• Sonuç bulunamadı

I. 1.6.4.8 Etik Liderlik

I.2. ETİK KAVRAMI

I.2.8. Etik Teorileri

Etik açısından alınacak karaların ve etiğe uygun gösterilecek davranışları yönlendirecek etik ilkelerin temelinin ne olacağı, daha genel bir ifade ile insanın eylemlerini ahlak bakımından değerli ya da değersiz kılanın ne olduğu hususunda filozofların iki ana eğilimi bulunmaktadır. Birincisi, bir eylem, sonucuna ya da başarısına göre ahlak bakımından değerlidir ya da değildir. İkincisi ise eylemler, eyleme temel olan, eylemi ortaya koyan düşünüşün niteliğine göre değerlidir ya da değildir. Etik yaklaşımlar, bu ayrıma göre ele alınmaktadır. Etiğe ilişkin birinci yaklaşım, yapılan eylemin sonucunu ve faydayı esas alan teleolojik yaklaşım, ikincisi iyi niyet, değer ve ödev gibi kavramları esas alan deontolojik yaklaşım, üçüncüsü de ödev” ya da “yükümlülük” kavramlarına dayalı ahlâk öğretileriyle karşıtlık içindeki yaklaşımdır (Şen, 2010:www.kamu.sakarya.edu.tr).

I.2.8.1. Teleolojik Yaklaşım

Teleolojik yaklaşım, ahlaki olarak neyin doğru ve neyin yanlış olduğu kriterini esas alan bir yaklaşımdır. Teleolojik yaklaşımın dayanağı, elde edilen ya da elde edilmesi beklenen faydanın karşılaştırılan durumudur, yani kararın sonuçlarının doğruluğu ya da yanlışlığıdır (Şen, 2010:www.kamu.sakarya.edu.tr).

Teleolojik yaklaşım, bir davranışın ahlaki olup olmadığına ancak o davranışın sonucuna bakılarak karar verilebileceğini öngörür. Eğer sonuç iyi ise davranış doğru olarak kabul edilir. Sonuç kötü ise davranış yanlış ya da ahlaka uygun olmayan bir davranış olarak kabul edilir. Bu durumda bir eylemin doğru ya da yanlış olduğuna karar verebilmek için sonuç ve etkilerinin neler olabileceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Herhangi bir

eylemden etkilenecekler adına karar veren bireyin, bağımsız bir kişi olması gerekmektedir (Sayımer, 2006:14).

Teleolojik etiğin iki öncü akımından birisi, Niccolo Machiavelli ve Max Weber’in öncüsü olduğu ve bireyin çıkarını ahlakın temeli olarak ele alan egoizm düşüncesidir. İkincisi ise, faydayı temel alan ve Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından ortaya konulan faydacılık görüşüdür. Dolayısıyla fayda kavramı, teleolojik etiği anlamanın kilit noktasıdır (Şen, 2010:www.kamu.sakarya.edu.tr).

Egoizme göre, yapılacak doğru şey, benim iyimi artıracak şeydir veya herkes kendileri için gerçekten iyi olan şeyi ister. Bununla beraber, egoizmin görünen mantıki yetersizlikleri dikkate alındığında, egoistler fiilin kişisel sonuçlarından toplumsal sonuçlara, yani faydacılığa kayarlar. Bundan dolayı sonuçsal ahlaki eylemin, bir kimsenin belki de insancıl bir amaç için güç ve nüfuza ilgisinden, bir kimsenin daha yüksek bir otoritenin düzenine uymasına ve ilgi duymasına, en büyük sayının en büyük mutluluğu ahlak ve yaşamanın temelidir görüşüne doğru bir eğilim gösterdiği sergilenmektedir (Şen, 2010:www.kamu.sakarya.edu.tr).

Faydacı anlayışa göre, bir eylemin ahlaki bakımdan doğru sayılabilmesi için, eylemin sağladığı toplam faydanın, bireyin yapacağı başka bir eylemin sağlayacağı toplam faydadan daha büyük olması gerekir. Bu anlayışa göre, iki farklı seçenekten birini seçmek durumunda olan bir kimse, daha fazla toplam fayda sağlayacak olanı seçmelidir (Şen, 2010:www.kamu.sakarya.edu.tr).

I.2.8.2. Deontolojik Yaklaşım

Deontolojik yaklaşım, herhangi bir eylemin değerini, o eylemin sonuçlarından daha çok, eylemin arkasındaki iyi olan isteğe bağlamaktadır. Bireyleri bu isteğe götüren ise sahip oldukları ödev ve zorunluluklardır. Deontolojistlere göre, her birey zorunluluklara sahiptir ve bu zorunluluklar sonuçlarına bakılmaksızın yerine getirilmelidir. Bu teorilerin kurucusu Immanuel Kant’a göre eylemin doğruluğu veya yanlışlığı, eylemin kaynağındaki ahlakın değerine bağlıdır. Eylem iyi olanı yapma isteğinden kaynaklanıyorsa onun ahlaki olduğuna inanılır. Bu yaklaşımda etik eylem, bireyin görevini yapmasını ele almakta ve görevin yapılmasını doğru, yapılmamasını ise yanlış olarak değerlendirmektedir (Karagöz, 2000:2-3).

Bu yaklaşımda önemli olan bir eylemin doğruluğu ya da kişiye sağladığı fayda değil, söz konusu eylemin ahlaki olup olmadığıdır (Gök, 2009:130).

Frankena’ya göre deontolojik yaklaşım, neyin ahlakça doğru olduğu üzerinde durur (Ponnu ve Tennakoon, 2009:23).

Eylem ve kararları, bunlara temel olan iyi niyet, sorumluluk, ödev ve ilkeler gibi niteliklere göre etik açıdan değerli ya da değersiz kabul eden deontolojik yaklaşım, teleolojik etiğin tersine yükümlülüğü, ödev ya da ilkenin bir gereği saymaktadır (Görmez ve diğ, 2009:5).

I.2.8.3. Erdem Etiği

Ahlâk felsefesinin yanıt aradığı “nasıl yaşamalıyız?” sorusuna “erdem” kavramını temel alarak yaklaşan; ahlâki kurallar ile yasalardan yola çıkan “ödev” ya da “yükümlülük” kavramlarına dayalı ahlâk öğretileriyle karşıtlık içindeki etik teorisidir. Bu

yaklaşımın savunucuları, “erdem”i başköşeye yerleştirerek, ahlâkla ilgili diğer tüm kavramların erdeme indirgenebileceğini ya da bu kavramların ancak erdem aracılığıyla temellendirilebileceğini öne sürmektedirler. İnsana yaraşır iyi bir yaşam için erdemin payını vurgulayan bu yaklaşım, insanın ahlâki açıdan yetkinleşmesi ya da iyi bir karaktere sahip olabilmesi için gerekli olanın bir “ödev bilinci”nden çok “ahlâksal iyi”nin ya da “erdem”in tam olarak neye karşılık geldiğinin bilinmesi olduğunun altını vurgulamaktadır. Kökeni ilkçağ Yunan felsefesine, özellikle de Aristoteles’in erdemleri ele aldığı Nikeamakhos’a Etik adlı yapıtına dek uzanan erdem etiği, Anscombe’un modern ahlâk felsefesinin temellerini eleştirdiği ve Eski’nin erdemlerine geri dönme çağrısında bulunduğu ünlü yazısıyla yeniden canlanmıştır. Anscombe, “Modern Ahlâk Felsefesi” adını taşıyan bu makalesinde, umutların tükendiği, kutsal bir yasa koyucunun varlığına duyulan inançsızlığın doruğa çıktığı bir çağda “ödev” ya da “yükümlülük” türünden yasayı çağrıştıran kavramlarla ahlâkı temellendirmeye kalkışmanın bir hata olduğundan söz etmektedir. Anscombe, felsefecilere tüm bunları bir yana bırakıp ahlak felsefesini, Antik Yunan kalıtını da devralarak, erdem etiği ile yeniden kurmalarını dile getirir. Erdem etiğini diğer ahlak öğretilerinden ayıran bir başka özellik de “eyleyen temelli” oluşudur. Başka bir deyişle, bir eylemin ahlâki açıdan uygun olup olmadığını eylemin sonuçlara bakarak değerlendiren teleolojik ve deontolojik yaklaşımların tersine, erdem etiğinin temel ölçütü eylem de bulunan kişinin “ahlâksal iyi”yi içselleştirip içselleştiremediği ya da ahlâki bakımdan “iyi karakter”e ulaşıp ulaşamadığıdır. Kişi belirli koşullarda erdemli eylemlerde bulunabilir; ancak bu onun tümüyle erdemli biri olduğunu göstermez. Aristoteles’in ahlak felsefesinin özü olup erdem öğretisine bağlılığını hiç yitirmeyen erdem etiği, Kant’ın ödev ahlâkına karşı savaş açmış; eylemin kendisine uymak zorunda olduğu ilkeleri saptayan “koşulsuz emre” koşulsuz bir itaat talep eden ödevci ahlâk anlayışının, zorlamacı ya da

yüzeysel bir “yükümlülük bilgisi”nden öteye geçemeyeceğini savunmuştur (http://www.felsefeekibi.com, 2010).