• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.3. ETİK SİSTEMLERİ

Etik sistemlerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik ilkeleridir (Aydın, 2010: 23):

 Hakkaniyet, bütün kararların tutarlı, tarafsız ve gerçeklere dayalı olması üzerinde durur.

 İnsan hakları, bireylerin varlığı, bütünlüğü ve temel insan hakları üzerinde durur.

 Faydacılık, herkes için iyi olacak kararın verilmesini üstlenir.

 Bireysellik, bireylerin temel amaçlarının uzun dönemli olarak kişisel kazançlarını artırmak olduğunu savunur.

Farklı bakış açıları, farklı etik sistemini temsil etmektedir ve farklı bakış açıları, dört tür etik sistemini temsil etmektedir. Bu etik sistemleri amaçlanan sonuç etiği, kural etiği, toplumsal sözleşme etiği ve kişisel etiktir. Bu etik sistemleri farklı insan yaradılışlarını da temsil etmektedir (Öztürk Başpınar ve Çakıroğlu, 2011: 33; Aydın, 2010: 24).

a) Amaçlanan Sonuç Etiği

Amaçlanan sonuç etiği genellikle faydacılık olarak bilinir. Sorunlara pratik bir yaklaşımı getirir ve elde edilecek sonuçlara odaklaşır. Bu etik, haz arama ve acıdan kaçma üzerine kurulmuştur ve karar ve davranışların sonuçlarına önem verir. En büyük yarar ve en az zarar ile sonuçlanan karar ve davranışlar etiktir. Sonuçlar önemli görüldüğü için davranışın neden ve nasıl yapıldığı göz ardı edilir. Davranışın niyeti amacı değil sonuçları önemlidir. Bu etik anlayışında amaçlanan sonuca ulaşmak önemlidir. İlkelerin fazla bir önemi yoktur. “Hedefe giden yolda her şey mubahtır” anlayışı hâkimdir denilebilir. Bu sistemi en iyi anlatanlardan biri olan Machiavelli (1469–1527)’nin ahlak anlayışı “Amaca ulaşmak için her şey mubahtır.” şeklindedir (Öztürk Başpınar ve Çakıroğlu, 2011: 33-34; Aydın, 2010: 25-27). Amaçlanan sonuç etiğinin güçlü yanları; pratik oluşu, sonuçlara dönük olması, ilgili pek çok kişiyi göz önüne alması ve bireylerin sağduyusuna dayalı olmasıdır. Bu konuya yapılan eleştiriler ise; mutluluk, haz ve faydanın tek bir tanımının nasıl yapılabileceği ve ölçülebileceği, belli bir eylemin sonuçlarının tam olarak nasıl kestirilemeyeceği, kısa ve uzun dönemli mutluluklar arasında nasıl seçim yapılacağı ve bir toplumun büyük çoğunluğu özgür, azınlığı köle ise en üst düzeyde mutluluğun nasıl sağlanabileceği yönündedir. İngiliz filozof ve politik ekonomist John Stuart Mill'e göre, davranışın ahlaklı olup olmadığını davranışın sonucu belirlemektedir. Amaç veya ilkeden çok sonuç önemlidir. Eğer bir eylem mutsuzluktan çok mutluluk veriyorsa o eylem doğrudur. Mill'in çalışmaları faydacılık üzerinedir ve on ilkeden oluşur. "Mill’in faydacılık ilkeleri şunlardır (Aydın, 2010: 25-40):

1) Bir eylemin doğru ya da yanlış olduğuna karar verebilmek için sonuçlarına yoğunlaşmak gerekir.

2) Eylem kuralları, onlara uyacak bireylerin karakterinden kaynaklanmalıdır.

3) Eylemlerin doğruluk oranı arttıkça, mutluluk da artar; azaldıkça mutluluk da azalır.

4) Mutluluk acının yokluğu ve hazzın varlığı olarak tanımlanabilir.

5) Her insan kendi mutluluğunu istediği sürece, bu onların en yüksek mutluluğa ulaşmaları için yeterli bir nedendir.

6) Mutluluk, insan eyleminin tek amacıdır ve onun ölçütü ahlaki oluşudur. 7) Mutluluk, bireyin kendi mutluluğunun değil, eylemin doğruluğunun

belirleyicisidir. Ancak bunlar birbirleri ile ilişkilidir.

8) Eylemin fayda derecesi, mutluluğu yaratabilir ya da mutsuzluğu engeller. 9) Bir eylemin etik olarak doğru sayılması için, eylemin sağladığı toplam faydanın, bireyin yapacağı başka bir eylemin sağlayacağı toplam faydadan daha büyük olması gerekir.

10) Faydacılık birbirine zıt etik yükümlülükler arasından seçim yapmada, genel bir hakemlik fonksiyonu görür."

b) Kural Etiği

İnsanlar hayatları boyunca evde, işte, okulda, sosyal yaşamda birçok kuralla yaşamaktadır. İnsanların hayatları bu kurallarca (yasalar, gelenek ve görenekler, din kuralları) yönetilmektedir. Toplumlarda kuralların olması hayati ve vazgeçilmezdir. Ayıp, günah veya suç olarak kabul edilen eylemler etik dışıdır. Kural etiğine göre bir eylemin ahlaki doğruluğu, standartlar ve yasalar tarafından belirlenir. Bu yaklaşımda mutlak doğrular vardır, esneklik yoktur (Öztürk Başpınar ve Çakıroğlu, 2011: 34-35; Aydın, 2010: 28-31). Kural etiğine göre bir eylemin ahlaki doğruluğu, standartlar ve yasalar tarafından belirlenir. Kural etiğinin güçlü yanları, etik davranışlar için yapılandırılmış güçlü bir çerçeve önermesidir. Belli eylemlerin yanlışlığı ya da

doğruluğunu tespit etmede bu kurallar oldukça fonksiyoneldir. Kurallar kesinlik sağladığından, belirsizlikten hoşlanmayan bireyler için yol göstericidir. Bu teoriye yapılan eleştiriler ise, bireylere kabul ettirilecek ilkelerin ne olduğu ve bu ilkelerin nasıl bir otorite tarafından belirleneceği, aralarında çatışma olan kurallardan hangisinin tercih edileceği, belirlenen özel kuralların, özel durumlara nasıl uygulanabileceği, değişen şartlarla beraber bu kuralların nasıl değişeceği ve sonuçları kötü olacaksa bu kuralların uygulanmasında niçin ısrar edildiği yönündedir. "Kural etiği Immanuel Kant tarafından geliştirilmiştir ve ilkeleri şunlardır (Aydın, 2010: 28-39):

1) Bütün etik kavramlar tamamıyla öncüllere dayanır, bundan dolayı deneysel bilgiden soyutlanamaz.

2) Bireyler zorlamalar nedeniyle veya eylemin gerçekten iyi olması nedeniyle davranış gösterebilir.

3) Bireyin kendilerini sınırlayan ilke ve kuralları temel almaları gerekir. 4) Erdemli davranmak, ilkelere uygun davranmaktır.

5) Sonul mutluluk, haz dolu bir yaşam değil, erdem dolu bir yaşamdır. 6) Erdem bir idealdir, insanlar bu ideale olabildiğince ulaşmak için

çalışmalıdırlar.

7) Bireyler kendilerini başkaları ile değil, kendi kusursuzluk ideali ile karşılaştırarak değerlendirme yapmalıdırlar.

8) Bireylerin ahlak kurallarını kendi davranışlarına uyarlaması değil, kendi davranışlarını ahlak kurallarına uyarlaması gerekir.

9) Eylemlerin temelinde yatan ilkeleri, tüm insanlık için geçerli genel kurallar olarak görmek ve davranmak gereklidir.

10) Bireylere karşı davranışlarda yalnız kendi amaçlarını değil, karşı tarafın amaçlarını da göz önünde tutmak ve bireyleri amaca ulaştıracak araçlar olarak görmemek gerekir."

c) Toplumsal Sözleşme Etiği

Toplumsal sözleşme etiğine göre bir eylemin ahlaki doğruluğu, toplumun normları ve gelenekleri tarafından belirlenir. Öncüsü Jean Jack Rousseau'dur. Rousseau için en önemli olgu otorite ve özgürlük arasındaki dengedir. İnsanlar toplumsal sözleşme adı verilen bir sözleşmeyle belirledikleri hukuk kurallarına uymak zorundadırlar. Hukuk kuralları özgür insanlar arasında eşit koşullar altında yapılan toplumsal sözleşmeye dayanır. Hukuk; toplumsal ilişkileri düzenleyen uyulması zorunlu kurallar topluluğudur. Hukuk kuralları, hapis, para cezası, uzaklaştırma, meslekten etme gibi yaptırımlarla pekiştirilmiştir (Öztürk Başpınar ve Çakıroğlu, 2011: 35-36; Aydın, 2010: 31). Toplumsal sözleşme etiğinin güçlü tarafı demokratik devletin kurulmasında felsefi bir temel oluşturmasıdır. Bu teoriye; toplum adına karar verecek temel politik organın nasıl seçileceği, kamu yararının anlamının ne olduğu, bağımsız düşünenlerin ne olacağı, Hitler'in Nazi Almanya'sının ahlaki bir toplum olarak kabul edilebilirliği, toplumun genelinin her şeyin ölçütü olup olamayacağı konusunda eleştiriler yapılmaktadır. "Toplumsal sözleşme etiğinin temel ilkeleri şunlardır (Aydın, 2010: 32- 40):

1) İnsanlar doğada ilkel ve yalnız yaşadıkları takdirde yok olurlar. Bundan dolayı, insanların toplum haline gelmeleri ve üzerinde birleşilen ilkelerle yönetilmeleri gereklidir.

2) Doğal yaşamdan uygar yaşama geçiş, eylemlere ve içgüdülere daha önce gereksinim duyulmayan, ahlaki bir karakter kazandırır.

3) Kollektif ve ahlaki bir organ olarak, toplumun genel prosedürlerine uygun davranmak.

4) Toplumdaki bireylere, ödevler ve yararlar eşit olarak dağıtılır ve toplumun üyeleri birbirine yardım ederler.

5) Toplumun standartları, bireyin ne yapması gerektiğine karar vermesine yardım eder.

6) Toplumsal sözleşme, toplumun yönetimini, yine toplumca belirlenen üyelere verir.

7) Toplumun ahlak kuralları ve anlayışı, mihenk taşı olarak işlev görürken, yasalar yapı taşlarıdır.

8) Bireyler kendilerini geliştirmeli ve yasaları koyma hakkından dolayı hoşnut olmalıdır.

9) Toplumun bütün üyeleri yasaları benimsemeseler dahi kabul etmek ve uygun davranmak zorundadırlar.

10) Bireylerin toplumsal sözleşmeye karşı çıkması toplumsal sözleşmeyi geçersiz kılmaz, bireylerin topluma üyelikleri engellenir."

d) Kişisel Etik

Kişisel etikte bir eylemin ahlaki doğruluğu kişinin vicdanı tarafından belirlenir. Kişisel etik, bireylere kendini ifade etme olanağı tanır ve bireyleri çeşitli kural ve geleneklerle sınırlandırmaz. Kişisel etiğe yapılan eleştiriler; kişinin yapması gereken en doğru şeyi hissedebilmesi için nasıl bir yargılama yapması gerektiği, iki kişinin çatışan bakış açılarına nasıl bir çözüm getirileceği, kişisel etiği benimseyen grupların kamu sınırını nasıl belirleyecekleri, örgütlerde kişisel etiğin benimsenmesi durumunda işgörenler arasında eşörnekliğin nasıl sağlanacağı yönündedir. Bu sistemin en önemli temsilcisi olan Martin Buber, kişisel etiğin kaynağının, bireyin içinden gelen ses olarak tanımlanan "vicdan" olduğunu savunmuştur. "Buber'in kişisel etikle ilgili on ilkesi şunlardır (Aydın, 2010: 34-40):

1) Gerçeğin yeri bilginin kapsamı değil, yalnızca insanın varlığıdır.

2) Vicdan, kişisel niyetleri gerçekleştirmek için girişilen eylemlerde, doğru ve yanlışı ayırıp, doğru kararlar verebilmesine yardım eden, bireyin içinden gelen sestir.

3) Kişisel vicdan, bireyin nasıl davranması gerektiğine ilişkin karar vermesine yardım eden en üst düzeyde standartlar geliştirmeyi sağlar. 4) Birey, karşılaştığı durumlarda kendisiyle yüzleşmeli ve hangi standartları

koruyacağına karar vermelidir.

5) Ulaşılmak istenen amaçlar, izlenecek yolu belirler, bu nedenle amaçlar gözden kaçırılmamalıdır.

6) Yaşamın belli bir formülü yoktur, yaşamda her şey olabilir

7) Birey bir grupta etkin bir üye olabilir, ancak bu durum bireyin haklı tarafı tutmasına engel olmamalıdır.

8) Birey özgürleştikçe daha çok şeyi reddeder ve daha kişisel ve yalnız davranma sorumluluğu artar.

9) Birey ancak kendi çabaları ile kusursuzluğa ulaşır, başkası bunu birey için yapmaz.

10) Yaşam boyunca bireylerin gelişimine koşut olarak inançları da gelişir."