• Sonuç bulunamadı

Gıda Güvenliğinin Üzerindeki Baskılar ve Biyolojik ÇeĢitliliğin Rolü

4. TARIMSAL BĠYOLOJĠK ÇEġĠTLĠLĠK VE GIDA GÜVENLĠĞĠ ĠLĠġKĠSĠ

4.3 Gıda Güvenliğinin Üzerindeki Baskılar ve Biyolojik ÇeĢitliliğin Rolü

Nüfus ArtıĢı, Entansif Üretim ve Gıda Kayıpları

Mevcut monokültür modelinin takip edilmesi durumunda, 2050 yılı itibariyle 9 milyarı aĢması beklenen küresel nüfusu beslemek için ekosistem hizmetleri ve BÇ kaybı pahasına tarım alanlarının geniĢletilmesi ve küresel gıda üretiminin %60 oranında artması gerektiği düĢünülmektedir (Sunderland, 2011; FAO, 2009). Scherr ve McNeely (2005)’ye göre iklim değiĢikliğinin verim üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, bu nüfusu besleyebilmek için doğal habitatların 1 milyar hektarının, tarımsal üretime dönüĢtürülmesi gerekmektedir. Ancak Molden (2007); gıda üretiminin artan nüfusun beslenmesinde yeterli olduğunu, gıda ürünlerinin beslenme dıĢı amaçlar için kullanılması, kentleĢme ve alım gücünün artması ile tüketim tercihlerinin değiĢmesi gibi sebeplerle tarımsal üretimin ve BÇ kaybının artacağını öne sürmektedir.

2050 yılı itibariyle kiĢi baĢına ekilebilir alanın 0,181 hektar’a ineceği tahmin edilmektedir. Mevcut durumda her 8 kiĢiden 1’inin sağlıklı bir yaĢam sürdürmek için gerekli besin miktarını alamadığı düĢünüldüğünde sürdürülebilir, eriĢilebilir ve yeterli gıda üretiminin dünyanın geleceği için hayati öneme sahip olduğu gözler önüne serilmektedir (Ertek, 2014).

ġekil 5. Dünyada Tarım Arazileri, Ekilebilir Alan ve Nüfus GeliĢimi

25 Ete yönelik talep özellikle Hindistan ve Çin’in geliĢen kentsel nüfusu baĢta olmak üzere, refah seviyesi arttıkça küresel olarak artmaktadır. Tahıllar ve yağlı tohumlar hayvan beslemede de kullanılmaktadır (Scherr & McNeely, 2005). Gıda maddelerinin biyoyakıt üretimine yönlendirilmesinin gıda güvenliği üzerinde doğrudan etkisi vardır. Örneğin, 2010 yılında ABD’de 100 milyon tondan fazla mısır, etanol üretiminde kullanılmıĢtır. Etanol üretimi, tahıl ve et üzerinde de fiyat artıĢlarına sebep olmaktadır. Biyoyakıt üretiminin genel olarak enerji güvenliğini artırmadığı; çevre tahribatını, temel besin maddeleri fiyatlarını artırdığı ve böylece gıda güvenliğini tehdit ettiği iddia edilmektedir (Sunderland, 2011).

Sonuç olarak gıdanın önemli bir kısmı, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde farklı nedenlerle kullanılmaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerde gıda kaybının sebebi; çoğunlukla hasat öncesi, hasat sırası ve hasat sonrasındaki hastalık ve zararlılara bağlı kayıplar ile markete zayıf eriĢim iken, geliĢmiĢ ülkelerde bunun ilk sebebi nispeten daha ucuz gıda maddelerinin büyük miktarlarda bulunabilmesi veya yenmeyerek israf edilmesidir. Ġnsan tüketimi için üretilen gıdanın her yıl üçte biri kaybedilmekte veya israf edilmektedir (FAO, 2015h). Tarımsal üretimin tüketim dıĢı kullanımının yeniden değerlendirilmesi ve gıda israfının azaltılması, iĢgücü, sermaye, su ve enerji israfını da sağlayarak arazi dönüĢümü ihtiyacında ve BÇ kaybında azalma ile sonuçlanacaktır (Scherr & McNeely, 2005).

Ġklim DeğiĢikliği

Ġklim değiĢikliğine bağlı etkiler gıda güvenliği için en büyük ve en güncel tehditlerden birisidir. ġiddetli ve öngörülemeyen hava koĢulları tarımsal üretimi olumsuz etkilemektedir. Örneğin, tek baĢına Afrika’daki verimin 2050 yılı itibariyle %30’dan fazla oranda düĢebileceği tahmin edilmektedir. Bu tür bir verim düĢüĢü, fiyat dalgalanmalarına karĢı hassas olan yoksul kesimin gıdaya doğrudan eriĢimini engelleyecektir. Örneğin, Sahra-altı Afrika’da kıtlıkların çoğu, eriĢim olmamasından kaynaklı olsa da, beklenmeyen hava koĢulları ile Ģiddetlenmekte, bu da geçim kaynaklarını etkileyerek gıda güvenliğinin bozulmasına neden olmaktadır (Sunderland, 2011).

Temel gıda fiyatlarındaki yükseliĢten iklim kaynaklı olaylar sorumlu tutulmaktadır. Örneğin; Rusya ve Çin’de kuraklığın, Avustralya, Hindistan, Pakistan ve Avrupa’da sel

26 felaketlerinin tarımsal üretimde yıkıcı etkileri olmuĢtur. Sıcaklık artıĢı ve kötü hava koĢulları özellikle kırsaldaki yoksul çiftçileri etkilemektedir. Satın alma gücündeki düĢüĢlere çok hassas olan insanlar özellikle temel gıda fiyatlarındaki artıĢlara da hassastırlar. 2008 yılında Kamerun ile Haiti’deki gıda ayaklanmaları ve Tunus ile Mısır’daki rejim değiĢiklikleri doğrudan temel gıda fiyatlarındaki fiyat artıĢları iĢe bağlantılıdır (Sunderland, 2011).

Biyolojik çeĢitliliğe sahip çok fonksiyonlu alanlar, Ģiddetli hava koĢullarının etkilerine daha dayanıklı olup “iklim değiĢikliğine karĢı doğal sigorta” rolü üstlenmektedirler. Özellikle küçük iĢletme sistemlerindeki bitkisel ürünlerin çeĢitlendirilmesi; hava koĢullarındaki değiĢikliklere dayanıklılığı artıracak ve “sürdürülebilir tarım” ve “eko-tarım” gibi yaklaĢımlara olan talebe öncülük edecektir. Bu tür yaklaĢımlar doğal ekolojik süreçlere daha çok benzemektedir. Tarımsal sistemlerin daha çeĢitli olması sadece iklim kaynaklı olaylara karĢı direncin artmasını sağlamakla kalmayıp verimi de artırabilecektir. Aslında, küçük ölçekli iĢletmelerin çoğu, kuĢaklar boyunca BÇ dostu tarım uygulamaları yapmıĢ ve bunu çevresel ve iklimsel belirsizliklere karĢı kullanmıĢtır (Sunderland, 2011). Örneğin, 57 farklı ülkede uygulanan bir eko-tarım projesi üzerine yapılan araĢtırma, toprak kalitesinin iyileĢtirilmesi ve biyolojik mücadelenin verimde %80’e varan bir artıĢ sağladığını ortaya koymuĢtur (UN, 2011). Ayrıca, Afrika’da BÇ dostu tarım üzerine yapılan bir inceleme, entegre üretim yöntemlerinin desteklenmesi ile tahıl veriminin %50’den fazla oranda arttığını göstermiĢtir (Sunderland, 2011).

Toplumsal Cinsiyet EĢitsizliği

Kadınlar gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli bir role sahiptir hatta gıda üretiminden ve dağıtımından öncelikli olarak sorumlu olduklarından “hanedeki gıda güvenliğinin bekçileri” olarak nitelendirilebilirler. Dünya çapında yetiĢtirilen gıdanın %50’den fazlasını özellikle küçük ölçekli iĢletmelerde kadınların ürettiği tahmin edilmektedir. Nitekim kadınlar; daha çeĢitli ürünler oluĢturmaya, yerel çeĢitlerle uğraĢmaya ve örneğin BÇ’yi Ģifalı bitkiler açısından kullanmaya daha yatkındırlar. Kadınlar, eriĢim sağlayabildikleri alanları genelde gıda üretimi, beslenme, sağlık ya da diğer amaçlarla gelir sağlamak ve hane halkının refahını korumak için kullanmaktadırlar.

27 Sahra-altı Afrika’daki çiftçilerin %80’ini ve Asya’daki çiftçilerin %60’ını kadınlar oluĢturmaktadır ancak erkeklerin göç yoluyla ve gelir elde etmek için tarım dıĢı kaynaklara yönelmeleri nedeniyle erkeğin payı artmakta, hane düzeyinde veya toplum içerisinde kadının arazi ve kaynaklara eriĢimi erkeklere kıyasla daha aĢağı seviyelerde kalmaktadır (Sunderland, 2011).

Diğer bir boyut ise kadınların “anne” rolüdür. Annenin gıda güvenliği durumunun bozulması, çocukların da yetersiz beslenme ve hastalıklar nedeniyle yetiĢkinlik dönemine kadar sürebilecek etkilere maruz kalmasına neden olarak uzun vadede daha geniĢ bir topluluğun verimliliğini etkileyebilecektir (Osmani & Sen, 2003).

Tarımsal gelirin artırılmasına yönelik kadınları kapsayan yatırım politikaları bulunsa da, çoğu kadın çiftçi krediye ve yayım hizmetlerine eriĢimden yoksundur. Kadın çiftçilerin gıda güvenliğine önemli katkıları bilinmekle beraber, bazı çağdaĢ tarım politikaları ve araĢtırmaları doğrudan kadın çiftçilerin ihtiyaçlarını karĢılamamakta, geleneksel erkek egemen ürün yetiĢtirme uygulamalarına odaklanmaktadır. Tarımsal kalkınma kapsamında bu tür bir “cinsiyet körlüğü” gelecekte gıda güvenliği için büyük bir risk teĢkil etmektedir (FAO, 1998).

Arazi Kullanımı

Tarım arazileri, BÇ bakımından değerli doğal rezervlerdir. Bu bağlamda, ekosistem hizmetlerine önemli katkıları bulunmaktadır. Biyolojik çeĢitlilik-tarım iliĢkisinde arazi kullanım haklarının net olması gerekmektedir. Arazi kullanım hakkı sağlanması gıda güvenliği açısından birkaç Ģekilde önemlidir. DıĢlanmıĢ ve yoksul kesimin arazi kullanım haklarının olmaması, verimsiz bir arazi yönetimi ile sonuçlanarak üretimi düĢüreceği gibi gelir düzeylerini de etkileyerek gıdaya eriĢimini de sınırlandıracaktır.

Yetersiz ve belirsiz kullanım hakkı rejimleri de çevresel hizmetler için yapılan desteklerin dağıtımını ve diğer ödüllendirme mekanizmalarını sınırlandırabilir. Böyle teĢvik programları güvenli kullanım hakkı sağlanması; devlet, özel sektör ve dıĢarda kalan küçük ölçekli çiftçiler de dâhil olmak üzere arazi sahiplerinin kuĢkusuz lehine olacaktır (Sunderland, 2011). Arazi kullanım haklarının, gıda güvenliğine ve gelir düzeyine katkı

28 sağlamasının yanı sıra sosyal iliĢkileri güçlendirdiği ve kültürel değerler ile gücün simgesi olduğu da düĢünülmektedir. Bu sosyal iliĢkilerin kırsaldaki insanların geçimlerine sürdürülebilir katkıları olduğu da ifade edilmektedir (FAO, 2002a).

Tarımsal Yatırımlar

Tarımsal araĢtırma, sulama ve altyapı gibi konulara yapılan yatırımların azalması özellikle BÇ’den ve tarımsal üretimin büyük kısmından sorumlu küçük ölçekli iĢletmeleri ve çiftçileri etkilemektedir (Sunderland, 2011).

Dünya Gıda Zirvesi’nde de tarımdaki yatırımların özellikle sürdürülebilir tarımsal üretim ve verimlilik üzerine olması gerektiği, bu kapsamda özellikle çevrenin korunması ve doğal kaynaklar ile ekosistem hizmetlerinin kullanımına yönelik uygulamaların geliĢtirilip gerçekleĢtirilmesi gerekliliğine vurgu yapılmıĢtır (FAO, 1996). Özel sektörün uzun dönem sorunlardan ve yoksul kesimin üzerindeki olumsuzluklardan ziyade daha kısa süreli faydalara odaklanması da sürdürülebilirlik açısından negatif etki yaratmaktadır.