• Sonuç bulunamadı

4. Geçiş: Disiplin Toplumundan Yaşam Üzerindeki İktidara

2.3. Normlama & Normalleştirme

97

hedef nüfus olacaktır. Nüfus hedef olarak elverişlidir; fakat bireyler, birey dizileri, birey grupları, bireylerin çokluğu hedef olarak elverişli olmayacaktır.216

Buna göre merkantilistler nüfusu uyruk/tebaa/halk olarak ele alarak hukuki-disiplinci bir çerçeveye yerleşirken fizyokratlar bu çokluğa nüfus olarak yaklaşmışlardır. Foucault’ya göre egemen dolayımıyla, sözleşme aracılığıyla egemenin kişiliğinde birleşen halk ile güvenliğin esas öznesi olan nüfus arasında ciddi bir niteliksel fark vardır.

Güvenlik teknolojilerinin bir örneği olarak fizyokratların ticaret yönetim modeli böylece hem ekonomik faaliyetlerden etkilenen bir nesne hem de ekonomik süreçlerin denge mekanizmasını bozmamak için belli tarzda hareket etmesi gereken siyasal bir özne olarak nüfusu ortaya çıkarır.217

Nüfusun 18. yüzyıldan itibaren politik özne olarak kazandığı anlamın ayrıntılarına geçmeden önce burada Foucault’nun disiplin ve güvenlik mekanizmalarına ilişkin yaptığı üç tespiti hatırlatmak gerekir: (1) Disiplin esas olarak merkezcildir [centripete], disiplin sıkıştırır [concentre], merkezleştirir [centre], kapatır; hâlbuki güvenlik merkezden kaçar.

(2) Disiplin, tanımı gereği, her şeyi kurala bağlar [reglemente]; güvenlik ise yapmaya bırakır [laisse faire]. (3) Disiplin, yapılması gerekeni her zaman söyler ve burada düzen, yasak olanların fiilen engellenmesiyle kurulur; oysa güvenlik, gerçekliğin düzenlenmesi üzerine kuruludur.218

98

normalleştirme, norm, normlama kavramlarını ele alıp bunlar arasındaki ayrımları netleştirir ve bunların güvenlik düzenekleri açısından anlamını ortaya koymayı dener.

Disiplinin normalleştirdiği neredeyse kesin olarak kabul edilmiştir fakat Foucault şimdi bunun esasen normalleştirmeden ziyade bir “normlama” (normation) olduğunu ifade edecektir. Disiplinci modelde normal olanla anormal olan arasındaki fark, normal olanın bir norm aracılığıyla belirlenmesiyle olur. Yani norm, normal olana göre önseldir.

Disiplinci teknikte normal olana varma, ancak bir norm aracılığıyla olabileceği için, normun bu öncelikli yanına vurgu yapmak için Foucault burada olanı normlama olarak adlandırır. Bu da Foucault’ya göre Kelsen’in işaret ettiği “her yasa sisteminin bir normlar sistemine bağlandığı” şeklindeki tezden son derece farklıdır. Çünkü Foucault’nun göstermeye çalıştığı şey, her yasanın bir normu kodladığı doğru olsa bile, normalleştirme tekniklerinin nasıl olup da bazı durumlarda onun “karşı istikametinde geliştiklerini gösterebilmektir.”219 Dolayısıyla Foucault bir kez daha iktidar ilişkilerinin yasa ve kurumların berisinde, onların altında yatacak biçimde işlediğini ve kendine ait bir var oluşa sahip olduğuna da işaret etmiş olur. Yalnız düşünür Toplumu Savunmak Gerekir’de normun sadece disiplinci iktidarın kullanımında olmadığını, aynı zamanda biyo-iktidar açısından da önemli olduğunu da ileri sürmüştür. Buna göre norm hem bireysel bedenlere, hem de yer yer nüfusa uygulanan bir şeydir. Dolayısıyla normun kullanımı da iktidar taktikleri açısından geçişlidir. “Aralarındaki bütün farklara rağmen, Foucault biyo-iktidarın disiplinci iktidar mekanizmalarının zayıflamaları pahasına değil, onlarla işbirliği içinde ve hatta onların içinde işlediğini vurgular.”220

Güvenlik düzeneklerinin normalleştirme açısından ele alınması için Foucault, yakın geçmişte dünyanın içinde bulunduğu durum açısından son derece güncel de olan bir örneği, salgın hastalık yani çiçek hastalığı örneğini ele alır. Foucault’nun çiçek hastalığının güvenlik düzenekleri tarafından ele alınışına dair, yani ona yönetimsel rasyonalitenin yaklaşımına dair tespitleri, bugün hepimizin aşina olduğu vaka, risk, tehlike gibi kavramların doğumuna işaret ederek son derece verimli bir kaynak sunar.

219 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 50.

220 Koyuncu, “Foucault’nun Siyaset Felsefesinde Biyopolitikanın Doğuşu”, s. 40.

99

Yönetimsel rasyonalite ve biyopolitikanın tüm politika ve siyaset sahnesini günümüzde nasıl işgal etmiş olduğu çiçek hastalığı örneği üzerinden mükemmelen doğrulanır.221

Çiçek hastalığıyla birlikte söz konusu olan çiçekleme ve aşılama pratikleriyle birlikte Foucaultcu biyopolitika anlayışının hâkim olduğu dünyaya tam bir giriş yapıldığını ifade etmek muhtemelen yanlış olmayacaktır. Çünkü bu andan itibaren mekân ve olay (şehir ve azlık) meselelerinde altta yatan temel eğilimin, yani güvenlik düzeneklerinin yerleşik hale gelişinin ve yönetimsel rasyonalitenin yerleşmesinin temel özne ve nesnesi görünür hale gelir: nüfus. Nüfusun ortaya çıkıp biyolojik varlığıyla tıp ve istatistik üzerinden ele alınıyor oluşu Foucault’nun şimdiye dek yaptığı tüm analizlerinin birlikte işleyişini göz önüne seren bir olgudur. Deliliğin özneleşme sorunu bağlamında ele alınması ve psikiyatrinin modern bir insan bilimi olarak konumu, genel olarak insan bilimlerinin ve insanın bilgiyle ilişkisinin nasıl altta yatan bir paradigma dönüşümüne işaret ettiği, istatistiğin konumlandırılışı, politikanın artık kralın kellesi uçurulmadan düşünülemeyeceği fikirleri vb. Tümü yönetimsellik ve biyopolitika kavramlarıyla birlikte modern devletin bir analizini aşarak çağdaş insanlık durumu üzerine eleştirel bir hakikat politikasına ya da eleştirel bir şimdinin ontolojisine222 dönüşür.

18. yüzyılda çiçek hastalığı karşısındaki genel tavır önceki yaklaşımlardan ciddi bir kopuşu ifade eder. Cüzzam ve veba örneklerinden farklı olarak çiçek hastalığına karşı uygulanan aşılama pratikleri ve genel olarak hastalığın kavranışı biyopolitikanın yerleşmesine işaret eder. Burada artık kapatma ya da dışlama pratikleri yerine hastalığı

“doğal” bir gerçeklik olarak ele alan ve hastalığı yayılma hızı, öldürücülüğü, aşının etkileri üzerinden istatistiki olarak izleyen bir güvenlik tertibatları silsilesi söz konusudur.

Hastalığın “nüfusa” etkileridir burada söz konusu olan. Disipline dayalı mekanizmalar hastalığın kendisiyle ilgilenirken güvenlik tertibatları “sağlıklılar ve hastalar arasında bir ayrım gözetmenin yanı sıra, buradan hareketle nüfusu bir bütün olarak ele alır ve ‘normal’

bulaşmanın, ölüm oranlarının ve benzerlerinin bu süreklilik içerisindeki yerini saptar.”223 Dolayısıyla güvenlik mekanizmaları, diğer iki örnekte de görüldüğü gibi hastalığı bir

221 İlerleyen sayfalarda ele alınacak olan güvenlik (teknoloji) ve özgürlük (dolaşım) meseleleriyle birlikte yaşadığımız salgın hastalık örneğinin, Foucault’nun bazı tespitlerini, belki de onun hayal bile edemeyeceği ölçüde doğruladığını söylemek muhtemelen abartılı olmayacaktır.

222 Aydınlanma

223 Lemke, Politik Aklın Eleştirisi, s. 269.

100

gerçeklik, bir veri olarak alarak onun üzerinde işlemde bulunur fakat dahası da vardır.

Bunun temel sebebi, egemenlik ve yönetimin nihai amaçlarında, hedeflerinde de kendisini gösterir. Egemenlik için amaç, “hukukun otoritesi” mekanizması aracılığıyla kendini korumaktır. Güvenlik toplumu ise yönetimsel bir akla göre işlediği için hükümetin aksine, ilgi odağı zenginlik ve kaynaklar, yaşam biçimleri gibi tüm çeşitliliğiyle insan ilişkileridir: sadece arzularıyla ve özgürlüğüyle insan yaşamı değil, insan durumunun savunmasız olma eğiliminde olduğu beklenmedik durumlar (örneğin kazalar, salgın hastalıklar, kıtlıklar vb.) her daim yönetimin ilgi odağıdır.224 Burada

“biyopolitik” bir tarzda ele alınan nüfusun bir dizi istatistikle ele alındığı, bireye karşı

“nüfusun” hastalıkla mücadelesinin konu edildiği görülür. Hastalıkla mücadele, hastalığın bulaştığı kişi sayıları, hangi yaş ve cinsiyet gruplarının daha fazla enfekte olduğu, ölüm oranları gibi veriler üzerinden işler. Bu sebeple 18. yüzyılda çakışan, tıp başta olmak üzere insan bilimlerindeki gelişmeler, yönetimsel rasyonalitenin yerleşmesini beslerken biyopolitikanın geri dönülmez bir biçimde hâkim politik kavrayış olmasını sağlamışlardır. Çünkü biyopolitika, sadece politikanın nesnesinin değişip nüfus ve yaşam olması değildir; biyopolitika, politikanın (hatta kavram kökenlerinden hareketle bir ayrım yapılması meşru kabul edilecekse siyasetin de) hepten yerini alır.

2019 yılında ortaya çıkan Koronavirüs pandemisi sebebiyle tüm dünyanın gündemine giren kimi kavramlar 18. Yüzyıldaki çiçek hastalığı salgınıyla ve modern anlamlarıyla kullanıma girmişlerdir: vaka, risk, tehlike ve kriz. Foucault’nun analizine göre vakaların, risklerin ve tehlikelerin hesaplanması son derece modern bir görüngüdür ve nüfusun ele alınmasıyla ilişkilidir. Söz gelimi 18. yüzyılda yapılan istatistiklere göre çiçek hastalığına bağlı normal ölüm oranı (yani beklenen ölüm oranı) 7782’de 1’dir ve genel olarak bu istatistikler birbirleriyle tutarlıdır.225 Burada normal (normal ölüm oranları gibi), disiplinci sistemdeki gibi bir norma göre değil, şeylerin verili ve doğal işleyişlerine göre, veriye göre belirlenmiştir. Anormal olan, normal eğriye kıyasla ortaya konacaktır, söz gelimi üç yaşın altındaki çocuklarda çiçek hastalığı çok daha hızlı yayılmaktadır ve hedef bu oranı tamamen düşürmek değil de normal sınıra çekmektir.

Tıpkı koronavirüsün 1’den fazla kronik hastalığı bulunan kişilerde sağlıklı bireylere göre çok daha ölümcül seyretmesi gibi ki burada da hedef kronik hastalığı bulunanların da

224 Smart, Michel Foucault, s. 126.

225 Foucault, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 56.

101

hastalığı sağlıklı kişilere benzer belirtilerle yani normal orana göre geçirmesini sağlamaktır. Dolayısıyla güvenlik düzenekleri açısından,

Bu dağılımların kendileri norm görevi görür. Norm diferansiyel normallikler içerisindeki bir oyundur. Birincil olan normaldir ve norm buradan çıkarsanır veya normun sabitlenip fiili rolünü oynaması, bu normallik incelemesi sayesinde olur.

O halde, burada söz konusu olanın artık bir normlama değil, daha ziyade dar anlamında bir normalleştirme olduğunu düşünüyorum.226