• Sonuç bulunamadı

4. Geçiş: Disiplin Toplumundan Yaşam Üzerindeki İktidara

2.2. Güvenliğin “Olay”la İlişkisi

94

ortamın insanlar için yapay bir doğa oluşturduğu, dolayısıyla onları belirli ölçülerde belirlediği yani “yapaylığın doğa rolü oynuyor olduğu” ilerleyen satırlarda biyopolitika bağlamında yapılacak tartışmada dönmek üzere akılda tutulmalıdır.

Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, “güvenlik, toprak, nüfus” başlığında görece arka planda kalan “toprak” meselesi yönetim açısından da hala önemlidir, yani tamamen konu dışında kalmış değildir. Elbette Foucault, toprağı arazi olarak değil de, yönetimsel bir sorunsal olarak da ele alır. Fakat Elden'in öne sürdüğü gibi, yönetimsellikte ortam kavramı öne çıkıyor olsa da toprak meselesi de hesaplama açısından hala önemlidir. Söz gelimi yönetim, toprağı hakkında, haritalama, sayma, verimliliği ölçme vs. gibi ve kentsel sağlığı değerlendirmek için mekânsal demografi ve epidemiyoloji alanındaki disiplin uzmanları tarafından analiz edilebilecek hesaplanabilir bir bilgiye sahip olmalıdır.209 Dolayısıyla burada bir kez daha hükümranlığa ve yönetime ait kavramları bir arada işlerken görmek mümkündür.

95

17. ve 18. yüzyılda azlık sorunu karşısında alınan önlemler genel olarak hem hukuki hem de disiplinci bir tarzda kurulmuştur. Buradaki genel kaygı, tıpkı şehir örneğinde olduğu gibi azlığı yani azlık “olay”ını daha o gerçekleşmeden önce önlemek, verileri koşullar içerisinde şekillendirmekten ziyade sıfırdan kontrol etmeye çalışmak, onun meydana gelmemesini sağlamaya çalışmaktadır. Alınan önlemler genelde bilinen düzenlemelerdir: fiyatların sınırlandırılması, özellikle biriktirme hakkının sınırlandırılması, malın hemen satılması zorunluluğu, yurtdışına tahıl gönderiminin yasaklanması gibi. Burada, gelişen kapitalist piyasa koşullarının başka türde zorlamaları da mevcuttur, mesela eğer tahıl tarlaları çok verimliyse ve çok geniş alanlara ekim yapılmışsa bu bolluk fiyatların çok aşağı düşmesine ve köylülerin zor durumda kalmasına sebep olur. Bu durumda ekimin sınırlandırılması söz konusudur, bunun tersi durumda ise köylüler tahıl ekmeye de zorlanabilirler. Dolayısıyla burada söz konusu olan; “bir dizi fiyat, biriktirme, ihraç ve ekim sınırlandırması. İnsanlar en azından asgari bir miktarı ekmeye zorlandıkları ya da bazı şeylerin ekimi yasaklandığı ölçüde burada bir zorlamalar sistemi de var.”211 Bu yaklaşım 17. yüzyıl başından 18. yüzyıl başına kadar Avrupa’da hâkim olan yönetim ve ekonomi idaresi teknikleri olarak Merkantilizmin, azlık olayına karşı yaklaşımıdır. Buna göre fiyatlar mümkün olduğunca düşük tutulmalı, böylece şehirdeki ücretler de düşük tutulabilmelidir. Fakat bilindiği üzere 18. yüzyılda bu sistem çözülmeye başlar çünkü Merkantilizmin fiyatların düşük tutulmasını hedefleyen politikası, köylülerin karının minimize edilmesi sebebiyle gelecek yıllardaki ekimleri de etkileyerek azlığın sürekli yeniden üretimiyle sonuçlanacaktır. Böylece Foucault’ya göre

“fizyokratik doktrinin içinden, ekonomik yönetimin ilkesi olarak tahılların dolaşımı ve ticaret serbestisi fikri ortaya çıkmıştır.”212 Bu yaklaşım hiç şüphesiz bir yanıyla fizyokratik yaklaşımın –yani bir ulusta elde edilebilecek biricik ürünün köylü ürünü olduğunu yönündeki yaklaşımın– teorik ve pratik sonucudur. Bununla birlikte Foucault’ya göre bu dönüşüm salt ekonomik bir hamle olarak görülemez, bundan daha fazlasıdır. Yani bu ekonomik düzenleme politik bir tercihtir ve “yönetim tekniklerindeki büyük bir değişimin bir evresidir ve benim ‘güvenlik düzenekleri’ adını verdiğim şeylerin yerleşmesinin öğelerinden biridir.”213

211 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 30.

212 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 31.

213 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s.32.

96

Foucault, azlık tanımını kendisinden aldığı Abeille’in Lettre d’un négociant sur la nature du commerce des grains (Tahıl Ticaretinin Doğası Üzerine Bir Tacirin Mektubu) başlıklı metnini bir bilgi arkeolojisinin içinde değil, iktidar teknolojilerinin bir soybilimi dâhilinde yani yönetimsel stratejiler çerçevesinde ele almak ister. Foucault’nun dikkat çektiği ilk nokta hukuki disiplinci sistemde mutlak olarak kaçınılması gereken ve daha ortaya çıkmadan engellenmesi gereken şey, Abeille için mutlaka kaçınılması gereken bir musibet değildir. Bu fenomeni öncelikle “doğal” bir şey olarak ve ne iyi ne de kötü olarak görmek gerekir. Buna göre;

(…) Çözümlemenin birliğini sağlayan şey, ender bulunma- pahalılık etkileriyle birlikte piyasa değil, toprağın kalitesi, yetiştirmedeki özen, kuraklık, sıcaklık, nem gibi iklim koşulları, bolluk ya da ender bulunma, piyasaya sürülme vb.

mekanizma ve yasalar uyarınca başına gelebilecek ve bir anlamda doğal olarak gelebilecek her şeyle birlikte tahılın kendisidir. Üzerinde etkide bulunulmaya çalışılacak olay, azlık takıntısından çok tahılın gerçekliğidir.214

Şehir örneğinde görüldüğü üzere güvenlik düzenekleri olay sorununa yaklaşımda da verili olanı işleyen, onu olduğu haliyle olmaya bırakan bir tavra sahiptir. Fizyokratik

“doğal” görme tahıllardaki fiyat artışına izin verir, hatta onu teşvik bile edebilir. Bu liberal tavır, gerektiğinde tahılların depolanmasına, gerektiğinde piyasanın hafifletilmesine, doğal dalgalanmaların gerekli görülen taktiklerle yönlendirilmesine imkân verir. Fakat bu çerçevede genel kıtlık sorunu –yani nüfusun geneli açısından açlık sorunu– ortadan kalkmakla birlikte bireysel düzeyde kıtlık sorunu ortadan kalkmaz. “Fakat bu ölmeye bırakmak, yokluğu hülya haline getirmenin ve önceki sistemlerde onu tanımlayan haliyle yekpare bir musibet olmasını engellemenin yoludur.”215 Dolayısıyla azlık olayı iki düzeye sahip olur: kolektif ve bireysel düzeyler, yani nüfus ve bireyler çokluğu düzeyleri. Burada devletin ekonomi politik eylemi için elverişli olan düzey, yani esas alınacak düzey, muhatap ve özne “nüfus”tur.

Nüfusun elverişli düzeyi ile elverişli olmayan –ya da basitçe araçsal olan– düzey arasındaki kırılma, teknolojik ve ekonomik işletmenin içinde, bu bilme-iktidarın [savoir-pouvoir] kendisi içinde meydana gelir. Bu bakımdan burada esas önemli nokta ise merkantilistler ile fizyokratların kolektif özneye yaklaşımlarıdır. Nihai

214 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 36.

215 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 41.

97

hedef nüfus olacaktır. Nüfus hedef olarak elverişlidir; fakat bireyler, birey dizileri, birey grupları, bireylerin çokluğu hedef olarak elverişli olmayacaktır.216

Buna göre merkantilistler nüfusu uyruk/tebaa/halk olarak ele alarak hukuki-disiplinci bir çerçeveye yerleşirken fizyokratlar bu çokluğa nüfus olarak yaklaşmışlardır. Foucault’ya göre egemen dolayımıyla, sözleşme aracılığıyla egemenin kişiliğinde birleşen halk ile güvenliğin esas öznesi olan nüfus arasında ciddi bir niteliksel fark vardır.

Güvenlik teknolojilerinin bir örneği olarak fizyokratların ticaret yönetim modeli böylece hem ekonomik faaliyetlerden etkilenen bir nesne hem de ekonomik süreçlerin denge mekanizmasını bozmamak için belli tarzda hareket etmesi gereken siyasal bir özne olarak nüfusu ortaya çıkarır.217

Nüfusun 18. yüzyıldan itibaren politik özne olarak kazandığı anlamın ayrıntılarına geçmeden önce burada Foucault’nun disiplin ve güvenlik mekanizmalarına ilişkin yaptığı üç tespiti hatırlatmak gerekir: (1) Disiplin esas olarak merkezcildir [centripete], disiplin sıkıştırır [concentre], merkezleştirir [centre], kapatır; hâlbuki güvenlik merkezden kaçar.

(2) Disiplin, tanımı gereği, her şeyi kurala bağlar [reglemente]; güvenlik ise yapmaya bırakır [laisse faire]. (3) Disiplin, yapılması gerekeni her zaman söyler ve burada düzen, yasak olanların fiilen engellenmesiyle kurulur; oysa güvenlik, gerçekliğin düzenlenmesi üzerine kuruludur.218