• Sonuç bulunamadı

"ALGILAMAK VAR OLMAKTIR" diyorlar

Varlık, işte anahtar kelime. İnsan kısaca şöyle tanımlanır: doğar, büyür, ölür. Peki insanın kendisini bir varlık olarak anlaması veya algılaması nasıldır. İşte W. Shakespeare in dediği gibi

“Olmak yada olmamak işte bütün mesele bu”. Deriz ki “anladım”

veya “algılamıyorsun!”. Öyleyse anlanan nedir? nasıl

anlaşılmıştır? veya algılanan nedir? ne algılanmış? ve algılama için araç kullanılmışmıdır? ve bu araç nedir?

Şimdi bu kavramları incelemeye çalışalım.

Anlama, bir durum veya oluşu kendimizde bulunan yaşadığımız, gördüğümüz veya bilgisine sahip olduğumuz bir durum veya oluşla kıyaslama işinin sonucudur. Eğer kıyaslanan örtüşüyorsa buna tepkimiz “anladım” olur. Algılama ise yine anlama işini oluşturan hale bir araç kullanarak varmamızdır. Yani burnumuzla

“bir koku algılarız” ve bunu kendimizdeki kokularla kıyaslayarak

“çok güzel, fena değil, berbat” vs. niteleriz. Tabii ki şimdiye kadar bahsettiklerimiz işin daha çok sözlük anlamı üzerineydi.

Oysa birde işin felsefi boyutu vardır ki algılamak daha çok farkında olmak argo tabirle “işi çakmak” manasına gelir. O halde fark kelimesini çözersek felsefi boyutuna da bir açıklama

getirmiş oluruz. Nedir felsefedeki fark. Kendimizle diğerlerinin farkı mı? Ki bir şekilde bu da vardır. Yoksa kendimizin

yaşadığımız süreçte farklılaşması mı? Ki asıl düğüm buradadır.

Şöyle söylemiştik;

Burada da anlaşıldığı gibi farketmeye varmak için birbirini izleyen anlayış kademeleri var. İnsan çok basit görünen bir cümleyi bile bir kaç defa okuyunca farklı anlayabilir. Ya hayatı sürekli okumaya erişirse her baktığında yeni bir fark görmez mi?

Varlık olan insan varım demekle mi var olur? yoksa varlığına ait eylemler mi olmalıdır?. Bu sorunun cevabı bir şekilde varlık kavramının da cevabı gibidir. Dikkat edersek insanın varım demesi zaten yeterli bir eylemdir. İş kaldı varım dediği nedir onu bilmeye. İnsan kendisinde bir kuvvet bir güç olduğuna ve bu güç ile değiştirebileceğine veya istemediğinde değişimi

durduracağına varım demektedir. Öyleyse varım diyene bakılır ve dediklerinde tutarlı olduğu kadar o insan vardır.

"HER ŞEYİN ÖLÇÜSÜ İNSAN" ise "İNSANI ÖLÇ"

İnsanlık, tarih olarak başlangıcı bilinmemekle beraber yazının icat edilmesinden sonra insan ile ilgili olay ve gelişmeler bilinir hale gelmiştir. İnsan hakkında yazılanlardan anladığımız ise, insanın çevresine olduğu kadar kendi yaşantısına da ilgisiz kalmadığıdır. İnsanın ilk yazdıklarından bu güne kadar neredeyse hiç değişmeyen bir şey de insanın algıladıklarını

sınıflandırmasıdır. Daha doğru bir ifadeyle belirli ölçülere göre algılamaya çalışmasıdır.

İnsan sadece beş duyusu ile algıladığını değil duygularını da ölçüyle ifade etmektedir. Fiziksel ölçebildiklerini dahi belirli sınıflara ayırıp öyle ifade etmeye o kadar alışır ki ölçüsüne sığmayan bir durumu kolaylıkla reddeder.

Şöyle söylemiştik;

mantık

ne zamandır konuşuyordum mantık için her kullanan da mantık der bilmez niçin senin kelimelerinin sence sınırıdır mantık sende olmayan kelimeye ne yapsın mantık kabulsüz duyunca yeniyi red eder mantık kabul ettiğin ise sana yepyeni mantık mantık sana fayda getirmeyen bilmeyince mantıkla bakma ne olur sözü dinle iyice

eskiyenler fayda etse eskiciler di beyefendi

O halde dersek ki “insan ölçü koyar ama sonra da o ölçünün içine sıkışıp kalır” hata yapmış olmayız. Hem insan düşünen bir

varlıktır denir ama düşüncenin nasıl oluştuğu bile yeterince tartışılmamıştır. Düşünce insanda var olan bilgiye göre şekil alır.

Bu demektir ki ortaya konan fikir dinleyenin anladığından daha geniş olabilir.

Peki, “İnsan ölçüsüz olabilir mi?” diye bir soru akla gelebilir.

İnsan birey olmak bir yana toplumsal bir varlıktır da. Yani insan kendi hayatının merkezi olduğu kadar çevresinden bağımsız da olamaz.

Ölçü veya ölçüsüzlük

Şimdi “nedir ölçü?” diye soralım. Ölçü kavranan ve de

kapsanandır. Ancak bu kavrama ve kapsama değiştiğinde ölçü çıkar ortaya. Yani önceki kapsanan ile yeni kapsananın arasındaki farkı ifade etme şeklidir. Aynı durum kavranan yani duyulara ait olanda yoktur. Ancak biz fiziksele ait ölçüye benzeştirerek kullanırız. Sonuçta “her şeyin ölçüsü insan” demekle hem ölçüyü ortaya çıkaran hem de kullanan insandır demiş oluruz. Öyleyse

TEBESSÜM (sünneti senivedendir)

"MÜSLÜMAN'A HARAM" ÇEŞMESİ

Vaktiyle Bursa' da bir müslüman, eski adı "Yahudilik Yolağzı", bugünkü adı Arap Şükrü olan m uhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: "Her kula helâl, Müslüman'a haram !.."

Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye...

Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. "Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm , ahâlisi ahâlinin huzûrunu kaçırdın, katlin vâciptir!" demiş.

Demiş am a, bir yandan da merak edermiş:

- "Nedir gerekçen?.." diye sormuş.

Adam:

- "Delilim vardır, lâkin isbat ister." içinyaptırınız Sultânım " demiş.

Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar âyininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş.

Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutlulukk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın

- "Şimde nedir isteğin?.."

- "Efendim, pâyitahtımız Bursa'nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimad edilen âlimini alınız minberinden..."

Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürm üşler...

Ve ne olmuş bilin bakalım?..

Bir Allah'ın kulu çıkıp da, "ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa va'zı bitene kadar bekleseydiniz", gibi tek bir kelâm etmem iş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmam ış...

Geçmiş bir hafta, "nerde imam" diye gelen-giden

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri.

Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

- "Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lûtfen, böyle Müslümanlar'a su helâl edilir mi?.."

Sultan acı acı tebessüm etmiş:

- "Hava bile haram, hava bile!.." dem iş...

H. İKBAL.

Benzer Belgeler