• Sonuç bulunamadı

Evlilik Doyumunu ÇeĢitli DeğiĢkenlere Göre Ġnceleyen AraĢtırmalar

2.3. AraĢtırmanın Konusuyla Ġlgili YurtdıĢında ve Türkiye’de Yapılan

2.3.1. Evlilik Doyumunu ÇeĢitli DeğiĢkenlere Göre Ġnceleyen AraĢtırmalar

çalıĢmalarında çift uyumunda evlilikteki yaĢ(erkekler için), duygusal sağlık(kadınlar için), evlilik sayısı ve ailevi problemlerin (hem kadın hem erkek için) çok değiĢkenli bağlamda etkili olduğunu bulmuĢlardır. Erkeklerin çift uyumlarını yordamada en etkili değiĢken ilk evlilik yaĢlarıdır. Erkeklerin evlilikte kadınlardan daha yaĢlı oldukları kültürlerde yaĢ erkekler için evlilikte mali durum, iletiĢimin sağlıklı olması, olgunluk vb. konularda bir kaynak olarak görülmektedir. Genç erkekler geleneksel olarak erkeklerden beklenen rolleri(özellikle yaĢla ilgili) yerine getirmede yeterli görülmemiĢtir. Bu da çift uyumunu olumsuz etkilemektedir. Kadınların çift uyumlarını ise duygusal sağlıkları yordamıĢtır. DıĢ dünya erkekleri evliliğin materyal kaynakları ve ekonomik devamından sorumlu tutarken kadını iliĢkinin kalitesi konusunda sorumlu görmektedir.

Yıldırım (1992) evli bireylerin uyum düzeylerini etkileyen faktörleri incelediği araĢtırmasında 100 evli bireyle çalıĢmıĢ ve bireysel, ailesel, sosyo-ekonomik kategoride toplam 23 değiĢkeni ele almıĢtır. Bireysel kategoride cinsiyet, yaĢ, ilk evlenme yaĢı, sağlık durumu, kendi fiziki görünüĢünden memnuniyet ve eĢinin fiziki görünüĢünden memnuniyet değiĢkenlerinin evli bireylerin uyum düzeylerini önemli derecede etkilediği görülmüĢtür. Ailesel kategoride evlilik biçimi, ev iĢlerini paylaĢma, akraba ve yakınların desteği, ailede yapılan sert tartıĢma ve kavga, eĢlerin akrabalık derecesi, eĢlerin çocuk eğitiminde anlaĢması ve eĢlerin cinsel yaĢamda anlaĢması değiĢkenlerinin evli bireylerin uyumunda önemli düzeyde etkili olduğu bulunmuĢtur. Son olarak sosyo- ekonomik kategoride ailenin eĢlerce algılanan sosyo-ekonomik düzeyi, ailenin aylık gelirinin yeterlilik derecesi, mesleki durum, eĢlerin ailenin aylık gelirine katkı derecesi, öğrenim düzeyi ve yaptığı iĢten memnuniyet değiĢkenlerinin evli bireylerin uyumunda önemli düzeyde etkili olduğu bulunmuĢtur. AraĢtırmanın diğer önemli bulguları bireylerin geçirdiği evlilik sayısı, eĢler arasındaki yaĢ farkı ve çocuk sayısı

değiĢkenlerinin evli bireylerin uyum düzeyleri üzerinde önemli düzeyde etkili olmadığıdır.

ġener (2002) 413 evli çiftle yürüttüğü çalıĢmasında öğrenim düzeyi, evlenme yaĢı, evlilik süresi, yaĢ farkı, çocuk sayısı, ailenin aylık geliri ve kadının çalıĢma durumu gibi demografik ve sosyo-ekonomik değiĢkenler ile ekonomik, yönetsel ve psiko-sosyal çeĢitli konular açısından kadın ve erkeklerin evlilik uyumunu incelemiĢ ve eĢler arasında karĢılaĢtırma yapmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre gelirin idare ediliĢ Ģeklinden duyulan memnuniyet derecesi arttıkça, eĢlerin serbest zaman etkinliklerine birlikte katılma derecesi arttıkça, eĢlerin kendilerinin ve eĢlerinin anne, baba ve yakınları ile olan iliĢkilerini yeterli bulma derecesi arttıkça, eĢlerin yaĢamlarında yer alan değerlerin önceliklerinin eĢleriyle benzerlik derecesi arttıkça evlilik uyum puanlarının arttığı görülmüĢtür. Erkeklerin evlilik uyum puan ortalamalarının, kadınlarınkinden daha yüksek olduğu; öğrenim düzeyi arttıkça, eĢlerin her ikisinin de evlilik puan ortalamalarının yükseldiği görülmüĢtür. EĢlerin evlenme yaĢları karĢılaĢtırıldığında gerek kadın gerekse erkeklerde evlilik uyum puan ortalamasının en düĢük 15-19 yaĢ grubunda olduğu 35 yaĢ ve üzeri yaĢlarda yapılan evliliklerde evlilik uyum puanlarının yükseldiği gözlenmektedir. Ayrıca ailedeki önemli kararların alınması, ev içinde ve dıĢında evle ilgili iĢlerin birlikte yürütülmesinin ve hem kadın hem erkek eĢlerde aylık gelir arttıkça evlilik puan ortalamalarının arttığı bulunmuĢtur.

Dökmen ve Tokgöz (2002) cinsiyet, eğitim, cinsiyet rolü ile evlilik doyumu ve eĢle algılanan benzerlik arasındaki iliĢkiyi inceledikleri araĢtırmalarında yarısı üniversite yarısı lise mezunu olan 100 kadın ve 100 erkek katılımcı ile çalıĢmıĢlardır. AraĢtırma bulguları üniversite mezunlarının evlilik doyumlarının ve eĢleriyle algıladıkları benzerliğin lise mezunlarından yüksek olduğu bulunmuĢtur. Evlilik doyumu ve eĢle algılanan benzerlik için cinsiyet ve cinsiyet rolünün temel etkileri ile cinsiyet, eğitim, cinsiyet rolü değiĢkenlerinin ortak etkileri anlamlı bulunmamıĢtır. Evlilik doyumu için yapılan çoklu regresyon analizi sonucunda cinsiyet, eğitim, eĢle algılanan benzerlik, kadınsılık ve erkeksilik puanları, yaĢ, evlilik süresi, çocuk sayısı değiĢkenlerinin evlilik doyumundaki değiĢimin toplam % 39'unu açıkladığını ve bu değiĢkenlerden özellikle eĢle algılanan benzerlik (% 35), eğitim (% 3) ve çocuk sayısının (% 1) anlamlı katkılarının olduğu bulunmuĢtur.

Tutarel-KıĢlak ve Çabukça (2002) araĢtırmalarında eĢlerin evlilik uyumlarının yaĢ, cinsiyet, ev iĢlerini üstlenme, evlilik yılı, çocuk sayısı, iĢ ve eğitim düzeyleri gibi demografik değiĢkenler ile iliĢkisini ve empati düzeyinin evlilik uyumunu yordayıp yordamadığını; ayrıca, cinsiyete bağlı olarak empati eğilim puanları arasında fark olup olmadığı incelemiĢlerdir. Bulgular doğrultusunda empati, evlilik uyumunu anlamlı olarak yordayan değiĢken olarak belirlenmiĢtir. AraĢtırmanın diğer bir bulgusu evli kadın ve erkeklerin empatik eğilim düzeyleri arasında fark bulunamamasıdır. AraĢtırmada ele alınan evlilik yılı, çocuk sayısı gibi demografik değiĢkenlerle evlilik uyumunun bağlantılı olmadığı görülmüĢtür. Bu durumda evlilik uyumu, ana baba rolü ya da karı koca rolünün çocuk sayısıyla farklılaĢmadığı ve birbirlerinden ayrı iĢledikleri yorumu yapılmıĢtır. Diğer demografik değiĢkenler için de durum aynıdır.

Demiray (2006) evli çiftler arasındaki evlilik uyumunun yaĢ, cinsiyet, eğitim, evlilik süresi, çocuk sayısı, çalıĢma durumu, aile ziyaretleri, evlilik biçimi, gelir düzeyi, aile tipi demografik değiĢkenleri ile iliĢkisini incelemeyi amaçladığı çalıĢmasında 51 evli çiftle çalıĢmıĢtır. ÇalıĢmada kadınların evlilik uyum puanlarının, erkeklere göre daha düĢük olduğu bulunmuĢ fakat aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır. Gelir, cinsiyet, çocuk sahibi olma, çocuk yaĢları, çocuk sayısı, eĢin ailesini ziyaret etme sıklığı, evlilik biçimi, çalıĢma durumu, ebeveyn evlilik özelliği, aile tipi değiĢkenlerinin evlilik uyumuyla iliĢkisi anlamlı bulunmamıĢtır. Buna karĢın evlilik süresi, yaĢ ve çiftin kendi ailesini ziyaret etme sıklığının evlilik uyumuyla iliĢkisi anlamlı bulunmuĢtur. YaĢ ve evlilik uyumu arasındaki iliĢkiye baktığımızda 31–41 yaĢ aralığındaki bireylerin evlilik uyum ve bağlılık puanlarındaki azalmanın anlamlı olduğu görülmüĢtür. AraĢtırma bulguları evliliğin onuncu ve on besinci yılları arasındaki evlilik uyumundaki düĢüĢün daha sonra yükseliĢe geçtiğini göstermektedir. Son olarak eĢlerin kendi ailesi ile görüĢme sıklığı azaldıkça evlilik uyum puanını düĢtüğü gözlenmiĢtir.

Çakır (2008) farklı illerde ve farklı meslek gruplarında 267 evli kadın ve 267 evli erkek olmak üzere toplam 534 evli birey ile yürüttüğü çalıĢmasında evli bireylerin evlilik uyumlarının, ana-babalarına bağlanma düzeyleri ve demografik değiĢkenlerle iliĢkisini incelemiĢtir. AraĢtırma sonucunda evli bireylerin evlilik uyumları ile ana- babalarına bağlanma düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıĢtır. Demografik değiĢkenlerle evlilik uyumu arasındaki iliĢkiye yönelik bulgular ise Ģu Ģekildedir; cinsiyete göre evlilik uyumunda anlamlı farklılık olduğu ve erkeklerin evlilik

uyumlarının kadınlara göre daha yüksek olduğu, yas gruplarına göre evlilik uyumunda anlamlı farklılık olduğu, ve 26-34 yaĢ aralığındaki bireylerin evlilik uyumlarının 35-50 yaĢ aralığındaki gruptan daha yüksek olduğu saptanmıĢtır. Evli bireylerin sahip oldukları çocuk sayısına göre evlilik uyumları arasında anlamlı düzeyde farklılık bulunmamıĢtır. Eğitim düzeyine göre evli bireylerin evlilik uyumlarına bakılmıĢ ve anlamlı farklılık olduğu, lise mezunlarının okuryazar olanlardan daha yüksek düzeyde evlilik uyumuna sahip oldukları gözlenmiĢtir. ÇalıĢma durumuna göre evlilik uyumuna bakıldığında; çalıĢan ve çalıĢmayan kadınların evlilik uyumlarında anlamlı farklılık bulunmamıĢtır. Evlilik süresine göre evlilik uyumları arasında anlamlı farklılık bulunmuĢtur ve 7-12 yıl evli olanların, 19 yıl-üstü süredir evli olanlardan daha uyumlu oldukları görülmüĢtür. Anne ve babanın hayatta olması ve olmaması durumlarına göre evlilik uyumuna bakıldığında annesi hayatta olan ve olmayan evli bireylerin evlilik uyumları arasında anlamlı düzeyde farklılık bulunmazken babası hayatta olan ve olmayan evli bireylerin evlilik uyumları arasında farklılık bulunmuĢ ve babası hayatta olan evli bireylerin evlilik uyumlarının daha yüksek olduğu gözlenmiĢtir. Son olarak gelir düzeyine göre evli bireylerin evlilik uyumları arasında anlamlı düzeyde farklılık bulunmamıĢtır.

Yogev ve Brett (1985) evlilik doyumu ile iĢ ve çocuk bakımı algısı arasındaki iliĢkiyi iki teorik bakıĢ açısından – toplumsal değiĢim ve eĢitlik- ele alarak dört nüfus grubu arasında araĢtırmıĢtır. Bu nüfus gruplardan biri evlilikte her iki tarafında çalıĢtığı kocalardan oluĢan grup, her iki tarafında çalıĢtığı kadınlardan oluĢan grup, tek tarafın çalıĢtığı evlilikteki kocalardan oluĢan grup ve tek tarafın çalıĢtığı kadınlardan oluĢan gruptur. AraĢtırmaya toplam 578 kiĢi katılmıĢtır. Sonuçlar, incelenen tüm gruplar arasında evlilik doyumu ile iĢ ve çocuk bakımı algısı arasında önemli bir iliĢkinin olduğunu göstermiĢtir. Rol değiĢim modeli her iki tarafında çalıĢtığı kocalar ve tek tarafın çalıĢtığı bayanlar grubu için aile içi iĢ ve evlilik doyumunu algılama konusundaki iliĢkinin en hasis açıklamasıdır. Bu iki grupta evlilik doyumu eĢinin ev iĢlerini kendi yaptığından daha fazla yapıyor olma algısıyla ve kendini kendi payından daha az yapıyor olarak algılamasıyla iliĢkilidir. Buna ek olarak eĢitlik modelinin, çift tarafında çalıĢtığı kadınlar ve tek tarafın çalıĢtığı kocalar için en iyi seçim olduğu belirtilmektedir. Bu iki grup için, evlilik doyumu aile içi iĢlerde hem kendini hem de eĢini adil bir paylaĢım yapmıĢ olarak algılamakla iliĢkilidir.

Evli eĢler arasındaki çatıĢmalar ile çeĢitli demografik değiĢkenlerin evlilik doyumuna etkisini kadın eĢin bir iĢte çalıĢtığı ve çalıĢmadığı 103 evli eĢ üzerinden araĢtıran Tezer (1994), eĢlerin çatıĢmanın nedenini eĢlerine yükleme eğilimi arttıkça evlilik doyumunun düĢtüğünü bulmuĢtur. Ayrıca bu eğilimin çalıĢan ve çalıĢmayan kadın alt grupları ile karısı çalıĢan ve çalıĢmayan erkeklerin oluĢturduğu alt gruplarda da ortaya çıktığını belirtmiĢtir. Bu araĢtırmada erkeklerin evlilik doyumunu etkileyen tek değiĢken toplam erkek grubunda ilk çocuğun yaĢına göre beliren aile yaĢam siklusudur. AraĢtırma sonuçları, aile yaĢam siklüsüne göre erkeklerin evlilik doyum düzeylerinin, ilk çocuğun ergenlik çağına doğru düĢme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Bu araĢtırmanın en dikkat çeken bulgusu ise kadının çalıĢması durumunun yalnızca kadının doyum puanını etkiler görünmesidir.

ÇalıĢan ve çalıĢmayan kadınlarla eĢlerinin nedensellik ve sorumluluk yüklemeleri ve evlilik doyumları arasındaki iliĢkiyi inceleyen Akfırat-Önalan (1995), kadının evlilikten sağladığı doyumun nedensellik ve sorumluluk yüklemeleri üzerinde etkili olduğunu bulmuĢtur. AraĢtırmada kadının doyumsuz olduğu çiftler, olumsuz eĢ davranıĢının nedenini eĢe yüklemekte olduğunu ve nedeni, istikrarlı ve genel olarak algıladığını, doyumsuz kadınların eĢlerine göre olumsuz eĢ davranıĢını daha çok suçlamaya değer olarak algıladığını ortaya koymuĢtur. AraĢtırmada kadının çalıĢma durumu ise temel etki olarak anlamlı bulunmamıĢtır.

Aslan, Aslan, Alparslan ve Ünal (1998) Kocaeli‟nde çalıĢan 107 evli çiftle yürüttükleri çalıĢmalarında hekimlerde evlilik doyumu ile bazı demografik ve iĢle ilgili değiĢkenlerin iliĢkisini araĢtırmıĢtır. AraĢtırma sonuçları eĢi de hekim olan hekimlerin evlilik doyumlarının daha yüksek, sigara kullanan hekimlerinse evlilik doyumlarının düĢük olduğunu göstermiĢtir. AraĢtırmada incelenen diğer değiĢkenlerin(cinsiyet, yaĢ, çocuk sahibi olma) ise evlilik doyumu ile iliĢkili olmadığı sonucuna varılmıĢtır.

Gerek yurtdıĢında gerekse ülkemizde evlilik doyumunun ya da uyumunun demografik değiĢkenlerle iliĢkisini ya da demografik değiĢkenlere göre evlilik doyumunun farklılaĢıp farklılaĢmadığını inceleyen yukardaki araĢtırmaların sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde; yaĢları ilerledikçe eĢlerin evlilik uyum düzeylerinin düĢtüğü, benzer Ģekilde 35-50 yaĢ aralığındaki çiftlerin evlilik doyumlarının 25-34 yaĢ aralığındaki çiftlerinkinden daha düĢük olduğu bulunmuĢtur(Çakır, 2008; ġener, 2002;

Demiray, 2006). Bu bulgular yaĢlanmanın getirdiği fiziksel ve psikolojik yıpranmaların bunların sonucu olarak sorumluluk almaktan kaçınmanın evlilik doyumuna olumsuz yansıdığını düĢündürmektedir. EĢlerin cinsiyetlerine göre evlilik doyumlarına ve uyumlarına bakıldığında ise birbiri ile çeliĢen bulgular dikkati çekmektedir. Bazı araĢtırmalar cinsiyetin evlilik doyumunu yordamada önemli bir değiĢken olduğunu (Yıldırım, 992; ġener, 2002; Dökmen ve Tokgöz, 2002; Çakır, 2008) bazıları ise olmadığını (Tutarel-KıĢlak ve Çabukça, 2002; Demiray, 2006) göstermektedir. Evlilik doyumunu yordamada çocuğun varlığının, cinsiyetinin ve çocuk sayısının önemli bir değiĢken olmadığını gösteren araĢtırmaların yanı sıra (Yıldırım, 1992; Tutarel-KıĢlak ve Çabukça, 2002; Demiray, 2006; Çakır, 2008; Vaizoğlu, 2008) çocuğun varlığının ve sayısının evlilik doyumunu yordama da etkili bir değiĢken olduğunu(Abbott ve Brody, 1985; Dökmen ve Tokgöz, 2002; Luckey ve Bain, 1970) gösteren araĢtırmalar da bulunmaktadır.

Doherty (1981) çalıĢmasında eĢler arasındaki iç ve dıĢ kontrol odağı beklentileri ile eĢlerin evlilik doyum düzeylerini araĢtırmıĢtır. AraĢtırma, bu konuda daha önce yapılmıĢ olan tek çalıĢmanın (Mlott ve Lira, 1977) bulgusu olan “kadının dıĢa dönük erkeğin ise daha içe dönük olduğu evliliklerde evlilik doyumsuzluğunun yüksek olduğu” hipotezine dayanmaktadır. Bu hipotez yeni evli çiftlerde kadınlar için desteklenmiĢ fakat erkekler için desteklenmemiĢtir. Ayrıca dıĢa dönük kadınlar, kendilerinin bağımlı ihtiyaçlarının içe dönük kocaları tarafından karĢılanmadığına inanmaktadır. Daha dıĢa dönük kadınlar ve daha içe dönük erkelerin olduğu gruptaki doyumsuzluk, SPAT(The Spouse Adjective Test) sıfatlarında iyi bir Ģekilde yansıtılmıĢtır. SPAT uygulamasında içe dönük kocalar, eĢleri hakkında sessiz fakat eleĢtirel tepki verirken dıĢa dönük kadınlarda kocalarını eleĢtiren ve kendi kendilerinden Ģüphede olan yorumlar yapmıĢlardır. Ġçe dönük kocaların, eĢlerinin kendilerini etkileme çabalarına reaksiyon gösterdikleri fikri içedönük kocaların eĢlerini SPAT ölçeğinde agresif olarak tanımladıkları bulgusu tarafından desteklenmektedir. Kocalarının kontrol odağı farklılıkları ile evlilik doyumsuzlukları iliĢkilendirilen grup, kadınlar olduğu için, sonuçların kadınların perspektifinden yorumlanabileceği ifade edilmiĢtir. Bu bağlamda, dıĢ güçlerin kendi hayatları üzerinde güçlü etkisi olduğuna inanan kadınların, kocalarından daha fazla vurgulayıcı destekler beklemeye eğilimli oldukları ve evliliğin ilk yılında dıĢsal bir kadının kendini kontrol dıĢı ve güvensiz hissedebileceği bunun da kocasından daha yüksek derecede destek istemesine sebep olacağı belirtilmektedir.

Fakat bir insanın kendi hayatı üzerindeki iç kontrolüne inanmasının illaki bu insanın diğer insanlara(eĢe) destek sunabileceği anlamına gelmediği de vurgulanmaktadır. Son olarak kadının daha içedönük kocanın daha dıĢa dönük olduğu bir grupta diğer gruplara göre kadınların daha çok tatmin olduğu görülmüĢtür.

Kontrol odağının bölümler arası ve zaman içerisindeki etkilerini araĢtıran Myers ve Booth (1999) bunu yaparken 2 evlilik kalitesi –pozitif ve negatif-ölçümüne dayanmıĢlardır. AraĢtırmanın dört hedefi vardır: (1)Kontrol odağının evlilik kalitesi ile iliĢkili olup olmadığını araĢtırmak (2)Kontrol odağı ve evlilik kalitesi arasındaki iliĢkinin kısmen kiĢilerin evlilikteki zorluklara karĢı olan hassasiyetlerindeki bireysel farklılıklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araĢtırmak (3)Yüksek düzeydeki bir kontrol odağının bir bireyin evlilikteki zorluklarla baĢa çıkma yeteneğini artırıp artırmadığını araĢtırmak (4)Evlilikte zaman içerisinde kontrol odağının devam edip etmediğini ve evlilik kalitesindeki değiĢimlerle iliĢkili olup olmadığını araĢtırmak. Evlilikte kontrol odağı, eĢlerin evliliklerinin iyi ve kötü yönlerinin kendi kararlılıkları, sıkı çalıĢmaları ve yeteneklerinin bir sonucu olduğuna ne derece inandıklarını ve bunların kader ve Ģans sonucu olduğuna ne derece inandıklarını ölçen bir ölçektir. Bu alanda yapılan analizler Ģöyledir: (1)Pozitif evlilik kalitesinin yüksek düzeyleri ve negatif evlilik kalitesinin düĢük düzeyleri evlilik kontrol odağının yüksek düzeyleriyle iliĢkilidir. (2)Evlilik kontrol odağının, evlilik kalitesine ve evlilik kalitesindeki değiĢimlere olan etkileri, evlilikteki zorluklarda olan bireysel farklılıklarla açıklanmaktadır. (3)Evlilikteki zorlukların evlilik kalitesi üzerindeki zararlı etkileri, evlilik kontrol odağının yüksek düzeylerinde daha azdır. Sonuçlar yüksek düzeyde evlilik odağı kontrolünün yüksek pozitif evlilik kalitesiyle iliĢkili olduğunu göstermektedir. DüĢük düzeyde evlilik odağı kontrolü bildiren eĢlerin, düĢük düzey evlilik kalitesiyle bağlantılı evlilik problemleri bildirmesi daha muhtemel görünmesine rağmen düĢük düzeyde evlilik odağı kontrolün de bile bu negatif etkiler azalmaktadır. AraĢtırmacılar evlilik odağı kontrolünün evlilik problemlerine tampon etkisi göstererek negatif etkileri azalttığını iddia etmektedirler.

Çelik (2009) 390 öğretmenlerle yürüttüğü çalıĢmasında evli öğretmenlerin bağlanma stili, kontrol odağı ve bazı nitelikler (cinsiyet, evlenme biçimi, evlilik süresi, çocuk sayısı, yaĢadıkları evde kendileri ile birlikte yaĢayan akrabalarının olup olmaması ve eĢin çalıĢma durumu) açısından evlilik uyum düzeylerini incelenmiĢtir. Evli

öğretmenlerin evlenme biçimine, evlilik süresine ve çocuk sayısına göre evlilik uyum düzeylerinin önemli bir biçimde farklılaĢtığı; anlaĢarak evlenenlerin evlilik uyum düzeylerinin görücü usulü ile evlenenlere göre daha yüksek olduğu ve evlilik süresi arttıkça da evlilik uyum düzeyinin düĢme eğiliminde olduğu görülmektedir. Evlilik süresi “0–2 yıl arası” olan evli öğretmenlerin evlilik uyum düzeyleri evlilik süresi “10 ile 15 yıl arası” ve evlilik süresi “15 ve yukarısı” olan evli öğretmenlere göre önemli bir biçimde daha yüksek bulunmuĢtur. Demografik değiĢkenlerden çocuk sahibi olma ve olmama durumu ile ilgili bulgular ise Ģu Ģekildedir; çocuk sahibi olmayan evli öğretmenlerin bir çocuk, iki ve daha fazla çocuk sahibi olanlara göre evlilik uyum düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Evlilik uyumunun bağlanma stiline göre önemli bir biçimde farklılaĢtığı; saplantılı bağlanma stiline sahip evli öğretmenlerin diğer bağlanma stillerine (güvenli, korkulu, kayıtsız) göre evlilik uyum düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüĢtür. Ayrıca, korkulu bağlanma stiline sahip evli öğretmenlerin güvenli ve kayıtsız bağlanma stiline sahip olanlara göre evlilik uyum düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Son olarak araĢtırmada evli öğretmenlerin denetim odağı (içten denetim odağı ve dıĢtan denetim odağı), cinsiyet, eĢin çalıĢma durumu (eĢi çalıĢan evli öğretmenler ve eĢi çalıĢmayan evli öğretmenler) ve yaĢadıkları evde kendileri ile birlikte yaĢayan akrabalarının olup olmaması değiĢkenlerine göre evlilik uyum düzeylerinin anlamlı olarak farklılaĢmadığı bulunmuĢtur.

Schafer ve Keith, (1984) benlik kavramı ile evlilik kalitesi arasındaki iliĢkiyi araĢtırmıĢlardır. AraĢtırmanın temel hipotezi evlilik kalitesinin yansıtılmıĢ benlik kavramı değiĢkenlerine olan bağımlılığıdır. 294 çift ile mülakat yapılmıĢtır. Bu çiftlerin yaĢ aralığı 19-91‟dir. 294 çiftten 3 ölçüm elde edilmiĢtir. Bulgular öz benlik ve evlilik kalitesi iliĢkisinin tekrar değerlendirilmesine yol açmıĢtır. Önceki araĢtırmalar, benlik kavramı ile evlilik kalitesi arasında pozitif bir iliĢki olduğunu göstermiĢtir. Bu araĢtırmalar genellikle benlik kavramının, evlilik iliĢkisine katkıda değerli bir yetenek veya kaynak olduğu sonucuna varmıĢlardır. Eğer evli çiftler eĢleri hakkında negatif düĢüncelere sahiplerse, eĢlerinin evlilik iliĢkisine katkılarından tatmin olmaları daha az muhtemeldir. Kısacası sadece bu iki değiĢkene odaklı geçmiĢ araĢtırmalar pozitif bir benlik kavramının pozitif bir iliĢkiye katkıda bulunan bir öğe veya çiftlerin tavrını etkileyen bir faktör olarak görmüĢlerdir. Bu araĢtırmanın sonucu ise bir bireyin kendi performansının değerlendirilmesi evlilik kalitesinin bir göstergesi olarak alınırsa bu

takdirde benlik kavramının önemli bir değiĢken olarak ortaya çıkacağı ifade edilmiĢtir. Çiftler ne kadar eĢlerini iyi tanımlarlarsa eĢlerinin rol performansları da o kadar yüksek ve iyi olmaktadır. Aynı zamanda eĢler arasında rol uyuĢmazlığı da daha az olmaktadır.

Günay (2000) evlilik uyumu ve kiĢisel düĢünme modelleri arasındaki iliĢkiyi incelemiĢtir. AraĢtırma sonuçları evliliklerini uyumlu olarak tanımlayan çiftlerle uyumsuz olarak tanımlayan çiftler arasında farklılıklar gözlenmektedir. Uyumlu çiftlerin uyumsuz çiftlere oranla beklenildiği gibi ortak yönlerinin daha fazla olduğu dolayısıyla fikir biriliği düzeylerinin daha yüksek olduğu, uyumlu çiftlerin aynı zamanda birliktelik düzeyleri, duygularını ifade etme düzeyleri ile de uyumsuz çiftlerden daha yüksek puan elde ettikleri ortaya çıkmıĢtır. Bu araĢtırmanın dayandığı

Benzer Belgeler