• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: FIKIH VE TOPLUMSAL DEĞİŞME

2. Teorik Çerçeve: Hukuk/Fıkıh Sosyolojisi

2.2. Fıkıh Sosyolojisi

Fıkıh, bireylerin Allah ile ilişkisini düzenleyen ibadet konularını içerdiği gibi bireylerin toplum ve doğa ile ilişkilerini de düzenler. Kul-Allah ilişkisini düzenlemesi ve kaynakları itibariyle ilahi olması onu, seküler hukuk sistemlerinden ayrıştırmakla birlikte yine de bir hukuk sistemi olan fıkıh, toplumsal etkiye açıktır. Aile, ekonomi, kültür, bilim ve teknoloji, siyaset, sosyal tabakalar, sağlık, suç, coğrafi konum, iklim vb. pek çok toplumsal kurum veya olgu fıkıhtan etkilendiği gibi aynı zamanda fıkhı etkilemektedir. Her ne kadar fıkıh ilahi kaynaklı olsa da Kur’an ve sünnette hükmüne ulaşılamayan konularda fakih, örf ve adetten, toplumsal eğilimlerden, bilimsel tecrübelerden istifade ederek bir hükme ulaşmaya çalışacaktır. Ayrıca fıkhın, ibadet, helal-haram konuları dışında kalan bölümleriyle bunlara dayalı kurumların İslam tarihi boyunca diğer kültür ve medeniyetlerden etkilenmiş olması

ihtimalden uzak değildir, hatta sınırı tartışmalı olsa da vakidir (Karaman, 1996: 2). Bu yönüyle fıkhın, toplumsal gerçekliğin ürünü olan bir yanının varlığı ortaya çıkmış olacaktır.

Toplumsal etkileşim söz konusu olduğunda hüküm çıkarma yollarından (istinbat), çıkarılan hükümlere kadar geniş bir alan, sosyolojinin kapsamına girmektedir. Her ne kadar günümüzde başta Türkiye olmak üzere pek çok Müslüman toplumda, yürürlükteki hukuk sistemi fıkıh olmasa da gerek halen kimi toplumlarda yürürlükte olması gerekse fıkhın yürürlükte olmadığı Müslüman toplumlarda etkisini hala sürdürüyor olması fıkhı sosyolojik açıdan ilgiye değer kılmaktadır.

Fıkıh, kaynak, uygulama, etki sahası ve değişebilirlik noktalarında kısaca bir takım değerlendirmelere tabi tutulabilir. Fıkhın ana kaynağı vahiy olmakla birlikte insan ürünü olan bir tarafı da vardır. Müçtehit ve fakihler kendilerine tanınan hareket alanında yeni hükümlere varırken yaşadıkları zamanın ve toplumun gerçekliği ile birlikte düşünür ve hükme varır. Bu durum, aynı anda farklı bölgelerdeki farklı uygulamaların yahut farklı zamanlarda aynı bölgelerdeki farklı uygulamaların nedenlerini anlamayı kolaylaştırır. Fıkıh sosyolojisi çalışmaları, toplumsal olgu ile fıkhî hüküm arasındaki ilişkinin yanında, ayrıca yaşadığı toplumun ferdi olan fakihin toplumsal olguya yaklaşımını da içermelidir (Bilgin, 2016: 249).

Fıkhın uygulanabilirliği noktasında da ilgi çekici bir yön bulunmaktadır. Kurallara karşı uyumlu ya da uyumsuz davranmanın dünyevi sonuçlarına ek olarak bir de uhrevi sonuçları vardır. Buna göre kanunlara itaatte sevap, itaatsizlikte günah olması kişiyi toplumsal normlara uyma noktasında teşvik edici bir unsurdur. Zira kanuna itaat aynı zamanda bir iman ve kulluk vazifesi olarak algılanmaktadır. Ayrıca dünyevî ve maddî müeyyidenin yanı sıra sevap ve günah telakkisi, vicdanların eğitilmesinde aktif rol üstlenir (Karaman, 1996: 3). Böylece bireyin üzerinde hissettiği toplumsal baskı mekanizmasının dışında bir de otokontrol mekanizması güçlenmiş olacaktır.

Fıkıh, sistematik hukuk sosyolojisi bağlamında kaynakları açısından beşerî hukuk sistemlerinden ayrılmaktadır. Her ne kadar, fıkhın onda dokuzunun beşer sözü olduğu yönündeki nitelemeler (Yaman, 2016: 20) bulunsa da temel referans

noktasının Kur’an olması onu ilahi kaynaklı kılmaktadır. Bununla beraber fıkıh külliyatının büyük hacminin insan ürünü olması onun toplumsal gerçeklikle bağlarını kuvvetlendirmektedir.

Etkisi bağlamında yukarıda da değinildiği üzere uyma davranışıyla sevap, uymama davranışıyla günah kazanılacağı düşüncesi, bireylerin kurallara itaatini kolaylaştırırken; uymama durumunda uygulanacak yaptırımların kabulünü kolaylaştıracaktır. Bu da kanunların bireylerce kabulünü ve içselleştirilmesini, sonrasında da uygulanabilirliğini artıracaktır. Kendisini kontrol edecek herhangi kişi, kurum, sosyal çevre ya da bir mekanizmanın bulunmaması durumunda bile birey, kuralları uygulamaya devam edecektir.

Jenetik hukuk sosyolojisi bağlamında, Kur’an’ın refere ettiği fıkıh külliyatının bazı kısımları hariç genel olarak içtihatlardan müteşekkil olması, yani insan ürünü olması, değişime açık bir yönünün varlığını baştan yapısında bulundurduğunu gösterir. Değişmesi ve toplumu değiştirebilmesi fıkhı sosyolojik yoruma açık kılmaktadır.

Burada “Fıkıh sosyolojisi mümkün müdür?” sorusu akla gelmektedir. Etkisi, kaynakları, uygulanabilirliği ve toplumsal değişim ile ilişkisi değerlendirildiğinde bunun mümkün olduğu söylenebilir. Ancak burada bazı dikkat edilmesi gereken yönlere değinmekte fayda vardır.

İlk olarak fıkıh vahiy kaynaklı bir hukuk sistemi olduğu için pozitivist temeller üzerine inşa edilen bir bilim dalından, fıkhı tam manasıyla yorumlayabilmesini beklemek hata olur. Ancak toplumları derinden etkileyen en temel toplumsal kurumlardan olan dinin ilahi kaynaklı olduğunu kabul eden bir sosyolog, fıkıh konusundaki değerlendirmelerde bu açığı büyük ölçüde kapatabilir. Ayrıca Durkheim’dan asırlar önce İbn Haldun’un “İlm-i Umran” adını verdiği bilimsel aktivitenin sosyolojiden farkının bulunmadığı düşünüldüğünde; yine Fazlıoğlu’nun değindiği üzere bilimin insanlığın ortak mirası olduğu (Fazlıoğlu, 2015: 75) kabul edildiğinde, fıkhı sosyolojik değerlendirmeye tabi tutmak yersiz olmayacaktır.

İkinci olarak fıkıh külliyatını bilmeyen, en azından tanımayan bir sosyoloğun alanda çeşitli zorluklar yaşayabileceği ve sistematik hatalara düşebileceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Fıkıh sosyolojisi denilince, fıkhı sosyolojinin süzgecinden geçirmek anlaşılmamalıdır. Fıkıh sosyolojisi, fıkhı sosyolojik bir bakış açısıyla değerlendirme ve anlama çabası olarak anlaşılmalıdır. Hükümlerin kaynakları, konulma ve değişme gerekçeleri; toplumsal değişimdeki etkileri, sosyolojik bağlamda değerlendirildiğinde gerek sosyologların toplumsal analizlerinde gerek fakih ve hukukçuların hükümleri anlama ve yeni hükümler inşa etmelerinde yarar sağlayacaktır.

Fıkıh sosyolojisinin, Hukuk sosyolojisinden farklılaştığı bazı yönler vardır. İlk olarak fıkıh sosyolojisi dini bir hukuk sistemini inceler. Din/vahiy fıkhın, hukuk sosyolojisinde olduğu gibi kaynaklarından bir kaynak olarak değil, ana kaynağı olarak ele alınmalıdır. Ayrıca bu kaynaktan elde edilen ilkelerin ve füru hükümlerin değişimine engel teşkil edecek rezervler bulunmaktadır.

Fıkhın dünyevi boyutunun yanında bir de uhrevi boyutunun bulunması, uygulama ve uyum sağlama noktasında hukuk sosyolojisine nazaran fıkıh sosyolojisine, fıkıh-psikoloji ilişkisini inceleyen, sosyal psikolojinin verilerinden de istifade etmeyi gerektirecek yeni bir alan daha açmaktadır.

Benzer Belgeler