3.3. Geleneksel Türk Sanatının Gelişimi
3.3.2. Urartular
3.3.3.1. Frig Sanatı
Frig vadisi olarak anılan Eskişehir ve Afyon arasında kalan bölgede Tanrıça Kibele adına birçok tapınak cephesi yontmuşlardır (Taş, 2014, s. 72).
Özelikle tunç işçiliğinde ün kazanmış olan Frigler’in yaptıkları ortası göbekli ya da makarayı andıran kulpları olan kaseler, boğa başı süslü (T) biçimli tutamaklı kazanlar, kemerler, kepçeler ve iğneler (fibulalar) ortaya çıkardıkları eserlerden bazılarıdır (Sevin, 2003, s. 259-260).
Şekil 18. Kibele ve müzisyenleri Şekil 19. Kibele
Şekil 21. Göbekli tunç kase, Gordion Şekil 20. Ağız kenarı siren eklentili
Şekil 22. Tunç Frig fibulaları, Gordion
Zengin ormanlarla çevrili olması sayesinde Frigler mobilyacılıkta büyük bir özgünlük ve ustalık sergilemişlerdir. Frigler’e has geometrik şekillerle oyulmuş ve bezenmiş sehpalar, tabureler metal çivi kullanmadan ağaç çiviler ya da geçmelerle birbirine tutturulmuştur (Sevin, 2003, s. 255-256).
Şekil 23. P Tümülüsün’den kakmalı
tırnak
Şekil 24. P Tümülüsün’den kakmalı
3.3.4. Hunlar
Çin kaynaklarına göre Hun imparatorluğunun MÖ 1677 yılında kurulduğu kabul edilir. Kavimler göçünün oluşturduğu etkiler dolayısıyla MS 216 yılında yıkıldığı kabul edilmektedir (“Hunlar”, 2016)
3.3.4.1. Hun Sanatı
Hun sanatına baktığımızda dokumalar ve ahşap eserler dikkat çekmektedir. Bu dokumalardan en önemlisi ise Pazırık Kurganı’ndan çıkan Pazırık Halısı’dır.
Pazırık Halısı’nın dünya tarihindeki önemi, V. Pazırık Kurgan’ından çıkarılmış ve elimizde bütün halde bulunan en eski düğümlü halı olmasıyla arkeolojik ve sanatsal açıdan çok önemli bir malzeme olarak bilinmesidir. Türk halı sanatının gelişiminin başlangıcına Pazırık halısını koymak sanat tarihi açısından mümkündür. Halının orta bölgesinde bulunan nilüfer çiçeği süslemeleri, halının genelinde hakim olan renk ve motifler Türk halı sanatının inceliklerini yansıtmaktadır (Çoruhlu, 2007, s. 128-130).
Pazırık Kurganları’ndan sanatsal açıdan değeri çok büyük olan pek çok dokuma elde edilmiştir.
Türk Hun Sanatı, hayvan motiflerini içinde bulunduran eserler kullanır ve bu motifler sanat tarihçileri açısından hayvan stili olarak tanımlanır (Sazak, 2014, s. 41).
Şekil 26. Pazırık Kurgan’ından
çıkarılan eyer örtüde yer örtüsünün üzerinde yer alan kartal grifonunun geyiğe saldırısını gösteren tipik hayvan mücadelesi
Şekil 27. Pazırık Kurgan’ından
çıkarılmış keçe alan atlı ve tanrıca figürü
Şekil 29. Ahşap oyma ve Deri Tös, “Kartal’ın Böke/Geyik’i Isırması”, MÖ V-IV. yy.
Pazırık Kurganı II, Altay, Rusya, Sazak 2013
Şekil 31. Pazırık kurganlarından
çıkarılan ile işlenmiş, at başlığına takılan boyalı ahşap heykelcik. Hayvan mücadele sahnelerinin değişik bir ifadesi olarak ağzında bir geyik başı bulunan grifon
Şekil 30. Ahşap üzerine kısmen altın
kaplamalı, günümüze kadar gelebilmiş, muhtemelen yaradılış destanlarıyla ilgili bir su kuşunu gösteren bir III. Pazırık kurganı buluntusu
3.3.5. Göktürkler
Hun İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra MS 552-745,753 yılları arasında Göktürk Kağanlığı Orta Asya bölgesinde hüküm sürmüştür. Hun İmparatorluğu’ndan miras kalan Türk kültür ve sanatının Orta ve Batı Asya’ya yayılmasını ve bu bölgelerde artan Türk nüfusuyla beraber Türk kültür ve sanatının gelişimine büyük katkı sağlamıştır (Çoruhlu, 2007, s. 151).
3.3.5.1. Göktürk Sanatı
Bronz çağından ve neolitik dönemden itibaren karşımıza çıkan kaya resimleri ve bu resimlerde genelde Orta ve İç Asya’da hakim olan ve bölgenin tasvir biçimini yansıtan çizgisel tarz Göktürk sanatında geçmişiyle ayrıntılarında farlılıklar olsa da Hun İmparatorluğu döneminden beri gelişen kaya resimleriyle bütünlük içerisindedir. Göktürk dönemi kaya resimlerinde av ve savaş sahneleri, dini figürler, hayvan tasvirleri, damga ve semboller kullanılırken hayvan tasvirlerinde genelde “hayvan üslubuna” sadık kalınsa da bazen natüralist üsluba ait eserler de görülmektedir (Çoruhlu, 2007, s. 176-177).
Göktürk döneminde yapılan heykeller ile ilgili genel görüş ilkel çağlardan itibaren Avrupa ve Asya’da görülen menhirler ile aynı kaynağa sahip olduğudur. Menhirler açık alanlarda ya da tapınak alanlarında bulunan tanrı, ruh ya da mezar taşını simgeleyen taştan heykellerdir (Çoruhlu, 2007, s. 198).
Şekil 32. Moğolistan Altayları’nda Char
Chad (Hangay Dağları) kaya resimlerinde betimlenen Göktürk süvarileri
Şekil 33. Kara-yüs kaya resimlerinde yer
Şekil 34. Doğu Türkistan’da Göktürk devrinde mezar başına dikilmiş bir heykel
Birçoğu mezar heykeli veya ölüyü bazen de saygı duyulan ruhları temsil eden yontular yapılan ilk araştırmalar da balbal olarak tanımlanmıştır. Göktürk dönemi eserleri arasında çok önemli yeri bulunan bu heykellere toplumda “taş baba” ya da “taş nine” denilmektedir (Çoruhlu, 1998, s. 99).
Şekil 35. Cagaan Nur’dan
(Moğolistan) Göktürk Devrine ait taş baba
Şekil 36. Kaplumbağa şeklindeki kaidesi
ve yukarısındaki kurttan süt emen çocuk kabartmasıyla Göktürklere ait ünlü Bugut Kitabesi
Şekil 37. Göktürk çağı taş heykelleri ve balbalları
3.3.6. Uygurlar
Göktürklerin siyasi egemenliğine son vererek 745 yılında Ötüken ve civarında devlet kuran Uygurlar 8. yy. ortalarında Turfan bölgesini fethetmişler ve 840 yılında da Kırgız Türkleri tarafından mağlup edilerek göç etmek zorunda kalmışlardır (Çoruhlu, 2007, s. 229).
3.3.6.1. Uygur Sanatı
Uygur minyatür ve duvar resimleri Modern Türk Resmi’nin temelini oluşturmuştur. Uygurlar, minyatürlerinde Orta ve İç Asya üslubunda pek kullanılmayan ışık-gölge ile hacim çıkartarak eserler ortaya koysalar da zamanla Türk üslubuna dönüş yapmışlardır. Bazen yaldız da kullandıkları eserlerde Türk renkleri olan kırmızı, gök rengi ve yeşil tonlar canlı ve parlak şekilde kullanılmıştır. Sanatlarında kullandıkları kompozisyonlarını, duvar yüzeylerine, ipek kumaşlara, ahşap ve kağıt üzerine uygularken bazen tempera tekniği ile elde edilmiş boyalar kullanmış ve duvar boyalarında düzleştirilmiş yüzeyler ya da yaş sıva üzerine uygulamışlardır (Başbuğ M. & Başbuğ, 2007, s. 56-65).
Manihaizmin ve Budizmin ikonogrofik olarak yansıdığı bir karışım Uygur duvar resimlerinde görülürken Türk geleneklerinin izlerini de devam ettirir (Çoruhlu, 1998, s. 115).
Şekil 38. Bezeklik. 9.
tapınaktan Buddha tasvirleri (fresko)
Şekil 39. Bezeklik. 9. yy. ait bir
uygur prensesini gösteren duvar resmi
Şekil 40. Bir Uygur korosunu gösteren
Bezeklik duvar resmi, Tokyo Privel koleksiyonu
Şekil 41. Uygur Tipinde tasvir
edilmiş çiçek tutan ilah, Sengim 9. yy. duvar resmi
Şekil 44. Uygur kağanının Maniciliği kabul edişini gösterdiği varsayılan minyatür, 8-9.
Yy., Koço A Tapınağından
Şekil 43. Uygur minyatürü, koço
K Tapınağı, Uygur Mani rahipleri, 8-9. yy
Şekil 42. Uygur minyatürü, koço K
Tapınağı kıvrık dal beyaz giysili süslemeli ve müzikli eğlence sahnesi içeren tasvirler
3.3.7. Minyatür Sanatı
Kitap, madalyon gibi küçük nesneleri süslemek ve işlemek için yapılan küçük boyutlu resimleri adlandırmak için kullanılan sanat dalıdır. Türkler minyatür sanatçılarına “nakkaş” sanata da “nakış” adını vermişlerdir (Elmas, 2000, s. 3).
8.-19. yy. arasında bin yılı aşkın sürece birçok eser veren Türkler, Maniheizm, Budizm ve İslam dinleri çerçevesinde pek çok eser ortaya koymuşlardır. Uygur Türklerinin 8. yy. ortalarından itibaren Hoço merkezli Turfan civarında ortaya koydukları minyatürler, az sayıda ve parçalar halinde bulunmuşlar ve gerçekçi tarzı ve portre özelliği göstermeleri bakımından Türk minyatür sanatının gelişiminde çok önemli rol oynamışlardır (Aslanapa, 1987, s. 851).
İçerdiği her figürün bütün detaylarıyla aktarılmasını sağlayan ve batı sanat anlayışının aksine derinlik algısı içermeyen, her figürün eşit boyda olduğu, cisimlerin ve figürlerin birbirlerini örtmeyecek şekilde, göründüğü gibi değil hayal edildiği şekilde çizilmesiyle oluşan minyatürlerde padişahların daha büyük olarak çizilmesi onların fikirdeki büyüklüğünü göstermek amaçlıdır. Minyatür sanatının köklerinin de birçok Türk süsleme sanatı gibi Uygur dönemi Maniheist duvar resimlerine dayandığı görülmektedir. Uygur devletinin dağılması sonucu yayılan sanat hareketleri Selçuklu Türkleri İslam Minyatür sanatının temellerini oluşturmuştur (Koç, 1994, s. 287-288).
3.3.8. Hat Sanatı
Kökeni Arapçaya dayanan hat kelimesi çizgi, yol gibi sözlük anlamına sahip olmakla beraber “hat” kelimesi estetik şekilde yazı yazma sanatı anlamında kullanılır ve bu şekilde estetik ve güzel yazanlara ise “hattat” denir. Türklerin İslam’a geçişiyle beraber Arap alfabesi kullanılarak hat sanatına büyük önem verilmiş ve Osmanlı döneminde hat sanatı büyük ilerleme göstererek sayısız şaheser ortaya konulmuş ve milli sanat haline
Şekil 48. Hz. Muhammet,
arkadaşları ile birlikte Kabe'ye geliyor
Şekil 47. Hz. Muhammet'in
ölüm anı
Şekil 49. Bir din adamının
camide vaaz ve nasihatta bulunması
Şekil 50. Macaristan Kralı John
Sigismund, Kanuni Sultan Süleyman’ın otağ-ı hümayunun’da görülüyor
kendine has özellikleri bulunan kalemtıraş, hokka, divit, mıstar, altlık gibi malzemeler de kullanılır (Özkeçeci, İ. & Özkeçeci, 2014, s. 207-216).
3.3.9. Tezhip Sanatı
Küçük boyutlarda ana malzemesi altın olarak kullanılan zeheb (altın) kelimesinden gelen ve hassas bir biçimde ortaya çıkarılan kitap süsleme sanatıdır. Tezhip sanatı ince fırça tekniği ile altının yanı sıra toprak boyalardan farklı renklerin de kullanıldığı yazma eserlerde ki hattın en nitelikli şekilde sarılıp süslenmesi ile olarak ortaya çıkmıştır. Müzehhip olarak adlandırılan tezhip sanatçıların genel olarak büyük biçimde çiçekler ve motifleri kullanarak sadece altınla işlenmiş süsleme biçimi olan hâlkâr tarzda eserler ortaya koydukları görülür. Tezhip sanatı geçmişten günümüze kadar gelen, aynı zamanda estetik ve bir zenginlik ibaresi olmuştur. Hat sanatı gibi tezhipte Türk sanatında önemli bir yer
Şekil 51. Günümüz hattatlarından Ali
Toy tarafından tuğra şeklinde tertiplenen Besmele
Şekil 52. Günümüz hattatlarından Ali
Toy tarafından tertiplenen Besmele
Şekil 53. Hattat Hamid Aytaç tarafından tuğra
şeklinde tertiplenen Besmele (Bilal Sütcü Koleksiyonu)
Şekil 54. Hattat Mustafa Halim
edinmiş ve hüsn-i hattı süslemek için kullanılarak devlet büyüklerinin büyük ilgisini de arkasına alarak kitapları ve eserleri süslemek için kullanılmıştır. Tezhip sanatının tanımını aşan çok daha büyük bir önemi vardır bu sebeple klasik sanatlarımızı daha iyi anlamak açısından da önem arz eder (Özkçeci İ. & Özkeçeci, 2014, s. 25).
3.3.10. Yazmacılık Sanatı
Medeniyetin gelişmesiyle birlikte, insanların örtünmek için kullandığı giyim eşyalarına estetik nitelik katması sanatsal bir şekil ortaya çıkarmıştır. Yazmacılık da bu sanatlardan biri haline gelmiştir. Yazma; çoğunlukla pamuklu ve ipek kumaşlara elle çizilerek ya da
Şekil 55. Erzurum Çifte Minareli Medrese
giriş kapısı taş süslemesinde rûmili ve
geometrik bordür Şekil 56. Fatih dönemi tezhiplerinden bir şemse tezyinatı
Şekil 58. XVI. yüzyılda Tebriz’de
yapılmış Ali Şir Nevai’nin divanından sadece altınla boyanmış bir sayfa
Şekil 57. İlhanlı Sultanı Olcayto Hüdabende
için Abdullah ibn Muhammed ibn Mahmud el Hemedani tarafından yazılan 1313 Kura’an’ın zahriye sayfası
daha yakındır. Baskı işi ise daha çok üretilebilen ve çoğaltılabilen diğer yazma türüdür. Baskı işi yazmalarda ıhlamur ağacı tercih edilir ve bunun nedeni yumuşak ve kolay oyulmasından kaynaklıdır. Desen, ağacın üzerine sabit kalem ile çizilir ve bıçakla oyulmak suretiyle desen oluşturulur (“Yazmacılık”, 2017).