• Sonuç bulunamadı

2.3. MUHTEVA İNCELEMESİ

2.3.3. Eserde Alıntı Yapılan Şairler

1. Faḫreddîn Es‘ad Gürgânî (446/1054’de sağ)

Eserde ismi “Faḫrî” ve “Faḫrî Gürgânî” şeklinde zikredilen Faḫreddîn Es‘ad Gürgânî (446/1054’da sağ), Vîs ü Râmîn adlı rnesnevisiyle tanınan İranlı şairdir. Hayatı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Gürgânî nisbesiyle tanınmakla birlikte Gürgân’ın onun doğum yeri mi, yoksa ikamet ettiği şehir mi olduğu belli değildir. Elde bulunan tek eseri Vîs ü Râmîn’den, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey(1040- 1063) ile birlikte Nîşâbur’dan hareketle İsfahan kuşatmasına (442/1050) ve fethine (443/1051) katıldığı, bir süre orada kaldığı, Tuğrul Bey tarafından İsfahan’ın yöneticiliğine getirilen Ebu’l-Fetḥ Muẓaffer’in himayesini gördüğü, bu zatın

kendisine, Pehlevî dilindeki Vîs ü Râmîn adlı mensur eseri manzum olarak Farsça yazmasını önerdiği, onun da bu öneriyi kabul ettiği anlaşılmaktadır.36

Eserde, 50 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Faḫrî Gürgânî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

2b, 11b, 13b, 29b, 39a, 41b, 42b(2), 48b, 49a, 51a, 53b, 55a, 61b, 67b, 78a, 82a, 85a, 85b(2), 86a, 89b(2), 90a, 92b, 93a, 94a, 95b, 97b, 99b, 102b, 106b, 107a, 114a, 116a, 119b, 120b, 121a(2), 123a, 124a, 148a, 150b, 154a, 160a, 165b, 166a, 167a, 167b, 184a, 185b.

Ayrıca eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 12’sinin de Faḫrî

Gürgânî’ye ait olduğu tespit edilmiş olup bu manzumeler de şu varaklardadır:

55b, 89a, 94b, 117b, 141a, 145b, 146b, 152b, 165a, 170b, 183a, 185b.

Ancak yukarıdaki manzumelerden 117b’de yer alan beyitler eserde müellifin ismiyle zikredilmektedir. Ayrıca 29b, 85a ve 119b’de yer alan beyitlerin kaynaklarda

“Ferruḫî Sîstânî”ye ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında

verilmiştir.

2. Ebu’l-Mecd Ḥakîm Mecdûd b. Âdem Senâî Ġaznevî (ö. 525/1131 [?])

İranlı şair ve Farsça tasavvufî mesnevî tarzının kurucusu olan Senâî Gazne’de dünyaya geldi. Şiirlerinde soylu bir aileden geldiğini söyler. İyi bir eğitim gördüğü ve gençliğinde Farsça yazan şairlerin divanları yanında Arapça yazan şairleri de okuduğu anlaşılmaktadır. Şairin eserlerinde methettiği hükümdarlar Gazne sultanlarından İbrâhim (1059-1099), III. Mesud ve Behram Şah’tır (1117-1157).

Kârnâme-i Belḫ’te Sultan İbrâhim’i övmekte, diğer sultanların adları ise divanında

geçmektedir.

İran’ın ilk ünlü mutasavvıf şairi sayılan Senâî’den önce tasavvuf alanında onun şiirleri kadar açık, akıcı ve mükemmel şiir söylenmemiştir. Senâî’den sonra

gelen Ferîdüddîn ‘Aṭṭâr, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî ve Sa‘dî-yi Şîrâzî gibi büyük şairler ondan etkilenmiştir. ‘Aṭṭâr özellikle tema bakımından, Sa‘dî de sade ve günlük konuşma dili ile ifade tarzında onun etkisinde kalmıştır. Evḥadüddîn-i Enverî ve Ḫâḳânî-i Şirvânî, Senâî’ye büyük bir hoca gözü ile bakmış, Mevlâna onu bir önder saymıştır. Geniş bir görüş ve bunu özgürce ifade Senâî ile Ḥâfıẓ-ı Şîrâzî’yi birleştiren özelliktir. Niẓâmî-yi Gencevî, Hamse’sini oluşturan Maḫzenü’l-Esrâr’ı kaleme alırken Senâî’nin Ḥadîḳatü’l-ḥaḳīḳa’sını göz önünde bulundurmuştur. Emîr Ḫüsrev-i Dihlevî ve ‘Abdurrahman-ı Câmî, Senâî’nin bazı şiirlerine nazîre yazmışlardır.

Eserleri: 1. Dîvân. 2. Ḥadîḳatü’l-ḥaḳīḳa ve şerîʿatü’ṭ-ṭarîḳa. 3. Kârnâme-i

Belḫ. 4. Seyrü’l-ʿibâd ile’l-meʿâd 5. Taḥrîmetü’l-ḳalem. 6. ʿIşḳnâme. 7. ʿAḳlnâme. 8.

Mekâtîb. 9. Bâġ-ı İrem. 10. Ṭarîḳu’t- taḥḳīḳ. 11. Senâʾî-âbâd. 12. Ġarîbnâme.37

Eserde, 41 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Senâî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

22a1, 29a, 33b(2), 34a(2), 34b, 36b(2), 38a(3), 40a, 40b, 41a(2), 51b, 55a, 67a, 69b, 71b, 80b (2.beyit “Kelile ve Dimne”de geçmektedir.), 82a, 84a, 87b, 95b, 108a, 110a, 113a, 118a, 118b, 120b, 122b, 125b, 126a, 126b, 132b, 156a, 163b, 164a, 172a.

Ayrıca eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 26’sının da Senâî’ye ait olduğu tespit edilmiş olup bu manzumeler de şu varaklardadır:

3a, 22a2, 74a, 81a, 88b, 99a, 101b, 108b, 111b, 116a, 117b, 119a, 130b, 131a, 151b, 162b, 163b2, 165a, 168a, 169a, 172a1, 176a, 177b, 179b, 184b, 189a.

Ancak yukarıdaki manzumelerden 22a1’de yer alan beyitler eserde

“Sencerî”, 88b’dekiler “Mu’izzî”, 111b’dekiler “Lebîbî”, 120b’dekiler “Niẓâmî Sâmânî” ve 184b’deki beyit “’İmâdî” ismiyle zikredilmektedir. Ayrıca 34b’de yer

alan beyitlerin kaynaklarda “Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî”ye ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında verilmiştir.

3. İbn-i Ṭalḥa, Şehâbeddîn Ebu’l-Ḥasan Ṭalḥa (VI/XII. Yy.)

Şehâbeddîn Ebu’l-Ḥasan Ṭalḥa, Merv ehlinden olup şair Semâî Mervezî’nin yakın dostudur. Zamanının yumuşak huylu, hünerli ve nadir şairlerinden birisi olarak kaydedilen İbn-i Ṭalḥa, Sultan Sencer’in (511-552 / 1119-1157) muasırı olarak kabul edilmektedir.38 ‘Avfî’nin Lübâbü’l-Elbâb’da dediğine göre İbn-i Ṭalḥa daha çok rubâî tarzında şiirler söylemiştir.

Eserde, 33 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen İbn-i Ṭalḥa’nın manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

17a, 18b, 19a, 19b, 22b, 23a, 31a, 34b, 35a, 45b, 48a, 52a, 52b, 61a, 62b(2), 64a2, 69b, 72a, 72b, 74b(2), 75a, 76a, 76b1, 76b2, 76b3, 100b, 110b, 110b2, 113b, 124a.

Ayrıca eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 2’sinin de İbn-i Ṭalḥa’ya ait olduğu tespit edilmiş olup bu manzumeler de 47a ve 64a sayfalarındadır.

Ancak yukarıdaki manzumelerden 23a’da yer alan beyitlerin kaynaklarda

“Kemâleddîn İsmâ’îl”e, 34b’dekilerin “Mehsetî”ye, 64a2’dekilerin “Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî”ye, 76b2, 110b2, 113b’dekilerin “Bâḫerzî”ye ve 124a’dakilerin “Enverî”ye ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında verilmiştir.

4. Mu’izzî, Ebû ‘Abdullâh Emîrü’ş-Şuarâ Muḥammed b. ‘Abdülmelik-i Nîşâbûrî (440 /1048-49-518;521/1124;1127)

İranlı kasîde şairi. Nîşâbur doğumlu olup babası Sultan Alparslan’ın (ö.465/1072) emîrü’ş-şuarâsı Abdülmelik Burhânî’dir. Başta babası olmak üzere çeşitli âlimler tarafından yetiştirildiği divanından anlaşılmakta ve bu konuda babası ile övünmektedir. İran edebiyatında klasik dönemin önemli birkaç şairi arasında yer

alan Mu’izzî, hükümdarların ihsanlarıyla Sâmânîler devrinde Rûdekî (ö. 329/941), Gazneliler (963-1186) döneminde Ferruḫî Sîstânî (ö.429/1037-1038) ve ‘Unṣurî (ö. 431/1039-40) gibi rahat bir hayat sürmüştür. Mu’izzî, kasîdelerinde Ferruḫî Sîstânî, ‘Unṣurî ve Menûçihrî gibi şairlerin etkisi görülmekle birlikte onlardan samimi ve sade üslûbuyla ayrılır; şiirlerinde kolayca anlaşılabilen kelimeleri tercih eder. Bunlarda yeni mazmun ve kavramları kullanması gazelin gelişmesine de yardımcı olmuştur. Mu’izzî kasîdeye çok konulu bir şekil kazandırma eğilimindedir. Bizzat hayatıyla ilgili çeşitli manzumelerinde yoksulluğunu tasvir eder ve bu yoksulluğun hâmisi tarafından giderildiğini söyler. Kasîdelerindeki birçok nesîb karşılıklı konuşma şeklindedir.

Mu’izzî divanı , Abbas İḳbâl-i Âştiyânî tarafından Dîvân-ı Emîr Mu’izzî-yi Nîşâbûrî adıyla Tahran’da basılmış (1318 hş.), daha sonra da çeşitli defalar yayınlanmıştır.39

Eserde, 19 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Mu’izzî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

13a, 13a2, 28b, 29b, 30b, 32b, 43a, 43b, 53a, 61a, 69a, 70b, 71a, 73b, 81a, 87a, 88b, 100b, 103b.

Ayrıca eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 8’inin de Mu’izzî’ye ait olduğu tespit edilmiş olup bu manzumeler de şu varaklardadır:

91a, 133a, 139a, 152a, 175a(2), 176a, 182b.

Ancak yukarıdaki manzumelerden 88b’de yer alan beyitlerin kaynaklarda

“Senâî”ye ve 139a’dakilerin de ayn zamanda “‘Abdullah el-Enṣârî”ye ait olduğu

tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında verilmiştir.

5. Ebu’l-Ḳâsım ‘Ali b. Ḥasan b. Ebî Ṭâlib el-Bâḫerzî (ö. 467/1075 ya da 468/1076)

Bâḫerzî, V/XI. yüzyıl İran’ın Farsça ve Arapça yazan büyük şair ve yazarlarından biridir. Şeyh Ebî Muḥammed-i Cüveynî’nin yanında öğrenim gördü. Din biliminde büyük bir birikim elde ettikten sonra hızla edebî bilimlerde, şiirde, Arap ve Fars edebiyatında üne kavuştu. ‘‘‘Avfî onunla ilgili olarak Bâḫerzî’nin, gençliğinde Selçuklu sultanı Rukneddîn Tuğrul’un katibi olduğunu ancak inzivayı seçip işten elini çektiğini söyler ve “Gece-gündüz şarap meclisindekilerle dost, faziletli zariflerle arkadaş, sevgiliye âşık olma ile meşgul oldu...” ve onun öldürülmesi de bu aşk meclislerinin birinde bir Türk’ün eliyle 467/1075 ya da 468/1076’da gerçekleşti.

Bâḫerzî’nin Arapça Dîvân’ı da eski dönemlerden beri büyük bir üne sahiptir. Meşhur eseri, güvenilir ve ünlü Dümyetü’l- Ḳaṣr fî Meḥâsin-i Ehli'l-‛Aṣr’dır ki

Arapça söyleyen edebiyatçıların yaşamlarını ve eserlerini anlatan en meşhur kaynaklardandır. Sa‘âlebî’nin (ö. 429/1038) Yetîmetu’d-Dehr adlı eserinin bir zeylidir. ‘Avfî, onun Farsça rubâîlerinden oluşan bir mecmuayı, Ṭarabnâme adıyla zikretmiş ve bu rubâîlerden birkaçına Lübâbü’l-Elbâb’da yer vermiştir.40

Eserde, 14 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Bâḫerzî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

14b, 24a, 25a, 28a(2), 29b, 32b, 40b, 44b, 49a, 52b, 55a, 56a, 113b.

Ancak bu manzumelerden 113b’de yer alan beyitler eserde “İbn-i Ṭalḥa” ismiyle zikredilmektedir.

6. Ferruḫî, Sîstânî Ebu’l-Ḥasan ‘Alî b. Cûlûğ (ö.429/1037-1038)

İslâm devri İran edebiyatının ilk dönem kasîde şairlerindendir. Sîstanlı olduğunu bir şiirinde açıkça ifade eden Ferruḫî’nin babası Cûlûğ, Sîstan emîrlerinden Ḫalef b. Aḥmed b. Muḥammed eṣ-Ṣaffârî’nin kölesiydi. Ferruḫî’nin şiirlerindeki

sadeliğe ve çeng çalmasına bakarak onun daha çok halk kültüründen faydalandığı söylenebilir. Zira o dönemde bir kişinin iyi öğrenim görmesi ya ailesinin zengin olması ile veya yeteneğini takdir eden bir koruyucu sayesinde mümkün olurdu. Her iki imkândan da yoksun olan Ferruḫî’nin kendi kabiliyeti ve diğer şairlerin etkisiyle şiir söylemeye başladığı tahmin edilebilir. Ferruḫî, Gazneli Mahmud’un tahta çıkmasının (388/998) ardından onun saray şairleri arasına girdi. Bundan sonraki hayatı Sultan Mahmud ve onun iki oğlu Muhammed ile Mesud dönemlerinde geçti. Ferruḫî’nin şiirlerinde usta bir halk şairinin samimiyeti görülür. Bu özelliği ve sağlam dili sayesinde benzeri şairlerin üstünde bir yer elde eder. Samimiyeti sadece gazel türündeki şiirlerinde değil kasîdelerinde de hissedilir. Bu nitelikleriyle ünlü Arap şairi Ebû Firâs el-Ḥamdânî’ye (ö. 357/968) benzetilir. Divanı günümüze gelmiş olan Ferruḫî’nin ayrıca mûsikideki maharetiyle de tanındığı ve çok iyi çeng çaldığı kaynaklarda belirtilir. 9564 beyitten meydana gelen divanı İran’da çeşitli defalar yayınlanmıştır.41

Eserde, 8 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Ferruḫî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

26a, 27a, 35b, 37b, 68a, 85a, 104a, 116b, 119b.

Ayrıca eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 6’sının da Ferruḫî’ye ait olduğu tespit edilmiş olup bu manzumeler de şu varaklardadır:

29b, 39a, 54a, 141b, 156a, 171a, 181b.

Ancak yukarıdaki manzumelerden 29b, 85a, 119b, ve 156a’da yer alan beyitler eserde “Faḫrî” ismiyle zikredilmektedir. Ayrıca 116b’de yer alan beyitlerden bir tanesinin kaynaklarda “Reşîdüddîn Meybüdî”ye ve 141’dekilerin de ayn zamanda “Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî”ye ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında verilmiştir.

7. ‘Aṭṭâr, Ebû Ḥâmid Ferîdüddîn Muḥammed b. Ebî Bekr İbrâhîm-i Nîşâbûrî (ö. 618/1221)

İranlı meşhur şair ve mutasavvıf. Nîşâbur’da dünyaya geldi. Eczacılık ve tıp ile meşgul olduğu için “‘Aṭṭâr” lakabını aldı. Kaynakların verdiği bilgilerden ve bazı şiirlerinden anlaşıldığına göre ‘Aṭṭâr küçük yaştan itibaren ve özellikle kendisini tasavvufa verdikten sonra birçok seyahatlerde bulundu. Irak, Şam, Mısır, Mekke, Medine, Hindistan ve Türkistan’a yaptığı bu seyahatlerden sonra Nîşâbur’a döndü ve orada inzivaya çekildi. Esrârnâme’sinin önsözünde aşırı derecede övdüğü Ebû Sa’îd- i Ebu’l-Ḫayr’a (ö. 440/1049) mânen intisap ettiğini ve “Üveysî” 42 olduğunu söyler. Eserlerinden, devrindeki birçok mutasavvıf ve şeyhle tanıştığı, onlarla dostluk kurup eserlerini okuyarak tasavvuf merhalelerini aşıp irşad makamına ulaştığı anlaşılmaktadır. Bir tarikata girmediği kabul edilse bile tasavvufu benimseyip içine girmiş, az da olsa seyr-ü sülûk ile meşgul olmuş ve kendisinden sonra yaşayan pek çok İranlı mutasavvıf-şair ve edibe önderlik etmiştir. Bunlar arasında Mevlâna (ö. 672/1273), Maḥmûd Şebüsterî (ö. 720/1320), Sa‘dî (ö. 691/1292), Ḥâfıẓ (ö. 792/1390 [?]) ve Molla Câmî (ö. 898/1492) sayılabilir.

Klasik nazım şekillerinin pek çoğunu kullanan ‘Aṭṭâr, daha çok mesnevî ve gazelde başarı sağlamıştır. Kasîdeleri na‘t, öğüt ve tasavvufun ana meseleleri hakkındadır ve bunlar Gazneliler devrinin (963-1186) büyük kasîde üstatları ‘Unṣurî (ö. 431/1039-40) , Ferruḫî (ö.429/1037-1038) ve Menûçihrî’ninkiler (ö. 432/1040) kadar güzel, âhenkli, akıcı ve olgun değildir. Selefleri gibi Horasan üslûbunda şiir söyleyen ‘Aṭṭâr’ın sözü akıcı ve süssüz, dili sıcak ve tatlıdır. Şiirleri aşk ve iştiyakı dile getirir. O, eserlerinde en çok hikâye anlatımına yer veren şair olarak bilinir. Söz konusu hikâyelerin büyük bir kısmı, sûfî vâizlerin anlattıkları dokunaklı hikâyelerin nazmedilmiş şeklinden ibarettir. Nitekim eserlerinde Aḥmed el-Ġazzâlî’nin (ö. 520/1126) vaazlarında anlattığı hikâyelerin hepsine rastlandığı gibi İbn Sînâ (ö. 428/1037), Ebû Sa’îd Ebu’l-Ḫayr (ö. 440/1049), Sühreverdî el-Maḳtûl (ö. 587/1191),

42 Üveysîlik : Bir şeyhe bağlanıp resmî sülük görmeyen, ancak Hz. Peygamber (s) veya bir velinin

ruhunun etkilemesiyle terbiye ve irşad olanlar. Veysel Karanî'nin adıyla anılmasının nedeni, Veysel Karanî'nin Hz. Peygamber (s)'i görmemiş olmasına rağmen, gıyaben O'nun terbiyesinden geçmesidir (Ethem Cebecioğlu, (2008), “Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü”, s.280 ).

Muḥammed el-Ġazzâlî (ö. 505/1111) ve başkalarının bu tür hikâyelerinden faydalanmıştır.

Eserleri: 1. İlâhînâme 2. Esrârnâme. 3. Muṣîbetnâme. 4. Ḫüsrevnâme. 5.

Muḫtârnâme. 6. Manṭıḳu’ṭ-ṭayr. 7. Dîvân. 8. Teẕkiretü’l-evliyâ.43

Eserde, 8 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen ‘Aṭṭâr’ın manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

42a, 45a, 48b, 51a, 59b, 61b, 63b, 155b.

Ancak bu manzumelerden 155b’de yer alan beyitlerden ikincisinin

“Kemâleddîn İsmâ’îl”e ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında

verilmiştir.

8. Firdevsî, Ebu’l-Ḳâsım Faḫreddîn et-Ṭûsî (ö. 411/1020 [?])

İran’ın millî destanı Şâhnâme’nin müellifi. Tûs’a bağlı Tâberân’ın Bâj (Bâz) köyünde doğdu. Gazneli Mahmud’un tahta çıktığı sırada (388/998) 58 yaşında olduğunu söylediğine göre (Şâhnâme, IV, 5) 329’da (940) doğmuş olmalıdır. Künyesi Ebu’l-Ḳâsım, lakabı Faḫreddîn, mahlası Firdevsî’dir. Firdevsî’nin çocukluk dönemi ve öğrenim hayatı hakkında kaynaklarda hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. Onun yetiştiği dönemde, İran’ın İslâm öncesi tarihine ait Pehlevî dilinde yazılmış bazı eserler ortaya çıkarılmış ve bunlar yeni Farsça’ya çevrilmeye başlanmıştı. Muhtemelen başlangıçta diğer şairler gibi gazel ve kasîdeler yazan Firdevsî, bir süre sonra döneminin de etkisi altında kalarak eski İran tarihi hakkında bilgi edinmek üzere Pehlevî dilinde yazılmış eserlere karşı büyük bir ilgi duydu. O dönemde yazılmış eserlerden faydalanmak için Pehlevîce öğrendi. Şiir yazacak kadar da Arapça biliyordu. Firdevsî, parça parça yazmaya başladığı destanlar arasında bağlantıları sağlayacak ilâveleri de ekleyip 394 (1003-1004) yılında ilk redaksiyonunu tamamladı. Şâhnâme’yi büyük bir hükümdara ithaf etmek isteyen Firdevsî, döneminin en büyük hükümdarlarından olan Gazneli Sultan Mahmud’la

(998-1030) henüz tanışmamıştı. Bu isteği, Sultan Mahmud’un veziri Ebu’l-Abbas Fażl b. Aḥmed el-İsferâyînî ile sultanın kardeşi Naṣr b. Sebük Tegin (977-997) sayesinde gerçekleşti. Muhtemelen onların da teşvikiyle eserin ikinci redaksiyonunu tamamladı. Ancak Şâhnâme’yi Sultan Mahmud’a sunacağı sırada hâmisi Ebu’l- Abbas Fażl öldü (404/1014). Bir rivayete göre Firdevsî bunun üzerine Gazne’ye giderek eserini Sultan Mahmud’a bizzat sunmuş, ancak hükümdar yeni veziri Aḥmed b. Ḥasan-ı Meymendî’nin de (ö. 424/1032) etkisiyle Firdevsî’ye eserinin değerine lâyık bir ödül vermemiştir.44

Eserde, 5 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Firdevsî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

14a, 54a, 84b, 90b, 176b.

Ayrıca eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 5’inin de Firdevsî’ye ait olduğu tespit edilmiş olup bu manzumeler de şu varaklardadır:

26a, 95a, 97b, 176b1, 180a.

9. ‘Abdurrahman ‘İyâżî Seraḫsî (V/XI. Yy.)

‘Abdurrahman ‘İyâżî Seraḫsî, hicri V. Yy şairlerinden olup ömrünün son

zamanlarını Selçuklu sultanları Alparslan (ö.465/1072), Tuğrul (1040-1063) ve Melikşah (1072-1092) dönemlerinde sarayda geçirmiştir. Hakkında yeterli bilgi olmadığı gibi onun şiirlerinden de çok azı günümüze ulaşmıştır.45

Eserde, 5 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen ‘İyâżî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

12b, 29a, 38b, 78a, 115a.

44 Ṣafâ, 1371hş:I/458-459

45 Sa’îd Nefîsî, (1363hş), “Tarîḫ-i Naẓm ve Nesr der İran ve der Zebân-i Fârsî”, C.I, s.53, İntişârât-i

10. ‘Alî Zendenecî

Kaynaklarda bu isim hakkında herhangi bir bilgi bulunamamıştır.

Eserde, 4 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen ‘Alî Zendenecî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

11a, 11b, 16a, 108a.

11. Żiyâüddîn Ecel Sencerî

Żiyâüddîn Ecel Sencerî, Lübâbü’l-Elbâb’da Selçuklular dönemi fazıl ve saygın şairlerden biri olarak zikredilmektedir.46

Eserde, 4 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Sencerî’nin manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

22a, 24b, 32a, 63a.

Ancak bu manzumelerden 22a’da yer alan beyitlerin kaynaklarda “Senâî”ye ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında verilmiştir.

12. Ḥakîm Şerefüzzamân Ḳaṭrân Aḍudî Tebrîzî (ö. 482/1089’dan sonra) Ḳaṭrân, Tebriz civarındaki Şâdîâbâd köyünde doğdu. Ḳaṭrân kelimesinin

şairin adı mı mahlası mı olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Eserlerinden iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Genç yaşta Gence’de Şeddâdîler’den (951/1174) Ebu’l-Ḥasan ‘Alî-i Leşkerî’nin (971-979) hizmetine girdi. Gence’de ayrıca Ebû Manṣûr Vehsûdân (1019-1054) ve Tiflis Hükümdarı Ebu’l-Fażl Ca‘fer ile tanıştı. Leşkerî kendisine son derece iltifat ettiği halde onu bırakıp Tebriz’e geldi. Ancak buradan kendisine kasîdeler göndermeyi de ihmal etmedi. Tebriz’de Vehsûdân’ın sarayına intisap etti ve sarayın en sevilen şairlerinden biri oldu. Bu hükümdarın Irak Türkmenleri’ne karşı elde ettiği zaferleri anlatan kasîdeler yazdı. Bir manzumesinde 434’te (1042) Tebriz’de vuku bulan bir depremi bütün ayrıntıları ile tasvir eder.

438’de (1046) Tebriz’de Nâṣır-ı Ḫüsrev (ö. 465/1073’ten sonra) ile görüştü. Selçuklular’ın Azerbaycan’ı hâkimiyetleri altına aldıkları sırada (446/1054) hakkında otuzdan çok kasîde yazdığı Ebu’l-Ḫalîl Ca‘fer adında bir hükümdarın yanında bulunuyordu. 459’dan (1067) sonra Gence’ye giden Ḳaṭrân burada Fadlûn b. Ebu’s- Süvâr’ı (1073-1075) övmüş ve büyük miktarda ödül almıştır. Bir kasîdesinde, 481’de (1088) Melikşah (1072-1092) tarafından Esterâbâd’a götürülen Faḍlûn’un Gence’ye döndüğünden bahsettiğine göre o tarihte Gence’de bulunuyordu. Burada Selçuklular’dan İmâdüddevle Savtegin (1075 civarı) için iki kasîde yazdı. O sırada sekseni aşkın bir yaşta bulunması gereken Ḳaṭrân büyük bir ihtimalle 482’den (1089) sonra vefât etmiştir.

Horasan bölgesi dışında Azerbaycan’da Farsça şiir yazan ilk kasîde şairi olan Ḳaṭrân şiirlerinde ‘Unṣurî (ö. 431/1039-40) ve Ferruḫî’yi (ö.429/1037-1038) örnek almıştır. Horasan şairlerinden farklı olarak söz sanatlarına ağırlık vermekle birlikte birçok şiiri sade ve kolay anlaşılır niteliktedir.47

Eserde, 71a’da ismi zikredilerek Ḳaṭrân-ı Tebrîzî’den bir şiir nakledilmektedir.

13. Seyyid ‘Azîz

Kaynaklarda bu isim hakkında herhangi bir bilgi bulunamamıştır.

Eserde, 3 farklı yerde ismi zikredilerek şiir nakledilen Seyyid ‘Azîz’in manzumelerinin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

22b, 28a, 46b.

Ancak bu manzumelerden 22b’de yer alan beyitlerin kaynaklarda

“Kemâleddîn İsmâ’îl”e ait olduğu tespit edilmiş olup kaynakları metin kısmında

verilmiştir.

14. Ebu’n-Necm Aḥmed b. Ḳavs b. Aḥmed Menûçihrî-yi Damġânî (ö. 432/1040)

Menûçihrî, İran’ın V/XI. yüzyılın ilk yarısındaki önde gelen şairlerindendir.

IV/X. yüzyıl sonları ya da V/XI. yüzyılın ilk yılları doğmuş, daha genç yaşındayken de 432/1040 yılında vefât etmiştir. Menûçihrî olarak tanınıp ün kazanmasının nedeni, onun Gürgân ve Taberistân emiri Menûçihr Şemsu’l-Me‘âlî Ḳâbûs-i Zeyyârî’ye (403-423/1012-1031) bağlı oluşudur. Menûçihrî’nin şiirlerinden, onun Arap edebiyatına geniş bir şekilde hakim olduğu, özellikle Arap şairlerinden ve onların eserlerinden haberdar olduğu açıkça belli olmaktadır. Kendi şiirlerinde edebî hatıraları kullanan ilk kişidir. O, meşhur Arapça kasîdeleri bilmesinin yanında meşhur şairlerin isimlerini ve ünlü eserlerini ve onların bazı beyitlerini defalarca aktarıp işaretlerde de bulunmuştur. Onun kendinden önceki Fars edebiyatı ve Farsça söyleyen ünlü şairler hakkındaki bilgileri de dikkate değerdir. Menûçihrî, şiir sanatlarının genişlemesi noktasında şiirde musammat adında yeni bir tür ortaya çıkarmış olup bu şiir türü her zaman bu değerli üstadın adıyla tanınmış ve anılmıştır.48

Menûçihrî’nin eserde, 57b ve 90b’de ismi zikredilerek 2 şiiri

nakledilmektedir.

15. Lü’lüî Semerḳandî (V/XI. Yy.)

Lü’lüî, hicri V. yy son dönem şairlerinden olup ‘Am‘aḳ (ö. 542/1147 veya

543/1148) ve Reşîdî’nin çağdaşıdır. Niẓâmî (ö. 552/1157 [?]), Çehâr Maḳâle’de (s.44) dönemin bilinen şairlerini zikrederken saydığı isimler arasında Lü’lüî’de vardır. Ḳazvînî (ö. 998/1590’dan sonra) ise bu ismi, hakkında bilgi bulamadığı isimler arasında zikretmektedir. (s.138)49

48 Ṣafâ, 1371hş:I/580-581

Lü’lüî hakkında Şemseddîn Muḥammed b. Ḳays er-Râzî (ö. 633/1236’dan sonra), onun eski bir şair olduğunu ve şiirlerinde birbirini açıklayan ve yorumlayan ifadelere yer verdiğini söylemekte ve bu minvalde birkaç beytini nakletmektedir.50

Lü’lüî’nin eserde, 19a ve 54b’de ismi zikredilerek 2 şiiri nakledilmektedir. 16. Mes’ûd Sa’d-i Selmân (ö. 515/1121)

Mes’ûd Sa’d-i Selmân, İran asıllı Gazneli devri (963-1186) şairi. Lahor’da dünyaya geldi. Çehâr Maķâle’de nakledilen şiirlerinden hareketle 438-440 (1046- 1048) yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Aslen Hemedanlı bir aileye mensup olan babası Sa’d-i Selmân, Gazneli Devleti’nde müstevfî51 olarak altmış yıl görev yapmış ve Lahor’da büyük mevki sahibi olmuştu. Babasının bu durumu Mes‘ûd’un iyi bir öğrenim görmesini ve yine onun sayesinde sarayda göreve başlamasını sağlamış olmalıdır. Fars edebiyatının önemli şairlerinden sayılan Mes‘ûd-i Sa‘d’ın şiirleri dikkat çekici üslûbu, beliğ ve etkileyici ifadeleriyle meşhurdur. Mes‘ûd-i Sa‘d’ın Şâhnâme seçmelerinden (İḫtiyârât-ı Şâhnâme) başka Hintçe, Arapça ve Farsça olmak üzere üç divanı vardır.52

Yazarın, 25b ve 137a da ismini zikrederek 2 şiirini naklettiği Mes’ûd Sa’d-i

Selmân’ın, eserde isim verilmeden aktarılan şiirlerden 4’ünün de sahibi olduğu tespit

edilmiş olup bu manzumelerin yer aldığı varaklar şu şekildedir:

16a, 136b, 177a, 177b.

Ancak bu manzumelerden 16a’da yer alan beyit eserde “Şinkonan53” ismiyle

zikredilmektedir ve bu isim hakkında herhangi bir bilgi bulunamamıştır.

50 Lü’lüî, https://www.vajehyab.com/dehkhoda/3-ﯽﺋ ٔﻮﻟ ٔﻮﻟ (Erişim:15.02.2019)

51 Müstevfi : İslâm devletlerinde malî işlerle ilgili divanın başkanı ve ona bağlı bazı memurlar için

Benzer Belgeler