• Sonuç bulunamadı

Eshab-ı Kehf ve Malik bin-Eşter Türbesi

2.5. KAHRAMANMARAŞ İLİNİN PAZARLANABİLİR UNSURLARI

2.5.3. Eshab-ı Kehf ve Malik bin-Eşter Türbesi

Türkiye doğal kaynaklar ve güzellikleriyle birçok turizm faaliyetine ev sahipliği yapabilecek, mevsim ve fiziksel imkanlarıyla oldukça büyük bir potansiyele sahiptir.

Ancak turizmin alt dalları ve niş alanlarının aksine birkaç ana dala yoğunlaşılması, Türkiye turizminin istenilen büyüme düzeyinin gerisinde kaldığı görülmektedir (Güzel, 2010: 89).

İnanç turizmi, birçok kaynakta din büyüklerinin ve bu nedenle özel bir ilgiye sahip alanların bu dine mensup inanç turizmcileri tarafından ziyaret edilmesi biçiminde tanımlanmaktadır. 1990’lı yılların sonlarına doğru Türkiye’de odaklanılmaya başlanılan inanç turizmi, sadece İslam dini için değil dünyada inanılan diğer dinler için de kutsal mekânlar barındırmaktadır.

Türkiye, üzerinde bulunduğu Anadolu Yarımadası ve Balkan Yarımadası ile tarihin en köklü imparatorluklarının ve Mezopotamya uygarlıkları da dâhil olmak üzere birçok medeniyetin ev sahibidir. Sahip olduğu bu eşsiz zenginlik sayesinde sadece bir medeniyetin kalıntısına değil iç içe geçmiş birçok uygarlığın ortak geçmişine ulaşılabilmektedir. Roma İmparatorluğu ile Hristiyanlığı ve daha sonrasında ilk Müslüman Türkler ile İslamiyet’i ve Antakya ile Mardin yörelerinde Museviliği barındıran Anadolu’da dinler tarihi ve inanç turizmi açısından önem arz eden birçok önemli mekân bulunmaktadır.

Anadolu coğrafyasında inanç turizmi kapsamında İslam dünyası için kutsal sayılan ve İslam dünyasının kültürünü yansıtan önemli yapılar (özellikle cami ve külliyeler) barındıran başlıca merkezler arasında İstanbul (Topkapı Sarayı’nda Kutsal Emanetler, Süleymaniye Camii), Konya (Mevlana Türbesi), Kayseri (Kurşunlu Camii),

117

Bursa (Ulu Cami ve Yıldırım Beyazıt Külliyesi), Nevşehir (Haci Bektaş-ı Veli Külliyesi), Diyarbakır (Ulu Camii), Erzurum (Yakutiye Medresesi), Edirne (Selimiye Camii), Siirt (Tillo ve Veysel Karani Türbesi), Kahramanmaraş (Eshab-ı Kehf ve Malik bin Eşter Türbesi) yer almaktadır. Museviler için İstanbul (Neve Şalom Sinagogu, Yanbol Sinagogu, Zülfaris Sinagogu, Ahrida Sinagogu) başta olmak üzere Hatay (Antakya Musevi cemaatinin kullandığı 500 yıllık havrada el yazması bir Tevrat da var) ve Şanlıurfa (Harran, Museviler açısından Hz. İbrahim, Hz.Yakup ve Hz. Musa’nın yaşadığı topraklar olması nedeniyle Arz-ı Mevdut yani Hz. İbrahim’den dolayı vaat edilmiş topraklar içersinde kalan bölge) en önemli merkezlerden biridir. Hıristiyanlar için ise İzmir (Efes, Meryem Ana Kilisesi), İstanbul, Antakya (Saint Pierre Kilisesi), Trabzon (Sümela Manastırı), Van (Akdamar Kilisesi), Mardin (Deyrül Zeferan) başta olmak üzere Anadolu’daki birçok il önemli kutsal mekânlara sahiptir (Özgen, 2012:

257).

İnanç turizmi, insanların dini inanış ve din kutsalları açısından önem arz eden ve giderilmesi gereken manevi alanlarına odaklanırken, günümüzde inanç turizmi açısından önemli bu mekânlar tur operatörlerinin organizasyonları içerisinde yer alarak önem arz etmektedir (Özgüç, 2003, 84).

2.5.3.1. Eshab-ı Kehf

İnanç turizmi hem gelir getirmesi hem de kutsal mekânların farkındalığını ortaya koyması yönünden önemlidir. Eğlenme, dinlenme, spor, sağlık, kültürel etkenlerin yanında inanç da insanların turizme katılma nedenleri arasındadır. Tüm toplumlar, inançları gereği kutsal sayılan yerleri ziyaret etmek ve manevi rahatlık sağlamak için, inanç turizmine katılmaktadır. Son yıllarda inanç turizmi diğer turizm türleri içindeki yerini almış ve küresel bir sektör haline gelmiştir (Harunoğlu, 2016: 177).

Yahudilik’te ve Hıristiyanlık’ta da var olduğu ve Kur’ân-ı Kerîm’de özlü olarak tekrarlandığı anlaşılan Eshâb-ı Kehf kıssasıyla müminlere verilmek istenen mesaj, ana hatlarıyla, iman-küfür mücadelesinin öteden beri hep var olduğu, inananların her devirde zulme uğramalarına rağmen bâtılın hakka asla galebe çalamadığı, samimiyetle iman edip inançlarının gereğini yaşayanları Allah’ın mutlaka başarıya ulaştırdığı ve nihayet her şeyi yoktan var eden Allah’ın insanları yeniden diriltmeye muktedir bulunduğudur (Kuran-ı Ker’im, 69/1-110). Kehf Suresi’nde de belirtildiği gibi güneş

118

sabah ve akşam mağaraya teğet geçerek değmektedir. Günümüzde Afşin’de Eshab-ı Kehf olayı, nesilden nesile anlatılarak canlı bir şekilde muhafaza edilmektedir. Şehirde yaşayan insanlar arasında Eshab-ı Kehf’in isimleri yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Bölgede yaşayanlar Eshab-ı Kehf’in anısını yaşatmak amacıyla bu kişilerin isimlerini çocuklarına koymaktadır (Eyicil, 2005: 271).

Eshab-ı Kehf mağarası, Afşin kazasının kuzey batısında 6 km uzaklıkta Bencilüs Dağı’nın güney doğusunda, Binboğa Dağı’nın eteklerinde, Toroslara bağlı tepenin ilçeye bakan tarafında, vadiden bir hayli yüksekte sarp bir yamaçta bulunmaktadır.

Biruni, Salebi ve Makrizi gibi bilim adamları Eshab-ı Kehf’in Afşin’de olduğunu belirtmektedir (Sümer, 1989: 68). Mağaranın önüne bulunan Hz. İsa Kilisesi M.S. 377 yılında Kral Teodus tarafından bir inşa edilmiştir. Zaman içerisinde bu bölge Müslümanlar tarafından fethedince Eshab-ı Kehf mağarasının yanına mescit inşa edilmiş, Selçuklular döneminde külliye yaptırılmış, bu eserlerin yaşaması için vakıflar kurulmuştur. Dulkadirli Beyliği döneminde bu bölge imar edilerek ilave vakıflar yapılmıştır. Afşin’e çok yakın ve sarp bir vadide bulunan mağara, insanın yaşamasına uygun bir durumdadır. İçeresinde içme suyunun bulunduğu mağaranın yönü kuzey batıya bakmaktadır (Eyicil, 2005: 271).

Mağara önünden aşağı doğru bakıldığında Afşin şehri kolay bir şekilde görünmektedir. Mağaranın yeri vadinin sırtında sarp bir yerde bulunduğundan gizlenmesi kolay, fakat saklananın bulunması bakımından zordur (Afşaroğlu, 2000:

264).

Afşin ilçesinde farklı medeniyetlere ait birçok tarihi eser ve kültürel zenginlik mevcuttur. Bunlar arasında Dedebaba Türbesi, Afşin Kalesi, Hurman Kalesi, Tilavşin Kalesi, Pirali Camii Minaresi ve Eshâb-ı Kehf Külliyesi sayılabilir ancak Afşin kendisini Eshâb-ı Kehf şehri olarak konumlandırmaktadır. Bu açıdan Eshâb-ı Kehf ve Mağarası burayı turizm açısından oldukça önemli bir hale getirmektedir. eshâb-ı kehf külliyesi, ribat, camii, han, medrese, kubbetü’ş şerif (kadınlar mescidi) ve minnet çelebi mescidimdem (paşa çardağı) oluşmaktadır. Afşin turizminde Eshâb-ı Kehf külliyesi önemli bir destinasyon konumundadır. Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün destekleri ile inanç turizmi açısından bir çekim merkezi haline getirilmesi amaçlanmaktadır. (Polat vd., 2013: 198).

119 2.5.3.2. Malik bin-Eşter Türbesi

Osmanlı Devleti yüzyıllar boyunca ilim sahibi, eren, derviş, veli ve evliya olarak isimlendirilen on binlerce insanın yerleştiği önemli bir coğrafi bölge olması nedeniyle inanç turizmi açısından önemli bir bölgedir. Dünyanın birçok yerinden gelerek Osmanlı İmparatorluğu’nun çekim gücüne kapılan binlerce aydın İslam büyüğü, Anadolu’nun ve Balkanların birçok tarafına dağılmışlardır. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de bulunan Gül Baba Türbesi bunun en güzel örneğidir. Konya Mevlana Hazretlerinin Türbesi, İstanbul’daki Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesi, Bursa’daki Emir Sultan Türbesi ve Padişah Türbeleri, Erzurum’daki Abdurrahman Gazi Türbesi gibi birçok türbe, yurtiçi ve yurt dışından gelen yerli ve yabancı birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir (Öztürk ve Sezer, 2014: 46).

Malik bin Eşter türbesi Kahramanmaraş’ı Adana iline bağlayan otoyolunda şehre 11 km. uzaklıkta hâkim bir tepenin üzerine yapılmıştır. Tepenin doğusunda Aksu Çayı, batısında Kumaşır Gölü bulunmaktadır. İnşa kitabesinde türbenin Maraş Naibi Ziyaeddin Yusuf tarafından 1786 yılında yaptırıldığı belirtilmektedir. İslam Halifesi Hz.

Ali (R.A)’nin önemli komutanlarından birisi olarak bilinmektedir.

Şekil 2.26 Malik bin-Eşter Türbesi

Hz. Halid bin Velid’in Maraş’ı fethe geldiği ordusunda görev yapan komutanlardan birisidir. Muharebeler esnasında gözünden aldığı yara nedeniyle “Eşter (Yaralı Göz)” lakabı verilmiştir. Hz Ali (R.A) tarafından Mısır’a gönderilen orduda

120

görev almış, zehirlenerek öldürülmüştür. Hz Ali (R.A) döneminde verdiği hizmetler nedeniyle faklı mezheplere mensup Müslümanlar arasında sevilen ve hürmet edilen iyi bir asker ve iyi bir komutandır. Cenazesinin Maraş’a getirildiği ifade edilse de yaşanılan dönemde cenaze naklinin, Arapların kültüründe cenaze naklinin olmaması nedeniyle, uzun mesafeler arası yapılmadığı bilinmektedir (Koç, 2010: 264).