• Sonuç bulunamadı

Fransa’da Mutlak Monarşinin Devrilmesi ve Avrupa’nın Tepkisi

1.2. Napolyon Bonapart ve Koalisyonlar Dönemi

1.2.1. Fransa’da Mutlak Monarşinin Devrilmesi ve Avrupa’nın Tepkisi

Bu tezin mahiyeti gereği Napolyon Bonapart veyahut koalisyon savaşları hakkında ayrıntılı bir malumat sunmayı gerekli görmüyorum. Bu başlık altında Napolyon Bonapart’ın ihtilal özelinde olumlu veyahut olumsuz ne denli etkisi olduğu ve koalisyon savaşlarının Avrupa’da yaratmış olduğu etkilere değineceğim. Yoğun bir malumat akışından ziyade daha çok dönemin atmosferini ifade edecek ve 1830 İhtilallerine bu dönemden neler kaldığını, o dönemin reaksiyonel tercihlerini ne denli şekillendirdiğini açıklamaya çalışacağım.

İlk Anayasa’nın ilanından 1799’a kadar yani Napolyon’un hükümeti ele geçirmesine değin bu yeni sistem ağır aksak ilerlemeye devam ediyordu lakin henüz çok yeniydi ve işleyiş bakımından tam bir netlik söz konusu değildi. Zira teorik açıdan ortaya konulan şeyler pratikte derhal karşılığını bulamıyordu. Bu nedenle bazı gevşemeler ve esneklikler baş göstermekteydi. İç meselelerin yanı sıra dış politikada da hareketli bir süreç yaşanmaktaydı. Zira ihtilalin getirileri bir tehdit olarak algılayan devletler bu yeni rejim karşısında harekete geçti. Bu karşı hareket tabii ki fikirsel bir tartışma değil, yeni kurulan sistemi dağıtmaya yönelikti ve bu da ancak silah zoru ile olabilirdi. Öyle ki Prusya kralı ile Avusturya imparatoru, Saksonya’da bulunan Pillnitz Şatosunda bir araya gelmiş ve Fransa’da ki bu yeni gelişmeleri değerlendirmişlerdir. 27 Ağustos 1791 tarihinde bir bildiri yayınladılar ve bu bildiri, Fransa’da ki krallık tacının düşmüş olduğu bu durumu kurtarmak adına, diğer emsal devletlere açık bir çağrı özelliği taşıyordu.

Görüşmelerin yapılmış olduğu Pillnitz Şatosunun adını alan bu bildiride aynı zamanda XVI. Luois’in kardeşi olan Comte’d Artois’nin bir Göçmenler Ordusu kurması da kararlaştırılmıştır.84

Tabii ki bu bildiri Yasama Meclisi tarafından hoş karşılanmamış ve bu durum meclis içerisinde yer alan savaş taraftarlarının da sayısını artırmıştır. 1 Ekim 1791 tarihinde toplanan Meclis, 20 Nisan 1792’de Avusturya’ya savaş açılacağı tarihe kadar tartışmaları devam ettirmiştir.85 14 Ocak 1792’de Avusturya’ya gönderilecek olan bir

84 Armaoğlu, s. 65

85 Armaoğlu, s.65-66

26 ültimatom hazırlanmaya başlandı ve ana odak, Avusturya’da kurulmuş olan Göçmenler Ordusu’nun dağıtılmasıdır. Yine bu sıralar 7 Şubat 1792 tarihinde Avusturya ve Prusya arasında bir ittifak antlaşması imzalanmış ve açıkça Fransa’da ki yeni hükümetin karşısında olduklarını belli etmişlerdir.86

14 Ocak 1792 tarihinde hazırlanmaya başlanan ültimatom nihayet Avusturya’ya gönderilmiş ve mevcut hükümet bunu kabul etmiştir. Lakin ordunun tam anlamıyla dağıtıldığını söylemek mümkün değildir. Bunun yanı sıra Fransa Avusturya’dan belli başlı bazı güvenceler istemiştir ve bunlar; Fransa’nın egemenlik, bağımsızlık ve güvenliğine karşı hiçbir oluşumda yer almamalarına yönelikti. Lakin bu görüşmelerin yapıldığı süreçte Avusturya imparatoru II. Leopold ölmüş ve yerine oğlu olan II. François geçmiştir.87 Leopold ile yapılan görüşmeler aslında yeterince samimi ve olumlu geçiyordu. Bu durum ülkelerin mevcut konumlarından ziyade ancak şahısların kişilikleri ile açıklanabilir. Leopold ’un yumuşak ve liberal bir düşünce yaklaşımına karşın oğlu François ise ihtilale kesinlikle karşı ve anlaşılması zor bir insandır. Yapılan tüm görüşmelerin sonuç vermemesi ile Fransa, Pillnintz bildirgesine Avrupa’da yer alan diğer devletler tarafından katılım gösterilmeden evvel savaş açılmasına karar vermiştir. 20 Nisan 1792 tarihinde de savaş resmen ilan edilmiştir. 88

Bu süreçte koalisyon birliklerinin tepkisini artıracak olan bazı gelişmelerde yaşandı. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz I. Cumhuriyetin ilanıdır. 21 Eylül 1792 tarihinde ilan edilen bu yeni rejim, artık tam anlamıyla krallığın ilgası anlamına gelmekteydi. Bu ilanın en önemli gerekçesi tabii ki kralın entrikaları ve Duc de Brunswick89 tarafından 28 Temmuz 1798 tarihinde yayınlanan bildiridir. Bu bildiride;

kralın eskiden sahip olduğu otoritesinin geri iade edilmesi gerektiği ve eğer bu gerçekleşmez ise Fransızları çok ağır bir biçimde cezalandıracağını bildirmiştir. Lakin istediğini alamamış ve aksine bu durum Fransız halkı tarafından öfkeyle karşılanmıştır.

86 George Rude, Revolutionary French, 1783-1815, Harper Torchbooks, New York 1966, s.179-187

87 Rude, s. 98

88 Armaoğlu, s.67

89 Avusturya ve Prusya arasında sağlanan ittifak sonucu müttefik ordularına komuta etmiş Prusyalı bir mareşaldir. Yedi Yıl Savaşları’nda da orduya komuta etmiştir. Bkz. F. Armaoğlu, s. 66

27 Öyle ki Brunswik farkına varmadan halkın milliyetçilik ve vatanperverliğini ateşlemiştir.90 Zira en nihayetinde bu durum koalisyon güçlerinin aleyhine olacaktır.

Brunswick Bildirisi yalnızca topyekûn bir direnişe yol açmamış ve krallık sorununu da tekrar gündeme taşınmıştır. Zira cumhuriyet yanlıları artık krallığın tam anlamıyla ilga edilmesi gerektiğine inanmaktaydı. Bu tepki sonrası cumhuriyetçiler, Tuileries Sarayını basmış, kral ve kraliçeyi oradan alarak Temple Kulesine hapsetmişlerdir.91 Krallığa karşı bu denli bir öfkenin gösterilmesi hiç kuşkusuz yalnızca Brunswick Bildirisi ile açıklanamaz zira Luois’in kardeşi Artois’in Avusturya’da oluşturulan Göçmenler Ordusunun başına geçmesi de bu durumun ortaya çıkmasında oldukça etkili olmuştur.92

Kralın alıkonulduğu gün içerisinde meclis tarafından bir seçim gerçekleştirilmiş ve cumhuriyetçilerden Danton iktidara gelmiştir. Danton ilk olarak tüm Fransa halkını orduya katılmaya davet etmiş ve halkından topyekûn bir seferberlik beklemiştir. Hemen ardından ise 21 Eylül 1792 tarihinde Yasama Meclisini toplamış ve Cumhuriyeti ilan etmişlerdir.93 Böylece artık 1789’dan itibaren devam etmekte olan meşruti monarşi rejimi son bulmuş ve cumhuriyet dönemi başlamıştır. Bu yeni rejim ancak 1804 yılına kadar sürecektir ve bu nedenle I. Cumhuriyet dönemi olarak bilinmektedir.94

Cumhuriyet rejiminin ilk meclisi olarak bilinen Konvansiyon, 749 kişiden oluşmaktaydı. Bu meclis 15 Aralık 1792 tarihinde bir bildiri yayınlamış ve Avrupa insanına, ihtilalinin ilkeleri tanıtılmıştır. Fransa ordusunu da bu ilkeleri yayma ve yerleştirme görevi verilmiştir. Bu bildiriden anlaşılacağı üzere Fransa, ulus fikrinin ön plana çıktığı önemli bir misyonu üstlenmiş olduğu görünmektedir. Zira Avrupa halklarının her birine hitap ediyor olması, o döneme değin yerleşmiş olan temel değer yargılarını hiçe sayması anlamına gelmektedir. Yapılan bildiri de dinsel, mezhepsel veyahut sınıfsal bir ayrım yapılmadan tüm Avrupa halkları esas alınarak, yeni değer yargısını birey, yani vatandaş özeline indirgemekteydi. Eski tüm değer yargılarını al aşağı ediyor olan bu yeni yaklaşım, toplumu bir arada tutmak için temel bir motivasyon kaynağı

90 Armaoğlu, s. 68

91 Rude, s. 117

92 Rude, Revolutionary Europa, s.180-195

93 Armaoğlu, s. 69

94 A. Aulard, Fransa Inkılabının Siyasi Tarihi (1789-1804), (çev. Nazım Poroy), cilt:II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2011, s.385-386

28 olacak olan ulus fikrini de ortaya çıkaracaktır. Zira artık dinsel veyahut sınıfsal bir birliktelikten ziyade ortak bir tarihsel şuur çerçevesinde toplumlar kategorize edilecek ve ulus-devlet anlayışı ön plana çıkacaktır.95

Konvansiyon Meclisi’nin ikinci önemli adımı ise doğrudan krallık tacını hedef alan bir eylemdir. Zira kralın yargılanmasına karar verilmiştir ve bu süreç 11 Aralık 1792 tarihinde başlayıp 15 Ocak 1793 tarihine kadar devam etmiştir. Yargılama sonucu çıkan karar ise 683 oy ile kral Luois’in idam edilmesi olmuştur. “Milletin hürriyetine kastetmek ve devletin güvenliğine karşı suikastta bulunmaktan” ötürü idama mahkûm edilen Louis, 21 Ocak 1793 günü giyotin ile idam edilmiştir. Kraliçe, yani Marie Antoinette’de eşi ile aynı kaderi paylaşarak 16 Ekim 1793’de idam edilecektir.96

1.2.2. Napolyon Bonapart Dönemi ve Koalisyon Savaşlarının Genel Sonuçları