• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.2. ETİK TÜRLERİ

Bilimsel kuramlar, belli sorulara akla dayalı ikna edici cevaplar bulma çabasındadır. Bundan dolayı etiğin konusu olarak tanımlanan ahlak ve ahlakilik ilişkisinden ne kadar farklı soru çıkabilirse o kadar etik kuramın olabileceği kabul edilmektedir (Pieper, 1999: 204).

Etiğin ahlak felsefesinde üç ayrı araştırma düzeyi vardır (Cevizci, 2002: 6). Bunlar:

1) Betimleyici Etik:

Farklı toplumlarda davranış ve ahlaka farklı yaklaşımları karşılaştıran etiktir. (Barbara, 2008: 188). Betimleyici etik, tamamen insanların neye inandığı veya toplum ahlakı hakkında neye inandıkları ve bu inançların eyleme nasıl geçirildiği ile ilgilenen çalışma alanıdır. Değişik kültür gruplarının inançları ile ilgili olarak tamamen sosyoloji ve antropolojiye dayanan, kişinin gelecekteki davranışlarının tahmin edilebildiği bir disiplindir (Downs ve Swienton, 2012: 5).

Betimleyici etik, ahlak alanındaki bilimsel ya da materyalist yaklaşımı tanımlar veya bilimsel ya da tasviri yaklaşımın ahlak alanına uygulanmasını ifade eder. Bu etik anlayışı normlar veya kural koymak yerine, sadece insan eylemini gözlemleyerek eylemlerin sonuçlarını betimlediğinden, insanların ahlaki görüş ya da inançlarıyla ilgili olgusal önermelerden meydana gelen etik türünü ifade eder. Ahlak ve ahlaki eylem bağlamında, olması gereken ya da değer yerine, olan ya da olgularla ilgilenir, ahlaki inançlarımızla ilgili sosyolojik ya da psikolojik olguları açıklar. Bu yaklaşımda etik daha çok seyirci, gözlemci veya gözlemleyici durumundadır, ahlaki olgu ve olaylara dışarıdan bakar, onları bilimsel bir yaklaşımla gözlemleyip, tasvir eder, açıklar (Cevizci, 2002: 6).

Betimleyici etik, geleneklerin, etik standart veya ilkelerin gerekçelere dayandırmaya çalışır, belirli bir toplumun ya da geleneğin ahlaki ilkelerini inceler, aralarındaki mantıksal ilişkileri analiz eder ve uygulamadaki kapsamını gözlemler. Betimleyici etik, kişilerin, kültürlerin ve toplumların ahlakının tanımlanması ve incelenmesinden meydana gelir ve farklı ahlaki sistemleri, kuralları, uygulamaları,

inançları, ilkeleri ve değerleri karşılaştırarak benzemeyen noktaları ortaya çıkarır (Kozak ve Güçlü, 2006: 25).

Betimleyici etik özgürlüğe duyulan ilgiden doğar ve bu ilgiyi kendi ortaya attığı durumlar hakkındaki her türlü ahlaki yargıdan uzak durarak ve değerlendirmeyi kişinin özgür kararına bırakarak ortaya koyar. Kişiyi olumlu ya da olumsuz bir yargıya yöneltmek için ahlakileştiren ya da eleştiren sözcüklere gerek duymaz. Nesnel olguları aynen yansıtan bir açıklama ya da rapor, ahlaki bilinci tahrik etmek ve harekete geçirmekte çoğu zaman kişinin kendi yargısını daha oluşurken engelleyen hatta yönlendiren ve etkisi altına alma olarak algılanabilecek her türlü değerlendirmeden çok daha etkili bir araçtır. Bu anlamda betimleyici etik, kesinlikle tarafsız kalsa ve eleştiri yapmasa da insanın kendi eylemine eleştirel bakarak aydınlanmasına yardım eder (Pieper, 1999: 208).

2) Normatif Etik

Normatif etik, doğru ve yanlış davranışla, yapılan ahlaki seçimler ve doğru kuralların uygulanması ile ilgilenen etiktir (Barbara, 2008: 188). Yeni ahlaksal ilkeler ortaya koyan veya bilinen ilkeleri yeni bir form içinde işleyen teorilerdir. Kişilerin neyi yapması ya da neye inanması gerektiği ile ilgili bazı özgün ahlaki sorunların yanıtlarını araştıran etik grubudur. Doğru ve yanlış davranışları düzenleyen ahlak standartları ile ilgilenir. Temel varsayımı; ahlaki davranışın ölçütünün, yalnızca tek bir kurala ya da ilkeler grubuna bağlı olup olmadığını incelemektir. Normatif etik, yapılması gerekene uyma biçimlerini esas alan ahlak felsefesi sorununu ele alır; normlar, kurallar ve gerekler ayrımı yaparak bunları belirler. Normatif etik neyin yapılması gerektiğini bulmayı amaçlayan bir etik teorisidir (Kozak ve Güçlü, 2006: 25).

Normatif etik insanlara hayatları boyunca yol gösterir, bu şekilde onlara kullanacakları normları sağlar, nasıl yaşamamız gerektiğini bildiren ahlaki ilkeleri araştırır, hayatta nihai ve en yüksek değere sahip olan şeylerin neler olduğunu tartışır, adil bir toplumun hangi unsurları içermesi gerektiğini mütalaa eder, bir insanı ahlaken iyi kılan şeylerin neler olduğunu sorgular (Cevizci, 2002: 7).

Normatif etik, toplumun yaşaması gereken ahlaki mutlaklar kuran, etik davranış paradigmaları ile ilgilidir ve kuralcı bir şekilde faaliyet göstermektedir. Bu ilkenin bazı

versiyonları tarih boyunca birçok toplumda temsil edildiği gibi, "Altın Kural" olarak bilinen atasözü, normatif uygulamanın ideal bir temsilidir. Meta-etikin felsefenin bir dalı ile ilgili olarak tanımladığı nesnelcilik normatif etiktir. Burada değerlerin evrenselliğini kabul edilir ve bu değerler için rasyonel bir gerekçe aranır. Normatif etik, dört teoriye ayrılmaktadır (Downs ve Swienton, 2012: 3).

Geniş olarak bakıldığında, normatif etik eylemle ilgili olan (deontolojik) ve eylemin sonucu ile ilgili olan (teolojik) olmak üzere alt teorilere ayrılmaktadır (Barbara, 2008: 188).

a) Erdem Etiği

Erdem etiği, dışsal meslek ahlakı kuralları uyumundan ziyade etik davranış kaynağı olarak bireyin ahlaki durumuna odaklanır. Bireyin ahlakı, aldığı kararlarda yansıdığı şekilde kendi içsel karakterinden gelmektedir. Bu nedenle yapmaya karar verdikleri eylemler davranışlarının gerekçelerinden daha az önemlidir. Bu yaklaşımın savunucuları, insanın nasıl biri olduğu veya nasıl birisi olmayı amaçladığı, bireyin eylemlerinin ötesinde hayattaki istekleri, hedefleri, sevdikleri ve sevmedikleri onun ahlak hayatında daha birleşik ve kapsamlı bir konsept oluşturduğunu iddia etmektedir (Downs ve Swienton, 2012: 3).

b) Deontolojik Etik

Yunanca "Görev" anlamına gelen "deon" kökünden gelen deontolojik etik, kurallara bağlılık temelli ahlakı tanımlamaktadır. Eylemlerin içsel ahlaki etkileri vardır ve bu tür eylemle ilişkili sonuçlara bakılmaksızın bireyin ahlaki yükümlülüğü ile uyuşmalıdır. Deontoloji ile ilgili birçok teori vardır. Fakat bunların, doğrunun iyiden önce olduğu ve faydalı sonuçların kişinin ahlaki yükümlülüğünü belirlemediği ortak temel dayanak noktası vardır. Ayrıca bunlar, doğruluğun ilke ve serbestliğine bağlılığı vurgular ki bu ahlaki hayatın ana odak noktasıdır (Downs ve Swienton, 2012: 3).

Deontolojik etiğe göre, "insanların yapmak zorunda oldukları bazı görevleri olmalıdır. Deontolojik değerlendirme, bir eylemin kendi içindeki etiğine bakar, karşıt teori olan teleolojik etik gibi, eylemin sonucuna bakmaz. Deontolojide, eylemin ortaya çıkardığı sonuç ikinci planda olup, eylemin kendisinin doğru olup olmadığı önemlidir. Deontolojiye göre, borçlarımızı ödememiz, çocuklarımıza bakmamız, gerçekleri yansıtmamız bizim görevlerimizdir. Çünkü bunlar, yapılması doğru olan uygulamalar

arasında yer alır. Buna göre, etik olan bir eylem, farklı kültürler için de etik olacaktır" (Arslan ve Kozak, 2006: 50).

c) Teolojik Etik

Teoloji, deontolojinin zıttıdır ve Yunanca "hedef" anlamına gelen "telos" kelimesinden türemiştir. Buna göre neyin doğru olduğu, neyin iyi olduğuna göre belirlenir. Burada ahlak, eylemin sonuçlarına göre belirlenir. Modern teolojik etikle ilgili yazına göre, bir eylemin doğruluğu veya yanlışlığı daima özünde iyi veya kötü belli sonuçlar ortaya çıkaran eğilim tarafından belirlenir. En büyük sayıda en çok iyiyi veren, doğru eylem olarak belirlenebilir. Bu felsefe faydacılık, egoizm, hedonizm, entelektüalizm ve refah devletçiliği gibi çeşitli permütasyon uygulamalarında görülebilmektedir (Downs ve Swienton, 2012: 3).

Teleolojik etikte bir eylemin etik olup olmadığı eylemin sonucuna göre değerlendirilir. Modern felsefede, genellikle tartışılan iki teleolojik teori, “eylemlerin sonuçlarının sadece bireyler üzerindeki mi, yoksa toplum üzerindeki sonuçları mı değerlendirilmelidir?” sorusuyla açıklanabilir. Bu soruya “birey” yanıtını veren etik teori hazcılıktır. Soruyu, “toplum” şeklinde yanıtlayan teori ise faydacılıktır. Deontolojinin karşıtı olan teleoloji, eylemlerin sonuçlarıyla ilgilenir. Eylemin sonucunda, bireyler ya da toplumlar fayda sağlıyorlarsa, eylem etiktir. Eylemin nasıl gerçekleştirildiği, ikinci plandadır (Arslan ve Kozak, 2006: 51).

d) Pragmatik Etik

Normatif etiğin son dalı pragmatizmdir. Pragmatizm, ahlakın, bilimsel bilgiye benzer bir şekilde, sürekli evrim içinde olduğunu ileri sürmektedir. Nesiller boyunca yapılan ilerlemeler ve doğrunun ne olduğu konusunda ki anlayışımız yeni düşünce yollarının ifade edilmesinde değişmektedir. Bu teori karakteri deneyim yoluyla etkilenmiş ya da manipüle edilebilir aktif bir süreç olarak görür, bu nedenle anlamlı sosyal yaşamlar sağlamak için sosyal reformlar uygulamaya konmalıdır (Downs ve Swienton, 2012: 3-4).

3) Meta-etik

"Doğru" ve "Yanlış" gibi kelimelerin gerçek anlam ve işlevini araştıran etiktir (Barbara, 2008: 188). Metaetik insanlara nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen, ahlaka ilişkin önermelerin anlamlarını, ahlak yargılarının ve normatif buyrukların dayanaklarını inceleyen bir çözümleme yöntemidir. Doğru ve yanlışın (iyi veya kötü) ne olduğu sorusu yerine, doğru veya yanlış (iyi veya kötü) olarak adlandırılanların anlamı ve önemi ile ilgilenir. Metaetik hem ahlaki terimlerin anlamını hem de ahlaki yargıların nesnel ya da öznel olmadığı gibi soruları kapsar. Ahlak terimlerinin anlamlarını ele alır, temelleri esas alarak, yapılması gerekene niçin uyulması gerektiğini araştırır (Kozak ve Güçlü, 2006: 25). Meta-etik, dolaylı sonuçları dışında eyleme ilişkin olarak hiçbir ahlaki ilke ya da hedef önermez; esas olarak, tamamen felsefi analizden oluşur. Son dönem ahlak felsefesi daha çok meta-etik analize yönelmiştir (Frankena, 2007: 173).

Meta-etik, etik ifadelerin kökeni ve sınırlarının belirlenmesinde kavramsal sorular soran ve ahlaki dayanak kullanımını zorlayan etik bilgi kuramı (epistemoloji) ile ilgilidir. Temelde meta-etik içsel varlıkla ve insanın iyilik anlayışı ile ilgili felsefenin bir dalıdır ve bu kavramı kavramsal ve epistemolojik sorularla ele alır. Meta-etik içindeki en önemli tartışma insani değerlerin kaynağı ve anlamıdır. Nesnelciler açısından, insanın mevcut kavrayışına bakılmaksızın değerler doğuştandır. Çünkü bu değerler dünyanın doğasında vardır, bilinebilir ve bu değerler insan davranışını evrensel olarak yönetmelidir (Downs ve Swienton, 2012: 2).