• Sonuç bulunamadı

6. Ḥikāyet-i ṬaĢ Oġuz Ġc ̣ Oġuza „ās ̣ī olub Baryek vefātı

1.4. Eserin İçeriği

nüshada da tekrar ettiğini düĢünenler için asıl ve gerçek kaynağın daima Dresden‟deki nüsha olmasına yol açmıĢ, Vatikan nüshası ise tamamlayıcı bir kopya gibi muamele görmüĢtür. Bu nedenle yapılan araĢtırmaların çoğunda Dresden nüshası esas alınmıĢ, Vatikan nüshası hep geri planda kalmıĢtır. Hatta, “Ettore Rossi tarafından çevirisi ve tıpkıbasımı yayınlanan eserin 1997 yılına kadar çeviriyazılı yayını yoktur” (Kaçalin, 2006: 13).

Ancak son dönemlerde Vatikan nüshası üzerinde yapılan çalıĢmalar göstermiĢtir ki aslında bu nüsha düĢünüldüğü kadar yanlıĢ ve kötü değildir. Aksini düĢünenler için Dresden nüshasından daha doğru ve güzel tertip edilmiĢtir. Kelimeler anlaĢılır ve nettir. Ayrıca yazı üslûbundaki özellikler Vatikan nüshasının Dresden nüshasından daha eski olduğuna iĢaret etmektedir.

1.4. Eserin İçeriği

Dresden nüshasında on iki ve Vatikan nüshasında altı hikâye bulunan Dede Korkut Kitabı, Oğuzların hayatını destansı bir dille anlatan Türk dünyasının en önemli eserlerinden biridir. 15.-16. yüzyıllar arasında yazıya geçirildiği düĢünülen bu eser bu tarihlerden çok daha eski zamanlara ıĢık tutmakta Oğuzların hayatı hakkında geniĢ bilgiler sunmaktadır. Eserde pek çok bilgiye rastlamak mümkündür. Yeme-içme alıĢkanlıklarından tutunda giyim-kuĢamlarına varana dek hemen her türlü yaĢam alıĢkanlıklarına yer verilmiĢtir. Oğuzların sosyo-kültürel, siyasal, ekonomik ve dinsel yaĢantıları çok yönlü iĢlenmiĢ olup bugün hemen hemen bütün bilimlerin ilgi alanına girecek zenginlikte bir eser meydana gelmiĢtir. Dede Korkut Kitabı‟nda yer alan bu destansı hikâyeler yüzyıllarca sözlü gelenekte var olmuĢ, kuĢaktan kuĢağa aktarılarak çok daha sonra yazıya geçirilmiĢtir. Bu nedenle eserde farklı pek çok unsur bir arada kullanılmıĢ Türkler‟e ait farklı yaĢamsal faaliyetler bir sentez Ģeklinde eserde yerini bulmuĢtur.

Dede Korkut Kitabı‟nda yer alan hikâyeler genellikle aynı giriĢ cümlesi ile baĢlayıp aynı dua cümleleriyle son bulmaktadırlar. GiriĢ cümlesinde Bayındır han ya da Kazan Han‟ın düzenlediği toplantılar anlatılmakta, hikâyelerin sonunda ise Dede Korkut

20

dilinden hanlık için iyi dilekler sıralanmaktadır. “Toplum yapısının en üstünde hanlar hanı Han Bayındır bulunur. Fakat hikâyelerde doğrudan doğruya onunla ilgili iĢlenmiĢ bir konu yoktur. Bayındır Han eserde ikinci planda bir hükümdar olarak gösterilmiĢ, yerini Oğuz alplerinin baĢı sıfatıyla Salur boyundan ve onun beylerbeyi ve güveyisi olan Alp Kazan almıĢtır” (Gökyay, 1994: 79). Bu nedenle eserde öne çıkan isim Kazan olup hikâyelerde aktif olarak rol almıĢtır. Oğuz beyleri Ġç Oğuz ve DıĢ Oğuz beyleri olarak ikiye ayrılmakta olup Kazan‟a bağlıdırlar. Dede Korkut hikâyelerinde genel olarak bir hiyerarĢi ve sıralama söz konusudur. Her Ģey bu sıraya ve düzene uygun olarak verilmektedir. Merkezde çadırın tam ortasında Kazan Bey vardır. “Onun sağına kendi soyundan gelen, kan akrabaları (Sağ Beyler) oturur. Salur Kazan‟ın sağı kadar saygın sol yanı evlilikle kurulan akrabalara ayrılmıĢtır. Salur Kazan‟ın arkasında Has Beyler oturmaktadır” (BaĢgöz 1998: 27). Bu düzen sadece rütbe ya da makamla ilgili değildir. Hikâyelerdeki hemen herĢey aynı düzen içinde verilir ve belli bir sıraya göre tanzim edilir. Herkesin ve her Ģeyin görevi, yeri belidir. Her hikâyede bir Oğuz beyinin maceraları ve mücadelesi anlatılır, diğer Oğuz beyleri ise ismen geçer. Bu mücadele kimi zaman doğa üstü varlıklara, kimi zaman olağanüstü güçteki hayvanlara karĢı, kimi zaman da hasımlarına karĢıdır. Yalnız bir yerde Ġç ve DıĢ Oğuz beyleri birbiriyle mücadeleye tutuĢur. Bu hikâyeler tek tek ele alındığında ayrı birer hikâye gibi görünüyorlarsa da esas olarak bir bütünü teĢkil etmektedirler. Bunda tekrar edilen çevre, Ģahıs ve dil yapılarının etkisi büyüktür. Bu durumla ilgili olarak Kerime Üstünova Ģu tespitleri dile getirir: “Dede Korkut destanlarının bir bütün olarak görülmesinde tekrarların rolünün büyük olduğu kendini kanıtlamaktadır. Konu, zaman, mekân, kiĢi adları, gelenek, olayların akıĢ sırası vb. konularda karĢımıza çkan tekrarlar, destanlara içerik olarak bütünlük kazandırmaktadırlar. Metinlerde ortak özelliklerin bulunması; kahramanların hem kadın, hem erkek, hem ana, hem eĢ olarak birbirlerine çok benzediklerini, âdeta her metinde tekrar edildiklerini gösterir. Bir metni okuyup bir baĢka metne geçen okuyucu kendini bildik, tanıdık bir ortamda bulur. Gelenek ve görenekler artık öğrenilmiĢtir. Çünkü kiĢilerin özellikleri aynı, olaylar aynı, izlenen yol aynı, savaĢılan kâfir beyleri bile aynı. Hatta ölenleri bir baĢka metinde görebiliriz. Salur Kazan Boyu, Beyrek Boyu ve Uruz boylarında ġökli Melik, Kazan tarafından öldürülür” (Üstünova, 2008: 143).

21

Görüldüğü gibi hikâyelerin asıl ve en temel konusu savaĢlardır. Çünkü hikâyelerin genel örgüsünde 15 yaĢını tamamlamıĢ her bey çocuğu bir kahramanlık göstermek suretiyle bir ad kazanmaktadır. Bu ad onun yetenekleriyle örtüĢüp, kiĢiliğini ortaya koyar niteliktedir. Ad koyma bir gelenektir. Bir kahramanlık gösteren her bey oğluna bu ad, Dede Korkut tarafından bir tören eĢliğinde verilir. SavaĢta kahramanın en büyük yardımcısı atıdır. Hikâyelerde önemli bir yer tuttuğu gözlenen at; kahramanın dostu, sırdaĢı ve yoldaĢıdır. Kahramanlar olağanüstü yeteneklerle donatılmıĢ olup her seferinde kazanan taraftırlar.

Doğum, ölüm ve düğün gibi adetler büyük önem taĢır. Doğurganlık önemlidir. Çocuğu olmayan pek kabul görmez. Tanrı tarafından beddua aldığına, lanetlendiğine inanılır. Erkek çocuğun yeri kızdan farklıdır. Bunu renklerle dahi sembolize ederler. Kızı olan kızıl otağa, oğlu olan ak otağa, oğlu yada kızı olmayan ise kara otağa oturtulur. Doğum gibi ölüm de büyük önem taĢır. Ölen kiĢilerin ardından yas tutulur ve karalar giyilir. Ölüm büyük bir üzüntü ve acı kaynağıdır. Ölen kiĢinin ardından ağıtlar yakılır. Hikâyelerde evlenme beĢik kertmesi yoluyla ya da niĢan yüzüğü takılması suretiyle gerçekleĢir. Düğünler yedi gün yedi gece ya da kırk gün kırk gece sürer. Gerdekhane damadın okunun attığı yere dikilir. Düğünlerde davullar, zurnalar çalınır, oyunlar oynanır.

Aile yapısına oldukça önem verilir. Anne ve babaya büyük bir sevgi ve saygı duyulur. Babanın bir dediği iki edilmez. Anne, baba ve çocuklardan oluĢan aile içinde bulunulan toplumun temel yapıtaĢıdır. Aile fertleri birbirlerine karĢı Ģefkat ve sevgi doludur. Tüm fertler aile Ģerefi için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdır. Göçebe Türk boylarının yaĢamlarının anlatıldığı bu hikâyelerde, halk geçimini avcılık ve hayvancılıktan sağlamaktadır. Hemen her beyin tavla tavla atları, katar katar develeri vardır. Koyun, koç gibi hayvanları beslerler.

Bu dönemde Oğuzlar Ġslamiyet‟i kabul etseler de ġamanizm ve Gök Tanrı inançlarının etkisinin sürdüğü hikâyelerin arka planında kendisini hissettirmektedir. Eserde geçen ağaç kültü, su kültü, dağ kültü, ozan tipi, gök ve yer metaforları bu ilkel inançların adeta yansıması gibidir. Eserde Ġslamiyet çok kuvvetli bir etkiye sahip değildir. Hiçbir savaĢ

22

din uğruna yapılmaz. Kahramanların dini yaymak gibi bir düĢünceleri ve çabası yoktur. Bu konuyla alakalı olarak Suat Batur Ģu bilgileri aktarır: “Hikâyelerde Oğuzlar müslüman olarak gösterilir. Ancak yaĢantılarında din güçlü bir olgu olarak görülmez. SavaĢlardan önce iki rekât namaz kılarlar. DüĢmana saldırırken adı görklü Muhammed‟e salavat getirirler. Aldıkları kalelerin kiliselerini yıkıp mescit yaparlar. Bunların yanında eski Türk gelenek ve alıĢkanlıkları günlük yaĢamlarına damga vurur: Bol bol Ģarap ve kımız içerler, at eti yerler, kadınlarla görüĢür seviĢirler, göçebe yaĢamın gereklerine göre yaĢam sürdürürler. Hiçbir mücadeleleri din uğruna değildir. DüĢmanlarını “kâfir” diye nitelemelerine karĢın mücadeleleri “dünyevi”dir ve hiçbir kahraman, din kahramanı değildir” (Batur, 1998: 32).

Tüm bunların dıĢında göçebe Oğuzların yeme-içme alıĢkanlıkları, giyim-kuĢamları, komĢuluk iliĢkileri, besledikleri hayvanlar, içinde bulundukları coğrafi ortamlar ve daha pek çok bilgiye bu metinlerden ulaĢmak mümkündür. Kısacası Oğuzların sınırları ve zamanları aĢan yaĢamı bütün etkinlikleriyle hikâyelerde vücut bulmuĢtur. Bu bakımdan Umay Günay‟ın sözleri konuya açıklık getirecek türdendir. “Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz boyunun kültür ve insan tipine bağlı olarak doğmuĢtur. Türk tarihinin, Atlı-Göçebe dönemi medeniyet ve kültürünün zihniyet, ruh, çağrıĢım, tecrübe ve algılamalarının anlatımıdır. Dede Korkut kitabındaki hikâyeler, kahramanlık-kültür zihniyetini temsil eden Türk Atlı-göçebe medeniyet ve kültürünün belgesi niteliğindedir” (Günay, 1998: 3).