• Sonuç bulunamadı

Ferhat Kentel –Modern Türkiye‟nin Kamusal Aydınları-

III. 1980 SONRASI TÜRK SOSYOLOJĠSĠNDE ENTELEKTÜEL ROL

3.2.1. Genel Kültür Üreticisi Olarak Aydın KavramlaĢtırmaları

3.2.1.7. Ferhat Kentel –Modern Türkiye‟nin Kamusal Aydınları-

Ferhat Kentel‟in aydınlara iliĢkin düĢünceleri, entelektüeller hakkındaki düĢünceleri ile pek çok ortak noktaya sahiptir. Entelektüellere atfettiği bilgi üretme, var olan bilgiden yola çıkarak yeni düĢünce ve bilgi alanları oluĢturma gibi misyonlar, aydınlar söz konusu olduğunda da yine aynı beklentiler çerçevesinde yorumlanır. Ancak tarihsel ve toplumsal değiĢkenler zemininde birtakım farklılıklar da kaçınılmazdır.

“Ġçeriden modernleĢmenin” görece daha zayıf olduğu pek çok toplumda olduğu gibi Türkiye‟de de modernleĢme; insanların hayatlarına, bünyelerine uyarken pek çok alanda da uymayarak onları zorlamaya baĢlar ve böylece “modernleĢtirici” aktörlerin beklentilerinin dıĢında birtakım sonuçlar ortaya çıkar (Kentel, 2008: 57-58).

Geleneksel-modern toplum arasındaki gelgitlerin sıkça yaĢandığı bu süreçte pek çok kurum, yapı ve rol gibi entelektüele iliĢkin anlam da baĢkalaĢır dolayısıyla. Ancak bu aĢamada Batı‟da entelektüeli besleyen üniversitelerin sahip olduğu özerk yapının Türkiye‟deki üniversitelerde olmaması, entelektüelin Batılı formundaki olmazsa olmaz nitelemelerinden olan “iktidara, statükoya karĢı olma” özelliğinin bir tarafa bırakılmasını gerektirir. Böylece Batılı olan entelektüele yeni bir tanım getirmek de zorunlu bir hal alır.

Entelektüelden devĢirilen “aydın” kavramında Kentel, entelektüele kıyasla fazladan bir Ģeyler olduğunu, aydın tanımının bilgi üretmenin yanında ürettiklerini paylaĢmayı da kapsadığını düĢünür. Türk modernleĢmesi bağlamında düĢünüldüğünde halka makbul olan doğruları öğretmekle mükellef olan aydınların bilgilerini paylaĢma imkanlarının birtakım ikilemler zemininde var olduğunu görürüz. Bu durumda aydınların, devlet kanalı ile yönlendirilen modernleĢme/modernleĢtirme hamleleri arasında zamanla sıkıĢmaları da kaçınılmaz bir hal alır. Bu Ģartlar altında aydınların zamanla devlet ve halkla mesafeli olma Ģansı kalmaz. Dolayısı ile Türk aydınının da zamanla bir tarafın aydını haline gelmesi, sonuçta ya cemaatin/geleneksel yapının

„aydını‟ ya modern yapıların pozitivist aydını ya da „post-modern yapıların‟ aydını olmaları kaçınılmaz bir hal alır (Kentel, 2001: 64). Bu durum, iktidarla iliĢkileri bağlamında aydınların iktidardan bağımsız ya da tamamen iktidara bağımlı olabildiklerinin de temsilidir aynı zamanda. Dolayısıyla Kentel‟in aydın tanımının iktidarla iliĢkisinin, mevcut koĢullarda değiĢken olduğu düĢünülebilir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından 1980‟lere kadar belirli bir etkileĢim düzeyinde devam eden aydın-devlet-toplum iliĢkisi 1980‟lere gelindiğinde bu dönemdeki pek çok toplumsal iliĢki gibi farklılaĢmaya baĢlamıĢtır. Bunda 1980 sonrası ceberut devlet etkisi oldukça etkili olur. Yapılan tasfiyelerle taraf seçmek zorunda kalan öğretim üyelerinin, devlet/özel üniversite arasında seçim yapmaları ya da üniversite dıĢında alternatif yollar üretmelerinin onların özerkleĢmelerine katkıda bulunduğunun düĢünen Kentel, bu değiĢimin aydınlara yeni bir nitelik kazandırdığını savunur. Bu çerçevede artık aydından kasıt “kamusal aydın” olmuĢtur. Kamusal aydın:

“Sadece arka planda bilgi üretim sürecinde yer alan aydın değil; bu bilgiyi kendisi veya baĢkası üretmiĢ olsa da kendisinin veya baĢkasının üretimini kullansa da kamusal alanda toplum üzerinde az veya çok etki yapan aydındır. Bu bağlamda, kamusal aydın iki yönlü olarak doğrudan iktidar sorununun içindedir: bir yandan aydınlara, aydınlar arasındaki iliĢkilere özgü bir alandaki iktidar sorunu; diğer yandan farklı aydın prototiplerinin temsil ettiği toplumsal eğilimlerin arasındaki iktidar sorunu…” (Kentel, 2002: 279).

Aydınlardaki bu farklılaĢma, geleneksel toplumsal kalıpların ötesinde biz/öteki ayrımında yeni bir iktidar mücadelesini de beraberinde getirmiĢ ve yeni korkuları ortaya çıkarmıĢtır. Pozitivizmin ve laikliğin kaleleri olan üniversitelerden kopanlar, geleneksel aydınlar ile Ġslamcı aydınların karĢı karĢıya kalmaları hatta bunlara korkunun ifadesi olan aydınların da farklı bir kategori olarak eklenmesiyle aydınlara yeni bir alan açılmıĢtır: “farklılaĢmıĢ” aydınlar. Bu farklı aydın tipleri önce birbirleriyle, sonra toplumla yüz yüze gelerek etraflarını saran gerçekliklere “toplum zaviyesinden” bakma olanağına sahip olmuĢlardır. Buna bağlı olarak, bilginin, düĢüncenin sadece

“üretilmesi” değil, “paylaĢılması” potansiyeli ortaya çıkmıĢtır (Kentel, 2002: 278).

Türkiye modernleĢmesinin ortaya çıkardığı bu durum modernleĢme ideolojisinin taĢıyıcıları olarak aydınların devlet dıĢında da yaĢam alanları bulmalarını kolaylaĢtırmıĢtır. Bu aydın tipleri toplumsal olarak önemli bir ihtiyacı yerine getirmiĢ, toplumsal hiyerarĢide altta kaldıkları için demokrasiden fayda sağlayabilecek kesimler için söylem üretmiĢlerdir. Böylece

“ „soru soran‟, düĢünmeye çağıran aydınlar oluĢturdukları „ses‟ nedeniyle güç ve önem kazandılar. Ancak genel olarak kamusal alanda ve daha dar olarak entelektüel alanda elde edilen bu güce karĢı statükocuların (establishment/ın) verdiği mücadele sonuç verdi. Bazıları yazdıkları gazetelerden uzaklaĢtırıldılar, bazıları da büyük medya organlarından daha az satan Ġslami gazetelere doğru kaydılar. Ġslami kesimlerin en azından bir bölümünde çoğul ses potansiyeli yükseldi. BaĢka bir deyiĢle, “ötekiyle” diyalog kurma cesaret ve güvenini gösterebilen aydınlar Türkiye‟de özne-aydın olmanın mümkün olduğunu gösterdiler” (Kentel, 2002: 286).

Dünü ve bugünü ekseninde aydınlar konusu iktidarla iliĢkileri dahilinde incelendiğinde onun iktidarın her iki tarafında da yer olduğunu görürüz. Kentel‟in bahsettiği aydın tipi -her ne kadar farklılıklar içerse de- temelde örneğini Weber‟in düĢüncelerinde gördüğümüz, bilginin üreticisi, dağıtıcısı konumundaki aydın tipi ile benzerliklere sahiptir. Onun düĢüncesinde Türkiye‟nin aydınları hem yapmıĢ oldukları ile hem de onlara yönelik beklentiler doğrultusunda genel kültür üreticisi kavramlaĢtırmasına uygun bir Ģekilde konumlandırılmaktadır.