• Sonuç bulunamadı

Günümüzde Kullanımı Devam Eden Sözcükler

2. SES BİLGİSİ

4.1. Günümüzde Kullanımı Devam Eden Sözcükler

( ء ) هاويأ (ʾeyvāh ):

Osm. T. هاويا eyvah “eyvah” (<Far. eyvāh): “Beklenmedik, kötü, hoşa gitmeyen bir haber veya olay karşısında duyulan acınma, üzülme sözüdür”.

Cez.A. :“Öyledir” anlamında kullanılan bir doğrulama veya onaylama sözü, evet”:

أ يه يداه هاوي .

ʾ eyvāh! Hādî hiya. Evet! İşte bu. زيلڤنا

(ʾingiliz):

Osm. T.زيلگنا ingiliz “ingiliz” : “İngiltere halkından olan kimse”.

CezA. : “İngiltere”:

لال حورن باح نڤ

زيل Ḥāb nrōḥ l-engiliz.

İngiltere'ye gitmek istiyorum.

(ب)

صاّباب (bābbāṣ):

Osm.T. س papas “papaz” (<Far.اپاپ papaz): “Hristiyan din adamı, peder”.

Cez.A. : Aynı anlam:

فازب نياك ناك رامعتسلاا تقو يف لا اّباب ف نيص ي ريازجلا

Fî wäḳt lʾ-istiʿmār kān kāyen bzēf bābbāṣîn fî l-cäzēayir.

16 Sözcükler Arap alfabetik sıraya göre yazılmıştır. Osmanlı Türkçesi transkripsiyonun yanında bugünkü Türkiye Türkçesini karşılığı verilmiştir.

Fransa’nın Cezayir’i işgal ettiği dönemde Cezayir’de çok fazla papaz vardı. (bābānî ):

يناباب

Osm. T. هننآ اباب baba ānne : “Babanın annesi” Cez.A. : “Babanın ve annenin babası”

رادل حورن بحن يناباب دنع

. Nḥb nūrḥ ʿend dār bābānî.

Dedemin evine gitmeyi çok severim. روباب (l-bābōr):

Osm.T. روباو vapur “vapur” (< Fr.vapeur): “Su buharı gücüyle çalışan gemi”.

Cez.A. : “Her hangi bir geminin türü”.

روبابلا يف انبكر و اباب عم رحبلل تحر .

Ruḥt l-elbḥar mʿa bābā we rkebnā fî l-bābōr. Babamla denize gittik ve vapura bindik. شوباب (bābūş) :

Osm. T. شوپاپ papuş “pabuç” (<Far. pāpūş): “1-Ayakkabı. 2- Masa, sandalye vb. mobilyaların ayaklarına takılan metal veya plastik eklenti”. Cez.A. : “Kış terliği, pantufla”:

شوبابلا وسبلن مزلا رادلا يف لاحلا درب .

Bräd l-ḥāl fî dār lēzem nälbes l-bābūş.

Artık havalar soğdu evde pantuflayı giyimeliyiz. دوراب (bārūd):

Osm. T. توراب barut “barut” (< Far. bārūd): “Ateşli silahla bir merminin atılmasına veya herhangi bir aracın fırlatılmasına yarayan, patlayıcı madde”.

Cez.A. : Aynı anlam:

اميد دورابلا سارعلاا يف رضاح

Fî l-äʿrēs dîmā ḥāḍar bārūd. Düğünlerde barut olmazsa olmaz. رازاب (bāzār):

Osm. T. رازاپ pazar “pazar” (<Far. bāzār ): “1-Satıcıların belirli günlerde mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yer. 2- Belli bir şeyin satıldığı yer. 3- Alışveriş”:

Cez.A.: “Avrupa tarzında büyük ticaret evi, alışveriş merkezi”:

ديدج رازاب لح حرابل .

L-bēreḥ ḥäl bāzār cdîd. Dün yeni bir mağaza açılmış. ةنيزاب (bāzîna):

Sözlükte yer almamaktadır. Ancak bazina alaçatı (izmir) bölgesine has bir yemeğidir.17

Cez.A. : “Bir lapa türü”:

ةنيزابلا رضحت فرعت يتدج .

Cedetî täʿref tḥäḍar l-bāzîna. Ninem güzel bazina yapar. ةلاب (bāla):

Osm. T. لااپ pala “pala” (<İt. pala): “Kavisli, kısa, uç bölümü geniş, kabzasına doğru daralan bir tür kılıç”.

Cez.A. : Aynı anlam:

لمرلا وملن هاب ةلابلا مزلا .

Lēzem l-bāla bāh nllamū rmäl.

Bu kumu toplamak için palaya ihtiyacımız var. ةلاب (bāla) :

Osm. T. لااپ pala “pala”: “Eski, kullanılmış eşya veya giysi”.

Cez.A. : Aynı anlam:

شق يرشت شديز ام ةلابلا

. Mazîdş täşrī ḳäş l-bāla.

Pala kıyafetleri alma yine. وطلاب (bālṭō):

Osm. T. وطلاپ palṭo “palto” (< Fr. paletot) : Soğuk havalarda öbür giyeceklerin üstüne giyilen kalın kumaştan giysi”:

Cez.A. : Aynı anlam:

وطلابلا سبلن مزلا لاحلا درب .

Bräd l-ḥāl lēzem nälbes bālṭō.

Havalar soğudu paltoyu giymem lazım. ةزولاب (bālūza):

Osm. T. هدولاپ palulde “ palude” (< Far. pālūlde) “nişastalı tatlı”18

Cez.A. : Aynı anlam:

ةزولابلا عت ةيلحتلا شراد ام يل شناك ام

Mē kēnäş lî mē dērş täḥliya täʿ l-bālūza. Paluze tatlısını yapmayan kalmadı. ويناب (bānyū):

Osm. T. ويناب banyo “banyo” (<İt. bagno): “1-Yapılarda, içinde yıkanılan bölüm. 2- Banyo küvetinde yıkanma işi”.

Cez.A. : Kulplu derin leğen:

18 İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Lugatı, İstanbul, 2010, s.1003’den alınmıştır.

وينابلا ودن مامحلل وحورن يك .

Kî nrūḥū le-lḥämm nädwū l- bānyū.

Hamama gidince kulplu derin leğeni alıyoruz. ياب (bēy):

Osm. T. گب bey “bey”: “1-Erkek adlarından sonra kullanılan saygı sözü. 2-Erkek özel adları yerine kullanılan bir söz. 3- Eş, koca, Erkek sıfatlarının hemen arkasına eklen. 4- Komutan, Zengin, ileri gelen kimse, bay Küçük bir toplumun veya küçük bir devletin başkanı”: Cez.A. : “Küçük bir toplumun veya küçük bir devletin başkanı anlamına gelmektedir”:

ياب دمحا وه ةنيطنسق يف مكح ياب رخا .

ʾāḫär bēy ḥkäm ḳsantîna huwa Aḥmed Bēy. Ahmet Bey Konstantin’in son beyidir.

كلياب (bēylek):

Osm. T. كلگب beylik “beylik” : “Merkeze tam bağlı olmayarak bir beyin yönetimi altındaki ülke, emîrlik, emaret, mirlik”.

Cez.A. : Bu Sözcük ilk geçişinde asıl anlamı muhafaze etmekteydi ancak günümzde devlet kurumu anlamı kazanmıştır:

كليابلا دنع مدخي يمع . bēylek -ʾend l äm d ḫ ä ʿami y

Amcam devlete çalışıyor.

(bäḫt): تخب

Osm. T. تخب baḫt “baht” (<Far. baḫt): Şans. Cez.A. : Aynı anlam:

ʿendek l-bäḫt ki ʾendek ḫadma şāba kîma hādî. Böyle havalı bir işe sahip olduğun için çok bahtlı birisin.

لغرب (burġul):

Osm. T. روغلوب bulġur “bulgur” : “Kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra kırılan buğday”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ءادغلل لغرب ريدن زورلا ةصلاب يف مويل . ul ġ bur āaa d ġ -r l î z nd ō set r ā m fi bl ū Ly

Bugün öğle yemeği için pirinç pilavı yerine bulgur pilavı hazırladım. (barkēt):

تاكرب

Osm. T. تاكرب bereket “bereket” (<Ar. bereket): “İyi ki, neyse ki, iyi bir rastlantı sonucunda”.

Cez.A. : Yeter anlamına gelen bir tabir:

ريخسمتلا داه نم تاكرب !

Barkēt men hād tmäsḫîr! Yeter artık bu saçmalık!!

): ō barn ( صونرب

Osm. T. زونروب burnuz “bornoz” (<Ar. burnūs): “1-Banyodan çıkarken kurulanmak için kullanılan, önden açık, havludan yapılmış giyecek. 2-Kuzey Afrika'da Berberilerin giydikleri başlıklı, geniş, kısa kollu bir üstlük”. Cez.A. : “Kuzey Afrika'da Berberilerin

giydikleri başlıklı, geniş, kısa kollu bir üstlük. Bu sözcük kökü Arapça fakat Cezayir”de Türkçenin anlamı ile kullanılmaktadır” .

اميد صونربلا سبلي يدج .

ōṣ barn -yelbes l î ced ma î D

Dedem daima bornozu giyer. ةلوطشب (başṭōla):

Osm. T. وطشپ pişṭov “piştov” (< Bulg. piştov): “Osmanlı ordusunda bir süre kullanılan, paçavrayla sıkıştırılmış barutu horozunda bulunan çakmak taşı ile ateşleyip kurşun bilyeyi atan, kısa namlulu, tek atış yapılabilen bir tabanca türü”

Cez.A. : “Tabanca”.

ةلوطشبلاب ديصي يدج لازام .

Mēzēl ceddî yṣayed bel başṭōla. Dedem tüfekle avmayı sever.

ريكشب (bäşkîr):

Osm. T. ريكشپ pişkir “peşkir” (<Far. pīşgīr):

Genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu”.

Cez.A. : Aynı anlam:

اب فشن كهجو لسغت ام ارو بل

ريكش . Wrā mā taġsäl wachek naşf belbäşkîr.

Yüzünü yıkadıktan sonra peşkirle kurula. ):

bäşmē ( قامشب

Osm. T. قامشاب başmaḳ “başmak”: “Ayakkabı”. Cez.A. : “Ev terliği”:

قامشبلا سبلا و طابصلا يحن رادلل لخدت يك . ḳ bäşmē -wlbes l ṭ ā sab î ḥ r ne ā ld l o tedḫ î K

جارقب (bḳrāc):

Osm. T. جارقاب baḳrac “bakraç”: “Çoğunlukla bakırdan yapılan küçük kova”.

Cez.A. : “Küçük kova”: ياتلاب رمعت جارقبلا . . y ē bt rāc ḳ b ammar ʿ T

Bakraç çayla dolmuştur. شيشقب (baḳşîş):

Osm. T. baḫşiş ششخب “bahşiş” (<Far. baḫşiş): “Yapılan bir hizmete ödenen ücretten ayrı olarak fazladan verilen para, kahve parası”. Cez.A. : Aynı anlam:

شيشقب يلخي اميد يف معطملا . . ʾam ṭ fel ma şîş ḳ ba î al ḫ y ā m î D

Restoranlarda her zaman bahşiş bırakır. ةولاقب (bāḳlāwa):

Osm. T. اولقاب baḳlava “baklava”: “Çok ince yufkadan yapılarak arasına kaymak, fıstık, ceviz, badem vb. Konulup pişirilen ve üzerine şeker şerbeti dökülen bir tatlı türü”.

Cez.A. : Aynı anlam. Ayrıca son dönemlerde baklava sözcüğü yakışıklı anlamı da kazanmıştır.

لسعلاب ةولاقابلا تيقس .

Sḳît l-bāḳlāwa belʿsel.

Baldan yapılan şerbeti baklavanın üzerine gezdirdim. شوكب (bakūş):19

Osm. T. شودرب berduş “berduş” (<Far. berdūş):

“Başıboş, serseri kimse”: Cez.A. : “Dilsiz”: شوكب انراج Cārnā bakūş. Komşumus dilsiz. كلاب (bēlēk):

Osm. T. هكلب belki “belki” (<Ar. bel+ < Far. ki): “Olabilir ki, muhtemel olarak”:

Cez.A. : Aynı anlam:

ونلا بصت كرد كلاب ميغم وجلا .

Caw mġayem bēlēk tṣob nawu. Hava bulutlu belki yağmur yağacak. ايجاطلب (balṭācîyā):

Osm. T. یج هطلاب baltacı “baltacı”: “1- Balta yapan veya satan kimse. 2-Odun kırıcı. 3-Yangın söndürme kuruluşlarında balta kullanan er, baltalı, Önceleri sefer sırasında çalılık ve ormanlık yerleri temizlemek, yol açmak, çadırları kurup kaldırmak, yükleri bindirip indirmekle, sonraları kızlar ağasına bağlı olarak sarayı korumak ve sarayın dış hizmetlerini yapmakla görevli kimse, baltalı”.

Cez.A. : Soygun, haydut :

ايجاطلبلاب رمعم قاقزلا اده . ya ācî ṭ bal ammar bel ʾ m ḳāḳ z ā Had

Bu sokak haydutlarla dolu. كاروب (būrēk):

hamurun veya yufkanın arasına, peynir, kıyma, ıspanak vb. konularak çeşitli biçimlerde pişirilen hamur işi”.

Cez.A. : Aynı anlam:

كاروبلا نياك مزلا ناضمر يف .

Fî Ramḍān lēzem kēyen l-būrēk.

Ramazan ayında her gün börek yaparız . زوبي (ybawaūz):

Osm. T. زوب boz “boz”: “Kül rengi, gri”.

Cez.A.: Bu sözcük Cezayir Arapçasına “y” harfi alarak fiil işlevi kazanmıştır. ilk geçişinde gri anlamı taşımış ve hava bultlu/kapalı (CezA. hava boz) ifade etmek için kullanılmıştır. Günümüzde kapanmak anlamına gelmektedir.

يركب وزوبي هلاع تناوحلا داه !

Hād l-ḥānüt ybawaūz bäkrî!

Bu mağaza neden erken kapanıyor ki!

طوب (bōṭ):

Osm. T. طوب bot “bot” (<Fr. botte): “Uzun konçlu, kapalı ayakkabı”.

Cez.A. : Aynı anlam:

طوب تيرش ديدج

ءاتشلل . Şrît bōṭ cdîd l-ştāʾ.

Kış için yeni bot aldım. لاقوب (būḳāl):

Osm. T. لاقوب boḳal “potkal” (<İt. boccale):

bildirmek için gemilerden denize salınan, içinde mektup olan şişe”.

Cez.A. : “Toprak ibrik”:

لاقوبلا يف ءاملا برشن بحن . āl ḳ ū b fî āʾ b nşrob lm ä ḥ N

Toprak ibrikten su içmeyi çok severim. يلاهوب (būhālî):

Osm. T. هلادوب budala “budal” (<Ar. budalā):

Zekâca geri olan (kimse), alık”.

Cez.A. : “Aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun, deli”:

ةيلاهوب وباحص .

Ṣḥābü būhālîya.

Onun arkadaşları deli insanlardır. يابرليب (beylerbēy):

Osm. T. ىگبرلگب beylerbeyi “beylerbeyi”: “Sancak beylerinin başı”.

Cez.A. : Bu Sözcük günümüzde sadece tarihi alnlarda kullanılmaktadır : ليب لوا وه سوربرب ر ازجلا يف انمكح ياب ري . Barbarüs huwa ʾawal beylerbēy ḥkäm fî l-cäzēayir. Hayreddin Barbaros Cezayir’in ilk bylerbeyiydi.

(ت) يزرت (terzî):

Osm. T. یزرت terzi “terzi”: “Giysi biçip diken kimse, dikişçi”.

يزراتلا دنع ةزولب تطيخ Ḫayat blüzaʾend terzî.

Terzide güzel bir elbise diktirdim. زارت (tärēz):

Osm. T. زرچ çerez “çerez” (<Far.çaras): “1-Asıl yemekten sayılmayan, peynir, zeytin vb. yiyecekler. 2- Yemek dışında yenilen yaş veya kuru yemiş vb. şeyler, atıştırmalık”.

Cez.A. : Bu Sözcük anlam darlamasına uğramış, Türkçenin ikinci anlamı taşımaktadır:

زارت وريدن ماع سار لك .

Kul rās ʾām ndîrū tärēz. Her yılbaşında çerez yaparız. ةيبرت (tärbya):

Osm. T. هيبرت terbiye “terbiye” (<Ar.terbiye): “1-Eğitim. 2- Eti, pişirmeden önce çeşitli baharatlar : yağ, salça vb. şeyler içinde bir süre bekletme. 3- Bazı yemeklerin suyunu türlü yollarla koyulaştırma. 3-Görgü,Hayvanı alıştırma”.

Cez.A. : “Bir yemek türü. bu sözcük kökü arapça ancak arapçada anlamı eğitimdir. Yani sözcük Arapçadan türkçeye geçerken anlam genişlemesine uğramış, cezayir arapçasına tekrar dönmüştür”:

يتادج اهريد يل ةيبرتلا بحن .

Nḥäb tärbya lî dîrhā cädētî.

Nenenim pişirdiği terbiyeyi çok severim. كانرت (tärnēk ):

Osm. T. قانرط ṭırnaḳ “tırnak”: “1- İnsanda ve birçok omurgalı hayvanda parmak uçlarının dış bölümünü örten boynuzsu tabaka. Gemi

demirinin ucundaki yassı parça”.

Cez.A. : Bu sözcük hem fiil hem isim olarak kullanılmaktadır. Rahatsız etmek anlamına gelmektedir:

كانرتلا نم اكرب .

Barkā men tärnēk.

İnsanları rahatsız etmekten vazgeç. مادزت (täzdām):

Osm. T. نادزج “cüzdan” (<Ar. cuzʾ + < Far. -dān): Para, kâğıt vb. koymaya yarayan küçük çanta”:

Cez.A. : Aynı anlam:

مادزت يف يدراوص .

Ṣwārdî fî täzdām. Param cüzdanın içinde. رشاقت (tḳāşär):

Osm. T. ريشقاچ çaḳşır “çakşır” : “Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan bir tür erkek şalvarı”. Cez.A. : “Çorap”: و طابص تيرش رشاقت Şrît ṣabāṭ wä tḳāşär.

Yeni ayakkabıyla çorap aldım. (tälva):

Osm. T. هولت telve “telve”: “Fincanın dibine çöken kahve tortusu”.

Cez.A. : Aynı anlam:

قيربلا يف ةولتلا ريغ يقاب .

Bāḳî ġair tälva fî lebrîḳ.

Kahve sürahisinde tek telve kaldı. ةرجنت (täncra):

Osm. T. هرجنت tencere “tencere” (<Ar. tancara): İçinde yemek pişirilen, kapaklı, genellikle metal kap”.

Cez.A. : Aynı anlam:

تبيط ةرضخلا عت ةلكام ةرجنتلا يف

Ṭayabt makla tä ʿ l-ḫoddra fî täncra. Tencerede sebzeli yemek pişirdim.

(ج) ةمزج (cazma):

Osm. T. همزيچ çizme “çizeme”: “Koncu diz kapaklarına kadar çıkan bir ayakkabı türü”. Cez.A. : Aynı anlam:

سبلن مزلا درب لاحلا ةمزجلا

. Bred l-ḥāl lēzem nälbes l-cazma.

Havalar soğudu çizme giymem lazım. ةوزج (cēzva):

Osm. T. هوزج cezve “cezve” : “ Kahve pişirmeye yarayan, saplı, küçük kap”.

قل ه ةنينب ةوزجلا عت ةو .

L-ḳahwa tä ʿ cēzva bnîna.

Cezvede hazırılan kahve çok lezzetli olur . ( چ ) لاطچ (çaṭāl):

Osm. T. لاتاچ çatal “çatal”: “Dallı olan şeylerin her kolu”. Cez.A. : “Askı”. ينمزلا چ يعات ةجمقللا لاط Lēzemnî çaṭāl l-ḳmeca taʿ î.

Benim gömleğim için bir askı lazım.

قاچبچ (çäbçāḳ ):20

Osm. T. قاچپچ çapçaḳ “çapçak”: “Ağaçtan oyularak yapılmışsu kabı, çamçak”.

Cez.A. : “Hamam için kullanılan su kabı”: ىسنت كلاب مامحلل حورت ام لبق چ

ب قاچ . Ḳbel ma trōḥ l-elḥämēm belēk tänsa çäbçāḳ.

Hamama gitmeden önce çapçak almayı unutma. كارچ (çärēk ) :

Osm. T. كروچ çörek “çörek”: Az yağlı, bazen şekerli ve yumurtalı, gevrekçe bir hamur işi”.” Cez.A. : “Bir kurabiye türü”:

وريدن ديع لك چ

كار Kul ʿ îd ndîrū çärēk.

Her bayram çörek yaparız. چ

ويجوي (çîvçîv):

Osm. T. ويجويجcivciv “civciv”: “Kümes hayvanlarının yumurtadan yeni çıkmış yavrusu”.

Cez.A. : “Çocuk dilinde kuş”:

ويجويچ ولولوقي روفصع وفوشي يك راغصلا دلاولا Lawlēd sġār kî yşūfū ʿosfōr yūḳlūlū çîvçîv.

Çocuklar kuşu görünce civciv derler.

( ح ) يجاولح (ḥalwēcî):21

Osm. T. ىجاولح ḥelvaci “helvacı” “Helva yapan veya satan kimse”.

Cez.A. : Pasta yapan veya satan kimse:

ريد امام يجاولحلا عت يز وطاق

. Māmā dîr gāṭō zi tä ʿ ḥalwēcî.

Annem pastaneci kadar güzel pasta yapar. يجمامح (ḥämēmcî)22:

Osm. T. ىجمامح ḥamamcı “hamamcı”: “Hamam işleten kimse”.

Cez.A. : Aynı anlam:

يجمامح انراج . Cārnā ḥämēmcî. Komşumuz hamamcı. ( خ ) يجربخ (ḫabärcî):

Osm. T. یجربخ ḫaberci “haberci”: “Haber getiren kimse, ulak”.

Cez.A. : vatan haini:

21 Bu sözcüğün karşılığı Bencheneb’in çalışmasında يجاولح şeklinde verldi

ةيجرابخلا فازب نياك ناك اسنرف تق و Wḳat frāns ā kān kāyen bzēf el-ḫabärcîya.

Fransızlar döneminde vatan hainleri çok vardı . يجادرخ (ḫordēcî):

Osm. T. یجهدرخ ḫordeci “hrdacı”: “Hurda alıp satan kimse”.

Cez.A. : Aynı anlam.

لا اهيدي بح ةميدقلا ةلباطلا يداه يجادرخ

. Hadî ṭābla le-ḳdîma ḥäb ydîhā lḫurdēcî.

Hurdacı bu eski masayı almak istedi.

ةدرخ (ḫorda):

Osm. T. هدرخ ḫorde “hurda” (<Far. ḫorde): “İşe yarayamayacak derecede bozulmuş, zarar görmüş”.

Cez.A. : Aynı anlam:

اده وكلابلا ةدرخلاب رمعم .

Hädā l-bālkū mʾamer bel- ḫorda. Bu balkon hurdalarla dolu . ةلياطخ (ḫṭāyla):

Osm. T. هليااطخ ḫaṭā ile “hata ile”: “kasıtsız, farkında olmadan”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ةلياطخ تعلب ناضمر يف ءاملا

Fî Ramḍān şrobt l-mā ʾḫṭāyla.

يطرخ (ḫorṭî):

Osm. T. هطاروخ ḫorata “horata”: “Alaya, şaka, latîfe , eğlence”23.

Cez.A. : “Doğru olmayan laf”.

يطرخ يده ةردهلا .

L-hadra hadî ḫorṭî. Bu yalandır.

( د ) ةداد (dadda):

Osm. T. یداد dadı “dadı” (< Far. dādū ): “Evlerde çocuğa bakan kimse, daye”.

Cez.A. : “Yaşlı erkeklere saygı için kullanılan bir seslenme sözü”:

ةداد ولولوقن ريبك دحاو ومراتحن يك .

Kî näḥtārmū wāḥd kbîr nḳōlūlū dadda.

Birine saygı göstermek için dede olarak çağırıyoruz . يمقاد (dāḳmî):

Osm. T. ىميقاط taḳımı “takım”: “Birbirini tamamlayan şeylerin tümü”.

Cez.A. : “Benim yaşımda” tabiri için kullanılan bir sözdür.

رمعلا يف يمقاد يلاخ تنب Bent ʿamî dāḳmî fî le-ʿmor.

Kuzenim benim yaşlarımda . ياد (dēy):

Osm. T.یياد dayı “dayı”: “Annenin erkek kardeşi”.

Cez.A. : “ Osmanlı Devleti'nde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp'ta seçimle başa getirilen

yönetici”:

وه نيسح ياد آ

رئازجلا يف ياد رخ Dēy Ḥusîn huwa ʾāḫär dēy fî l-cäzēayir.

Hüseyin Dayı Cezayir’in son dayısı. زوبرد (därbūz):24

Osm. T. نازبارط ṭırabzan “tırabzan” (< Far. dārbezīn): “Merdiven korkuluğu”.

Cez.A. : “ Korkuluk, merdiven korkuluğu, balkon korkuluğu”:

زوبردلا يف دش جوردلا يف علطت يك .

Kî tatlaʿ f drōj şad fî därbūz.

Yürüyen merdivene binerken tırabzanı tut.

شيورد (därwîş):

Osm. T. شيورد dervîş “derviş” (<Far. derîv): “Bir tarikata girmiş, onun kurallarına ve törelerine bağlı kimse, alperen”. Cez.A. : “Olgun ve hakim kimse, bilge”:

شيورد حصلا يف حصب لوبهم ونيبساح Ḥāsbînū būhālî wä huwa f saḥ därwîş.

Onu deli sanıyorlar fakat o bir dervişdir. ةتسد (däste):

Osm. T. هتسد deste “deste”: “Cinsleri aynı veya birbirine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, bağlam”.

Cez.A. : Aynı anlam:

سوندعم ةتسد تيرش Şrît däste meʿdnūs .

Bir deste maydanoz aldım. ةرشد (däşra):

Osm. T. هرشاط ṭaşra “taşra”: “Bir ülkenin başkenti veya en önemli şehirleri dışındaki yerlerin hepsi, dışarlık”.

Cez.A. : “Köy”:

انعات ةرشدلل وحورن ةياجلا ةنامسلا .

Smāna lcāya nrōḥū l -däşra täʿnā. Haftaya köyümüze gidiyoruz. يرغد (doġrî ):

Osm. T. یرغوط ṭoġru “doğru”: “Gerçek, yalan olmayan”.

Cez.A. : “Direk olarak”:

يرغد ردها Ähdar doġrî.

Direk olarak konuş. راود (dawwār):

Osm. T. راوط ṭavar “tavar”: “Koyun ve keçiye verilen ortak ad”.

Cez.A. : “Köy”.

حيلم اوهلا راودلا يف

. L-hwā mlîḥ fî dawwār.

نازود (dūzēn):

Osm. T. نزود düzen “düzen”: “Dolap, hile”. Cez.A. : Aynı anlam:

ةطايخلا نازود تيضق .

Ḳd ̣ît dūzēn le-ḫyāṭa. Dikiş düzeni aldım. املود (dōlma):

Osm. T. هملوط ṭolma “dolma”: “Tavuk, kuzu gibi hayvanların veya biber, domates vb. sebzelerin içine pirinç ve başka şeyler doldurularak pişirilen yemek”.

Cez.A. : Aynı anlam.

تبيط ءاشعلا يف ملود ة اطاطبلا و لفلفلاب .

Ṭayäbt dōlma fî leʿşā bel- felfel wä l-baṭāṭā. Gece yemeği için patates ve biber dolması yaptım.

( ر ) ةتشر (räşta):

Osm. T. هتشرا erişte “erişte” (< Far. rişte): “İnce ince kesilip kurutulan hamur”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ساكسكلا يف ةتشرلا انروف .

Fawarnā räşta fî l-käskās. Erişteyi buharda pişirdik. ةليڤنر (rängîla):

Osm. T. هليگران nargile “nargile” (<Far. nārgile): “Tömbeki denilen bir cins tütünün dumanının sudan geçirilerek içilmesini sağlayan araç”. Cez.A. : Aynı anlam:

نرلا ڤ ناخدلا نم رثك ةحصلل ةريطخ ةلي . ? n ā men doḫ r ä s̱ a k ḥ a ṣ -ä Rängîla ḫatîra l

Nargile sigaradan daha sağlıksız mı? ةمانزور (rūznēma):

Osm. T. همانزور rūznāme ruzname (<Far. rūz + nāme): “Günlük olayların yazıldığı defter”. Cez.A. : “Program”:

تاناحتملاا عت ةمانزور انرد .

Dernā rūznēma tä ʿ ʾimtiḥānāt . Sınav programını hazırladık.

(ز)

طوطنبز (zbanṭūṭ):

Osm. T.تيدنابزا izbandit “izbandit” (<İt. sbandato ): “Görünüşü ve davranışı ile korku veren (iri yarı adam)”.

Cez.A. : “Bekar erkek”.

طوطنبز لازام يلاخ .

Ḫālî mēzāl zbanṭūṭ. Dayım bekârdır. ةبرز (zärba):

Osm. T. ﭖرز zırp “zırp”: “birdenbire, ansızın, münasebetsiz bir vakitte”.25

Cez.A. : “Alelacele”:

ةبرزلاب تجرخ Ḫroct be zärba.

25Paşa Yavuzarslan, Kamûs-ı Türkî Şemseddin Sâmi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2015, s.1373’den alınmıştır.

Çabucak çıktım. ةدرز (zärda) :

Osm. T. هدرز zerde “zerde” (< Far. zerde ): “Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şekerli pirinç peltesi”. Cez.A. : “Şölen”: وحاجنلل ةدرز وراد . Dērū lle-ncāhū zärda.

Onun başarısına bir şölen düzelendi . ز

ر

ان (zärnā):

Osm. T.انروز zurna “zurna”: (< Far. surnāy) “Ağaçtan yapılan, iki karış boyunda, ağız bölümü yayvan, keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla veya dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ةنرزلاب ةسورعلا وباج .

Cābü le-ʿrūsa b zärnā. Gelin zurnayla çıktı. ةراكز (zkāra):

Osm. T. هراكﮊ jekare “jekare”: “İnatçı, kavgacı”26.

Cez.A. : “Sebesiz yere kötü davranmak”:

ةبس لاب ةراكزلا وبحي سان نياك .

Kēyen nās yḥabū zkāra blā sebba. Bazı insalar sebepsiz yere kötü davranır.

26https://ingilizce.cagdassozluk.com/kamus/osmanlica-ingilizce-sozluk-madde-33653.html. [Erişim: 25.04.2021].

ةيبلاز (zlēbîya):

Osm. T. يبولزه zülubiye “zülubiye”: “Bir nevi tatlı hamur”.27

Cez.A. : Aynı anlam:

ناضمر يف ةيبلاز يرشي اميد اباب Bābā dîmā yäşrî zlēbîya fî Ramḍān.

Babam her Ramazan’da zülubiye alır. ريجنز (zäncîr):

Osm. T. zencir ريجنز “zincir” (<Far. zencīr): “Birbirine geçmiş bir sıra metal halkadan oluşan bağ”.

Cez.A. : “Pas ”:

ترجنزت ةلباط يده .

Hadî tābla tʿamret bzäncîr. Bu sehpa paslanmış. ينادنز (zendanî)28:

Osm. T. نادنز zindan “zindan” (< Far. zindān ): “Tutuklu veya hükümlülerin içine konulduğu kapalı yer”.

Cez.A. : “Konstantin şehrine özgü bir müzik veya oyun türü. Muhtemelen bu tür dans veya oyun zindanda gerçekleştirilmiştir”.

سارعلا يف ينادنز حطشي بحي .

Yḥäb yäşṭaḥ fî lä-ʿrēs zendanî.

Düğünlerde zindani şeklinde dans ediyor.

27. Paşa Yavuzarslan, Kamûs-ı Türkî Şemseddin Sâmi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2015, s.1385’den alınmıştır.

يلاوز (zawālî):

Osm. T. للاوزى zavallı “zavallı”: “Acınacak kadar kötü durumda bulunan”.

Cez.A. : “Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fakir, zengin karşıtı” :

لحف و يلاوز Zawālî wä fḥäl.

Zevallı ama cesurdur . روز (zōr):

Osm. T. روز zor “zor”: “Güçlükle”. Cez.A. : Aynı anlam:

حتف روزلاب بابلا Ftäḥ l-bāb b zōr.

Kapıyı zorla açmış.

( س ) قاجناس (sāncāḳ):

Osm. T. قاجناص ṣancaḳ “sancak”: “Bayrak, liva”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ويحن مسقلل ولخدن ام لبق يئادتبلاا يف قاجنسلا

.

Fî l-ʾibtidāʾî ḳbäl mā ndoḫlū lelḳisem nḥūyū sāncāḳ.

İlk olkulda sınıflara girmeden önce sancağa selamlıyorduk.

راطيبس (sbîṭār):

Osm. T. هيلاتپسا ispitalya “ispitalya” (<İt .hospitalis): “Gayrimüslim hastanesi”29. Cez.A. : “Hastane”:

انوروكب راطيبسلا رمعت Tʿammar sbîṭār bkorōnā.

Vaka sayısının artmasıyla hastaneler doldu.

يجاعس (saʿācî):

Osm. T. یجتعاس saʿatçı “saatçi”: “Saat yapan, onaran veya satan kimse”.

Cez.A. : Aynı anlam:

يجاعسلا دنع يتعاس تمدخ .

Ḫdämt sāʿtı ʿend saʿācî.

Benim kol saatimi saatçide düzelttirdim.

ةلماكس (skēmlä):

Osm. T. هلمكسا iskemle “iskemle”

(<Rum.iskemle): “Arkalıksız sandalye”. Cez.A. : Aynı anlam:

ةلماكسلا قوف ينس وطح Ḥaṭō snî fōḳ skēmlä.

İskemle üzerine sini koymuşlardı. ةطلاس (slāṭa):

Osm. T. هتلاص ṣalata “salata” (<İt. salata): “Genellikle bazı çiğ ot ve sebzelerle yapılan, yağ, limon vb. maddeler konulan, yemeklerle birlikte yenen yiyecek”.

Cez.A. : Aynı anlam:

امام اهريد يل ةطلاسلا بحن .

Nḥäb slāṭa lî dîrhā māmā.

Annemin hazırladığı salatayı çok severim. ينس (snî ):

yemek de yenilebilen, yuvarlak, bakır veya pirinçten büyük tepsi”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ينسلا قوف لكان بحن Nḥäb nākul fōḳ snî.

Sini yüzerinde yemeyi tercih ediyorum . ( ش ) تابرش (şērbēt):

Osm. T. تابرش şerbet “şerbet”: “Meyve suyu ile şekerli su karıştırılarak yapılan içecek”.

Cez.A. : Aynı anlam.

ناضمر لك وريدن

تابراشلا Kul Ramḍān ndîrū şērbēt.

Her Ramazan şerbeti yaparız. شيكاش (şākîş):

Osm. T. شيكچ çekiş “çekiş”: “Bir motorun çekme gücü”.

Cez.A. : Aynı anlam:

شيكاشلاب طيحلا يف رامسملا تقصل .

Laṣaḳt lmesmār fî l-ḥîṭ b şākîş. Çekiç ile çiviyi duvara yapıştırdım. لااب لااش (şälā bälā):

Osm. T. هليوبهليوش şöyle böyle “şöyle böyle”: “Ne iyi ne kötü, orta derecede, acı tatlı, iyi kötü”.

Cez.A. : Aynı anlam:

سردلا حرش لاب لاش

Dersi şöyle böyle anlattı. شواش (şāwaş):

Osm. T. شواچ çavuş “çavuş”: “Çeşitli hizmetler yapan görevli”. Cez.A. : “Bekçi”: خدي دحاو لوا ل شواشلا وه جرخي دحاو رخا و ديسملل . şāwaş wä ʾāḫar wāḥd yäḫroc huwa ol lelmsîd ḫ d ä d y āḥä wwal w a ʾ

Okulun bekçisi okula ilk giren ve okuldan son çıkandır .

ةبرش (şorba):

Osm. T. ابروچ çorba “çorba” (< Far. şūrbā): “Çeşitli hizmetler yapan görevli”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ةراح ةبرش تيلك حرابل

. Klît şorba ḥārra lbāräḥ.

Dün acılı bir çorba içtim. كيرش (şrîk):

Osm. T. كروچ çörek “çörek”: “Az yağlı, bazen şekerli ve yumurtalı, gevrekçe bir hamur işi”. Cez.A. : Aynı anlam:

بيلحلا عم كيرشلا لكان بحن Nḥäb nākul şrîk mʿa le-ḥlîb.

Sütle çörek yiyeceğim. جنرطش (şaṭrānc):

Osm. T. جنرطس saṭranc satranç (<Far. ṣadrenc):

İki kişi arasında altmış dört kareli bir tahta üzerinde değerleri ve adları değişik siyah ve beyaz on altışar taşla oynanan bir oyun”.

Cez.A. : aynı anlam: ينم رثك جنرطشلل مهفي ايوخ . r menî ḫair rānc ṭ m lşa ä yafh ā y u Ḫ

Satrançta kardeşim benden daha iyi anlar. ( ص ) ةلاص (ṣāla):

Osm. T. هلاس sala “sala”: “salon”30 Cez.A. : Aynı anlam:

تعمس سارعل عت ةديدج ةلاص تلح .

Smäʿt ḥalät ṣāla cdîda tä ʿ lä-ʿrēs.

Duydum ki yeni bir düğün salonu açılmış. ةصماص (ṣāmṣa):

Osm. T. هسماص ṣamsa “samsa”: “Baklavaya benzeyen bir tür hamur tatlısı”.

Cez.A. : Aynı anlam:

ةصماصلا يه ناضمر يف اهبحن ةجاح رثكا . . ṣāmṣa ān hiya d ̣ am R fî ā abh ḥ ca n ḥā ar s̱ k ʾa

Ramazan’da en sevdiğim tatlı samsadır.

(ط)

ةمشاط (ṭāşma):

Osm. T. قمشاط ṭaşmaḳ “taşmak”: “ İnsan, nesne vb. çokça bulunmak, sayısı artmak”.

Cez.A. : “Çok anlamına kullanılan bir tabirdir”:

شق ةمشاط تيرش . . ḳaş āşma ṭ rît Ş

Çok kıyafet aldım .

ةواط (ṭāva):

Osm. T.هوات tava “tava” (<Far. tāve): “ Yağ kızdırma, yiyecek kızartma vb. işlere yarayan, uzun saplı yayvan kap”.

Cez.A. : “Tek kollu tencere”:

ةواطلا يف بيلحل يلغن كرد .

Dork nġalî le-ḥlîb fî ṭāva.

Tek kollu tencerede sütü kaynatacağım. ريشابط (ṭabāşîr):

Osm. T. ريشابت tebaşir “tebeşir” (< Far. tebāşîr): “Toz zerreciklerinden oluşan, çizdiği yerde iz bırakan, beyaz veya açık renkte kireçli kaya”. Cez.A. : Aynı anlam:

ريشابطلاب ةروبصلا يف وبتكن انك . abūra ṣ fî ṭabāşîr ä b ū kt ä n ā Kon

İlk okulda tebeşiri kullanıyorduk . يسبط (ṭabsî) :

Osm. T. یسبت tepsi “tebsi”: “Fincan, tabak, bardak vb. şeyleri taşımaya yarayan, derinliği olmayan, türlü büyüklükte düz kap”.

Cez.A. : “Tabak”:

يسبطلا اده يف سكسكلا شوطحي ام Mā yḥaṭōş l-kusksî fî hadā ṭabsî.

Bu tabakta kuskus servis edilmez. شوبرط (ṭarbūş):31

Osm. T. شوپرس serpuş “serpuş”: (<Far. serpūş)

“başlık”.

Cez.A. : Aynı anlam:

رمح شوبرط سبلي يدج ناك . ḥmar arbūş ṭ lbes ä y î d ä n c ā K

Dedem kırmızı bir serpuşu giyiyordu. يشروط (ṭūrşî):

Osm. T. ىشروط ṭurşu “turşu” (< Far. turşî): “Tuzlu suda, sirkede bırakılarak özel bir kıvama getirilmiş sebze veya meyve”.

Cez.A. : Aynı anlam:

يشرطلا شولمحي ام راغص دلاول Läwulād sġār māyḥämlūş ṭūrşî.

Çocuklar turşuyu yiyemezler.

( ع ) يلنامصع (ʿoṣmanlî):32

Osm. T. ىلنامثع ʿos̱ manlı “osmanlı” : “XIII. yüzyılda Osman Gazi tarafından Anadolu'da kurulan ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dağılan büyük Türk imparatorluğunun uyrukları”.

Cez.A. : “Giyim tarzı”:

يلنامصع سبلي ناك يدج Kān cädî yälbäs ʿoṣmanlî .

Dedem Osmanlı tarzında giyiyordu.

( غ ) ةطياغ (ġāyṭa) :

Osm. T. ادياغ ġayda “gayda”: “Kamıştan yapılmış çift düdük ve tulumdan oluşan, tiz

Benzer Belgeler