• Sonuç bulunamadı

Göç kavramından sonra göçü yapan insanlara verilen kavramlar üzerinde durulmakta, oluşabilecek bir kavram kargaşasının önüne geçmek için fayda var.

Göçün neden yapıldığına bağlı olarak göçü yapan kişileri farklı kavramlarla açıklamak mümkündür. Göçmen, mülteci, şartlı mülteci, sığınmacı düzensiz göçmen başlıca kavramlardır.

1.1.2.1. Göçmen

Göçmen, “Göçmen teriminin, ‘kişisel rahatlık’ amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı kabul edilmektedir” (IOM, 2009: 22).

Bir başka göçmen tanımı ise, bireylerin zorlayıcı iradeden ziyade hür iradeleriyle karar verdikleri, eğitim, sağlık, sosyal, maddi imkânları mevcut durumlardan daha iyi şartlarda olan başka bir ülke ya da bulundukları ülke de farklı bir yere göçenlere göçmen denilir şeklinde yapabiliriz.

Uluslararası göçte göçün nedenlerine göre göçen bireylere verilen isimler farklılık göstermektedir. Göçmenlerde genellikle hür irade ile yapılması diğerlerinden ayrılmasının en önemli nedenidir.

1.1.2.2. Mülteci, Şartlı Mülteci, Sığınmacı ve Muhacir

Kavramlar tanımlanırken uluslararası düzeyde yapılan sözleşmeler, protokoller önemlidir. Göç uluslararası bir alanda gerçekleştiği vakit etkilenen her bir devletin kendi güvenliği için aldığı ve devletlerin ortak aldıkları kararlar genellikle kimlere nasıl statü verileceğini belirler. Türkiye coğrafi konum gereği çok önemli bir yerde bulunan bir ülkedir. Gerek hedef ülke olarak gerekse transit ülke olarak sık sık göç hareketliliğine maruz kalmıştır. Bunun neticesinde göç eden birey ya da kitleleri yapılan göçün neticesinde sınıflandırılmış ve uluslararası yapılan sözleşmelere taraf olmuştur. 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü de bunlara örnektir.

2 (http://www.goc.gov.tr/icerik3/kitlesel-akinlar_409_558_559 Erişim tarihi: 24.02.2017)

16 Ülkemizin de hazırlanmasında yer aldığı 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi uluslararası mülteci hukukunun temel belgesi olarak kabul edilmektedir. Türkiye, 29 Ağustos 1961 tarihinde 359 sayılı kanunla TBMM’de onaylayarak kabul ettiği, mültecilerin hukuki durumlarına ilişkin Cenevre Sözleşmesi kapsamında sadece Avrupa’dan Türkiye’ye gelerek uluslararası koruma talep eden yabancıları Cenevre Sözleşmesi doğrultusunda mülteci olarak kabul edeceğini 359 sayılı kanunla yayınladığı bildirge ile belirtmiştir (Göç İdaresi, 2015:

75).

Türkiye, Türkiye’ye göç ile gelenleri sınıflandırılırken mülteci kavramını 6458 sayılı kanuna göre şu şekilde yapmıştır:

“Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından hakli sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüyü ifade eder” (6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu- Madde 61).

Son yıllarda Avrupa ülkeleri dışından özellikle iç savaşlar nedeniyle aldığı, göç eden kitle ya da bireylere ise şartlı mülteci denilmektedir. Şartlı Mülteci ise Avrupa ülkeleri dışında bir ülkede yaşayan, gerçekleşen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan bir ülkede kalmak isteyen kişilere verilen statüdür (6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu- Madde 62). Esasen isimleri farklılık gösterse dahi tanımlamalarda ve mültecilere ya da şartlı mültecilere uygulamalar konusunda bir farklılık gösterilmemektedir.

Bu konu ile ilgili bilgiyi Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün ilk olarak 2013 yılında yayınladığı ve takip eden 2014, 2015 ve 2016 yıllarında da yer verdiği yıllık raporlar halinde hazırlanan göç raporlarından ulaşmak mümkündür.

“Türkiye, “1967 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Ek Protokol’ü de (New York Protokolü) aynı şartla 1 Temmuz 1968

17 tarihinde onaylanmıştır. Öte yandan ülkemiz bölgesinde mevcut olan sıcak gelişmeleri ve bunun sonucunda oluşan insan hakları ihlallerini göz önünde bulundurarak 11 Nisan 2013 tarihinde 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununu yasalaştırmıştır. Söz konusu kanun ile ülkemizden uluslararası koruma başvurusunda bulunan yabancıların müracaatlarının ardından yapılan değerlendirme neticesinde Avrupa’dan gelenleri mülteci statüsünde kabul etmekte, Avrupa dışından gelen yabancıları ise üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar uluslararası korumaya alarak şartlı mülteci statüsünde kabul etmektedir. Ancak böyle ikili tanımlar yapılmasına rağmen tüm başvuru sahiplerinin talepleri uluslararası koruma usulleri açısından hiçbir ayrım gözetmeksizin, 1951 Cenevre Sözleşmesi, 1967 tarihli Protokol ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir” (Türkiye Göç Raporu, 2015: 77).

Sığınmacı: İskân kanunu Madde 3/3’ e göre, “Türkiye’de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara sığınmacı denir”. Ülkemizde sığınmacı ve mülteci kavramları taraf olduğumuz 1951 Cenevre Sözleşmesi kaynaklı farklı ele alınsa da iki grup içinde sadece adlandırmalar farklıdır. Bu anlaşmaya göre, Avrupa’dan gelenler mülteci olarak adlandırılmaktadır.

Ama Türkiye de yasal uygulama noktasında bir farklılık bulunmamaktadır.

“Sığınmacı (asylum seeker) tabiri bir ülkeye kabul edilerek mülteci statüsü için başvuru yapmış kişileri ifade eder. Bunların başvuruları uluslararası hukuka ve ilgili ulusal hukuka göre değerlendirilir ve karara bağlanır”( International Migration Law)3.

Muhacir: “Türkiye’de yerleşmek maksadı ile dışarıdan, münferiden veya müçtemian gelmek isteyen Türk soyundan meskûn veya göçebe fertler ve aşiretler ve Türk kültürüne bağlı meskûn kimseler, işbu kanunun hükümlerine göre Dâhiliye Vekilliğinin emri ile kabul olunurlar. Bunlara muhacir denir” (İskân Kanunu, 1934).

1.1.2.3. Düzensiz Göçmen

Son olarak düzensiz göçmen kavramını açıklayacak olursak; “Düzensiz göçmen; yasadışı giriş ve vizenin geçerlilik tarihinin sona ermesi yüzünden transit veya ev sahibi ülke de hukuki statüden yoksun kişi. Bu terim, bir ülkeye giriş kurallarını, ihlal eden mülteciler ve ev sahibi ülkede kalma izni bulunmayan kişiler için geçerlidir. (IOM, 2009: 15)

3 Aktaran: Acer ve diğerleri, 2010: 13

18 Şimdiye kadar bahsettiklerimiz göçün gönüllü yapılan kısmına ağırlık vermekteydi. Bir de göçün zorunlu olarak ortaya çıktığı uluslararası hareketler vardır. Son yıllarda Türkiye’nin de hem nesnesi hem de öznesi olarak tam merkezinde yer aldığı görülmektedir. Göç edilmek istenen diğer ülkeler için transit bir ülke konumundayken son yıllarda hedef ülke konumuna da geldiğini söylemek mümkündür.

Etnik, dini, siyasi karışıklıklar, yeni iş imkânları, yüksek ve daha kaliteli eğitim sistemlerinden yararlanma isteği, yeni yerler keşfi ve başlıca diğer nedenlerle küreselleşmenin de bir sonucu olarak çeşitlenen ve yoğunluk kazanan göç hareketleri bundan sonra ki yıllarda da göz ardı edilemeyecek bir boyut kazanacaktır.