdikleri kimlik, Türk kimliğidir…Manav kimliğinin bir diğer yönü, bu kimliğin kırsal temelli oluşudur “324. Genellikle kentlere ya da kasabalara

yakın yerlere yerleşmiş köylülerdir. Bahçecilik ve tarım gibi yerleşik düzenin işleriyle uğraşmaktadırlar. Sünnî Yörükler ise genellikle yerleşik düzene geçmiş Yörükler olup; dağ köylerinde yerleşmişlerdir. Hayvancılık en önemli uğraşlarıdır325.

“…Manavlar kent kültürüne daha yakın olup, daha çok benimsemişlerdir. Oysa,

Yörükler, bazı Yörük geleneklerini ve törelerini sürdürmektedirler”326

.

2.1.3. Yerleşikliğe Geçen Tahtacı Türkmenleri

Kökenleri konusunda uzun yıllar araştırmacıları uğraştırmış olan

Tahtacılar’ın gerçek Türk oldukları ve fazlasıyla Asya âdet ve geleneklerini

korudukları bugün artık kabul edilmiş durumdadır327.

Günümüz Anadolu’sunun bir çok yöresinde ve Ege Bölgesi’nde kalabalık guruplar hâlinde yaşayan Türkmenler, Ağaçeri, Tahtacı gibi adlarla tanınmaktadırlar. Yaygın olarak kullanılan bu Ağaçeri, Tahtacı adları, genelde dağlık

322Nejat Birdoğan, a.g.e., 223 s.

323Turgut Aşkın, Bergama’da Eski Halk Giysileri, Takılar, İnanışlar, Alkan Okul Yayınevi, İzmir,

1999, 17 s.

324Kudret Emiroğlu ve Suavi Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat, Ankara, 2003, 566 s. 325

Ayten Sürür, a.g.e., 16 s.

326

Sürür, a.g.e., 16 s.

ve orman içinde yerleşmiş Türkmen boyları için kullanılmaktadır. Bu adların sürekli uğraştıkları orman ve ağaç işçiliği nedeniyle verildiği varsayılmaktadır328.

Genel bir görüşe göre, Türkler İslâmiyeti kabul ederlerken, Şamanizmle İslâmiyeti sentezlemişlerdir. Özellikle göçebeler bu sentezi kabul ederlerken, kentliler sünnî ortodoks İslâmiyeti benimsemişlerdir. Bu senteze de genel olarak Türkmenlik denilmiştir. Türkmen felsefesinde, şamanist ve İslâmi bazı inançlar harmanlanarak Alevîlik’te de kendisini göstermiştir. Anadolu’daki Alevîliğin diğer İslam ülkelerindeki Alevîlikle yapısal bir benzerliği yoktur. “Üçler’in (Allah-

Muhammed- Ali’nin), Beşler’in (Ehl-i Beyt’in), Yedilerin (Üçler ile Hasan-Hüseyin- Hatice ve Fatma Ana’nın; veya çeşitli rivayetlere göre Hz. Ali’nin yedi neferi veya aşık-ı sadıkları olarak bilinen ve içlerinde Kanber, Selman-ı Farisi, Benan ibn-i Seman, Nusayri gibi kimselerin bulunduğu yedi kişinin; veya Hallac-ı Mansur, Nesimi, Şah Hatai, Pir Sultan gibi yedi şairinin), On iki İmamın, On dört Masum-i Pak’ın, on yedi kemerbestin ve Kırkların etrafında çevrelenmiş olan akidelere ve efsanelere inanmak, Alevi olmanın şartlarındandır. Bunların etrafında çevrelenmiş düşünceler ve değerler yarattığı heyecanlarla birlikte Alevi kültürünün ethosunu oluşturmaktadır”329. İnsan sevgisi felsefesine dayanan Alevilik kendi değerleri

dışındakilere de açık olmakla birlikte, kendi içine kapalı bir toplum yapısını korumaktadır. Alevi toplumu “eline, diline, beline” ilkesi üzerinde bir kültürel kişilik geliştirmiştir. Bu toplumun insanlarında, kendi kendini kontrol yeteneğinin geliştiği ve bu ahlakî modeli yaşamlarında içselleştirdikleri bilinmektedir330

.

Sınırlandırılmış alan araştırması kapsamında kalan bölgede bir çok Tahtacı köyü bulunmaktadır. Ayrıca, kentleşme sürecinde, kent sınırları içinde yer alan Türkmen yerleşimleri bulunmaktadır. İzmir ili örneğinde ele alnıdığında, Doğançay, Naldöken, Bademler, Uzundere, Narlıdere, Güzelbahçe Yaka Mahallesi, Cumaovası Barbaros Mahallesi gibi yerleşimler, geçmişte birer Türkmen yerleşimi olup; nüfus artışı ve kentleşme sonucunda günümüzde kent içi yerleşimler hâline dönüştükleri görülmektedir. Buna karşın geçmişten gelen köklü geleneklerini, töre ve törenlerini günümüzün koşullarına uydurarak sürdürmektedirler. Ayrıca, İzmir ilçeleriyle, Aydın, Manisa il ve ilçe merkezlerinde de aynı sosyal yapıda, inanç ve geleneklerini

328Atilla Erden, “Tahtacıların Günümüz Kültürel Yapılarından İzlenimler”, 1.Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu Bildirileri, Antalya, 1993, 53 s. 329

Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları/ 2104, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2002, 129 s.

330

günümüzde de sürdüren Tahtacı toplulukları yaşamaktadır. Söz konusu yerleşimlerde, köyden kente göç sürecinin son hızla devam ettiği günümüzde, farklı etnik ve kültürel topluluklar geleneksel yapıdaki ortak ögelerin birleştiriciliğiyle bir arada yaşayabilmektedirler. Kentlerde belli bir mahallede topluluk halinde yaşayan Tahtacıların aynı ocağa mensup oldukları Tahtacı köylerindeki gelenek ve göreneklerini benzer şekilde uyguladıkları gözlenmiştir.

Benzer Belgeler