• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ KESİM: EKONOMİK, SİYASAL VE DİPLOMATİK YÖNLERİYLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ÇÖZÜMLENMESİ

5. EKONOMİK, SİYASAL VE DİPLOMATİK YÖNLERİYLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ÖRGÜT YAPISI VE İŞLEVLERİYLE İLGİLİ SORUNLAR

7.1. Güvenlik Konseyi ve Veto Yetkis

BM’nin altı temel organından (Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Vesayet Konseyi, Uluslararası Adalet Mahkemesi ve Genel Sekreterlik) örgütün temel vazifesi olan “uluslararası barış ve güvenliğin” sağlanması görevi Güvenlik Konseyi’nin üzerindedir. Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisi olan aktörler ise “Dünya Halkları” değil, II. Dünya Savaşı’nı galip tamamlayan devletlerdir. Veto yetkisine sahip ülkelerin diğer bir özelliği ise hepsinin nükleer silahlara sahip olmasıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin geçici on üyesi ise kısmî ve sınırlı söz hakkına sahiptirler. Veto yetkisinin sadece II. Dünya Savaşı galiplerine verilmesi, George Orwell’in deyişiyle “bazıları daha eşittir” kabilinden bir durumu ortaya çıkardı. Temsil aksaklığının diğer tartışmalı yönü ise; her türlü uluslararası müdahalelerini kendi demokratik mekanizmalarıyla meşrulaştırmaya çalışan ABD, İngiltere gibi veto yetkisine sahip ülkelerin, demokratik temsil tüm halklar için söz konusu olduğunda, bunun BM’ye yansıtılmaması konusunda gösterdikleri çabalardır. Milletler Meclisi deneyiminin başarısızlığına bağlı olarak, BM’nin ilk kuruluş yıllarında büyük güçlerin uyumu olmadan herhangi bir sonuca ulaşılamayacağı kanısı hâkimdi. II. Dünya Savaşı’nın galiplerine Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisi bu nedenle verildi. Ama bu, büyük güçler arasındaki görüş ayrılıklarını gideremedi. Bu ülkeler arasındaki çekişmelere ek olarak, örgütün ilk yıllarında temel iki gerginlik

129

alanı daha vardı: Büyük güçlerle küçük devletler arasındaki gerilim ve sömürgeci ile sömürge sonrası bağımsızlığını kazanan devletler ya da sömürge karşıtları arasındaki tansiyon. Küçük devletler ile büyük devletler arasındaki farklı eğilimler kendini en çok Güvenlik Konseyi’ni ilgilendiren oturumlarda gösterdi. Sorun coğrafi ve demografik farklılıklar gözetilerek oluşturulmaya çalışılan Güvenlik Konseyi geçici üyeliği sayesinde çözülmeye çalışıldıysa da; veto yetkisinin sadece büyük devletlerde olması temsil sorunundaki adaletsizliği gideremedi. Ancak BM sistemini hem şekil hem de görevler bakımından yeniden tanımlamak için BM kuruluş şartının değiştirilmesi gerekmektedir. Böyle bir durumda ise, pandora kutusu açılacağından, üçüncü nesil bir Evrensel Örgütün hangi temel değerlere göre kurulacağı ve özellikle de kimin çıkarının, nasıl temsil edileceğine ilişkin tartışmalar bitmek bilmeyecektir. Brezilya ve Hindistan gibi ülkeler Güvenlik konseyinde daimi üyelik isteyeceklerdir. Belki bugünlerde çok konuşulan “medeniyetler çatışmasını” önlemek için, İslam Konferansı Teşkilatı ya da güçlü bir İslam ülkesi için BM’de “veto yetkisi” talep edilecektir. Özetle, BM’nin şartını değiştirmek imkansız değilse bile yakın zamanda oldukça zor görünmektedir.

Genel Kurul oylamalarında her üyenin bir oy hakkı vardır. Güvenlik Konseyi geçici üyelikleri dağılımı coğrafi formüle göre şu şekildedir: 3 Afrika, 2 Asya, 1 Doğu Avrupa, 2 Latin Amerika, 2 Batı Avrupa. Prosedürel konulardaki oylamalarda 9 üyeli bir çoğunluk tarafından karar alınabilmektedir; diğer konulardaki çoğunluk için, beş daimi üyenin onayı gerekmektedir. Genel Kurul’un aksine, Güvenlik Konseyi barış ve güvenlikle ilgili konularda her an buluşabilecek şekilde kurgulanmıştı. Sömürge sonrası oluşan devletler ile Sovyetler’in çöküşünden sonra ortaya çıkan yeni devletlerin BM karar alma ve uygulama mekanizmalarına aktif olarak dahil edilememeleri, sorunlu bölgelerin BM sistemine yabancılaşmasına neden oldu. BM’nin meşruiyetini ve sorunlu alanlarda etkinliğini pekiştirecek en önemli unsurlardan biri, yeni üyelerin karar alma ve uygulama mekanizmalarına daha aktif katılımlarını sağlamaktan geçiyor. Temsil konusundaki dışlama ve çifte standartlar örgütün etkinliğini baltalıyor.

130 7.2.Devlet Dışı Küresel Aktörler

BM’nin temsil konusundaki önemli eksiklerinden biri, ulus-devletlerin, dünya halklarını temsil ettiği ön kabulü anlayışından yola çıkıyor olmasıdır. Ulus-devletler içinde kalan ve ayrıma maruz kalan etnik, dini gruplar, yerel halklar, mülteciler ve bunların yanı sıra belirli amaçlar doğrultusunda devlet yapısı ötesinde küresel düzeyde örgütlenen çevreci, savaş karşıtı, feminist gruplar gibi küresel organizasyonlar BM yapısı içerisinde temsil edilemiyor. BM Güvenlik Konseyi’nin büyük devlet temelli statik ve muhafazakâr yapısı dünya halklarının iktisadi, kültürel, siyasi ve demografik dinamizmini ve hareketliliğini temsil etmekten çok uzakta görünüyor. BM’nin değişen dünya düzeninin temel dinamiklerinde öncü ve itici güç olarak rol alması beklenirken, bu yapısıyla BM, değişim karşısında esnek ve değişken bir tavır sergileyebilmekten çok uzaktır. BM, devletlerin, özellikle büyük güçlerin çıkarlarının temsil edildiği bir organizasyon hüviyetinden çıkarak, bireylerin ve dünya halklarının haklarını, barış ve güvenliklerini sağlayan bir organizasyon niteliği kazanmak zorundadır. Bu doğrultuda devlet dışı aktörlerin de BM karar alma ve uygulama süreçlerine dâhil edilerek onlara temsil hakkı tanınması zorunludur. Bu sorunların çözümü Güvenlik Konseyi’nin yeniden yapılandırılmasından geçiyor. Bunun için öncelikle şu beş reformu gerçekleştirmek şart:

 Veto yetkisinin kaldırılması.

 Daimi üyelerin çift katmanlı bir yapıyla işlemesi. Veto yetkisine sahip olmayan yeni daimi üyelerin Güvenlik Konseyine dâhil edilmesi.

 BM beyannamesinde değişikliğe gidilerek geçici üyelere tekrar seçilebilme hakkı tanınması. Bu sayede bölgesel lider konumundaki bazı geçici üyelere de daimi üyeler gibi ayrıcalıklar tanınabilir, tabii veto yetkisi dışarıda bırakılarak.

 Yeni daimi üyelerin eklenmesi. Alternatif oylama teknikleri geliştirilerek Almanya, Japonya, Hindistan, Nijerya, Brezilya gibi yeni daimi üyelerin eklenmesi.

 Daimi üyeliklerin yeniden dağıtılması. Mevcut beş üyeden bir veya birkaçının daimi üyelikten düşürülerek yeni daimi üyelerin eklenmesi.

131

Tüm bu reform önerilerinin kendi içinde tartışılması gereken sorunları vardır; ancak bunlar netlik kazandığı takdirde Güvenlik Konseyi’ndeki mevcut tıkanmaya açılım getirilebilir. Güvenlik Konseyi’nde yer almayan ülkelere de Ekonomik ve Sosyal Konsey gibi diğer icracı organlarda aktif roller verilebilir. BM’nin temsil sorunu açısından çok daha yapısal ve sorunlu olabilecek reform ise, devlet dışı aktörlerin BM karar alma ve uygulama süreçlerine dâhil edilmesidir. Bu reformların yapılabilmesi için kurumun felsefî ve normatif yapısının tamamen gözden geçirilmesi gerekmektedir. Örneğin devlet dışı dini grupların, etnik grupların veya çeşitli küresel çıkar gruplarının yeni küresel aktörler olarak kabul edilmesi üyeler tarafından çeşitli siyasi ve felsefî tartışmalara neden olacaktır. Sonuç itibarıyla BM’nin temsil açısından daha katılımcı, meşru ve etkin bir şekil alması için bu tartışmaların gündeme gelmesi gerekiyor; aksi halde kurum zamanla anlamsız hale gelecektir. Üzerinde hemen hemen herkesin uzlaştığı temel husus ise, kurumun temsil sorununu çözebilmesi için ciddi bir reform sürecinden geçmesi gerektiğidir.

132