• Sonuç bulunamadı

Evliliğin Kadının Mahalledeki Hayatına Etkileri

4. Alan AraĢtırması

4.1. Evliliğin Kadının Mahalledeki Hayatına Etkileri

Evli kadınların hem ev hem de ev dışında kendilerine, gündelik yaşamlarına ve mekansal ölçeklerine bakış açılarını belirleyen önemli faktörlerden biri de eşleri ile kurdukları ilişkidir. Görüşme yapılan kadınlardan Ayhan , eşinin kendisine giyim- kuşam, gezme ve para harcama konusunda karışmadığını, kendisine saygı duyduğunu belirtmekte, bunu ise kendisinin eşinden büyük olmasına bağlamaktadır:

“Giymeme, gezmeme, vs. karışmaz. Sen yaş itibariyle benden olgunsun, akıl edersin dedi. Mesela 500 TL‟yi elime verir hiç sormaz”. Ev kadını olmasına ve ev kadınlığını

(yaşın getirdiği olgunluğun belirleyiciliği çerçevesinde) içselleştirmesine, kadın erkek rollerine ilişkin ataerkil anlayışı paylaşmasına rağmen, eşiyle kurduğu görece eşit/saygılı ilişki kendine, aklına duyduğu saygıyı diğerlerinden farklı algılamasına neden olmaktadır. Bu anlamda ataerkil pazarlıkta eli diğer kadınlara göre daha güçlüdür. Buna rağmen, patriyarkal yapı içindeki yerine ilişkin düşüncesi diğerlerine benzer olan, “Kadın-erkek eşitliği burada bozuluyor. Mesela eşim bana dese ki

sokakta gülme, ben bunu zaten biliyorum söylemesi saçma” diyen Ayhan ‟a paralel

olarak, eşi dışarı çıkmasına izin vermeyen, para ve diğer hemen her konuda hesap soran eşine ilişkin Figen “ben 15 yaşımda geldim, bana her şeyi eşim öğretti” demektedir. Kadınların yorumları, yaşın evlilik ve kendi aklına duyulacak saygı üzerindeki, aynı zamanda erkeğin de kadın aklına duyacağı saygı üzerindeki rolünü vurgulamaktadır. Öte yandan Ayhan‟ın sokakta gülmek üzerine yaptığı yorum ve eşten öğrenilmesi gerekenler aslında Türkiye‟de kadın erkek ilişkilerinde cinselliğin çok önemli olduğunu göstermektedir. “Şımarık bir kadın erkeğe yakın durur,

konuşurken ona dokunur, güler- özellikle de küçük bir kız gibi güler”. Bunlar çok

büyümektedir. Çok gülen kızlara etraftakiler “bunun sonu kötü” derler244. Sonuç

olarak kadın ataerkil yapı içerisinde çok küçük yaşlardan itibaren çeşitli yasaklarla büyüyerek bu davranış kalıplarını içselleştirdiği için eşiyle kurduğu ilişki erkeğin sıkı kontrolü yanısıra kendi de mekansal hareketliliğini aynı ataerkil algı çerçevesinde şekillendirmektedir.

Evlilik ve özellikle de anneliğin kadının fiziksel, ekonomik ve sosyal mekanla kurduğu etkileşim/ilişkide hem avantajlı hem de dezavantajlı rolü vardır. Annelik kadının ev dışında çalışması önünde en temel etkenlerden biri, gündelik yaşamının çoğunluğunun evde, okulda, hastanede ve sokakta çocuğun sorumluluğu doğrultusunda geçmesine yol açarken, aynı zamanda kadına saygınlık/kutsallık yoluyla anneliği kullanarak ev dışına çıkmasını, sosyalleşmesini sağlamaktadır.

Evlilik ve çocuk sahibi olma, kadının toplumsal rolünün, gündelik yaşamının en temel parçalarıdır. Kentte çalışma yaşamına son ya da ara veren kadınların önemli bir kesimi bu kararı çocuk sahibi olma sonrasında almaktadır. Kentlerde, kadın başına çocuk sayısında zaman içinde azalma görülmesine rağmen çocuksuz aile modeli söz konusu değildir. Araştırma yapılan 20 kadından 9‟u şu an herhangi bir işte çalışmamakta, 2‟si yaz aylarında meyvede çalışmaktadır. Bu kadınlardan 6‟sının önceki iş deneyimi tekstildedir. Bu 6 kadından 3‟ü çocuk, 2‟si ise evlilik nedeniyle önceki işini terk etmiştir. Evliliğin çalışma yaşamını terk nedenlerinin ilk sıralarında yer almasının nedeni ise ev içi işbölümü açısından tüm yükün kadınlarda olması, erkeklerin çocuk ile bakım ve hizmet beklemeleridir.

Başka bir açıdan ise annelik kadına mekansal hareket alanı açmaktadır. Bu durumda kadın toplumsal cinsiyet rollerini içselleştirme yoluyla da olsa pazarlık alanı elde etmektedir. Figen, “ben çıkamıyordum ki dışarı. Ben evlendim 3 ay sokak

nedir bilmedim. Hamile kaldım, çocuğum oldu dışarı çıktım”. Özlem, “çocuğu olsa da dışarı çıkartmayan adamlar var”. Dışarı çık(art)ma ile çocuk arasında kurulan

ilişki, çocuk bakımının kadının doğal görevi olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Gün boyunca, dışarıda evi için ekmek parası kazanan erkek iken, kadın anne olarak çocuğun her türlü (eğitim, sağlık) bakımıyla ilgilenmek

244

zorundadır. Kadın eğer çalışmıyorsa gündüz çocuğu besleyecek, okula, hastaneye götürecek, sokakta oynarken gözetecek, ihtiyaçları için alıverişe gidecektir. Kandiyoti‟nin ataerkil pazarlık kavramı tartışmasında belirttiği gibi, çocuğun, kadının mekansal hareketliliği için kilit bir önemi olduğu açıktır. Araştırmada kadınlar çocuklarının tüm günlerini aldığını, çalışmalarını engellediğini söyleseler de, onlar vesilesiyle nasıl sosyalleştiklerini, kent merkezine, mahalleye çıktıklarını, yeni şeyler öğrendiklerini inkar etmemektedirler.

Evlilik ve anneliğin bir diğer boyutu da kadınların kendilerine ve geleceklerine bakış açılarındaki belirleyicilikleridir. Araştırmada kadınların hayatta en çok istedikleri şeyin ne olduğu sorularak kendilerini ve konumlarını nasıl tanımladıkları, geleceğe ilişkin istekleri üzerinden analiz edilmeye çalışılmıştır. Görüşülen 20 kadından 16‟sı evlidir. Bu soruya cevap veren 14 evli kadından 6‟sı çocuklarının sağlığı ve geleceğine (gelecekte kimseye muhtaç olmadan ayakta durmaları) ilişkin dilekleri olduğunu, 4‟ü eşinin başarılı olması ve ailesi ile mutlu olma dileğini, bekar olan Özlem hayırlı bir eş istediğini dile getirmiştir. Görüşülen kadınlardan ikisi iş/çalışabilmeyi isterken, 2‟si genel olarak mutluluk ve sağlık istemiştir. 9 yıldır tekstil atölyesi işleten, 4 çocuk sahibi Zarife ise istediği her şeye kavuştuğunu dile getirmiştir. Elde edilen bulgular bağlamında kadınlar hayattan kendileri için beklentilerini neredeyse tamamen çocukları, eşleri ve ailelerinin sosyal ve ekonomik durumları üzerinden ifade etmektedirler. Burada kadın toplumca kabul görmüş ideal kadınlığın gerektirdiği “iyi, vefakar” eş, anne rolleriyle sarf ettiği emeğin karşılığını minnettarlık hissi yoluyla uzun döneme erteleme imkanı bulmakta, böylece gelecekteki refahını ve mutluluğunu eşi ve çocuklarına karşı gerçekleştirdiği emek üzerine kurmaktadır. Emek ve hizmet, iade edileceği değil, minnettarlık yaratacağı beklentisiyle sunulmaktadır. Gündelik hayatta sürekli olarak kendisinden beklenen duygusal emeği sergileyen, kendini eş ve çocuklarının/ toplumun yüklediği gözle gören kadın emeklerinin karşılığını da duygusal tanımlamalar altında almak istemektedir. Kadınların kendi geleceklerini eş ve evlatları üzerinden kurmasının kadının mekanda hangi roller çerçevesinde hareket ettiği ve bu mekanları nasıl kullandığı ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili olduğu açıktır.