• Sonuç bulunamadı

Gözetim Mekanizmaları ve Sosyal Kontrol

Belgede Nusayrilik Sır ve direniş (sayfa 89-94)

6. Nusayrilikte Direniş

6.1. Gözetim Mekanizmaları ve Sosyal Kontrol

Modernitenin temelini oluĢturan ilerleme fikri, ancak toplumsal düzenin sağlanmasıyla gerçekleĢebileceği yönündedir. Bu bağlamda modern devlet sınır koyucu olarak sınırsız toplumsal pratiklerin karĢısında toplumsal düzeni sağlayan bir konumda varlığını temellendirmiĢtir. Foucault‟ya göre, on sekizinci yüzyıldan itibaren iktidar mekanizmaları köklü bir değiĢim geçirerek, eski hükümranlığını öldürme ve yaĢatma iktidarının yerine yaĢamı “kıĢkırtan, pekiĢtiren, denetleyen, gözetleyen” bir iktidar geçmiĢtir; yaĢam ve güçlerini sınırlandıran, engelleyen ve itaate zorlayan iktidar yerini onları çoğaltan, geliĢtiren ve düzenleyen bir iktidara bırakmıĢtır. (Foucault, 2006:294)

Modern iktidarı, “yaĢam üzerinde yürütülen iktidar” olarak kavrayan Foucault‟ya göre bu iktidar egemenliğini baĢlıca iki biçimde sürdürür: birincisi, “bedenin disiplinleĢtirilmesini, yeteneklerinin geliĢtirilmesini, güçlerinin gasp edilmesini, yararlılığının ve uysallığının buna koĢut

artmasını, etkili ve ekonomik denetimler sistemiyle bütünleĢtirilmesi”ni sağlayan, bedeni bir makine olarak devreye sokan “disiplinler” yani “insan

bedeninin bir anatomi politiği”. Ġkincisi ise “üreme, doğurganlık ve ölüm

oranı, yaĢam beklentisi, sağlık düzeyi, yaĢam süresi ve bunların değiĢimine yol açabilen bütün koĢullar”ın yönetimini hedefleyen, bedenin biyolojik süreçlerine ve yaĢam mekaniğine odaklanan “düzenleyici denetimler” yani “nüfusun bir biyo-politiği”dir. (Hülür, 2009:32) Bu çerçevede, benliklerin ve bedenlerin normalleĢtirilmesinde ve uysallaĢtırılmasında hayati bir rol oynayan disiplinsel ve düzenleyici söylemler ve pratikler toplum içerisindeki herkesin iktidarın istediği standartlarda bireyler haline dönüĢmesini sağlayacak araçlardır. Foucault, denetim mercilerinin gördüğü iĢlevin ikili ayrım ve iĢaretleme (deli-deli değil; tehlikeli-zararsız; normal- anormal) tarzı; ve baskı altına alıcı ayırma, farklılaĢtırıcı dağıtım (kimdir, nerede olmalıdır, onu neyle belirlemeli, nasıl tanımalı; onun üzerinde sürekli bir gözetim bireysel olarak nasıl uygulanmalı vb.) tarzı olduğunu belirtir. (Foucault, 2006:295) Foucault, böylece, boyun eğmeyi sağlayan, insanları çeĢitli kümelerde özneleĢtirerek kendine bağımlı hale getiren disiplinsel kurumların ve pratiklerin altını çizer. Bu bağlamda “gözetim”, “anormal” ya da “tehlikeli” olanların nasıl normalleĢtirileceğini belirler. Foucault tam da bu anlamda “panopticon” metaforunu kullanır ve Bentham‟ın Panopticon modelinin bu disiplinsel düzenlemenin mimari biçimi olduğunu vurgular. “Gözetim”in yani panopticon‟un bir bina olarak gerçekleĢmese de, gözetleme süreci, gözetilenin sınırlılığını belirleyen faktör haline gelmektedir. Bu durum “görünebilirlik” ile de yakından ilgilidir. Panopticon

görmek-görülmek çiftini ayırmaya yarayan bir makinedir ve bu merkezi kule görünülmeden her Ģeyin görüldüğü bir düzenektir. Hapishanenin DoğuĢu‟nda Foucault “Panopticon” kavramı üzerine Ģunları belirtir:

“Tutukluların bizzat kendilerinin de taĢıyıcısı oldukları bir iktidar durumunun içine alınmalarını sağlamak; bunu sağlamak için mekanizmanın sürekli gözetim altında tutulması hem çok fazla hem çok azdır: Çok azdır çünkü esas olan gözetim altında olduğunu bilmesidir; çok fazladır çünkü fiili durumda böyle olması gereksizdir. Bu nedenden ötürü Bentham, iktidarın görünür ve varlığının kanıtlanamaz olması ilkesini koymuĢtur.

(Foucault, 2006:297)

Ġktidarın görünürlüğü, tutuklunun sürekli olarak gözlendiğini bilmesidir aynı zamanda kanıtlanamaz çünkü tutuklu o anda kendine bakılıp bakılmadığını bilmemeli ancak her an olabileceğinden kuĢkusu olmamalıdır. Yine Foucault‟ya göre, gerçek bir tabi olma durumu, hayali bir iliĢkiden mekanik olarak doğmaktadır. Öylesine ki mahkûmu iyi davranmaya, okul çocuğunu özenli olmaya, iĢçiyi çalıĢmaya, deliyi sakin olmaya, hastayı tedaviye uymaya zorlamak için güç kullanmaya gerek kalmamaktadır. (Foucault, 2006:299) Buradan yola çıkarak aslında Foucault, gözetim mekanizmalarının insanların tutumları üzerindeki etkinliğini ortaya koymuĢ ve böylece gözetimin nüfuzunu açıkça belli etmiĢtir. Diğer bir yandan, Foucault aynı zamanda iktidarın icra edildiği bütün yüzeylerin üzerindeki bilinecek nesnelerin keĢfedilmesi gerekliliğini vurgulamıĢtır. (Foucault, 2006:302) Buradan hareketle, iktidarın iĢler halde olması, iktidarın görünürlüğüyle paralel olarak gözetlenenlerin bilgisine sahip olma ve böylece nüfuz olanağını arttırmasına bağlı olduğu söylenebilir.

Ġktidarın bilinecek nesneleri keĢfetmesi ve panopticon tarzı kuruluĢu iktidarın yeni çarklar icat etmesine, çerçevelemesine ve mükemmel toplumu inĢa etmesine olanak tanıyan unsurlardır. Bu durumun gerçekleĢmesi Foucault‟nun üzerinde durduğu “söylem” kavramı ile de yakından ilgilidir. Söylem iktidarın etkinliğini arttıran dolayısıyla sosyal kontrol aygıtlarının iĢlevine hizmet eden bir pratiktir.

Foucault‟ya göre “söylem”; tüm dünyayı ve insanları Ģekillendiren, içinde pek çok güç iliĢkilerini bulunduran yaĢayan bir organizmadır. Söylem, her ne kadar temeli sarsılabilecek olsa da düĢünceler, inanıĢlar, kelimeler, kurumlar, normlar, yargılar ve geleneklerden oluĢur.

Foucault‟ya göre, söylem öylesine güçlü ve karmaĢık bir yapıdır ki; söylemin karĢısında olduğunu iddia eden düĢünceler dahi söyleme göre Ģekillenir ve söylem içerisinde kendi yerlerini, değerlerini bulurlar. Foucault‟nun düĢüncesinde söylemin açıklarını yakalamak için “genealogy” yani “soybilim” tekniğine baĢvurulmalı ve tüm düĢünce ve normların yapısökümü yapılarak merkezinde yatan güç iliĢkilerine ulaĢılmalıdır. (Foucault, 1981:49) Bunun en kolay yolu da “marjinal”, “öteki”, “farklı” olarak nitelendirilmiĢ grup ve düĢünceleri mercek altına yatırmaktır. Çünkü sistem bu noktalarda adeta hata vermekte ve açıklarını ortaya koymaktadır. Smith, Foucault‟nun söylem kavramını incelerken söylemin Foucault‟nun düĢüncesindeki belki de en temel motif olduğunu belirtir. Söylem insanları, Ģeyleri ve hatta bilgi ve soyut düĢünce sistemlerini betimlemenin, tanımlamanın, sınıflandırmanın ve onlar hakkında düĢünmenin bir yolu

olarak düĢünülebilir. Foucault, söylemlerin hiçbir zaman iktidar iliĢkilerinden bağımsız olmadığını ileri sürmüĢtür. Ona göre söylemler bağımsız, egemen, yaratıcı insan aklının ürünleri olarak da kavranmamalıdır. Aksine bunlar, söylemlerin kendi kendilerine oluĢturduğu ve düzenlediği insan grupları arasındaki iktidar/bilgi iliĢkilerine bulaĢıktırlar ve bu iliĢkilerden meydana gelirler. Foucault Ģöyle yazar: “Ġktidar ve bilgi doğrudan birbirini içerir. Bir bilgi alanının karĢılıklı bağlantılı yapısı olmaksızın iktidar iliĢkisi olmaz (…) bilen özne, bilinen nesneler ve bilginin özel Ģekilleri, iktidarın/bilginin bu temel anlamlarının ve tarihsel dönüĢümlerinin sayısız etkisi olarak görülmelidir.” (Smith, 2001:170) Foucault, bilginin insan kategorilerini iktidar iliĢkileri içine çekmeye yönelik nasıl iĢlediğini araĢtırır. Yeni söylemlerin üretilmesiyle Foucault, gözetim mekanizmlarının kendi otoritelerini nasıl arttırdıklarının altını çizer ve özellikle mesleki söylemler içerisinde görülen “hakikati” ya da “aklı” keĢfetme iddialarına Ģüpheyle yaklaĢılması gerektiğini söyler. Çünkü bu tür söylemler iktidar ve denetim iliĢkilerini yaratır, yeniden üretir ve maskeler. (Smith, 2001:170)

Foucault‟nun gözetime ve iktidarın görünürlüğüne, bunun yanı sıra söyleme dair altını çizdiği noktalar, Nusayri cemaati kültürel belleğinin yeniden ürettiği ve cemaatin hayati önem atfettiği “sır” kavramı ve inĢası bağlamında düĢünüldüğünde, cemaatin bu söyleme ve iktidar mekanizmalarına karĢı geliĢtirdiği direniĢ biçimlerini tartıĢmaya açmaktadır. Öyle ki Nusayri cemaatinin gündelik hayat pratikleri, dinselliğin Samandağ Nusayrilerinde görünür ve görünmez olma biçimlerinin iktidar iliĢkileri

çerçevesinde incelenmesi, sadece Nusayrilere özgü bir direniĢ adlandırmasını mümkün kılmaktadır. Aynı zamanda, Nusayrilik inanç sisteminin tanımlanması, Nusayri cemaatinin algılanma biçimleri ve kültürel sınıflandırmasına yönelik referansların Foucault‟nun gözetim ve söylem üzerine söyledikleri çerçevesinde düĢünülmesi, Nusayri cemaati özelinde üretilen söylemleri ve buna karĢı direniĢi tanımlamaya çalıĢırken sırra yeni bir bakıĢ açısını gerektirmektedir.

Sır iktidar nedeniyle iktidara karĢı oluĢan bir gizlenme biçimi olarak direniĢin merkezinde yer almaktadır. Ancak, bu sırrı koruma temelinde gündelik hayatta geliĢen pek çok taktik - tam da iktidarın görünür olması ve her an “ıslah etmeye değer nesneler olarak” Nusayri cemaatinin iktidarın gözetiminde olması gerçeğinden ötürü- cemaat bireylerinin görünür olma biçimleri ve kültürel bellekte yeniden üretilen unsurlar, istisnai bir direniĢe ve taktiksel bir kaçıĢa hizmet eder görünmektedir.

Belgede Nusayrilik Sır ve direniş (sayfa 89-94)