• Sonuç bulunamadı

Fransa-Suriye AntlaĢması (09 Eylül 1936)

1930’lu yıllarda Türkiye iç ve dıĢ sorunlarını büyük ölçüde halletmiĢ, 1932 yılında Milletler Cemiyetine girerek etkili bir biçimde uluslar arası politikalara katılmaya baĢlamıĢtır. Ġkili iliĢkilerinde Uluslar arası hukuka bağlı kalması ve barıĢçıl yaklaĢımı, Türkiye ile Avrupa Ülkeleri arasında yakınlaĢmayı sağlamıĢtır.

Özellikle Almanya’da yaĢanan iktidar değiĢikliği ile Hitlerin iĢbaĢına gelmesi sonucunda Fransa Türkiye ile yakınlaĢma gereği hissetmiĢtir. Bunun doğal bir sonucu olarak Ġngiltere ve Fransa’nın desteğini gören Türkiye, Montreux Boğazlar SözleĢmesi’ni kabul ettirebilmiĢtir.80 Yine Avrupa’da yaĢanan siyasi durumun uygun hale gelmesi ile Türkiye, Hatay sorunu ile planlı bir Ģekilde yakından ilgilenmeye baĢlamıĢtır.

Fransa ise 1930’larda dikkatini Avrupa’ya yoğunlaĢtırdı. Böylece Fransa açısından “Hatay Sorunu” ikincil bir sorun olarak yorumlandı. 1925 yılında imzalanan Locarno Paktı ile Almanya'nın Fransa ve Belçika'yla olan sınırları

76 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, Ġstanbul, 4. Baskı, 1995, s. 587.

77 Uçarol,a.g.e., s. 587.

78 Soysal, a.g.e., s.87.

79 Sarınay, a.g.e., s.11.

80 Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s.46.

belirlenmiĢ ve bu sınırlar Ġngiltere ve Ġtalya tarafından güvence altına alınmıĢ olmasına rağmen 1929 ekonomik bunalımın etkisinde bulunan Avrupa’da, Hitler'in 1933 yılında iktidara gelmesi ile mevcut siyasi durumun bozulmasına neden olacak olaylar silsilesi baĢlamıĢtır.81

Bu olaylar silsilesinin ilkini Almanya’nın, 1933 yılı sonlarında Milletler Cemiyeti'nden çekilmesidir. Bu olayın akabinde 1934 yılında yaĢanan Avusturya BaĢbakanı Dolfuss’un, Avusturya polisi üniforması giymiĢ bir grup Nazi tarafından öldürülmesi olayı gerçekleĢmiĢtir. Fransa ise bu dönemde yoğun bir ekonomik buhran içerisinde bulunmakta, yüksek enflasyon, hızla artan iĢsizlikle boğuĢmaktaydı.82

Almanya 1935 yılında hava kuvvetlerini kurması ile Versailles AntlaĢması'nın silahsızlanmayla ilgili hükümlerine aykırı hareket etmiĢ ayrıca askerliği zorunlu hale getirmiĢtir. Almanya'nın hızla ordunun güçlenmesine yönelik çalıĢmaları karĢısında Fransa, Ġtalya ve Ġngiltere ile birlikte ortak hareket ederek 1935 Nisanında Stresa AnlaĢması'nı imzalamıĢ sonuç olarak Almanya karĢısında bir tür cephe oluĢturma gayreti içerisine girmiĢtir. Stresa Cephesi, Ġngiltere’nin Almanya Deniz Kuvvetlerinin gücünü sınırlamak amacıyla bu ülkeyle anlaĢması sonucu dağılmıĢtır. Sonuç olarak, I. Dünya savaĢından muzaffer çıkan Fransa’nın durumu, 1929 Dünya ekonomik buhranının da etkisiyle hızlı bir değiĢim göstermiĢ, 1930’lu yıllardan itibaren güvenliğine yönelik bir tehdit algısıyla özellikle Ġngiltere ile birlikte hareket etmek istemiĢtir. “Bu Fransa, ekonomik yapısı kötü, koalisyon hükümetleriyle yönetilen siyasal istikrarsızlık içerisinde bulunan bir Fransa’dır.”83

20 Ekim 1921 Ankara AnlaĢması ile Fransız mandası içinde özel bir yönetime sahip olan Ġskenderun Sancağı, 1926 Türkiye-Fransa Dostluk ve Ġyi KomĢuluk SözleĢmesi'nden 1936 yılına kadar Türkiye ile Fransa arasında bir sorun teĢkil etmemiĢtir. 1936 yılında Fransız iĢgaline karĢı Arap direniĢinin lideri Ġbrahim Hanano'nun cenaze töreninde olaylar çıkması üzerine Fransız manda yönetimi askerî güç kullandı. Olaylar devam ederken bir araya gelen yerel halk temsilcileri

81 Cemil Koçak, Türk-Alman ĠliĢkileri (1923-1939), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, s.201.

82 Ada, a.g.e., s. 99.

83 Ada, a.g.e., s. 100.

ile Fransız manda yöneticileri, yerel halk temsilcilerinin mandanın sona ermesi yönündeki taleplerini tartıĢmıĢlar, manda yönetimi yüksek komiseri De Martel, bu talebin merkezi yönetime iletilmesini sağlayacak danıĢma konseyleri kurulması önerisini getirmiĢ fakat Suriye'de olayların önü alınamadı. 22 ġubat 1936’da Suriye BaĢbakanı ġeyh Tacettin baĢbakanlık görevinden istifa etmesi üzerine Ata El Eyyubi baĢkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Yeni kurulan Suriye hükümeti ile Fransız manda yöneticileri arasında 29 ġubat – 1 Mart 1936 tarihleri arasında Beyrut'ta bir toplantı gerçekleĢtirildi. Toplantı sonucunda Fransız yüksek komiseri De Martel, Suriye hükümetinden Fransa'ya gönderilecek bir heyet oluĢturmasını istedi. Hükümet temsilcileri Beyrut'tan ġam'a dönüĢlerinde, Fransız mandasının sona erip Suriye'nin bağımsızlığa kavuĢmasını görüĢmek üzere bir heyet kurulacağını ilan etmeleri üzerine Suriye meydan gelen karıĢıklıklar sona erdi. 31 Mart 1936 tarihinde baĢlayan Suriye - Fransa görüĢmeleri sonucunda Fransa, 3 Nisan 1936'da manda rejimini sona erdirecek bir antlaĢma imzalamaya hazır olduğunu bildirmiĢ, hatta bu antlaĢmanın imzalanmasından sonra Suriye'nin Milletler Cemiyetine girmesini destekleyeceklerini belirtmiĢlerdir. 84

Fransa’da, Nisan-Mayıs 1936 seçimlerinde “Halk Cephesi”nin seçimleri kazanması ve arkasından 4 Mayıs’ta Léon Blum liderliğinde sosyalist bir hükümetin iktidara gelmesi Fransız dıĢ politikasını etkiledi. Halk Cephesi Hükümeti, manda yönetimine daha farklı bakmaktaydı. Yeni hükümet Suriye ve Lübnan’la olan iliĢkilerini yeniden düzenleme yoluna tercih ederek 9 Eylül 1936’da Paris’te, Fransa ile Suriye arasında bir Dostluk ve Ġttifak AntlaĢması imzalanmıĢtır.

25 yıllık bir süre için yapılan bu antlaĢmaya göre Suriye, üç yıl sonra bağımsızlığına kavuĢacak ve Milletler Cemiyeti üyeliğine aday olacaktı. AntlaĢma Suriye’nin bütünlüğü ilkesine dayanmaktaydı. Bu antlaĢmanın imzalanmasından sonra Fransız yüksek komiseri Alevî ve Dürzî bölgelerinin Suriye’ye bağlandığını açıkladı.85 Fransa – Suriye Dostluk AntlaĢması’nda Sancak bölgesi için hiçbir düzenleme olmamasına rağmen antlaĢmanın 3. maddesine göre Fransa, Suriye’den çekilirken Sancak’taki hak ve yükümlülüklerini yeni Suriye Hükümeti’ne

84 Ada, a.g.e., s. 105.

85 Soysal, a.g.m., s. 82; Armaoğlu, a.g.e., s. 348-351

devredecek fakat Sancak bölgesinin özel statüsü korunacaktı. 86 Bu madde ile Sancak bölgesinin ilerleyen dönemlerde Suriye’ye bırakılması ve bölgede var olan Türklerinin Suriye içinde azınlık durumuna düĢürülmesinin amaçladığını söylemek mümkündür. Zira Fransa ile anlaĢmayı yapan Suriye heyetinin ġam’a dönüĢ sırasında uğradıkları Ġstanbul’da verdikleri demeçte, Sancak bölgesi Türklerinden azınlık olarak söz etmeleri dikkat çekicidir. Bu ifade Türk kamuoyunda tepkiyle karĢılanmıĢtır. 87