• Sonuç bulunamadı

Eserleri, Fikir Hayatı ve Faaliyetleri

BÖLÜM 2: TÜRKİYE’DE LİBERALİZM VE ALİ FUAT BAŞGİL

2.2. Ali Fuat Başgil’in Hayatı

2.2.3. Eserleri, Fikir Hayatı ve Faaliyetleri

Akademik kariyerinin en yüksek noktasına ulaşan Ali Fuat Başgil, anayasa alanındaki asıl çalışmalarına bu dönemden sonra başlamıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde önemli bir hukuk adamı olarak kritik görevlerde bulunan Başgil, kendi zihnindeki ideal hukuk sistemini geliştirmek istese de İnönü dönemi bunun için uygun bir zemin olmamıştır. O dönemde yaşanan İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verme evreleri ve toplumun tedirginliği, önceliği Türkiye’nin esenliği konusuna getirmiştir. Bu nedenledir ki tek parti yönetimini genel anlamda bir kabullenme söz konusu olmuştur. Savaş sonrasında anayasa hukuku alanında önemli bir isim olan Başgil, siyaset ve hukuk alanlarındaki bilgisiyle Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesine de yakından eğilmiştir.

1938 yılında yayınladığı “Klasik Ferdi Hak ve Hürriyetler Nazariyesi ve Muasır Devletçilik Sistemi” isimli kitabı ile bir sene sonra Fransızca olarak Paris’te yayınlattığı “La Constitution et le Regime Politique” (Ansay, 1969, 356) başlıklı çalışması Başgil’in idealindeki hukuk sistemi hakkında önemli ipuçları vermektedir (Aşçı, 2000: IX). Aynı yıl içerisinde bu konuyla ilgili olmak üzere “Türkiye Esas Teşkilatı ve Siyasi Rejim” adlı yayını yapmış ve hukuki rejimi konu alan bir başka çalışmaya daha imza atmıştır. Her ne kadar genel olarak tek parti yönetimi ülkenin esenliği açısından sineye çekilmiş olsa da 1940 yılında yaptığı “Devletin ve Diğer Amme Hükmi Şahıslarının Mesuliyeti” konulu çalışmasında Başgil’in zihninde demokratik bir hukuk devletinin tasarlandığı görülmektedir. Bu bağlamda 1941 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası’nda “Teşrii Masuniyet Meselesi” başlıklı makalesini ve 1944 yılında da, “Vatandaşların Büyük Millet Meclisi’ne Müracaat Hakları” başlıklı çalışmasını yayınlamıştır. 1946 yılında yayınladığı “Hukukun Ana Mesele ve Müesseseleri: Siyasi ve Sivil Hukuk Üzerine Etütler” isimli kitabıyla da çok partili hayata geçiş aşamasında olan Türkiye’de sivil hukuk anlayışının öncülüğünü yapmıştır.

Bu tarihte Türkiye’de gerçek anlamda bir demokratik hayata geçişin başladığı bilinmektedir. Demokratik hayatın başlaması sivil hukukun da başlangıcı anlamına gelmektedir. Değişmeye başlayan ortamda Ali Fuat Başgil gazetelere de yazılar yazmaya

67

başlamıştır. Akademik birikimlerinin ve hukuka ilişkin önemli düşüncelerinin yer aldığı bu yazılar, önceki dönemlere göre daha özgür sayılabilecek bir ortamda yazıldıkları için toplumda da ses getirebilecek nitelikte hazırlanmışlardır. 1946 yılında çıkarılan Üniversite Kanunu ile üniversitelerin bağımsız hale getirilmesinin de Başgil’in yazılarının içeriğini etkilediği söylenebilir. Ayrıca bu dönemde yaşanan demokratik gelişmelerin hukuki kanatları da her zaman için Ali Fuat Başgil tarafından desteklenmiştir (Zaim, 2005: 20).

Yazdığı eserlerde kullandığı dil, dönemine göre kusursuz bir Türkçedir. Çünkü Türkçe dilinin düzgün kullanılması konusunda çok hassas davranan Başgil, “Türkçe Meselesi” isimli eseriyle bu konudaki fikirlerini beyan etmekten çekinmemiştir. Aynı sene “Gene Türkçe Meselesi”, “Hakim ve Siyaset”, “Hürriyet Nedir?”, “Demokrasi Nedir?” gibi yazılarını da kaleme almış ve Vatan, Tasvir ve Son Posta gazetelerinde yayınlamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nden kopan bir muhalefet olarak ortaya çıkan Demokrat Parti (DP), hatırı sayılır derecede destek toplayınca, Ali Fuat Başgil’de ortamın müsait olmasını fırsat bilerek bir fikir adamı olarak üzerine düşen görevi yerine getirmek üzere eleştirilerini Öz Türkçe adı altındaki uydurma dil faciası, maneviyat düşmanlığı ve okullarda dayatılan tek kitap sistemi gibi konularda yazarak bahsi geçen gazetelerde yayınlamıştır. 1946 yılında yayınladığı diğer çalışmaları da yine yakın zamanda gerçekleştirilecek olan seçimler açısından önem taşımaktadır. Her ne kadar kendisini bir partiye bağlı olarak hissetmese de Demokrat Parti yanlısı gazeteler siyasal açıdan, Başgil de toplumsal açıdan CHP iktidarına karşı ortak bir savaş yürütmüşlerdir. Başgil, Demokrat Parti’li liderlerle bu konuda birleşiyor olsa da varılmak istenen hedef açısından aralarında farklılıklar bulunmaktaydı. DP’nin nihai hedefi iktidar olmak iken Başgil, ülkede gerçek bir demokratik rejimin kurulması ve fikir özgürlüğünün önünü açmayı hedeflemiştir (Başgil, 2014: 274).

Yakın zamanda gerçekleşecek olan çok partili sistemin ilk seçimleri var olan seçim kanunu uyarınca açık oy, gizli tasnif usulüne göre yapılacaktır. Bunun anlamı, hem oylar kullanılırken hem de sayılırken iktidarın denetimi altında olmasıdır. Bu konuya dikkat çekmek üzere Başgil, “Seçim Kanununun Kıymeti ve Eksiklikleri Meselesi” başlıklı yazısını Vatan gazetesinde yayınlamıştır. Yapılan seçimlerin iktidar güdümünde CHP’ye kazandırılması bu konuda birçok itiraz sesinin yükselmesine neden olmuştur. Bu itirazlar arasından Ali Fuat Başgil’in yazılarında işlediği konular, itirazların yerindeliği ve hukuki

68

dayanağı olması bakımından önem teşkil etmiştir. Sonraki dönemde bu seçim kanunu DP’nin muhalefeti sayesinde 1950 yılında yapılacak olan genel seçimlerden itibaren geçerli olmak üzere gizli oy, açık tasnif şeklinde değiştirilmiştir (Başgil, 2011: 63).

Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti’nin çıkardığı “Hür Fikirler Mecmuası” da CHP iktidarına karşı eleştirilerin Ahmet Emin Yalman’ın başyazarlığını yaptığı Vatan Gazetesi ile beraber en çok yer aldığı mecra olarak dikkat çekmektedir. Özellikle bu mecmuada yazdığı yazıları Başgil’in fikirlerinin ve öngörü yeteneğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu anlamda ülkeye tam anlamıyla bir demokrasi henüz gelmemişken onun tehlikelerini görebilmiş ve bunlara ilişkin alınabilecek önlemleri ve sorunların çözümlerine ilişkin fikirlerini hukuk çerçevesinde belirtmiştir. Yaptığı sosyolojik çıkarımlar sayesinde olaylara sadece hukuki açıdan bakmanın yanı sıra dönemin gerektirdiği toplumsal şartları da dikkate alarak önemli analizler ortaya çıkartmıştır. Bu analizler CHP için olumsuz bir havanın oluşmasına sebep olduğu için Başgil sürekli olarak Demokrat Parti’li bir akademisyen olarak addedilmiştir. Ancak bunun doğru olmadığını bizzat Başgil kendisi belirtmektedir (Başgil, 2014c: 276). Başgil’in makaleleri onun DP’ye bağlılığını değil sadece fikirlerinin çoğu zaman DP ile aynı doğrultuda olduğunu göstermektedir. Başgil’in uzman olduğu konularda kaleme aldığı makaleler DP’nin fikirlerinin meşrulaştığı kanallar olarak hizmet vermiştir. Bu anlamda Başgil’in DP’ye bağlı bir akademisyen olmaktan çok ona akademik esaslar çerçevesinde fikirleri uyuştuğu için makaleleri aracılığıyla gönüllü danışmanlık yaptığı söylenebilir.

1948 yılında “Ana Hukuk Dersleri” kitabını yayınlayan Başgil aynı yıl Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti’yle beraber “Cihan Sulhü ve İnsan Hakları” başlıklı araştırmayı yayınlamıştır. Cemiyet bünyesinde daha sonra “Seçim Sistemi”, “Türkçe Meselesi”, “Devletin Ülke Unsuru” ve “Vatandaş Hürriyetinin Kanuni Teminatı Meseleleri” başlıklı çalışmalarını ortaya koymuştur (Aşçı, 2000: XIII).

Başgil, 1949 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye ettiği 100 temel eserden biri olan “Gençlerle Başbaşa” ve “Demokrasi ve Hürriyet” eserlerini yayınlamıştır. Akademik ve hukuki çalışmaların yanı sıra Gençlerle Başbaşa eseriyle Başgil, tüm ülkenin gençlerine adeta hocalık yapmaktadır. Bu anlamda bu eseriyle gençlere yol gösterip nasıl çalışılması ve öğrenilmesi gerektiği konularında da bilgiler vermektedir. Başgil’in de söylediği gibi

69

bu eser fikri çalışma yolundaki genç bireyler için yararlı olabilecek bir rehber niteliğindedir (Başgil, 2013a: 10).

1950 yılının başlarında ise gençler üzerine yoğunlaşan yazılarını yayınlamaya devam etmiştir. Gençlerin eğitiminin çok önemli olduğu gerçeğini iyi bilen Başgil,”Gençlik ve Memleket Hizmetleri” başlıklı makalesini yayınlamıştır. Gençler üzerine yayınlarının yanı sıra 1950 yılında DP’nin seçimi kazanması ile “beyaz ihtilal”in1 gerçekleşmesinin ardından Başgil, toplumsal seslere kulak verip iktidarın değişmesini de fırsat bilerek bireysel ve dinî özgürlük ile laiklik üzerine yazılar da yazmıştır. Bu yazılar 14 Mayıs 1950 seçiminin hemen ardından yayınlanmıştır. “Din Hürriyeti ve Laiklik Üzerine Düşünceler”, “Din ve Hayattaki Rolü”, “Din Mefhumunun Unsurları ve Din Hürriyeti”, “Din Hürriyeti Fikrinden Doğan Haklar” ve “Din Hürriyetinin Hududu” başlıklarıyla yayınladığı yazılarında toplumun uzun süredir özlem duyduğu ve hakkı olan özgürlükler üzerinde durmuştur. Hukuk çerçevesinde demokratik ve meşru bir şekilde hazırladığı yazılarında Başgil, din özgürlüğünü savunurken aynı zamanda bunun sınırlarını da çizmiştir. Her ne kadar iktidarı değiştirecek derecede destekçisi olsa da, bu fikirlere karşı olanlar ve din hürriyetinin karşısına katı bir laiklik anlayışıyla dikilenler de varlığını korumuştur. Bu anlayış içerisinde din özgürlüğüne karşı olanlar için Başgil, “Din Hürriyetinin Düşmanları” başlıklı yazsını Yeni Sabah’ta yayınlamıştır. Bunun ardından politik tartışmaların yanı sıra toplumsal anlamda laikliğin tartışıldığı “Laiklik Nedir?” başlıklı yazısını da aynı gazetede okuyucularıyla paylaşmıştır (Aşçı, 2000: XV). Görüldüğü gibi bu dönemde, özellikle seçimlerden sonra, Başgil yazılarında laiklik ve din özgürlükleri üzerine yoğunlaşmış ve idealindeki demokratik anlayışın realiteyle buluşması için çabalamıştır. Yıllardır tek parti yönetimi altında sıkışan ve İkinci Dünya Savaşı ortamında iyice yoksullaşan toplumun iktidarı değiştirdiği 1950 seçimlerinden sonra hemen hemen her alanda kendisini gösteren demokratikleşme hareketleri, din özgürlüğü konusunda da kendisini Başgil’in yazıları sayesinde daha çok göstermeye başlamıştır.

1 Beyaz İhtilal, çok partili hayata geçildikten sonra ilk serbest seçimlerin yapılarak Demokrat Parti’nin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi’nden alması ile sonuçlanan 14 Mayıs 1950 genel seçimleri, Demokrat Parti taraftarları tarafından bu duruma verilen bir isim olarak bilinmektedir. Devleti kuran ve 27 yıldır bunun yönetiminde tek başına bulunan CHP’nin iktidardan indirilmesine göndermede bulunmak için “ihtilal” ve bu iktidar değişikliğinin zorlamalarla değil de demokratik yollardan yapılmış olması sebebiyle de “beyaz” kelimeleri kullanılmıştır. Bkz. Aslantaş ve Bıçakçı, 1995: 45.

70

Başgil’in 1951 yılının popüler konularından olan din, inkılap, laiklik ve irtica gibi konularda da yazdığı önemli çalışmaları mevcuttur. Bunlardan en çok ses getiren ikisi ise “Bizim de Söyleyeceklerimiz Var Dostlar, İnkılap-İrtica” ve “İrtica Yaygarası” başlıklı yazılarıdır. Aynı yıl Başgil, “Berlin Uluslararası Devletler ve İdari Bilimler Akademisi”nin Nice ve Monaco’daki toplantılarına katılmıştır. Sonraki yıl Ali Fuat Başgil, yazılarını daha çok din konusu üzerinde yoğunlaştırmış ve dinî yayın yapan mecralarda yayınlamıştır. Yine 1952 yılında Karaçi’deki İslam Konferansı’na katılmıştır. Bu alandaki çalışmalarının sayısı artıran Başgil 1959 yılında bu sefer Kudüs’te düzenlenen İslam Konferansı’na katılmıştır (Zaim, 2005: 20).

Bir yandan fakültede profesörlüğe devam eden Başgil, diğer yandan da inandığı değerler üzerine çalışmalarını sürdürmüştür. 1954 yılında genellikle üniversite içerisindeki çalışmalara, 1955 yılında da devlet ve kamu kurumları üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Din üzerine yoğunlaşan son çalışmalarının haricinde bu yıllarda demokrasi ve bireysel özgürlükler üzerinde çalışmalar yapması, Başgil için hükümet politikalarında yerinde olmayan uygulamaların olduğu ve bunların kendisi tarafından ortaya konmak istendiğini göstermektedir. Geniş bir konu yelpazesine sahip olan Başgil, gerek yurtiçinde gerek yurtdışında yaptığı çalışmalarla hem öğrencilerine hem de diğer insanlara faydalı olmuş ve onların bilinçlenmelerine yardımcı olmak gibi bir rol de üstlenmiştir.

27 Mayıs 1960 darbesiyle beraber hükümetin üniversitelerden ihraç ettiği 147 hocadan bir tanesi de Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’dir. Hukuk ve demokrasi kavramlarının pratikleşmesi konularına ömrünü adamış çok önemli bir isim olan Başgil tarafından bu durum ülke ve demokrasi açısından çok büyük bir olumsuzluk olarak değerlendirilmiş ve bu tarihten sonra Başgil ülkede demokrasinin kısmen de olsa tekrar hayata geçirilmesi için çalışmalarını sürdürmüştür. Daha sonra çıkarılan bir kanunla üniversiteden ihraç edilen akademisyenler görevlerine iade edilip üniversiteye döndürülseler de Başgil bunu bir haysiyet meselesi yapmış ve üniversiteye geri dönmemiştir.