• Sonuç bulunamadı

D. Kişisel Gelişimle İlgili Kaygılar

1.1.15. Ergenin İnanç Dünyası

Ergenin gerek kendi iç dünyasındaki iniş çıkışlar, gerekse toplumdaki devamlı değişen değer yargıları, ergenin inanç bakımından bocalamasına, bunalmasına ve çelişkiler yaşamasına sebep olabilir. Ergenlik dönemine girerken zihni ve düşünce hayatı gerek derinlik gerekse genişlik yönünden büyük bir güç kazanır. Bu dönemde duygu hassasiyeti ve kapasitesi en üst dereceye çıkar. Bu durum ise, bazı ruhi karışıklıkların ve düzensizliklerin sebebi olabilir. Ruhi yapının işleyiş düzenini bozan duygusal karışıklıklar, aynı zamanda çocuklukta yaşanan fakat tam olarak dışa yansıtılamayan dini duyguları da açık şuur seviyesine çıkartır. Ruhun derinliklerinden kaynaklanan dini arzu ve arayış, zihin gelişiminin yardımıyla şuurlu bir dini uyanışı hazırlar (Armaner, 1979:93; Özbaydar,1970:57; Hökelekli, 1993). Ergen, ruhi uyanış sebebiyle kendini çevreleyen olayları basit bir şekilde değerlendiremez; kendisinde olup bitenlere karşı şaşkınlık içinde olur. Bu şaşkınlık ergeni sıkıntıya sokar. Dini inanç ve değerler bir anda onun için önem kazanır. Ergen, buluğ öncesine kadar hiçbir eleştiriye tabi tutmadan benimsemiş olduğu inancını, sıkı bir şekilde gözden geçirir ve gerçeği tecrübe etmeksizin kabul etmez (Vergote, 1981:589; Pazarlı, 198250; Ersel, 1986). Cinsi gelişmelerin etkisini yaşayan ergen hayatını yüce bir ideale kanalize etmek veya nefsani arzuların zevk ve tatminin peşinde koşmak tarzında iki zıt eğilimin meydana getirdiği bir başka çatışmayı da yaşayabilir. Ergenliğin sonlarına doğru çatışmaların şiddeti azalır ve yavaş yavaş bir kişilik değişimi başlar. Ergen çocukluğundan beri kendisi için bir iç huzur kaynağı olmuş olan tek sığınağı Allah’ a yeniden döner ve bağlanır. Bu dönüş, farklı eğilimler arasında kararsız kalmış olan ergene bir rahatlama, yatışma ve güven verir. Derin bir sezişle varlığına inandığı Allah ergenin iç sıkıntısını giderir (Hökelekli, 1993). Allah, ergenlikte genel olarak şekilsiz, cisimsiz, hiçbir şeye benzemez. Mücerred ve manevi olarak algılanır.

İslam dini ve diğer bazı dinler, çocuğun buluğa ermesiyle sorumluluk çağının başladığını kabul ederler. Böylece kişinin inanç, ibadet ve ahlak bakımından iyiyi kötüyü ayırt etme ve seçme yeteneğine sahip olduğu kabul edilir. Bu nedenle bu çağa akıl-baliğ olma çağı da denilmektedir (Peker, 199). Buluğ dönemine girmiş bir genç için diğer problemler gibi, dini konular da kendisini ilgilendiren problemler arasında

yer alır. Ancak bu dönemde, ergenin çok derin bir dini görüşe sahip olması veya kendini dini faaliyetlere tam anlamıyla vermesi mümkün değildir. Din konusunda farklı inanç ve görüşlerle karşılaşınca, kendi dini görüşlerini daha objektif olarak yeniden gözden geçirmek zorunda kalır. Bu durum sağlıklı bir zihin gelişiminin göstergesidir. Çünkü ergeni buna hazırlayan faktörlerin başında, öncelikle zekanın gelişmesi, fikir yürütme ve kıyaslama kabiliyetinin artması gelir.

Şüpheler önce ibadet şekilleri üzerinde yoğunlaşır (camiye gitme, günde beş vakit namaz kılmak, anlamadığı dilden Kur’ an okuyup dua etmek, ağır çalışma şartlarında oruç tutmak gibi) Sonraları dinin muhtevasından şüphelenmeye başlanır (Allah’ ın ve insanın mahiyeti, günah, ölümden sonra hayat, kaza ve kader gibi) (Peker, 1993:107; Erdoğan, 1977).

Son ergenlik döneminde gencin din konusunda tatmin edici bir inanca ulaşabilmesi için çözmesi gereken daha pek çok problemi vardır. Gençlerden bazıları, çocuklukta edindikleri dini inançlarıyla sonradan öğrendikleri bilgilerin sentezini yapamazlar. Bazıları da aileden gelen bir çok geleneksel inançlarını olduğu gibi ya da çok az değişikliğe uğratarak sürdürürler. Bir kısmı da dini tamamen reddederek ateist (dinsiz) veya agnostik (bilinmezlik) olurlar. Fakat bu nadir görülür. Geneli kendi hayatında dinin yerini bilir ve ona ihtiyaç duyar (Peker, 1993:109; Armaner, 1979:108; Erdoğan, 1977:42; Kula, 1993:40). 20-22 yaşlarında bu konuda belirli bir karara varmış olmaları beklenir. Bu yaşlarda artık genç ya çocukluktan beri kendisine telkin edilenleri almış olur ya da bazı konuları kabul etmiş bazılarını da reddetmiştir. Ya da bir inkar yoluna sapmıştır (Erdoğan, 1977:42).

Buraya kadar ergenler çok yönlü bir şekilde gerek değişimleri ile gerekse gelişimleri ile ele alındı. Görülen o ki değişim veya gelişim her ikisi de ergeni az ya da çok sıkıntıya, kargaşaya, çaresizliğe, huzursuzluğa sokmuştur. Bütün bunlara bir de öğrenci olmak eklenince içinden çıkılması zor bir durum ortaya çıkar. Bu içinden çıkılması zor durum genellikle stres olarak adlandırılır.

1.2. Stres

“Stres” kavramı literatürde ilk olarak 1303 yılında İngiliz şair Robert Mannyang tarafından yazılan “Handlying Synne” adlı kitapta yer almıştır. Kelime olarak stresin büyük bir olasılıkla Latince’ den geldiği ve kuvvetlice çekmek anlamına gelen “stringere” den türetildiği belirtilmektedir (Cox, 1978; Akt. Aysan, 1988). Kelime 17. yüzyılda felaket, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Tıp alanında stres kelimesi ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında ünlü Fransız Fizyolog Claude Bernard tarafından kullanılmış ve “organizmanın dengesini bozan uyaranlar” olarak tanımlanmıştır.

Stres, Hans Selye ile birlikte teknik ve özel bir anlam kazanmıştır. Selye’ ye göre stres; ister fizyolojik ister psikolojik olsun, vücudun istenmeyen uyaranlara karşı verdiği bir savunma mekanizması olarak tanımlanmıştır (Selye, 1976).

Stres yaratan etkenler genel olarak “Stresör” diye ifade edilmektedir. Stres tepkileri stresörler tarafından açığa vurulan fiziksel, psikolojik ve davranışsal cevaplardır (Baltaş, 1984).

Stres dıştan gelen bir saldırı, baskı, etki karşısında insanda oluşan bir gerilim, bir altüst olma, normalin dışına çıkma halidir. İnsanın dış tesire karşı reaksiyonudur. Bu hal hem bedende, hem ruhta görülür. Bir kaza, bir ameliyat veya bir bakteri hücumu vücuttaki dengeyi bozar, bir alevlenme olur, işte bu hal strestir. Ruh yapısında da herhangi bir dış etken kişide korku, endişe, heyecan, üzüntü doğurur, bu haller de strestir (Öner, 1989:12).

Stres, zorlanma ve uyum gösterme süreçlerinin içerisinde ortaya çıkan karmaşık, duygusal, davranışsal tepkiler ile bu tepkilerin fizyolojik bağlantılarına verilen addır (Baltaş, 2000:133). Başka bir ifadeyle kişilinin iyilik halini zora sokan, kapasitesini azaltıcı ve zorlayıcı olarak değerlendirilen kişi ve çevre arasındaki etkileşimdir (Lazarus, Folkman; 1984:141).Canlılar için stres kaçınılmaz bir durumdur, yapılması gereken ondan olumlu sonuçlar çıkartabilmektir. Stresi tanımak, onun etkisini ve zararını azaltabilir (Baltaş, Baltaş; 1985).

Benzer Belgeler