• Sonuç bulunamadı

A) Komşu Hak Sahipleri

2. Fonogram Yapımcıları

Komşu hak sahiplerinin ikinci grubunu fonogram (ses taşıyıcıları) yapımcıları oluşturur. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 80 inci maddesinde 1995 yılında yapılan değişiklik ile ilk kez fonogram yapımcılarının hakları eser sahibinin haklarına komşu haklar arasında sayılmıştır.

Kanunda tanımı yapılmamakla beraber, Eser Sahibinin Haklarına Komşu Haklar Yönetmeliği’nde, fonogram yapımcısı, “sözlü ya da sözsüz tüm eserlerin ilk tespitini yapan ve bu durumun hukuksal sorumluluğunu yüklenen kişi” ifadesiyle tanımlanmıştır. Fonogram, FSEK. m. 1b/f’de “sinema eseri gibi görsel işitsel eserler içindeki ses tespitleri hariç olmak üzere, bir icrada yer alan seslerin veya diğer

25

seslerin veya esas temsillerin tespit edildiği ses taşıyıcısı, fiziki ortamdır5” şeklinde tanımlanmıştır.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda 4630 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler çerçevesinde fonogram yapımcılarına tanınan haklar, FSEK.'in 80/I.1.B’de yasanın eski haline göre daha ayrıntılı olarak belirtilmiştir. FSEK.

uyarınca bir icra ürününü veya sair sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcısı eser sahibinden ve/veya icracı sanatçıdan mali hakları kullanma yetkisini devraldıktan sonra tespitin dorudan veya dolaylı çoğaltılması, dağıtılması, satılması kiralanması ve kamuya ödünç verilmesine ilişkin kullanma hakkı çerçevesinde, kullanama hakkı üzerinde izin verme ve yasaklama bağlamında inhisari yetki kazanır. Ayrıca, yapımcı tespitlerinin işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimine ve yeniden iletimine izin verme konusunda da münhasır hakka sahiptir.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda fonogram yapımcısı için öngörülen koruma bizatihi eserin değil, yapımcının faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan, icrayı oluşturan ses tespitlerini içeren CD, kaset vs. şeklinde somutlaşmış üründür. Korunan CD, kaset gibi taşıyıcı materyal değildir. Kanunda fonogram yapımcılarına tanınan bu koruma, gelişen teknolojik imkânlar sayesinde fonogramların çeşitli vasıta ve aletlerle haksız şekilde kolayca taklit ve kopya edilmeleri neticesinde meydana gelen tecavüzlere karşı korunması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır.

Günümüzde, müziklerin internet vasıtası ile dahi herhangi bir ücret ödenmeksizin paylaşılması mümkündür. İnternette müzik paylaşımını başlatan

“Napster” dava edilmesine ve kapatılmasına rağmen bu yöntem hızla yayılmış, başka birçok internet sitesi vasıtasıyla internetten MP3 formatındaki müzik dosyalarının ücretsiz indirilmesi mümkün olmuştur. Bu durum, en az korsan kaset ve CD’ler kadar müzik piyasasına darbe vurmaktadır.

5 Tanımda yer alan “ses taşıyıcısı” ve “fiziki ortam” ibareleriyle kastedilen plak, kaset, CD vs.’dir.

26 3.Radyo ve Televizyon Kuruluşları

Komşu hak sahiplerinin üçüncü kategorisini, “Radyo-Televizyon Kuruluşları”

oluşturmaktadır. Radyo ve televizyon kuruluşları yayın yapan özel veya kamu tüzel kişileridir.

1982 Anayasası’nın 1993 tarih ve 3913 sayılı Kanunla tadil edilmesiyle beraber Türkiye’de radyo ve televizyon istasyonlarının ancak devlet eliyle kurulacağı ve idarelerinin tarafsız bir kamu tüzel kişiliği halinde düzenleneceği hükmü ortadan kalkmış, radyo ve televizyon istasyonları kurulması ve işletmesinin Kanunla düzenlenecek şartlar çerçevesinde serbest olduğu kabul edilmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca 1994 tarih ve 3984 sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun”6 çıkarılmıştır. Böylece bir kamu tüzel kişiliği olan T.R.T. Kurumundan başka, özel radyo ve televizyonların kurulması hükme bağlanmıştır.

Radyo-televizyon kuruluşlarının gerçekleştirdiği yayınlar, büyük yatırımların ve bir çok kişinin emeğinin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Bu nedenle de hem bu yatırımın hem de geniş anlamıyla yayınların korunması gerekliliği vardır. Nitekim, bu gerçekten hareketle 5846 sayılı Kanunda 1995 yılında yapılan değişiklikler sırasında ilk kez, eser sahibinin maddi-manevi haklarına zarar vermemek şartıyla, radyo televizyon kuruluşlarının, eser sahibinin haklarına komşu hakları olduğu kabul edilmiştir. 21.02.2001 tarihli 4630 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun ile de konu daha kapsamlı bir biçimde düzenlenmiştir.

Radyo ve televizyon yayıncılığında “yayın” kavramı geniş bir anlam taşımaktadır. Örneğin, bir futbol maçının naklen yayını; “Çarkı Felek”, “Kim 500 milyar ister?”gibi ödüllü canlı ve cansız çekimler; bir şairin, bir ressamın veya bir bestekârın özelliklerini ortaya koyan sohbetler; güncel sanat olaylarının tanıtımı, spor

6 RG. 20/04/1994- 21911

27

ve sanat söyleşileri, haber ve haber programları vb. “yayın” kavramı içinde yer alır (http://hukukcu.com/modules/smartsection/item.php?itemid=87). Yayın kavramı içine eser niteliğine sahip düşünce ürünleri girdiği gibi, eser niteliği taşımayan programlar da girmektedir. Radyo-televizyon kuruluşlarının eser sahibinin haklarına bağlantılı hak sahibi sayılmaları için yayınlarında bir fikir ve sanat eserine ve bunun icra veya temsiline yer vermiş olmaları gerekir (Erel, 1998:180). Bu nedenle, çalışmanın bundan sonraki kısmında, “yayın” kavramı eser niteliğini taşıyan ürünlerin yayını anlamında kullanılacaktır.

Bir yayın, eser sahibinden ve/veya icracı sanatçıdan ya da fonogram yapımcısından FSEK. m. 52’de öngörülen şekilde izin7 alınmasını da gerekli kılabilir. Zira, FSEK. m. 80/II’de “fonogramlara tespit edilmiş icraların ve filmlerin her ne surette olursa olsun umuma iletilmesi halinde, bunları kullananlar, eser sahiplerinin yanı sıra, icracı sanatçılara ve yapımcılara … bu kullanımlara ilişkin uygun bir bedeli ödemekle yükümlüdür” hükmüne yer verilerek bu durum ayrıca vurgulanmıştır. Örneğin televizyonda yayınlanan eğlence programında bir müzik parçası yayınlanacağı zaman iki ayrı durum söz konusu olabilir: Şarkı, programda canlı olarak icra edilmesi halinde eserin bestecisinden, söz yazarından ve şarkıyı o programda icra eden kişilerden izin alınmalı ve bu kişilere uygun bir bedel ödenmelidir. Ancak şarkı “playback” ifadesiyle tabir edilen şekilde programda yayınlanacaksa, ayrıca fonogram yapımcısından da izin alınması ve yapımcıya bedel ödenmesi gereklidir.

Yayın, başkasına ait bulunabileceği gibi, doğrudan doğruya radyo-televizyon kuruluşunun kendisine de ait olabilir. Yayının mutlaka radyo-televizyon kuruluşu tarafından yapılması şart değildir. Radyo-televizyon kuruluşu, bir programı bir başkasına yaptırarak FSEK. m.18 anlamında eser üzerindeki mali hakları kanunen kullanabileceği gibi önceden hazırlanıp bitmiş bir programı paket olarak satın da

7 Burada, “izin” ifadesiyle mali haklardan “işaret,ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı”nın kullanım hakkının FSEK. m. 52’de öngörülen şekil şartlarına uyulmak kaydıyla yapılan lisans sözleşmesi (ruhsat) ile tanınması ifade edilmektedir. Nitekim FSEK. m. 80’de gerekli olmamakla beraber, “komşu hak sahipleri ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların verdikleri iznin yazılı olması zorunludur” hükmü ile FSEK. m. 52 hükmü tekrar edilmiştir.

28

alabilir. Örneğin, ATV’nin “Bizim Ev” adlı bir televizyon filmini bir “Tebeşir Yapım”a yaptırtması mümkün olduğu gibi, yapımcının kendi imkânları ile hazırlayıp bitirdiği filmin gösterim hakkını devralması da mümkündür. Radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınları üzerinde mutlak hakları vardır. FSEK. m. 80/I.1.C hükmüne göre, radyo-televizyon kuruluşlarının yazılı izni olmaksızın hiçbir kişi veya kuruluş, yapılan yayınların bütününü veya bir kısmını çoğaltamaz, telli-telsiz her türlü araçla tekrar yayınlayamaz, girişi ücrete tabi yerlerde gösteremez. Aynı hüküm 2954 sayılı T.R.T. Kanununun 32. maddesiyle de tekrarlanmaktadır. Bu düzenlemeye göre radyo-televizyon kuruluşları yayınları üzerindeki çoğaltma, tekrar yayın ve vasıtalı/vasıtasız temsil hakları bakımından eser sahibine benzer yetkilerle korunmuştur (Tekinalp, 2002:181).

4. Film Yapımcıları

Fikri haklar alanındaki son gelişmelerin ışığı altında 80 inci madde, başlığı ile birlikte değiştirilmiş, komşu hak sahiplerinin yanı sıra film yapımcılarının sahip oldukları haklar, Bağlantılı Hak sahipliği çatısı altında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Film yapımcısı, sinema eserini, sermayesi ve işletmesel örgütleme gücü ve yeteneğiyle gerçekleştirip, filme yani şerit üzerine tespit eden gerçek veya tüzel kişidir (Tekinalp, 2002:244).

Film yapımcısının sinema eserine katkısı, sinema eseri sahiplerinin ve icarcı sanatçıların katkısından farklı bir nitelik arz etmektedir. Zira yapımcının katkısı, fikri olmaktan çok mali bir katkı niteliğini taşımaktadır. Bu mali katkının içeriğinde sinema eserini sahiplerini bir araya getirme işlevi de yer alır. Bu nedenle film yapımcısının sinema eseri üzerinde doğrudan mali ve manevi hakkı yoktur. FSEK.

m. 80/I.2 uyarınca, filmin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcısının hakkı, eser sahibinden ve icracı sanatçıdan mali hakları kullanma yetkisini devraldıktan sonra doğar. Kanundaki eser sahibi ibaresi, hem sinema eserinin birlikte sahipleri olan yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo ve diyalog yazarını, hem de varsa romancı, hikayeci, şair gibi eseri kullanılan eser sahiplerini kapsar. FSEK. m.

18/III’te “Bir eserin yapımcısı veya yayımcısı, ancak eserin sahibi ile yapacağı

29

sözleşmeye göre mali hakları kullanabilir” hükmü ile devrin sözleşmesel temeline işaret edilmiştir.

FSEK. m. 80/I.C uyarınca, eser sahibi ve icracı sanatçı, sadece mali hakların kullanma yetkisini yapımcıya devretmekte, mali ve manevi haklar yine bu kişilerde kalmaktadır. Sinema eserinin birlikte sahipleri, film yapımcısına mali haklarını devretmişlerse, filmin dublajına ve alt yazı yazılmasına itiraz edemezler, meğer ki sözleşmede bunu yasaklamış olsunlar (FSEK. m.80/IV).

Filmin özgün müzik bestecisi, yapımcı ile yaptıkları sözleşmede aksi öngörülmediği takdirde eserini yayımlama ve icra hakkını muhafaza eder (FSEK. m.

80/V). Örneğin, “O Şimdi Asker” filminin müziklerini yapan eser sahibi, filmin yapımcısı ile yaptığı sözleşmede aksi öngörülmemişse, film müziklerini piyasaya sürebilir.

Yukarıda da belirtildiği üzere filmin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcısı eser sahibinden ve icracı sanatçıdan mali hakları devraldıktan sonra aşağıda belirtilen hakların sahibi olur. Film yapımcısına, ilk tespitini çoğaltma, satma, dağıtma, kiraya ve ödünç verme, umuma iletme, yeniden iletme ve temsil hakları tanınmıştır. Ayrıca, hem canlı icranın ilk tespitinin, hem de canlı olmayan icranın tespitinin aslının veya çoğaltılmış nüshalarının yurt içinde satışı veya dağıtılması film yapımcısının iznine bağlıdır; aksi halde film yapımcısı her türlü işlemi yasaklayabilir. Film yapımcısı, ayrıca film tespitlerinin telli veya telsiz araçlarla satışına veya diğer yollarla umuma dağıtılmasına, satışına ve ona internette ulaşılmasına izin verebilir veya bunları yasaklayabilir [FSEK. m. 80/I.2.(3)]. Tespit edilmiş icraların ve tespitleri yapılmış filmlerin umuma iletilmesi halinde bunları kullananlar, eser sahipleri yanında, icracılara ve film yapımcılarına da ücret ödemek zorundadırlar (FSEK. m. 80/II).

30

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BİLGİ TOPLUMU DİREKTİFİ HÜKÜMLERİNİN FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU ÇERÇEVESİNDE

DEĞERLENDİRİLMESİ

I. BİLGİ TOPLUMU DİREKTİFİNİN AMACI VE KAPSAMI

Bilgi Toplumu Direktifi, Aralık 1996’da tamamlanan iki uluslararası anlaşmanın hükümlerinin Avrupa Birliği düzeyinde uygulanmasını amaçlamaktadır.

WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) İnternet Sözleşmeleri olarak anılan bu sözleşmeler, WIPO Telif Hakları Sözleşmesi (WCT) ve WIPO İcralar ve Fonogramlar Sözleşmesidir (WPPT). Ancak birçok alanda Direktif bu iki anlaşmanın önüne geçmektedir. Bu nedenle söz konusu Direktif, “Avrupa tarihinde en çok lobi faaliyeti yürütülen Direktif” olarak da anılmaktadır (Dreier ve başk. 2006:374).

Direktifin kapsamı, bilgi toplumu odaklı olmak üzere, iç pazar çerçevesinde telif hakları ile bağlantılı hakların korunmasıdır (Mad. 1 par.1). Ancak “bilgi toplumu”na özel bir vurgu yapılması, direktifin sadece internet alanında uygulanacağını ifade etmemektedir. Aynı şekilde, direktif bilgi toplumuna ilişkin olarak tüm telif hakkı konularını düzenlememektedir. Örneğin, manevi haklar bu direktifte düzenleme altına alınmamıştır.

II. BİLGİ TOPLUMU DİREKTİFİNİN DİĞER DİREKTİFLERLE İLİŞKİSİ

Direktifin 1 inci maddesinin ikinci paragrafında Direktif hükümlerinin aşağıdaki hususlarda, mevcut Topluluk kurallarını etkilemeyeceği veya bozmayacağı ifade edilmektedir.

31 - Bilgisayar programlarının yasal korunması.

- Kiralama hakkı, ödünç verme hakkı ve fikri mülkiyet alanında telif hakkıyla ilgili belirlenmiş haklar.

- Programların uydu ile yayımlanmasına ve kablo ile yeniden iletime ilişkin telif hakkı ve bağlantılı haklar.

- Telif hakları ve kesin bağlantılı hakların koruma süresi.

- Veritabanlarının yasal olarak korunması.

Dolayısıyla, bilgisayar programlarında çoğaltma ve yayma hakları ile istisna ve kısıtlamalar hususunda Bilgi Toplumu Direktifinde öngörülen hükümler değil, 91/250/AET sayılı Bilgisayar Programlarının Yasal Korunması Hakkında 14 Mayıs 1991 tarihli Konsey Direktifinin ilgili hükümleri uygulanacaktır. Aynı durum maddede sayılan diğer haklar ve bu hakların düzenlendiği Direktifler (Bkz. sf.9-10) için de geçerli olacaktır. Bilgisayar programları üzerinde hak sahipliği, Bilgisayar Programlarının Hukuki Alanda Korunmasına İlişkin 14 Mayıs 1991 Tarihli ve 91/250/EEC sayılı Konsey Direktifi’nin 2 nci maddesinde şu ifadeyle düzenlemiştir:

“Bir bilgisayar programının eser sahibi, programın yaratıcısı olan gerçek kişi ya da kişiler ya da üye devlet mevzuatının izin verdiği alanlarda, bu mevzuat tarafından hak sahibi olarak belirtilen tüzel kişidir. Üye devlet mevzuatı tarafından tanınan ortak eserlerle ilgili olarak, üye devlet mevzuatı tarafından eseri yaratan kişi olarak belirlenen kimse, eser sahibi sayılır.

Bir bilgisayar programının bir gerçek kişi topluluğu tarafından müştereken yaratılması durumunda, inhisari haklara müştereken sahip olunur.

Bir bilgisayar programının bir çalışan tarafından hizmetini gördüğü sırada ya da işverenin verdiği talimata uygun olarak meydana getirilmesi halinde, aksi sözleşmede ile belirtilmediği takdirde, program üzerindeki parasal (mali) haklar münhasıran işverene ait olacaktır.”

32

Direktifin 3 üncü maddesine göre, bir bilgisayar programı eser sahibinin kendi fikri yaratımı olması nedeniyle orijinal ise korunur. Koruma kapsamına alınacak eserin tespitine başka hiçbir ölçüt uygulanamaz. Bu nedenle eserin, sahibinin fikir ürünü olması ve başka bir eserden kopya edilmemesi, fikri hukukun sağlayacağı koruma için yeterli sayılır.

Söz konusu direktif ile orijinal bilgisayar programları Bern Sözleşmesi’nde belirtildiği gibi edebi eserler kategorisinde koruma altına alınmıştır. Bilgisayar Programlarının Hukuki Alanda Korunmasına İlişkin Konsey Direktifi çımadan önce Avrupa Birliği ülkelerinde bilgisayar programlarının edebi eserler kategorisinde koruma altında olduğu tek ülke İngiltere’dir. Diğer üye ülkelerde bilgisayar programlarına her ne kadar eser olarak koruma sağlıyor olsa da, bu eserler edebi eser olarak kabul etmemekteydi. Direktifin yürürlüğe girmesi ile beraber tüm üye ülkelerde eşit düzeyde koruma getirilmiştir (Özcan, 1999:149).

Veri Tabanlarının Yasal Korumasına İlişkin 11 Mart 1993 tarih ve 96/9/AK sayılı Konsey Direktifi ile üye devletlere veri tabanlarının korunmasına ilişkin getirilen düzenlemelere 1 Ocak 1998 tarihine kadar uyma zorunluluğu getirilmiştir.

Direktif, Avrupa Birliği’ne üye çoğu devletin bir fikir ürününü himaye etmek için kabul ettiği özgünlük kriterinin yanı sıra sadece fikri yatırımı yeterli gören bazı ülke hukuklarının uyumlaştırılmasına çalışmıştır (Keyder, 1996:65). Direktif, veri tabanlarının eser olarak korunmasını sadece şahsın fikri çabasına bırakmıştır. Bu sonuç, Direktifin 3 üncü maddesindeki şu ifadeden çıkarılmaktadır:

“Bu Direktife uygun olarak, içeriklerinin seçilişi veya hazırlanışı nedeniyle yazarın kendi zihinsel icadını oluşturan veri tabanları, telif hakkı kabul edilerek korunacaktır. Sözü geçen koruma için veri tabanlarının uygunluklarının belirlenmesinde başka hiçbir kriter uygulanmayacaktır.”

Böylelikle, pek çok ülkede esere korunma tanınması için aranan özgünlük şartına son verilmiş, “alın teri” doktrini olarak da adlandırılan derleme sürecinde sarf

33

edilen çaba ve yaratıma dayalı fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakların korunmasını kabul etmiştir (Keyder, 1996:65).

Veri tabanı yaratan kişiye Direktifin 7 inci maddesiyle sui generis (kendine özgü) bir hak da tanınmıştır. Bu maddeye göre bir veri tabanının içeriğinin oluşturulması, doğrulanması ve sunumuna önemli derecede nicel ve/veya niteliksel yatırım yapan kimseye veritabanının içeriğinden önemli bir kısmın veya tamamının çıkarılması ve/veya yeniden kullanımını yasaklama hakkı verilmektedir. Bu sui generis (kendine özgü) hakkın Direktife konulmasının nedeni Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında bilgilerin haksız kullanımını engelleyecek ortak haksız rekabet kurallarının bulunmamasıdır (Cornish, 1996:459).

Madde metninde geçen “önemli yatırım” ve “önemli kısım” kavramlarının hangi kıstasa göre tespit edileceği açıkça belirtilmemiştir. Dolayısıyla Avrupa Birliği üyesi ülkelerin mahkemelerinin Direktifin bu maddesini yorumlarken zorluklarla karşılaşacakları şüphesizdir.

III. ÇOĞALTMA HAKKI

Çoğaltma, teknik olarak bir eserin aslına ihtiyaç duymadan ondan yararlanma olanağı sağlayacak kopyalarının, herhangi bir maddi araç yardımıyla meydana getirilmesidir (Öztırak, 1971:62-63). Çoğaltmanın hangi usulle yapıldığı önemli değildir (Gökyayla, 2000:163). Kasetler, CD’ler, bilgisayar hard diskleri, DVD’ler, kitaplar buna örnek olarak verilebilir.

Çoğaltma, doğrudan veya dolaylı olarak yapılabilir. Tespiti içeren ses ya da görüntü taşıcısından yapılan çoğaltmalara doğrudan çoğaltma; tespitin iletildiği radyo-televizyon yayını veya internet gibi araçlardan kayıt yapılarak çoğaltmaya ise dolaylı çoğaltma adı verilmektedir (Arkan, 2005:82).

34

Avrupa düzeyinde Bilgi Toplumu Direktifinin yürürlüğe girdiği tarihe kadarki sürede çoğaltma hakkının tanımı herhangi bir Topluluk düzenlemesinde ele alınmamıştır. WIPO Anlaşmaları görüşmelerinde oldukça büyük tartışmalara konu olan “çoğaltma hakkı”, bir uzlaşmaya varılamadığından her iki anlaşmada da yer almamıştır (Bilgi Toplumu Raporu, 2007:22).

Eser sahiplerinin ve bağlantılı hak sahiplerinin çoğaltma hakkı Bilgi Toplumu Direktifinin 2 nci maddesinde düzenlenmiştir:

“Üye Devletler,

(a) eser sahiplerinin, eserlerinin;

(b) icracıların, icralarının tespitlerinin, (c) fonogram yapımcılarının, yapımlarının;

(d) filmleri ilk tespit eden yapımcıların, filmlerinin asıllarını ve kopyalarının;

(e) yayın kuruluşlarının uydu veya kablo dahil olmak üzere telli veya havadan iletilen yayınlarının

tamamının veya bir kısmının, doğrudan veya dolaylı, her türlü yöntem ve şekilde, kalıcı veya geçici olarak çoğaltılmasına izin verme ve yasaklama münhasır haklarını korur.”

Direktifin oldukça geniş bir tanıma yer verdiği görülmektedir: çoğaltmanın tanımı, çevirim içi (online) ve çevirim dışı (offline) somut veya soyut formdaki, geçici ve kalıcı çoğaltmaları içermektedir. Maddede yer alan “her türlü şekil ve yöntemle” ifadesi, çoğaltma hakkının hem analog hem de dijital çoğaltmaları kapsadığını göstermektedir. Burada hangi taşıyıcı materyal üzerinden çoğaltma yapıldığı önem taşımamaktadır. Analog (örneğin kaset üzerindeki) bir kaydın dijital ortama (örneğin CD’ye) aktarılmasında olduğu gibi, dijital bir kaydın dijital bir ortama aktarılması da bir çoğaltma faaliyeti sayılacaktır (Dreier ve başk. 2006:375).

Bir eserin fotoğrafının çekilmesi, fotokopi, CD ve DVD’ye aktarma, eserlerin bilgisayarın belleğine kaydedilmesi birer çoğaltma işlemidir.

Direktif hükmü kapsamına alınan çoğaltma türleri şunlardır:

- Doğrudan veya dolaylı çoğaltma

35 - Geçici veya kalıcı çoğaltma

- Kısmen veya tamamen çoğaltma

Bir eserin bir kitap, CD gibi sabit ortamda çoğaltılmasının (kalıcı çoğaltma) yanı sıra bilgisayarın çalışan hafızasına kaydedilen ancak görünmeyen kopyaları da (geçici çoğaltma) çoğaltma hakkı kapsamına alınıştır. Bu geniş çerçeve, öğretide ve uygulamada oldukça sert eleştirilere maruz kalmıştır. Bunun nedeni, dijital teknolojilerin kullanıldığı ortamda bilgisayar üzerinde her gün sayısız geçici çoğaltmanın gerçekleşmesidir (Bilgi Toplumu Direktifi Raporu, 2007:15). Bu sakınca nedeniyle, ileride ele alacağımız üzere geçici çoğaltmanın bazı şartlar altında çoğaltma hakkının kapsamından çıkarılması hususu istisna ve sınırlamalar başlığı altında düzenlenmiştir.

Çoğaltma hakkı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 22 nci maddesinde düzenlenmektedir. FSEK. m. 22/I hükmüne göre, “Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.”

FSEK. m. 22’de ise bazı çoğaltma tekniklerine yer verilmiştir. Anılan hükme göre, eserin aslından ikinci kopyanın çıkarılması ya da eserin işaret, ses ve görüntü nakline yarayan, bilinen ya da geliştirilecek olan her türlü araca kaydedilmesi, her türlü müzik kayıtları ile mimarlık eserlerine ait plan, proje ve krokilerin uygulanması da çoğaltma sayılır. Yine FSEK. m. 22/III’e göre bilgisayar programının geçici

FSEK. m. 22’de ise bazı çoğaltma tekniklerine yer verilmiştir. Anılan hükme göre, eserin aslından ikinci kopyanın çıkarılması ya da eserin işaret, ses ve görüntü nakline yarayan, bilinen ya da geliştirilecek olan her türlü araca kaydedilmesi, her türlü müzik kayıtları ile mimarlık eserlerine ait plan, proje ve krokilerin uygulanması da çoğaltma sayılır. Yine FSEK. m. 22/III’e göre bilgisayar programının geçici