• Sonuç bulunamadı

Fıkhın Kaynağı Olarak Örf

Belgede Ziya Gökalp'in din anlayışı (sayfa 70-73)

2. ZİYA GÖKALP’İN METODOLOJİSİ

4.4. İÇTİMAİ USULİ FIKIH VE ÖRF

4.4.2. Fıkhın Kaynağı Olarak Örf

Ziya Gökalp örfün mahiyetini ortaya koyarken öncelikle onun ne olduğunu anlamamız için ilk olarak ne olmadığını bilmemiz gerektiğini belirtir. Bu konu hakkında özellikle örf ve adetin birbirine karıştırıldığına dikkat çeker. Ona göre bazı örfler adet, bazı adetler de örftür. Ama bu örf ve adet aynı şeyler demek değildir. Her adet örf olmadığı gibi her örf de adet değildir. Geçmişten günümüze gelen toplumsal kural olan adetler bireysel değildir, bize atalarımızdan kalmıştır. Adetler zaman içinde insanlar tarafından kabul gördüğü gibi geri de çevrilmiştir. Fakat örf için böyle bir şey söz konusu değildir. Örf insanlar, tarafından kabul edilen kurallardır. İnsanlar tarafından kabul görmüş adetler örfün içine girer. Reddedilenler ise dışında kalır. Örfün, toplum tarafından kabul edilmesi şarttır. Aynı zamanda örf toplum tarafından kabul edilmiş veya geri çevrilmiş olan kuralların birbirinden ayırt etme ve seçme yetisine sahip demektir. Ziya Gökalp kabul edilen kurallara maruf reddedilen kurallara da münker demiştir. Marufun insanların güzel, iyi olarak gördüğünü, münkeri ise çirkin ve kötü kurallar olarak gördüğünü ifade eder.162

Her toplumda var olan hukuk, gerçek hayatın sonucu olan örften oluşur. Bu örf, kitaplarda yazılı olan kuralların açıklayıcısı ve vicdanlarda var olan gerçek hayata uygulanan kurallardır.163 Bir kuralın toplumsal olabilmesi için hem ferdin

doğasının dışında hem de ferdi iradesinin üstünde yer alması gerekir. Toplum fertlerin toplamı değil, onların bir araya gelmesinden dolayı oluşan özel bir gerçekliktir.164Ziya Gökalp örfü hayati tabiatın dışında ve ferdi, iradenin üzerinde

görür. Bu durum gelişigüzel ortaya çıkamayacağı için, örfün bireye, kendisini ya korkutma yoluyla ya da sevdirme yoluyla kabul ettirmesi gerektiğini savunur. Ona 161 Ziya Gökalp, Makaleler VIII,

162 Ziya Gökalp, Makaleler VIII, s.28 163 Ziya Gökalp, Makaleler VIII, s.22 164Ziya Gökalp, Makaleler VIII, s.29

göre toplum tarafından onaylanmış bir adeti yerine getirdiğimiz zaman bu durum insanlar tarafından iyi karşılanır. Birey kabul görmüş kurallara uyduğu zaman toplum bu bireyi sever. Fakat bir hurafeyi ya da toplum tarafından hoş karşılanmayan bir harekette bulunduğu zaman, halkın onu alaya almasıyla ya da lanetlemesiyle karşı karşıya kalır. Halk tarafından böyle bir tepkiyle karşılaşmak, bir nevi toplumsal ceza olduğundan dolayı, bu durumun korkusuyla birey olumlu ya da olumsuz kurallara uymayı göz ardı edemez.

Ziya Gökalp örfün bizi bu şekilde sevgi, aşk gibi veya ceza gibi kuvvetlerle kontrol altında tuttuğunu ifade eder. Birinci durumu örfün cemal sıfatıyla, ikinci durumu da celal sıfatıyla tanımlar. Örfü hem yapmak isteyeceğimiz hem de yapmak zorunda olduğumuz işler olarak görür. Aynı zamanda örfün yapılabilen işler olduğunun da altını çizer. Bu durumu da şu şekilde açıklar, bireylerin fiilleri toplumsal kural olarak örften biraz uzak olduğundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de marufu emrediniz münkeri nehy ediniz emrinin olduğunu söyler. Yani kişilerin bütün fiilleri maruf ya da münker olsaydı müminlere Allah tarafından böyle bir emir gelmezdi der. O zaman örfü cemaatte zahiri ( açık )olarak değil de, içtimai bir imanla inanılan, içtimai bir aşkla sevilen kurallarda aramanın daha doğru olduğunu savunur.165

Ziya Gökalp örfün ne olduğuna değindikten sonra örfün tarihi hakkında bilgi verir. Müslümanlar hukuki ihtiyaçlarını karşılamak için ilk olarak Kur’an-ı Kerim’e başvuruyorlardı. Aynı zamanda bu toplum hızlı bir şekilde genişlediğinden dolayı toplum yapısında, örflerinde ve adetlerinde köklü değişiklikler de yapıyorlardı. Örfün bazı ayrıntılarına Kur’an-ı Kerim’den çözüm bulamadıkları zaman da sünnet ve hadise başvuruyorlardı. Bu konuyu İmam-ı Malik’in uygulamasından örnek verir. İmam-ı Malik’i Medine halkının adetlerini de sünnetin toplum arasında yayılmış şekli olarak kabul ederdi ve onunla uygulamada bulunurdu der. İmam-ı Malik’in bu uygulamasını kendi düşüncesine delil olarak gösterir. Örfün ihtiyaçlarına bu kaynaklarda da rastlanmayınca icma ve kıyas yöntemine başvururdu. İmam-ı Azam’ın örfün bağımsız bir esas olması gerektiğini düşündüğünden dolayı,

insanların ihtiyaç durumu göz önünde bulundurularak bazı durumlarda kıyasa tercih etmek üzere istihsan (güzel bulma) kuralını bulmuştur. İmam Ebu Yusuf’tan ise nass ile örfün çeliştiği durumlarda eğer nassın örften doğma durumu mevcut ise örfe itibar edilir görüşünü aktarır.

Ziya Gökalp bu konulara açıklık getirdikten sonra içtihat ve örf konusuna da değinmiştir. İçtihadın örften doğduğunu savunmuştur. 166 İzmirli İsmail Hakkı bu

duruma şiddetle karşı çıkar. İçtihadın, kesin bir delil bulunmayan şer’i bir mesele hakkında şeriat hükümlerinin delillerinden biriyle hüküm verme ihtiyacından ortaya çıktığını ifade eder. İçtihadın fıkhın ibadet kısmında da hukuk kısmında da geçerli olduğunu söyler. İçtihadın örfe uyum sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır diye bir ifade kullanmanın çok yanlış bir düşünce olduğunu, ilim adamlarının böyle bir söze asla itibar etmeyeceklerini söyleyerek Ziya Gökalp’i çok sert bir dille eleştirir.167

Ziya Gökalp bütün bu anlatılanlardan sonra örf ile fıkhın gelişmesinin ve kısımlara ayrılmasının beraber olduğunu birbirlerine bağlı olduklarını söyler. Bundan dolayı da örfü, fıkıh ve fıkıh usulünden ayrı düşünmenin doğru olmadığını ifade eder. Fıkıh ile ilgili çalışmalar yapılmış olup Fıkıh Usulü ilmi ortaya çıktığı gibi, örf hakkında da böyle bir çalışmanın yapılmasının gerekliliğini savunur. Örflerin toplulukların gelişmesine göre nasıl değiştiğini, bu değişme ve gelişmelerin fıkhı ne yönde etkilediğine dair bir incelemenin neden olmadığı hakkında cevaplar arar. Sosyolojinin bir ilim olarak ancak yakın zamanlarda ortaya çıkığını bu yüzden de bu tarz çalışmaların yapılmasını geçmiş dönemlerden beklemenin haksızlık olduğunu ifade ederek bu çalışmaların artık şimdiki aydınların ve fakihlerin görevi olduğunu iddia eder.168

166 Ziya Gökalp, Makaleler VIII, s.30

167 İzmirli İsmail Hakkı, “ İctihad’ın Bais-i Tevellüdi”, Sebil’ür Reşat, C.12, S.297, 1914 Mayıs,

s. 190-195

Belgede Ziya Gökalp'in din anlayışı (sayfa 70-73)