• Sonuç bulunamadı

5. HASTANELERDE ALGI, SINIR VE KĠġĠSEL ALAN

5.1 ĠyileĢme Hali

5.1.1 Görme ve iyileĢme

Bir manzaranın rahatsız edici ya da rahatlatıcı etkisi var mıdır, ruh halini değiĢtirip iyileĢmeye etkisi olabilir mi? Bu gibi sorulara yanıt aramak için gördüklerimize bağlı olarak beyinde ne gibi değiĢiklik olduğuna dair çalıĢmalar yapılmıĢtır. Bu çalıĢmalar sonucunda beynin alt bölgesinde, görme korteksinden parahippocampal yer bölgesine giden bir yol olduğu keĢfedildi. Bu yoldaki sinir hücreleri, beynin ürettiği morfine benzer moleküller olan endorfin için artan yoğunlukta reseptör açığa vurduğu gözlemlendi. Los Angeles‟ taki, Güney Kaliforniya Üniversitesi‟nden

Profesör Irving Biederman, güzel bir manzara, bir günbatımı, ağaç korusu gibi insanlar tarafından kabul görmüĢ manzaralara bakıldığında, beynin o bölümündeki sinir hücrelerinin aktif hale geldiği ve beynin, uyuĢturucu ve rahatlama etkisi olan morfin ürettiğini bulmuĢtur (Sternberg, 2009).

Doğanın içinde dallar, dalgalar, çiçekler, kar taneleri, deniz kabukları gibi öğelerin birbirini farklı boyutlarda tekrar eden desenlere sahip olduğu gözlemlenmiĢtir. Bunlara “fraktal” denir. Tekrar eden desenlerin gözümüze neden hoĢ geldiği, doğanın rahatlatıcı etkisinin bir parçası olmasıyla açıklanıyor (Sternberg, 2009). Doğada tekrar desen desenler gibi renklerin de insan üzerindeki etkileri doğayla açıklanmaya çalıĢılıyor. Her pigmentin, evrimin farklı zamanlarında ortaya çıkmasından dolayı genlerin tarihinde bir ipucu saklanıyor olabilir. Genetisyenler genlerin düzenli aralıklarla mutasyona uğradığını, bir gen ne kadar eski ise o kadar fazla ardıĢık varyasyon içerebileceğini söylüyorlar. Bir genin mutasyona uğraması için gerekli zaman standarttır ve bilim adamları genin ne zaman oluĢtuğunu var olduğu zamandan geriye giderek hesaplayabiliyorlar. Evrim tarihinde ilk ortaya çıkan fotoreseptör gen pigmenti, gün ıĢığının spektral dağılımına ve yeĢil bitkilerden yansıyan ıĢığın dalga boylarına en duyarlı olandır (sarı-yeĢil aralığı). Ġkinci oluĢan, 500 milyon yıl önce, yeĢilin gölgelerini fark etmemizi sağlayarak, daha kısa dalga boylarına tepki vermiĢtir(mavi aralığı). Sonuncusu 30-40 milyon yıl önce oluĢup, daha uzun dalga boylarına tepki vermiĢtir ( turuncu- kırmızı aralığı). Sonuncu gen ve pigmentin, meyve yemeğe baĢlanıldığında, parlak sarı, turuncu ve kırmızıları ormanın yeĢil fonundan ayırt etmek için ortaya çıkmıĢ olabileceğine dair bir ipucu barındırdığı düĢünülüyor. Ġnsanoğlunun doğa içinde ormanlarda yaĢadığını düĢünürsek, renk pigment ve genlerinin evrim teorisi gerçeğe yakın gözüküyor. Zıt renklerin kolay tanınması doğada hayatta kalmak için gereklidir. Meyvelerin birçoğunun da yeĢille zıtlık oluĢturması da tesadüf değil. Renkleri yüzünden meyveler hayvanlar tarafından kolay seçilebiliyor ve bunları yerken meyvelerin tohumlarını da dağıtıyorlar. Böylece hem yiyen hem de yenilen türünü devam ettirebiliyor.

Devamlı kırmızı yoğunlukta alana bakan doktorun gözlerini dinlendirmek için, kırmızının zıttı ve tamamlayıcı rengi olan yeĢile bakması düĢünüldüğünden yıllarca ameliyathaneler yeĢile boyandı. YeĢilin, doğanın nüanslarını yansıttığı için rahatlatıcı, dinlendirici etkisi olduğu düĢünülür. Kırmızı ve sarı gibi renklerin ise

uyarıcı olduğu atik olmaya katkıda bulunduğu düĢünülür. Bu düĢünceleri kanıtlamak amacıyla küçük sistematik bir araĢtırma yapıldı. AraĢtırmaların çoğu pazarlama sektörü tarafından yapıldı. Bir tutarlı bulgu ise, mavi ve mor gibi kısa dalga boyları olan renklerin, uzun dalga boyları olan turuncu ve kırmızıya göre, alıĢveriĢ yapanları daha çok cezp ettiği yönünde. Bu araĢtırmaya göre daha kısa veya uzun dalga boylarındaki renkler, orta boydaki dalga boylarına sahip renklere göre daha uyarıcı oluyor.

2006 yılının mart ayında, New York‟ta, “Architectural Digest Home Design Show” kapsamında renklerle ilgili bir çalıĢma yapıldı. Tasarımcılar, mimarlar, teknik personel, psikolog, renk uzmanı ve renk aydınlatma uzmanını kapsayan bir kurul Ģovda canlı-laboratuar renk deneyi hazırladılar. Birbirinin aynısı olan üç oda düzenlendi. Bu odalar, 18x20 feet boyunda, 10 feet yüksekliğinde, içlerinde birbirinin aynı kokteyl yeri olarak hazırlanmıĢ 12 taburesi olan bir bar ve kaideler üzerinde duran 4 bilgisayarı içeriyor. Bütün eĢyalar beyaz renktedir. Birkaç büyük boya firmasından en popüler kırmızı, mavi ve sarı tonlarının belirlenmesini istediler. Bütün boya firmalarında genel olarak seçilen her renkten birer ton seçildi. Her odanın kapısı renklerden birine boyandı ve odanın içi de yine aynı renkle eĢleĢen renkle aydınlatıldı. Ziyaretçiler istedikleri odayı, istedikleri sırayla seçmekte ve istedikleri kadar zaman geçirmekte serbestiler. Bu sırada gözlemciler, ziyaretçilerin ilk önce hangi odayı seçtikleri, içerideki yiyecek içecek tüketimi, ortamdaki ses seviyesi, diğer katılımcılarla olan etkileĢimleri gibi davranıĢları incelediler. Katılımcıların kalp atıĢları kollarındaki bilekliklerle ölçüldü ve katılımcılar, ruh halleri ve duygularına yönelik anketler doldurdular (Url- 18).

ÇalıĢmanın sonucu, mavinin rahatlatıcı, kırmızı ve sarının uyarıcı olduğu yönündeki genel geçer görüĢleri doğrular gibiydi. Mavi odaya kıyasla sarı odaya iki kat fazla kiĢi girdi. Ġnsanlar kırmızı odada daha fazla aç ve susamıĢ hissetmelerine rağmen, sarı odadaki yiyecek ve içecek tüketimi iki katıydı. Mavi odadaki kiĢiler, kırmızı ve sarı odalara göre daha sakin hissettiklerini bildirdiler veya “sakin” kelimesini daha sık kullandılar. Katılımcıların odalardaki dağılımları da çok farklıydı. Mavi odada, daha çok kenarlarda dururken, sarı ve kırmızı odalarda daha çok odanın ortasında toplandılar. Sarı odadaki kiĢiler diğer odalara nazaran en aktif olanlarıydı, etrafta daha çok gezinip, küçük gruplar halinde daha fazla sohbet edip gülüĢüyorlardı. Ruh hallerini de, “aktif”, “Ģen” ve “enerjik” olarak belirtiyorlardı. Bu çalıĢmanın

özellikle birbirinin aynı ancak farklı renkteki odalara tepkilerin objektif olması gibi güçlü yönleri varken, aslında duvarlardaki renklerin etkisinden çok, farklı dalga boylarındaki ıĢığın etkisi ölçüldü. Bu deneyi renkli ıĢıklar yerine renkli boyanmıĢ duvarlar ile tekrar etmek belki farklı sonuçlar doğurabilir.